MESAJ MERKEZİ – Kullanılmış olan nükleer silahlar konusunda aşağıdaki bölüm özellikle dikkat çekicidir. Faşist rejimin, B61 gibi Amerikan nükleer silahlarına ev sahipliği yapan ve Türk askerleri tarafından işletilen Türkiye’deki İncirlik hava üssündeki nükleer silah deposu aracılığıyla prensipte nükleer silahlara erişimi olduğunu varsaysak bile, Türk işgalci askerlerinin bu silahları gerillalara karşı kullanması kaçınılmaz oluyor.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan ve Murat Karayılan konuyu defalarca kamuoyu önünde dile getirmiş ve kullanılan taktik nükleer silahların örneğin B-61’den çok daha küçük ölçekli olduğunu açıkça belirtmişlerdir. .
Bununla birlikte, Soğuk Savaş sırasında NATO ülkeleri tarafından ihtiyaç halinde sosyalist bloğa karşı kullanılmak üzere araştırılan ve sadece bu amaç için eğitilmiş ve yetiştirilmiş özel birlikler tarafından kullanılan başka taktik nükleer silah türleri de vardır. Bu taktik nükleer silaha “Atomik Yıkım Mühimmatı” ya da kısaca ADM deniyor ve bu silahın görüntüleri, işgalci Türk askerlerinin gerilla direniş tünellerine yüksek yoğunluklu patlayıcı gücüne sahip bombalar yerleştirdiği görüntülerle şaşırtıcı bir benzerlik taşıyor.
- 3.4.3 ATOMİK İMHA MÜHİMMATLARI (ADM)
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 17 Temmuz 2022 tarihinde Medya Haber televizyon kanalındaki özel yayında şunları söyledi;
“Taktik nükleer silaha ilişkin bilgi vereyim. NATO’nun nükleer silah envanterinin üçte biri taktik nükleer silah. Yani bu kadar önemli. Bu silahlar tünellerde ve dağ geçitlerinde kullanılıyormuş. Buralarda kullanmak için yapılıyor. Savaş da öyle yerlerde sürüyor şu an. Esas olarak şimdi bu silahlar bavullarda, çantalarda taşınabiliyor. Yani öyleymiş, tüfeklerden ya da küçük rampalardan atılabiliyor. Bugün çok net böyle bir özelliği var.
Diğer bir şey, örneğin 4-5 kiloluk bir bombayı patlattın mı, 20 tonluk patlayıcının etkisi kadar etki yapıyormuş. O kadar enerji çıkarıyormuş yani. Hem sesi o kadardır hem de etkisi o kadar. 4 kilo, 5 kilo, 20 tonluk bombalarla…
Gerilla bilgi veriyor; patlayıcılarla patlatıldı, diye. Bunlar C4 ya da TNT olamazlar herhalde. Çünkü oralara uçakla tonluk kazan bombası atıyor. Hayır, 4 tonluk kazan bombası atıyorlar birden. O zaman 5-10 kiloluk patlayıcı götürüp patlatmanın bir faydası olmaz. Yani bir mantığı yok.
Yani bu patlayıcıda bir mim var, şüphe var. Bu taktik nükleer silah çeşitleri onlarcadır; kimyasal silah gibi bir çeşidi yok. Örneğin patladığı an, orada anında bütün oksijeni yok ediyor. Dolayısıyla bütün canlıları, diğer yandan sinir sistemini parçalıyor. Yakıyor, yıkıyor bazıları. Bu tür birçok farklı özellikleri olan taktik nükleer silah türleri var. Dikkat edelim bunları kullanıyor. Oksijeni yok edeni kullanıyor, alev yakan, gêj eden (sersemleştiren) kullanılıyor. Biz de inceledik. Avaşîn’deki Tepê Sor’daki savaş tünellerinden çıkan arkadaşlar şunu söylediler: “En son öyle bir patlama oldu ki, deprem oldu sandık, hiç öncekilere benzemiyordu, biz bir yerde kapalıydık, biraz kaldık, sonra bir de çıktık ki diğer yerdeki arkadaşların hepsi şehit düşmüş. Kapıya geldik, asker yok çıktık.” Belli ki nükleer silah atmışlar, etkili olmasın diye uzaklaşmışlar. Bunun böyle kimyasal silah da olmadığı, başka herhangi bir patlayıcı olmadığı, incelendiği zaman taktik nükleer silaha işaret ettiği kesindir. Bunu net ifade edebiliriz. O halde bu açığa çıkarılmalı.”
Kalkan, Atomik İmha Mühimmatlarının “bavul bombaları” olarak adlandırılan çantalarda veya sırt çantalarında taşınabilen nükleer silahlardan bahsediyordu.
20 Ağustos 2022 tarihinde ANF işgalci Türk askerlerinin Girê Hakkarî direniş alanındaki Şehid Hêjar savaş tünellerinin girişlerine mayın düzenekleri yerleştirdiklerini ve ayrıldıktan kısa bir süre sonra da havaya uçurduklarını gösteren görüntüler yayınladı. Gerillalar mayınların taktik nükleer bombalar olduğunu vurguladılar. Görüntüler MK-54 SADM’nin H-912 nakliye konteynerinin resimleriyle karşılaştırıldığında, dikkate değer bir benzerlik görünüyor.
Atomik imha mühimmatları, atom mayınları, nükleer mayınlar veya nükleer kara mayınları olarak da bilinen taktik nükleer silahlardır. Bir mayın gibi, nükleer patlayıcı cihazlar da belirli bir yere yerleştirilir ve uzaktan kumanda veya zaman ayarlı bir fünye ile patlatılır.
Bu silahın üç farklı boyutu vardır. ADM 10 ton patlayıcı güce sahip bombalardır. Küçük ADM veya SADM 1 kt’a kadar patlayıcı güce sahiptir ve Orta ADM veya MADM 500 t ila 15 kt patlayıcı güce sahip versiyonu belirtir.
Askerler tarafından mümkün olan en küçük biçimde bir sırt çantası veya çanta (bavul bombası) olarak taşınabilecek ve böylece konuşlanma yerine esnek bir şekilde bağlanabilecek bir nükleer silah üretilmeye çalışıldı.
Örneğin “Blue Peacock”, 1950’lerde Soğuk Savaş sırasında İngiliz Savunma Bakanlığı’nın bir nükleer silah projesinin kod adıdır ve ADM kapsamına girmektedir. Proje çok gizliydi ve ancak 2002 yılında İngiliz tarihçi Dawid Hawkings tarafından kamuoyuna açıklandı. Amaç, Batı Almanya’nın işgali durumunda karşı taraftaki Varşova Paktı birliklerini durdurabilmek ve yok edebilmekti. Müttefik birliklere olası bir işgali önlemek için “Davy Crockett” gibi küçük ölçekli nükleer silahlar verildi. “Yakılmış toprak” ilkesi kullanılarak, nükleer kara mayınları sanayi tesisleri, tren istasyonları ve barajlar gibi önemli stratejik noktalara yerleştirilecekti. Projenin 1958 yılında İngiliz Savunma Bakanlığı tarafından sonlandırıldığı söylenmektedir.
Davy-Crockett savaş başlığı sadece 23 kilogram ağırlığındadır ve MK-54 SADM adı verilen sırt çantası versiyonu olarak da kullanılabilen ABD yapımı bir nükleer başlıktır. 1950’lerde geliştirilen yumurta şeklindeki silah sadece 27 cm çapında ve 40 cm uzunluğundaydı. Patlayıcı gücü yaklaşık 0,02 KT TNT idi.
Müttefik özel birlikleri, Sovyetler Birliği sınırında ve ayrıca Sovyetler Birliği’nde işgal durumunda bu silahlarla saldırılar gerçekleştirmek üzere eğitildi. Askerlerin sırtlarında nükleer mayınlarla uçaktan atladıkları ve paraşütle aşağı indikleri operasyonel senaryolar da oynandı. Silahla ilgili sorun, boyutundaki muazzam küçülmeye rağmen, silahın taşınmasında askerler için hala sorun yaratması ve dikkat çekmeden konuşlandırılmasını zorlaştırmasıydı.
1985 yılında, Varşova Paktı birlikleri tarafından bir saldırı olması halinde 93 silah Avrupa’da kullanıma hazır olacaktı. Ancak 300 birimden bahseden kaynaklar da var. Varşova Paktı güçleri karşıt güçlerden daha üstün olduğu için NATO düşmanı durdurmak için bu tür silahları kullanmayı düşündü. Tam konuşlanma alanları bugüne kadar gizli tutulmuştur.
Özellikle Alman ordusunun bu silahların kullanımıyla ilgili psikolojik sorunlar yaşaması ve Savunma Bakanlığı’nın da 1969’da sözde nükleer mayınların kullanımına karşı çıkması ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Varşova Paktı’nın oluşturduğu tehdit senaryosunun ortadan kalkmasının ardından ADM’lerin önemi azalmıştır.
1994 yılında Birleşik Devletler Kongresi, hükümetin 5 KT’den daha az patlayıcı güce sahip nükleer silahlar geliştirmesini engelleyen Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasasını kabul etmiş, ancak bu yasa 2004 yılında yürürlükten kaldırılmıştır.
(Kaynak: https://de.wikipedia.org/wiki/Atomic_Demolition_Munitions, http://www.sperranlagen.de/atomminen.htm, https://web.archive.org/web/20140131084952/http://www.foreignpolicy.com/articles/2014/01/29/the_littlest_boy_cold_war_backpack_nuke, https://de.wikipedia.org/wiki/Blue_Peacock, https://military-history.fandom.com/wiki/Suitcase_nuke)
Nükleer silahların muazzam yıkıcı gücü nedeniyle, tüm nükleer silahların ortadan kaldırılması ve yasaklanması için her zaman çaba sarf edilmiştir, ancak tek tek ulusların güç çıkarları bu kitle imha silahlarının hızla terk edilmesini engellemiştir. Bununla birlikte, bu silahların yayılmasını ve geliştirilmesini sınırlayan bazı anlaşmalara varılmıştır. Ancak bu anlaşmaların gerçekten ne kadar etkili olduğu sorgulanmaktadır.
Ekim 1963’te “Test Yasağı Antlaşması” yürürlüğe girmiş ve bu antlaşmaya göre artık suda, uzayda veya atmosferde nükleer silah patlatılmayacağı kabul edilmiştir. Yeraltı testleri belirli bir patlama kuvvetini aşmamakla sınırlandırılmıştır. Bu anlaşmaya toplam 120 ülke katılmıştır.
Bunu izleyen Temmuz 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması 1970 yılında yürürlüğe girmiş ve ABD, İngiltere, Fransa ve Çin ile Sovyetler Birliği tarafından başlatılmış ve imzalanmıştır. Toplamda 191 devlete hitap eden anlaşmayı bugüne kadar Hindistan, İsrail, Pakistan ve Güney Sudan dahil olmak üzere dört devlet imzalamamıştır. Kuzey Kore Ocak 2003’te anlaşmadan çekilmiş ve nihai statüsü şu ana kadar açık bırakılmıştır.
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (kısaca NPT), nükleer silahların yayılmasının yasaklanması ve nükleer silahsızlanma yükümlülüğünün yanı sıra nükleer enerjinin “barışçıl kullanımları” ile ilgilidir.
Bu şekilde devletler, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından denetlenmeyi ve anlaşmaya uymayı taahhüt etmektedir. Anlaşmada ayrıca “tam silahsızlanmayı” garanti altına almak için “yakın gelecekte” müzakereler yapılmasını öngören bir madde de bulunmaktadır.
Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması (CTBT) 1996 yılından beri imzaya açık olmakla birlikte, ABD gibi bazı önemli ülkelerin silah kontrolüne karşı çıkmaları nedeniyle henüz yürürlüğe girmemiştir.
Buna ek olarak, ABD ile o zamanki Sovyetler Birliği (şimdiki Rusya) arasında stratejik nükleer silahların silahsızlandırılmasını teşvik eden ikili anlaşmalar vardı. Bunlar arasında 1972 tarihli ABM Antlaşmasına yol açan SALT I ve II görüşmeleri (1969-1979), 1987 tarihli INF Antlaşması ve 1991 ve 1993 tarihli START I ve II Antlaşmaları ile 2002 tarihli SORT Antlaşması yer almaktadır.
Ancak, yasakların eksikliği ve hegemonik güçler karşısında politikanın iddiasızlığı bir yana, nükleer silahlar en azından Hiroşima ve Nagazaki’den bu yana uluslararası alanda yasaklanmış ve toplumsal eleştiri konusu olmuştur. Ancak, bu silah sistemlerine karşı ciddi önlemler alınmasına yönelik toplumsal çabalar yıllar geçtikçe zayıflamıştır.