HABER MERKEZİ – Kürdistan ve Kürt halkının 20. yüzyıla girişte yaşadığı gerçeklik görülmemiş bir baskı, inkar politikası ve özüne ters düşen yenilgili ve yıkıcı bir dönüşümdür. Yine en çağdaş ve bilimsel bir ifadeyle yola çıkarak çok zayıf koşullardan kaynaklansa da kendilerine en yakıcı idealleri çizen, içine girdikleri ideolojikpolitik ve giderek bunun en sert biçimi olan askeri savaşımı sürdüren, olanca donanımsızlığına rağmen yaşayan bu oluşumun, nasıl olup da bugüne kadar geldiğini izah etmek, sadece bu hareketin mensuplarına değil, onun kaderinde birinci derecede sorumlu olanlar başta olmak üzere, giderek tüm dünyaya bir soru olarak soruluyor. Belki de günümüzün en karmaşık problemlerinden biri olarak kendini dayatıyor ve insanlık kadar karmaşık olan kendi karmaşıklığının çözümünü arıyor.
Doğru yaşamın bu temelde zorlanması gerektiğini ve çıkış yolunun yine bu temelde sağlanabileceğini gösteriyor. Öyle ki, daha şimdiden bütün toplumsal yaşama kendi akımı doğrultusunda yön veriyor. Bununla herkesi etkiliyor, onlardan etkileniyor ve gelinen noktada, yakın tarihe güncel sahtekarlık, kendini aldatma ve çoğu hayalmasal kokan yaklaşımlardan uzaklaşmak zorunluluk haline geliyor. Gerçekler ortaya çıktıkça da, dönüşümün bir güç meselesi olduğu, bu gücün oluşumu ve yönetimi tüm yönleriyle kendini ortaya koyuyor. Haksızlık, zulüm, görülmemiş soygun ve daha da ötesi her türlü toplumsal, ulusal öze inkarın dayatıldığı böylesi bir gidişatın kabul edilmezliği ortaya çıkıyor.
Bunun yerine konulması gerekenin ne olduğunu yaygın sorular halinde herkese dayatıyor. Güncellikle yetinilemeyeceğini, insan soyunun temel özelliği olan toplumsal ve ilkel toplumdan günümüze kadar, hep gelişim gösteren milli özellikleri ki, bunlar kültür, toprak, dil başta maddi yaşam olmak üzere, her konuda özgür yaşamını, kaderini belirlemeyi şart kılan bu doğrultudaki bir gelişmenin önünün öyle kolayca alınamayacağını iddia ediyor. Tarih diye dayatılanın da yoğun bir tarihsizleştirme olduğunu, modern yaşam diye dayatılanın da adından çokça söz edilen ilkel, vahşi toplumların yaşadığından daha barbar bir yaşam olduğunu kanıtlıyor. Ve böylelikle saptırılmış, yanıltılmış, baştan çıkarılmış, her düzeyde her toplumsal tabakada insanların, akıllarını başlarına toplanmasını şart koşuyor. Baskının bu biçiminin amiyane* bir tabirle hayvanlar alemine bile uygulanamayacağını vurguluyor.
Burada yeniden her şeyin sorgudan geçirilmesi, doğru olanla yanlış olanın ayırt edilmesi ve artık bundan sonra nasıl bir gelişmeye karar verilecekse, yürütmenin o biçimde olması için her şeyi yapıyor. Bunun önünde, başka bireysel hiçbir irade tanımıyor. Ve başka arzu, istek ve duyguya fazla yer vermiyor. Temel bir doğrultu tayin edildikten sonra, bireyin de kedini formüle etmesinin bununla uyum ve benimseme derecesine bağlı olduğunu, haklı olarak ortaya koyuyor. Yoğun bir sömürgeci baskı ki buna siyasal, kültürel, ekonomik, ahlaki, felsefi gibi daha bir çok şey girer bunun yaşattığı kişiliklerine, bu kişiliklerden kaynaklanan düşünce ve duygu dünyasının reddedilmesi gerekir. Tabii bu öyle basit bir reddediş değil, gerekirse o kişiliklerin reddedilmesi anlamına geldiğini koyuyor. Bu ister fiziksel imha biçiminde gerçekleşsin, ister yeni bir başlangıç yaptırma biçiminde olsun, bunun böyle gelişmesi kaçınılmazdır.
Burada PKK’nin tarihsel misyonundan bahsediyoruz. Oluştuğu yakın tarihsel ortam ve kendisine dayatılan güncelliği konuşuyoruz. Yine bunlara bağlı olarak, kendisini dayattığı özgür irade ile yakın geleceğin üzerine nasıl yürünmesi gerektiğini söylüyoruz.
Bizde yakın tarihin çok acıklı bir hikayesi vardır. Ve en kötüsü de yaşanan bu tarihin sanki hiç yaşanmamış gibi hissedilmesidir. Üstü örtülmüş büyük haksızlıkların içinde büyük acılar, işkence, idam var. 70 yaşındaki nine ve dededen, 7 yaşındaki çocuklara kadar hepsinin bundan payını alması var. Nefes aldırmadan maddi yaşamın pençesine inim inim inletilen insanlar ve ayağa düşmüş namus, onur diye bir şeyin kalmaması durumu var. Bin yıllardan beri üzerinde büyüdüğü ve en az insanın fiziksel yaşamı kadar gerekli olan, kültürel yaşamından kopuşu var. Bunun en kötüsü de sanki hiçbir şey olmamış gibi, bütün bu olanların sineye oturtulması ve bu yansımanın gerçekleştiği oranda verilen, gerçekten en kötü ilişki mi dersin, cüruf* mu dersin, zehir mi dersin. Kısaca ne varsa öyle mideye oturtulmak istenen bir kültür var.
Tarihsel temelini yüzyıllardan alan, ama daha çok TC’de şekillenen, karşısındakinin hiçbir tarihsel, ulusal ve toplumsal gerçeğini dikkate almayan tek irade, tek doğru, hatta hiç itiraz edilmemesi gereken bir hakikat olarak gösteriliyor. Burada beynin olayı gerekli mi? Ruh bu konuda hesap sormalı mı? Olduğu gibi kabul edilmesi istenen, ama insanlığın ilkelerini yadsıyan, saplantılı, yanılgılı, yalandan ve sahtekârlıktan ibaret olan, bu temelde kişilik diye dayatılanın, hiç de insanın içini açmayan, rahat bırakmayan, yoğun bir çelişkinin, ihtirasların, kinlerin ve öfkelerin karmaşasından ibaret olan bir tür ortaya çıkarıyor.
Bugün Kürdistan halkının yaşadığı gerçeklerin tarihsel temeli ne kadar çarpıtılırsa çarpıtılsın, ne kadar inkar edilirse edilsin, yine güncellik adına dayatılan modernlik yaftaları, ne kadar sırta vurulursa vurulsun, ne kadar çağdaş gözlükler, kulaklıklar takılırsa takılsın, hepsinin amacı ezici bir biçimde kendisinin ne olduğunu anlamaktan, duymaktan ve görmekten uzaklaştırmaktır. Ve böylece ortaya her türlü sömürü ve politikanın emirine hazır bir moloz insan malzemesi bırakmaktır. Eğer insan türü günümüze dek gelişim hikayesinde ve yine özünde kendi temel haklarının bilincindeyse ve onu korumayı ifade eden namus ve onurdan kesilmeyi ölümden daha kötü görüyorsa, bu insan kişiliğinin ulaştığı yüceliği gösterir. Bu tanım gereği eğer kendi durumumuza bakacaksak, hiçbir biçimde kabul edilmeyecek, hiçbir zeminde ve hiçbir yaşta meşru görülmeyecek mevcut dayatmaların sorgulamasını kesinlikle yapmak zorunda olduğumuzu göreceğiz.
PKK’nin gelişim hikayesi incelenmeye değer, bugün önemli bir ilgi konusu olmuştur. Dostdüşman sayısız güç, önemli oranda artık PKK uzmanlığını da bir dal olarak geliştireceğe benziyorlar. Bu onların işidir. Yaparlar, her önemli hadiseyi çok çeşitli güçler, incelemeye alırlar. Biz bunu engelleyemeyiz, ama bizim yapabileceğimiz kendi hayat hikayemiz kadar değerleri olan bu olayın oluşumunu, yani tarihini bütün yönleriyle kavramak, olası sonuçları ve çıkarılması gereken dersleri yaşamaktır.
Biraz daha somutlaştırırsak; PKK, yakın tarihsel dönemin bütün baskı, sömürü ve onların her türlü kurumsal ifadesini bu biçimde olmasına “hayır” diyor. Kendi toplumsal halk gerçekliğimiz, ister oyuna getirilerek, ister meşrulaştırılarak, ister belli bir dönüşümün temelinde gönüllü sağlanması biçiminde olsun, bu biçimdeki dönüşümü reddediyor. Ve bunda son derece ısrarlı davranıyor. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayacağını açıkça söylüyor. Büyük haksızlıkların, ancak büyük müdahalelerle, büyük kavgalarla çözümlenebileceğini belirtiyor. Bunu bazı güncel düşkünlerin yaptığı gibi laflamalarla “aman şöyle oldu, hatalar oldu, kan döküldü, acılar çektik” tarzında değil de, büyük haksızlıktan duyulacak acının en kötü, en kabul edilmez acı olduğunu ve tedavi edilmesi gerekenin de bu olduğunu ısrarla dayatıyor.
Ve eğer en değerli evlatlarını bu temelde şehit vermişse, hiç kimsenin gözünün yaşına bakamayacak kadar iddia sahibi olduğunu da ortaya koyuyor ve bununla haklılığını kanıtlamış oluyor.
Gün, bir kadronun kendi kişiliğinde milyonları birleştirdiği, savaştırdığı gündür. PKK buna layık olan bir harekettir. Temel birikimleri bunu son derece mümkün kılan zenginliktedir. Tarihten habersiz değilse, güncel gelişmeleri bu kadar yaşıyorsa, kendi değerlerinin böyle bir sentezi olmuşsa, bu adamı hiçbir şey durduramaz. Eğer bu konuda öz kesin belirleyici konumda ise, biçimlenişin sağlanmaması düşünülemez. Aksi halde artniyetlilikten ve düşkünlükten sonuna kadar bahsetmemiz kaçınılmazdır. Bunu özgüce dayanmanın gereği olarak kitlelere yayacağız.
Devrimimizin enternasyonalist niteliğine son derece büyük önem vererek, özellikle günümüzde gittikçe kabul gören bu yönünü daha da açarak, böylece görevlerimizi de olgunca yerine getireceğiz.
Partimizin 10. yılına girişinin ve zafere yürüyüşünün kesin, yoğun ve pekişen adımlarla karşılandığını belirtirken, aynı zamanda önümüzdeki engellerin ne kadar zor olduğunu, aşılması için teorik ve pratik çalışmanın ardıcıl gelişme şartını da koyuyoruz ve bu konuda kendimizi her türlü yanılgıdan arındırıyoruz. Geleceğin devrimci dönüşümü için her zaman temel alınması gereken, insan yeteneğini, ona siyasal seviye kazandırılarak yürütülmesini, bütün çalışmaların temeli haline getiriyoruz. Şimdiye kadar ki gelişmemiz, başarılarımızın nasıl sağlanacağının bir kanıtı iken, bundan sonraki gelişmelerin de bizi nihai zafere doğru götüreceğine eminiz. Bu temelde, başta Partimizin, değerlerimizin en iyi militanları olmak üzere, bütün taraftarlarımızı, halkımızı bu 10 yılı yüksek bir sorumlulukla, dolgun başarılarla kazanmaya çağırırken, tüm dostları da mücadelemizi daha yakından tanımaya ve görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Partimizin 10. Yılını Zafer Yürüyüşü Haline Getirmek İçin İleri!
PKK Genel Sekreterliği
27 Kasım 1987