MARSİLYA – Jinên Ciwan ên Têkoşer üyeleri Fransa’nın Marsilya kentinde TCŞ Meclisi üyeleri ile kadına yönelik şiddete karşı seminer gerçekleştirdi.
Üç bölümden oluşan seminer saygı duruşu işe başladı. Birinci bölümde “Aşk ve Namus Maskesiyle Gelişen Şiddet”, ikinci bölümde “Erkekliği Öldürmek”, üçüncü bölümde ise “çağrı metni ve tartışmaların sonucu bağlanması” ele alındı.
Yürütülen tartışmalarda kadına yönelik şiddetin büyük bir çoğunluğunun hala Aşk ve Namus kisvesi altında işlendiğine dikkat çekilerek bunun ilgili Önder APO’nun bir yazısı okundu. Yine ikinci bölümde Önder APO’nun erkekliği öldürmek temalı bir videosu izlenildi, tartışmalar yürütüldü. Son bölümde ise kadınlar Erkek egemen sisteme karşı Jin, Jiyan, Azadî sloganını yükseltmeye devam edeceğiz diyerek bir açıklama yayınladı.
Yayınlanan açıklama şöyle;
Tarihten bugüne, bugünden geleceğe. Mirabel Kardeşlerden Sakine Cansız’a, Deniz Poyrazlardan, Aysel Doğanlara ve Jina Aminilere kadar Nagihan’ın, Garibe’nin, Leyla Xalid’in haykırdığı bu ses, Kürdistan’dan, Avrupa’ya, Amerika’dan, Kuzey Afrika’ya kadar bütün dünyaya yayılan Jin, Jiyan, Azadi felsefesi ile birlikte giderek yükseliyor.
HER YERDE DİRENİŞİ SAHİPLENMEYE ÇAĞIRIYORUZ
Bizleri evlere, cezaevlerine kapatarak düşüncelerimize ve örgütlü gücümüze kilit vurmaya çalışan akıl bilmelidir ki; direnmeye, kadın özgürlüğünü büyütmeye devam edeceğiz. Erkek egemen devletin cezaevlerinde çıplak arama, hakaret, infaz yakmalar, kurul uygulamaları, kitapsız-gazetesiz bırakma gibi şiddet pratiklerini kabul etmeyeceğiz. Bu vesile ile de cezaevlerinde ölüme sürüklenen çocukları için aylardır direnen ailelerin nöbetini, adaletsizlik karşısında direnen Emine Şenyaşar annenin direnişini, Rojava annelerini, Rojhilat kadınlarını sahiplenmeye çağırıyoruz. Yine kadınların ortak evrensel mücadelesi ile serbest bırakılan Aysel Tuğluk şahsında, cezaevlerindeki hasta tutsaklar için aynı düzeyde ve kararlılıkta mücadeleye devam edeceğiz. Dünya kadınları başta olmak üzere, özellikle de Kürt kadınlarının sadece dirisi değil, ölü bedenlerine bile yapılan işkenceleri, mezarlıklara yapılan saldırıları, sayısız işkence ve şiddeti de bu politikalarının devamı olarak belirtmek gerekir. Kimyasal silahların yarattığı sosyolojik tahribatlar ise artarak devam etmektedir. Güney Kürdistan topraklarında kimyasal silah kullanarak Kürt halkının özgürlük mücadelesini gerileteceğini düşünen ulus-devletçilik, insanlığa karşı suç işliyor. İnsanlık dışı bu uygulamalar karşısında hem bölgesel hem uluslararası güçler, sessizliğini koruyarak bu suça ortak oluyor. Bu saldırılar; kadınlara, onların özgürlük mücadelesine yapılan saldırılardan asla bağımsız değildir. Bu sebeple, coğrafyamızın her alanını, doğamızı ve bütün direnenleri bedenimiz gibi, düşüncelerimiz gibi korumak ve savunmak gerekiyor. Her nerede olursa olsun toplum için bilim üretmekten vazgeçmeyen Şebnem Korur Fincancı şahsında kimyasal silahlara karşı tutum göstermek bir onur meselesidir. Bir kez daha biz olarak; savaşa karşı, bölgesel ve uluslararası kurumları, demokratik ve vicdan sahibi bütün kamuoyunu ses çıkarmaya çağırıyoruz.
Anadilimizden kültürümüze kadar, yaşam olarak siyasetin her alanında kadın kimliğimiz, Kürt ve kadın kimliğimiz suç unsuru olarak görülüyor.
Kadın emeği bir özel savaş politikası olarak bir yandan yok sayılırken diğer yandan sömürülmektedir. Bugün hâlâ evde, tarlada, fabrikada ve yaşamın diğer alanlarında üretmeye devam eden kadınlar cinsiyetçi saldırılara; mevsimlik işçiler ırkçı saldırılara uğruyor. Karşı karşıya olduğumuz bu kadın yoksulluğundan, sömürü politikalarından kurtuluşun yolu, yine örgütlü kadın mücadelesinin demokratik komünal ekonomiyi inşa etmesidir. Kadın emeğine karşı yürütülen özel savaş, genç kadınlara karşı daha derin işletiliyor. İpek Er, Gülistan Doku, Pınar Gültekin şahsında sistematik üniformalı şiddet ile genç kadınlara kimliksizleştirme dayatılmaktadır. Diğer yandan fuhuş ve madde bağımlılığı ile gençliği yok eden, yozlaştıran, iradesizleştiren politikalar yürütülüyor. Yine, erkek egemen sistemin ürettiği savaşlar ve kapitalizm; kadınları, halkları yerinden ederek, farklı coğrafyalara sürgün ederek mültecilere insanlık dışı uygulamaları reva görüyor. Bu katmanlı ayrımcılık ve sistematik şiddet sarmalı karşısında Tevgera Ciwanen Şoreşger Marsilya olarak bir kez daha; kadın ve yaşam bilimi olan jineolojî perspektifi ile mücadelemizi büyütme sözü veriyoruz.
KADIN ÖZGÜRLÜKÇÜ PARADİGMAYI ESAS ALACAĞIZ
Erkek egemen sistemin, erkek faillerin günde kaç kadını katlettiğinin artık çetelesinin bile tutulamadığı bir süreçteyiz. Şiddeti meşrulaştıran uygulamalarla, cinsiyetçi ve kadın düşmanı politikalarla bir kadın kırımı yaşatılıyor. Şule Çet, Fatma Altınmakas, Emine Bulut, Ceren Damar, Müzeyyen Boylu, Leyla Karaaslan şahsında erkek egemen sistem ve erkek failler tarafından katledilen, şiddet gören bütün kadınlar isyanımızdır, mücadele gerekçemizdir. Kadın varlığına karşı açılmış bu kirli savaşın ortasında, bir Kürt ve kadın olarak molla rejiminin katlettiği Jîna Aminî ise bu kriz ve kaos halindeki sistemin ancak halkların, kadınların direnişiyle hesap verebileceğinin en somut göstergesi oldu. Bu temelde de İran’daki kadınların ve halkların direnişlerini selamlıyoruz.
Bizler TCŞ Marsilya Meclisi olarak; enternasyonal kadın mücadelesinin kadın özgürlüğünü ve toplum özgürlüğünü sağlayacak en büyük güç olduğunu bugün bir kez daha hatırlatmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz. Kadın özgürlükçü yaşamın esas alınarak toplumun şiddetten arındırılacağına olan inancımızla ve mücadele ruhuyla bütün kadınları; direnişi ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Sözümüz odur ki; kadınların özgürlük mücadelesi artık durdurulamaz!
Bütün bir yaşam boyunca her gün ve her saat; bulunduğumuz her alanda ve sokaklarda; meydanlarda ve mahallelerde sesimizi yükseltmeye, direnişi büyütmeye ve kadınların özgürleştiği alanları ilmek ilmek örmeye devam edeceğiz.
Seminer daha sonra slogan ve alkışlarla son buldu.