HABER MERKEZİ – ‘’Öyle bir savaş ki yürütülen, ne daha önce tarih kitaplarında yazıldı ne de gelecekte böyle bir savaş hayal edildi’’ Önder APO
Evet, savaş denildiğinde bunun en çok kıskacında olan ve yaşamı için mecburiyetinde kalan Kürt halkı ve Kürdistan topraklarıdır, bu savaşın tanımı. Hiç bitmeyen, etkisi artarak devam eden ve mücadele azmi destanlar yazdıran bir savaşın içerisindeyiz. Tutsaklığı ve köleliği binlerce yıldır yaratılan derin kültürlerini kabul etmeyen bir halkın, kahraman oğul ve kız çocuklarının savaşı…
Önder Apo’nun doğuşuyla doğan, öğretileriyle öğrenen, tutsaklığıyla savaşı büyük bir ısrarla devam ettiren bir halkın çocuklarının savaşı.
Zap, Avaşin, Metina özelinde Kürdistan’ın her yerinde ve her kesiminde amansız bir savaş yürütülmekte. Bu savaşın tarafı Türk faşizmi olarak belirlendiğinden beri, zaten ahlak ve adalet boyutu en başından aranan bir tanımlamadan çıkmıştı. Böyle bir düşman tanımlamasıyla savaşmanın genetik kodlaması en başından belirlenmişti. Bir yandan özgürlük, adalet, ahlak, onur ve insan tanımlamasını hayatının her alanında genel felsefik kurallar ile çevrelemiş Kürdistan Özgürlük Gerillaları, diğer yandan barbarlığı tartışma konusu bile olmayacak, dünyanın her ülkesinde ki ansiklopedi kitaplarında bile bahsi geçen işgalci tanımlaması, insanlıktan çıkmış, öldürmek için her şeyi kendinde hak gören vahşi bir düşman…
Kim karşılıklı böyle bir savaşı daha önce bir romanda okudu veya bir filmde izledi? Hangi ülkede bir cenaze, ailesine kargo paketiyle gönderildi, kaldırımlara kutular halinde gömüldü? Ben insanım, özgür yaşamak istiyorum diyen biri, işkenceler altında zindanlara atıldı? Bir aile, kameralar altında katledildi ve katili serbest bırakıldı? Oğulları cezaevinde öldürülen annelerin beyaz tülbentlerinden tutularak yerlerde sürüklendi? Bunlar hangi ülkelerde bu kadar rahatça yapıldı? Ve bunların tek gerekçesi sadece özgür olmak isteyen Kürt’e hak görüldü?
Büyük bir mücadele ruhuyla savaşan gerillaya karşı sonuç alamayan Faşist Türk Ordusu, bir çok kirli yöntemi devreye koydu. Bunların en başında ise Kimyasal ve Taktik Nükleer Silahlar gelmektedir. Kullanılan silahların yasaklı olması bir çok yazılı resmi kanunda belirtilmesine rağmen, Kürt’e ölümden başka bir seçeneği tanımayan bir düşman tarafından binlerce kez kullanıldı.
Kullandı, katletti, kabul etmedi ve bunun araştırılmasını isteyenleri de hapsetti…
Hiç kuşku yok ki böylesi bir düşmana karşı amansız ve sürekli bir savaş verilmesi de kaçınılmazdır. Şuan bunun öncülüğünü Kürdistan Özgürlük Gerillaları üstlenmiş durumda. Gerillaların gücünün timsalini aldığı yer ise İmralı’da yürütülen mücadeledir. Önder Apo, neredeyse dünyada benzeri olmayan şartlar altında, İmralı Adası’nın dayanılır gibi olmayan rutubeti altında, ağır tecrit ve izolasyona karşı 24. yılında insanlık tarihine geçecek bir yaşam mücadelesi veriyor. Ses, renk, ufuk, açık hava gibi temel etkenler ile etkileşiminin sınırlandığı, algı yalıtımı ile fiziksel duyularda yalnızlaştırmaya sebep olan, farklı bir yaşamı çağrıştıran her şeyin yasaklandığı İmralı Özel Tip Cezaevi; “Ağırlaştırılmış Yüksek Güvenlikli İnfaz Rejimi” ile yönetiliyor.
Bunun bilincinde ve ağır sorumluluğu altında olan Kürt halkıda bulunduğu her alanda sesini yükseltmeyi, mücadele cephesini güçlendirmeye çalışıyor. Evet, bu durum bazı alan ve çalışmalarda zayıflamış, mücadelemizin esas dönüm noktası olan ‘’Özgür Kürdistan, Özgür Önderlik’’ şiarına biraz uzak düşmüş gibi görünebilir. Gerekli ve yerinde eleştirilerde geliştirilebilir. Fakat şuan ülkede ve bazen ülke dışını da aşan faşist uygulamalar uluslararası düzeyde yaşanıyor ve Kürt halkına dayatılıyor. Mesela bunların en başında gelen ‘’Unutturma ve Uyuşturma’’ yöntemleri gelmektedir. Ülke öyle bir hale getirilmeye çalışılıyor ki, toplumun hafızası silinmeye, inandığı en kutsal değerleri bile sıradanlaştırmaya çalışılıyor. Bu yüzden şehitlerimizin mezarlıkları kaldırımların altında kalıyor, ya da mezarlıklarımız talan ediliyor, doğamız tahrip ediliyor. Unutmayalım bunların hepsi çok bilinçli ve planlı şekilde geliştiriliyor. Yani öylesine, rastgele yapılmıyor. Toplumda umutsuzluğu, inançsızlığı hakim kılmak istiyor. Oysaki bizler için canını korkusuzca feda eden kahraman gerillalarımızın cenazelerine değil böyle alçak saldırılar, böylesi bir eğilim bile gençlik için büyük bir intikam gerekçesidir.
Bunun karşısında duracak ve boyun eğmeyecek, karşı mücadeleyi geliştirecek en dinamik güçleri, Önder Apo geçmiş dönemlerde belirlemişti. Gerilla, Gençlik ve Kadın…
Önder Apo Gençlik için söylediği bu çağrı hala güncelliğini ve tazeliğini korumaktadır.
‘’En fedakar, en cesur ve en büyük şehitlerini vermiş siz sevgili gençler. Bizim için yaşam eğer kabul edilecekse ülkesinde özgür olmak temelinde kabul edilecektir. Bunun dışında biz yaşamı tanımayacağız. Zamanı durduracağız, içerisine özgür yaşamı yerleştireceğiz. Bizim için en büyük birlik, siz özgür savaşan gençlerle birlikte olma birliğidir. Ve bu yaratılmıştır…’’
Bu tanımlamalardan yola çıkarak gençliğin kendi gücünün farkına varması oldukça önemlidir. Neden düşman bu kadar gençlikle uğraşıp her türlü kirli yöntemi ona karşı kullanıyor? Çünkü gençliğin gücünden korkuyor. Ve her ne kadar yetersizlikler ve eksiklikler olsa da Bakur gençliği mayasını PKK hareketinin çıkış sürecinden alıyor. Yani Kemal Pirlerin, Haki Karerlerin, Saraların mücadele geleneğinden geliyor.
Bu anlamıyla müthiş bir potansiyel var. Düşman bu potansiyeli uyuşturmak için elinden geleni ardına koymuyor. Asimilasyon- soykırım politikalarını gençliğe en çirkin biçimiyle dayatmaya devam ediyor. Ama unutmayalım ki bütün kirletme çabalarına rağmen özgür dağlarda direnen kadın-erkek genç yoldaşlarımız arınmanın ifadesi oluyor. Böylesi bir sevgi, güzellik, duygu ve düşünce birlikteliği bu kalplerin kirletilmesine hiç müsaade eder mi? Tabi ki de edemez. Yani en güzel gençlerimiz bedenlerini gülerek siper ediyor faşizme ve işgale karşı. Kimyasal sonucu şehadete ulaşan 17 kahramanımızdan biri olan şehit Sedat Demhat; “Eğer zafer olmasaydı bu kadar güzel ve değerli yoldaşlarımız şehit düşer miydi? Düşmezdi.” Diyor. İşte gerilla inancını şehitlerden, en kutsal değerlerimizden alıyor. Bu yüzden gerilla umutsuzluğa asla kapılmıyor, karşılaştıkları hiçbir zorluk onlara engel olmuyor.
Evet Kürdistan topraklarının genç savunucuları Önder Apo’nun hakikatinden güç alarak zaferi böyle yaratıyor; Ödenen her bedel güzellikleri de kendisiyle doğuruyor. Tabi bunlara layık olmak da Kürdistan gençliğinin en temel görevidir. Unutmayalım şehitlerimizin bize bıraktığı ve kaldırmamız gereken çok büyük bir yük var. Bu yük onların özgür Kürdistan özlemidir, esmer yüzlü çocukların güzel yarınlarıdır.
Belki bu anlamıyla çok söz söylendi. Biliyoruz sözün anlamını yitirdiği bir süreçten geçiyoruz. Zaten bunu özgürlük tanrıçalarımız Sara ve Ruken yoldaşlar bize en yalın biçimiyle gösterdi. Onlar bu eylemi kimyasal ile şehadete ulaşan yoldaşlarımız için gerçekleştirip bizlere mücadelenin yolunu tekrardan açtı. Kurdistan’ın yiğit genç kadınları da gençleri de kendisine bunu esas alarak onların ulaştığı hakikatten bir parçaya ulaşabilmelidir.
Bu anlamıyla gerillanın yürüttüğü amansız savaşın yanında ona güç katacak, bu devrim sürecinde düşmana karşı yalnız olmadığını gösterecek bir çok eylemselliği ve faaliyetleri tartışma götürmez bir mücadele örneğidir. Önderliğimiz daha en genç yaşlarda Denizlerin, İbrahimlerin, Mahirlerin anısına karşılık verdi, yine Haki Karer’in intikamını PKK hareketini kurarak aldı. Şimdi dağlarda direnen gerillalar da böylesi büyük devrimcilerin isimlerini alarak adlarını tarihe yazıyorlar. Evet Kürdistan gençliği süreç karşısındaki duruşunu değerlendirmek durumundadır ama Türkiye sol-sosyalist gençliğinin de en az Kürdistan gençliği kadar yaşanan bu süreç karşısında büyük sorumlulukları vardır. Devrimciliğin özü, sosyalist yaşamın özü budur.
Bu anlamıyla unutmayalım; gerilla bizim en temiz, kirlenmemiş yanımızdır. Bunun böyle anlaşılması ve böyle yaklaşılması gerekmektedir. Bu yüzden gerillayla ruhta bütünleşelim ve yarın zaferi kazandığımızda “ben de o zaferde yerimi aldım ve bende oradaydım” diyebilelim.
Kemal Pîr