HABER MERKEZİ – Emperyalizmin-kapitalizmin global çapta dünyayı yuttuğu ve bütün yaşamı halklar için cehenneme çevirdiği koşullarda yaşıyoruz. Kapitalizmi sadece emek sömürüsüne dayanarak işçi-emekçi sınıfını ve halkları sömürmüyor aynı zamanda doğayı da korkunç bir şekilde sömürüyor ve bunda öyle aşırıya gidiyor ki doğanın doğal dengesi bile bozulma noktasına gelmiştir. Hem insanın hem doğanın doğal dengesinin bozulmasının, kapitalizmin insanın doğal yapısına zıt bir sistem olduğunun kanıtıdır. Kapitalizm insanın doyumsuzluğunun kurduğu bir sistem olmasına rağmen insanın doğasına zıttır. Çünkü insan kendi doğasına zıt olarak yaşıyor. İnsanda ortaya çıkan kendine zıtlık-karşıtlık durumuna başka bir canlı türünde rastlamak mümkün değildir. Her canlı türü kendi doğal yapısına uygun yaşıyorken, insan hiçbir zaman kendi doğal oluşumuna uygun yaşamamıştır. İnsanın doğallığının bozulması her şeyin doğallığını da tehlikeye koymuştur. İnsanın, insanın kasaplığını yapması, emperyalist savaşlar, açlık, yoksulluk, sınırlar, sömürü nasıl izah edilir?
Hem insan topluluklarına hem de diğer bütün canlılara yetecek kadar maddi imkan varken insan denilen canlı varlık neyini paylaşamıyor? Her şeyin fazlası zararlıdır diye bir söz var. İşte egemenlikte, iktidarda, ulusçulukta, devlet kurmada aşırıya gitme toplumların ve devletlerin dokusunu bozuyor. Hiçbir halkın milliyetçilik yapmaya ihtiyaçları yoktur. Hiçbir devletin başka bir ülkenin toprağını işgal etmeye de hakkı ve ihtiyacı yoktur, olmamalıdır. Hiçbir devletin milliyetçilik ve kafatasçılık yaparak başka bir ulusu-milleti asimile etme, soykırıma uğratma hakkı yoktur ve bu hem kanunen hem de vicdanen suçtur. İnsanın emek sömürüsü üzerine yaşam kurması kadar kötü bir şey yoktur. Yani hak yemek en büyük suçlardan biridir. Bütün sorunların kaynağı hak yemektir. Hak sadece maddi-emek sömürüsü yapmak değildir. Hak, insanın gerek birey olarak gerekse de topluluk olarak sahip olduğu bütün yaşamsal değerlerdir. Buna bir halkın ulusal ve kültürel değerleri de girer.
Kürtlerin ulusal hakları yüzyıldır kafatasçılığa kurban ediliyor ve Kürtlerin ulusal hakları ve kimlikleri yok sayılıyor. Kürtler katı ulus devletin emperyalist-kapitalist hırslarına ve kafatasçılığın saldırısı altındadır. Kürtler anka kuşu misali kendini kendi küllerinden yeniden yaratmanın mücadelesini yürütüyor. Bu konuda en azından teorik ve felsefik olarak belli bir gelişmede sağlamış durumdalar. Apoculuk mücadele ruhuyla donanmış Kürt halkı, demokratik ulus paradigmasıyla Ortadoğu’da yeni bir özgür yaşam sayfası açmış durumdadır. Ortadoğu gibi her emperyalist devletin el attığı ve her türlü yerel geriliğin olduğu bir coğrafyada yeni özgür bir yaşamın geliştirici gücü olmak hiçte kolay olmadı. Bu noktada PKK en zor olanı başardı. Çok zorlu koşullarda kazanılan değerler kaybedilmez ve kimsenin almaya da cesareti olmaz. PKK büyük zorluklarla büyük insani değerler yaratanların hareketidir. Ve PKK insanlığın bütün sorunlarına kalıcı çözümü derinliğine geliştirmiştir.
Kapitalizmin maske olarak kullandığı ulus devlet sisteminin son yüz yılda bile insanlığı nasıl bir felakete sürüklediğini bütün insanlık hala sıcağı sıcağına yaşıyor. İnsanlığın dağ gibi birikmiş sorunları var ve kapitalizm bu sorunların bizzat ürediği bir bataklık olduğu için çözüm gücü olmasına imkan yoktur. Sorunların çözümünü sorunların ürediği yerde aramak doğru bir yöntem değil. İnsanların çoğu, sorunların çözümünü mevcut yönetimlerden-hükümetlerden isterler. Demokratik ulus paradigması hem ulusal sorunları kalıcı olarak çözer hem de demokratik toplumu yaratarak toplumun kendi sorunlarını kendisinin çözebileceği bilincini ve gücünü yaratır. Demokratik toplumlar kendi sorunlarının çözümünü başka yerlerde aramaz bizzat kendisi çözer. Demokratik toplumlarda her türlü sorunun çözüm zenginliği bulunur. Kendi kendisini yönetenler kendi sorunlarını da kendileri çözerler. Ama yönetilenler sürekli, yönetenlerden çözümü bekleyerek ve isteyerek kendi iradelerini yok ederler.
Bundan dolayı demokratik ulus ve öz yönetim toplumsal kurtuluş için olmazsa olmazdır. PKK’de gelişen demokratik ulus paradigması ve demokratik sosyalizm çizgisi insanlığın nihai kurtuluşunu sağlayacak bir hazinedir. Demokratik ulus yaşamsallaşmadan halkların kardeşliği gelişmez. Toplumların her şeyden önce, kapitalizmin ve katı ulus devletin etkisinden kurtulmaları gerekmektedir. Sınırlar, savaşlar, sömürü, sınıflar insanlığın değerlerini kirletiyor ve dünyayı açık bir zindana çeviriyor. Bu koşullarda insan bir maddi nesne ve eşya haline gelmiş. Yani aslında insana dair ne kaldı ki bu sistemde? Bütün toplumsal-ulusal-sınıfsal mücadelelerin hepsi esasen insanlığın kendi özüne dönüş mücadelesidir. PKK bu konuda en büyük direnişi fedaice ve her bedeli vererek yürütüyor. Sadece Kürtler için değil bütün insanlık için yürütüyor. İnsanlığın şiddetle ihtiyaç duyduğu sistem sınırsız, savaşsız, sömürüsüz ve sınıfsız bir sistemdir. Bu sistemin yolu da demokratik ulus yoludur. Demokratik ulus devletlerin değil, halkların birliğidir. Kardeşlik ancak halkların birliğinde gerçekleşir. Halkların birliği demek halkların kardeşliği demektir.
Katı ulus devlet sisteminde halklar arasında kardeşlik ilişkileri yoktur, devletler arası çıkar ilişkileri vardır. Çünkü katı ulus devlet sisteminde uluslar her an emperyalist savaşlara alet olabilecek bir yapıda dururlar. Çünkü katı ulus devlet etkisini yaşayan uluslar bütün emperyalist savaşları ulusun çıkarları için yapılan savaşlar olarak görürler ve derin bir milliyetçi anlayışa sahip olup başka milletlere düşmanlık yaparlar. Demokratik ulus sisteminde ise , uluslar demokratik bilinç edinerek emperyalist savaşların sadece bir grup sermaye sınıfının egemenlik ve sömürüye dayalı savaşlar olduğunu bilincine sahip olup buna karşı çıkarlar ve kardeşliği savunurlar. İşte bundan dolayı bütün toplumların ekmek ve sudan daha fazla demokratik ulus sistemini yaşamaya ihtiyaçları var. Demokratik ulus sisteminde hem ekmek, hem su, hem kardeşlik, hem barış, hem de özgürlük var. Kapitalizmi ret ederek ve yeni bir sistem arayışçısı olarak demokratik ulus sistemini kurabilir ve bir ütopyaymış gibi görünen ama aslında insanın öz ve doğal yaşamı olan komünalizmi kurabiliriz ve yaşayabiliriz. Kapitalizme ne insan nede doğa tahammül edebilir. İnsanlık ve doğa için en büyük tehlikenin kapitalizm olduğunu bütün dünya yaşıyor. Bundan kurtuluşun yolu demokratik ulus paradigmasıdır…
Kemal Söbe