HABER MERKEZİ – Bakurê Kurdistan’da 6 Şubat günü Mereş merkezli gerçekleşen deprem Kürt halkı için büyük bir trajedi olurken, Türkiye’nin faşist kafası olan AKP-MHP’nin işgal saldırılarının önündeki engellerin kaldırılması için bir fırsata dönüştü. Bu Kurdistan’ı ikinci bir soykırımın içine çekmek gibi bir durum yaratıyor. Deprem alanlarında halkın yaşamış olduğu trajediye karşı Kürt halkı ve demokrat kesimler yardıma koştu. Erdoğan ve Bahçeli ise mağdurluk siyasetine oynayarak savaş için gerekli parayı topladı. Toplanan yardımların Medya Savunma Alanları’na, Şengal’e ve yine Rojava’ya dönük yürütülen işgal saldırıları için kullanıldığı, TSK ve MİT’in yoğunlaşan saldırılarında görmek mümkün.
Bu minvalde AKP-MHP’nin Kurdistan’ın her yerinde yürüttükleri soykırım saldırıları bu süreçte hız kazandı. Türkiye realitesi içinde AKP-MHP faşist iktidarının ömrü dolmaya doğru gidiyor gibi. O nedenle de AKP-MHP’nin zaman ile yarışı başlamış oluyor. Şimdi bundan kaynaklı son süreçte Türk ordusu ve istihbaratı başlatmış oldukları işgal savaşını kendi çıkarları doğrultusunda sonuca götürmek için yoğun bir faaliyet içine girdiler. Kimyasal silahların bulunduğu depolar sonuna kadar açıldı, her türden ağır silah devreye konuldu, SİHA’lar bir nevi Kurdistan’ın gökyüzüne çivilendiler ve ayrıca MİT, ajan ağlarını kuruş hesabı üzerinden aç kurtlar gibi pusuya yatırdı. Bunların yanında Erdoğan ve Bahçeli’yi soykırım savaşında yalnız bırakmayan KDP de Barzaniler’in öncülüğünde bu son zamanda daha da aktifleşti.
Bu saldırı dalgası içinde Bağdat’ın da en azından egemenlik haklarını sahip çıkmayarak rol oynadığını söylemek mümkün. MİT Başkanı Hakan Fidan’ın sık sık Bağdat’ı ziyaret ederek en üst düzeyde temaslarda bulunması da acaba Şengal, Maxmur ve Medya Savunma Alanları’ndaki saldırılardaki rolünü sorgulatıyor. Ama savaşın esas aktörleri Erdoğan-Bahçeli-Barzaniler. Türk faşist ordusu son yıllarda tekniğe bağlı yürüttüğü savaşa istihbarat ağını ekleyerek sonuç alacağını düşünüyor. Bunun için MİT’i komşu ülkelerin istihbaratlarıyla ilişkilendirmek ve ortak çalışmaya çekmek için yoğun bir diplomasi ve pazarlıklar yapılıyor. Bir nevi su, elektrik, temel ihtiyaçlar başta olmak üzere bir çok konu pazarlık gündemine geliyor. Türkiye bu pazarlığı da en çok KDP ve Irak üzerinden yapıyor. Şimdi Suriye’de de bu kirli pazarlık politikasını devreye sokmuş bulunuyor.
Ortak istihbarat devletler arasında ilişkilerde kısmi olarak olabilecek bir durum. Fakat şu aşamada oluşan istihbarat ortaklığı bunu çok çok aşan bir noktada. Erdoğan- Bahçeli- Barzaniler üçgeninde ortaklaşan istihbaratın yönü DAİŞ değil, El Kaide değil ve daha birçok çete grubu değil, demokratik ulus modelinde varlık bulan özgürlük mücadelesi, yani halkların özgürlük mücadelesi bu istihbaratın hedefinde. Bu ortaklığın değirmeninde dönen hesaplar hanedanlık usulüne göre holdinglerini büyütme, koltuğu bırakmama uğruna yapılıyor.
KÜRT KİMLİĞİ ÜZERİNDEN KÜRT DÜŞMANLIĞI: BARZANİLER
Şimdi buradan yola çıkarak Şengal’e gelmek istiyorum. Oluşan ortaklığın bir hedefi de Şengal. Belki de esas olarak ortaklığın oluştuğu nokta. Soykırımcı faşist TC ve KDP Bağdat’ı da bir biçimde ağırlıklı olarak baskı ve şantajla bu ortaklık içine çekmek istiyor. Şengal’e yapılan son saldırılar değerlendirildiğinde Bağdat’ın durumu doğal olarak sorgulanıyor. En son MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Irak Savunma Bakanı ile görüşmesi de tam da saldırıların yoğunlaştığı döneme denk geldi.
Barzaniler için durum çok başka. Barzani hanedanlığının KDP’yi ele geçirmesi esasında Kürt düşmanlığının Kürt kimliği üzerinden yürütülmesi için geliştirilmiş bir proje. Barzanilerin yönetimi altında olan KDP için Kürtlük ve Kürtlüğün kök hücresi Ezdalık içten çürütülerek yok edilerek kendi öz değerlerinden uzaklaştırılmalıdır. KDP’nin oluşum sebebi ve Barzaniler’e verilen görev, Kürtlere soykırım politikasıyla yaklaşan her rejimin yanında olmaktır. Bunun için KDP’nin AKP-MHP ortaklığı bizi şaşırtmamalı.
Diğer yandan KDP’nin Şengal-Êzidî düşmanlığı da bundan ileri geliyor. KDP’nin Êzidî toplumuna düşmanlığı faşist AKP-MHP iktidarından bağımsız derin ve çok hesaplıdır. Hesaplarına uyan noktada AKP-MHP’ye yol haritası olma görevine soyunma oluyor.
KDP, 2003’te Saddam’ın devrilmesinden sonra Ezdalığa olan düşmanlığını somut sahada yürütme fırsatına kavuştu. Bunun için koşarak Şengal’e geldi. Tabii KDP Êzidî toplumu tarafından kabul edilmeyeceğini bildiği için ön hazırlık yapmıştı. Para yoluyla bazı aşiret reisleri ve Şeşo Ailesi’ni kendine bağlayarak yanında tutmayı başarmıştı. KDP peşmergelerinin yönünü Şengal’e verdiğinde Êzidî toplumu önünde durdu ve Şengal’e sokmadılar, İşte o durumda hazırladığı grubu devreye sokarak toplumu ikna etmeye çalıştı. Toplum istemeye istemeye peşmergeleri kabul etti. 2003’te ilk kez KDP peşmergeleri Sinune kasabasına gelip yerleşti ve Şengal’in savunmasında ve idaresinde resmi olarak yer aldı. KDP Şengal’e geldikten sonra toplumun direniş zeminlerine yöneldi, halkı dirençsiz, emeksiz bir tek maaşa bağlı yaşamaya alıştırdı. İçten içe çürütmeye başladı. Fermanın sarsıntıları, çürümeyle oluşan yarıkların genişlemesiyle yakınlaşıyordu. 2007, Til Ezer ve Siba Şex Xidir’a vahşi bir katliam gerçekleştirildi. Ama bu da KDP’ye yetmedi. DAİŞ’in oluşum projesine destek sunarak Kürtlüğün kök hücresini tümden yok etme hesaplarına soyundu. Bu anlamda 2014 fermanında KDP’nin ihaneti öyle basit ve sıradan bir durum değil. Rêber Apo KDP’nin Ezdalığa yaklaşımını Barzani ailesinin tarihine dayandırarak Barzanilerin ne yapabileceklerini öngördü. Ezdalığa karşı geliştirilecek soykırımın önüne geçmeleri için de Şengal’i savunmak için gerillaların gitmesi gerektiğini söyledi. Köklerinin sahibi olan Ezdalığı savunmaya PKK koşarak geldi. Êzidî toplumu o dönem yaşadıklarının tam olarak farkında değildi. Gerillanın Şengal’i savunması, sonrasında Ezdalığın öz gücüne göre örgütlenmesi ve savunma sistemini oluşturması Ezidi toplumunu kendine getirdi. Böylece KDP yıllarca üzerinden çalıştığı kök hücreye soykırım uygulamalarında kaybeden taraf oldu ve bu da yetmezmiş gibi tüm foyası da ortaya çıkmış oldu.
Tabii KDP için halkın onu nasıl tanıdığı veya tanımladığı değil ona verilen görevin yani Kürt ve Ezdalığa soykırımı gerçekleştirmek önemliydi. Fermandan sonra KDP’nin Şengal-Êzidî düşmanlığı bu minvalde devam etti ve günümüze kadar geldi. Barzaniler’i yürüdükleri yolda Osmanlılar ve yeni Osmanlıcılık hiç yalnız bırakmadı.
Şengal’e dönük 2018’den bu yana SİHA’lar ve savaş uçakları ile Êzidî toplumun öncüleri, doğası ve Şengal için oluşan umut hedeflendi ve bu da Şengal-Êzidî düşmanlığının sonucunda gelişen saldırılar oldu.
İTTİFAK İLE SAVAŞ SUÇUNU ÖRTMEK İSTEDİLER
Ankara-Hewlêr ve Bağdat’ın sessiz ortaklığı ile oluşan üçgende yürütmüş olduğu saldırıların savaş hukukuna aykırı olan birçok boyutu var. Soykırımdan yeni geçmiş olan bir toplumun ekonomik kaynaklarına, savunma mekanizmasına, kadınlarına, çocuklarına saldırmak ve vahşice katletmek savaş suçu kapsamına giriyor. KDP-Türkiye soykırım ittifakının elinde Şengal’e saldırmak için en somut gerekçe Êzidî toplumunun öz gücü ve öz örgütlülüğüne dayanarak soykırımlara karşı durması oldu. İnsan ve doğa kanunlarına göre bu bir savaş suçudur. Ama soykırım üreten sistemlerin kanunlarında bu meşru bir hak olarak görülüyor. KDP-Türkiye soykırım ittifakı olası bir savaş suçu suçlaması olmasın diye tedbir olarak BM’nin fikir babalığında 9 Ekim 2020’de Şengal ittifakı imzalandı. Bu anlaşma tamamen Şengal’i ferman öncesine götüren bir anlaşma. KDP’nin Şengal’i büyük fermana hazırlama pozisyonuna çekme anlaşması. 9 Ekim ittifakı Şengal halkının Demokratik Özerk Şengal sistemine, Barzanilerin karşı saldırı pozisyonudur.
KDP 2003’te Şengal’e gelişinin zeminini bu yöntemle gerçekleştirmişti. Şimdi tekrardan Şengal’e gelişini aynı zemine oturtarak gerçekleştirmek istiyor. Tabii KDP aynı KDP ama Şengal ve Êzidî toplumu aynı noktada durmuyor.
9 Ekim ittifakının bir ayağı Irak’a dayandırıldı. Irak Êzidî toplumuna dönük düşmanlığa mesafeli durmaya çalıştı. Fakat Irak’ta o dönem hükümetin başında olan Mustafa El Kazimi bu ittifakı kendi çıkarlarına uygun gördü ve seve seve bu ittifakın içinde yer aldı. Bunun üzerinden Şengal’i ele geçirmek için üçlü ortaklık üzerinden hareket edildi. Şengal ve çevresinde Parastın-MİT ve Muxabarat üzerinden ajan ağları oluşturuldu. Ajanlar üzerinden Êzidî toplumunun öncüleri hedeflendi. Türk faşist ordusuna verilen istihbarat bilgileri sonucunda Şengal’e ve öncülerine dönük saldırılar gelişiyor.
Irak’ta yaşanan istikrarsızlık nedeniyle sürekli hükümet değiştiriyor. Seçimlerden sonra bir türlü oluşmayan hükümet en son bir değişime giderek Kazimi ve ekibinin yerine hükümetin başına Muhammed Şiya es-Sudani ve ekibini getirdi. Sudani hükümeti ondan önceki hükümetin yani Kazimi ve ekibinin imza attığı birçok anlaşmayı feshetti ya da tekrardan meclisten geçirilmesine karar verdi. 9 Ekim Şengal ittifakı Sudani ve grubu tarafından hiçbir tartışma götürmeksizin kabul edildi. Anlaşılan Sudani hükümeti de bu ittifakı konjonktürel olarak kendi çıkarlarına uygun gördü. Bu durumda Irak’ın Şengal politikasını 9 Ekim ittifakına verdiği destek üzerinden ele almak gerek. Tabi birçok Şia kesimi bu ittifaka karşı çıkarak Êzidî toplumunun yanında olduklarını belirttiler.
Êzidî toplumu da Irak devletini oluşan ittifaktan uzaklaştırmak için yoğun bir çaba verdi. Irak’ta oluşan yeni hükümetle bazı görüşmeler gerçekleştirmek için Şengal’in tüm bileşenlerinden oluşan bir heyet Bağdat’a gitti. Devletin en üst mercileriyle birtakım görüşmeler gerçekleştirdiler. Şengal’in demokratik bir Irak’ta varlık bulmasının önemine vurgu yapılarak birlik ve bütünlük mesajları verildi. Fakat bu görüşmeler de diğer görüşmeler gibi bazı sözler ve vaatlerle geçiştirildi. Bu görüşmeden hemen sonra Irak’a direkt Erdoğan ve Neçirvan Barzani’nin müdahalesi oldu. Ortak açıklamalarda 9 Ekim ittifakının gerçekleşmesi vurgusu yapıldı.
Bu adımdan sonra KDP, 9 Ekim ittifakını gerçekleştirmek için resmen seferber oldu. İstihbaratıyla, diplomasisi ve peşmergeleriyle Şengal’e geliş hazırlıkları içinde. Yanına aldığı bir grup Êzidî’yi diplomatik ilişkilerde kullanarak Êzidîlerin temsilciliğini iddia ediyor ve tüm dünyaya bunu kabul ettirmeye çalışıyor.
MİRLİK ÜZERİNDEN ELE GEÇİRME POLİTİKASI
Barzaniler öncelikle Êzidîler için önemli olan ruhani meclisini ele geçirmeye çalışıyor ve bunun için ruhani meclisin başkanı olan mirliği kendi tekelinde tutan bir siyaset yürütüyor. Mirlik bir nevi Ezdalık inancının yönetimi, karar merci gibidir. Êzidîlerde mirliğin tarihi Êzidî toplumuna dönük sorumluluğunu gösteren birçok örnekle doludur. Örneğin Mir Seit Eli Beg öldükten sonra onun yerine onun kızı Meyan Xatun mirliğe getirilir. Meyan Xatun Êzidîlerin miri olduğu dönemde Irak İngilizlerin mandasındadır. Meyan Xatun yoğun bir diplomatik çalışma yürüterek, Irak’ta yaşayan Êzidîlerin nüfus cüzdanlarında inançlarının yani Êzidî olduklarının yazılmasını sağlar. Bu gelişme Êzidîler için çok önemlidir. Meyan Xatun 40 yıl mirlik yaptıktan sonra mirliği Tahsin Beg’e bırakır. Mir Tahsin Beg 15 yaşında mir olur. Mir Tahsin Beg 74. Fermanda DAİŞ’in eline geçmiş her Êzidî’nin kurtarıldıktan sonra Ezdalığına geri dönebileceği kararını verir. Bu kararı Êzidi Toplumu Koordinasyonu ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zekî Şengalî’nin önerisi üzerine alır. Bu durum Êzidîlerde bir ilktir. Çünkü daha önceki fermanların hiçbirinde kaçırılmalarına rağmen Ezdalıktan götürülen hiç kimse geri dönememiştir. Şimdi mir Tahsin Beg öldükten sonra KDP kendi çıkarlarına uygun bir ismi yani Hazim Beg’i mirliğe getirdi. Normalde halkın büyük çoğunluğunun rızasıyla mir seçilmeli. Fakat KDP buna izin vermedi. Hazim Beg Êzidîlerin kanunlarına göre seçilmiş bir mir değil. KDP’nin Êzidî politikalarını yürütmek için seçtiği bir mirdir. KDP’nin seçtiği miri ilk olarak Türkiye kutladı. Çünkü Mir Hazim Tahsin Beg KDP-Türkiye ittifakının Êzdalık soykırımını geliştirmek üzerinden seçilen bir isimdi.
KDP bu süreçte Şengal’e dönük saldırılarını sadece istihbarat boyutuyla yapmadı, aynı zamanda diplomatik olarak da saldırılara yoğunluk verdi. Kadın hareketi üzerinden Avrupa’nın birçok ülkesinde soykırımın tanınması için yürütülen çalışmalar en son Almanya Parlamentosu’nda karşılık buldu ve jenosit parlamentoya taşındı. KDP verilen emeğin üzerine oturmak için hazırladığı mir Hazım Beg’i devreye soktu. Mir Hazım’a önce Türkiye’de sonra da Almanya’da ve en son da Bağdat’ta bir dizi görüşme ayarlandı. Êzidîlerin temsilcisi olarak gösterilen Mir Hazım Beg, diplomatik turlarının sonucunu Bağdat’ta bir basın açıklamasıyla açıkladı. Açıklamasında ‘9 Ekim ittifakının bir an önce uygulanması gerek’ diyerek bir nevi KDP’nin planını ifşa etmiş oldu. 9 Ekim ittifakı Êzidîlere dönük geliştirilen jenosidin bir parçasıdır. “Soykırımı tanıyorum ve bundan kaynaklı 9 Ekim ittifakının uygulanması için her şey yapılmalı” diyen bir kafa Êzidî toplumuna karşı samimi olmadığı gibi gerçekleşen soykırımın bir parçasıdır.
Êzidî ve Kürt soykırımını gerçekleştirmek isteyen bu saldırılara karşı Demokratik Özerk Şengal sistemiyle hayat bulmuş halk örgütlülüğü ve Şengal savunma güçlerinin vermiş olduğu mücadele gelişen oyunları bir bir deşifre ediyor. Açığa çıkartılan ajan ağları ve uzantıları, Parastin-MİT-Muxabarat tek tek toplumla paylaşıldı. Yine Êzidîler Demokratik Özerk Şengal sistemi ve kaynağı olan Rêber Apo’nun fikirlerini Iraklı aydınlarla Şengal’de düzenlediği Irak’ta demokratik ulus çözümü konulu çalıştayda paylaştı ve Irak’ta demokratik ulus üzerinden çözüm yolları tartışıldı.
AÇIĞA ÇIKAN SONUÇLAR
Halkların ve inançların ortaklaşmasına karşı faşist TC, ortaklarının desteği ile yaşamış olduğu deşifrasyonun önünü almak için tekrardan Êzidî toplumunun öncülerine saldırdı. YBŞ’nin komutanı olan Pir Çeko MİT-Parastin-Muxabarat’ın faşist Türk ordusuna verdiği bilgiler üzerinden hedeflendi ve şehit düşürüldü. Hemen sonrasında Ezidxan Asayişi’nin öncüsü olan Şerzad Şemo’nun hedeflenmesi de aynı planın bir parçasıydı. Bu saldırıların esas hedefi 9 Ekim Şengal ittifakını gerçekleştirmek ve Êzidî iradesini tümden kırmak üzerinden gelişiyor. Bu süreçte Irak Savunma Bakanı’nın Türkiye ziyareti ve yine BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Hewlêr ziyaretinde, ‘9 Ekim ittifakının bir an önce uygulanması gerek’ söylemi bir nevi bize Şengal’e dönük gerçekleşen saldırıların planlandığı merkezleri, saldırı sebebini anlatıyor. Bu minvalde açığa çıkan sonuçların bir savaşa dönüşmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.