HABER MERKEZİ – Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan Duran Kalkan, Newroz vesilesi ile başta Mahsum Korkmaz (Agit) ve Mazlum Doğan olmak üzere özelde tüm Newroz şehitlerini genelde de tüm Kürdistan Özgürlük Mücadelesi şehitlerini andı.
Bu sene Newroz’un bir zirve olacağını kaydeden Kalkan, “Newroz yeni bir sürecin, faşizmin yıkılma, Kürt özgürlüğünün ve Türkiye demokratikleşmesinin pratikleşmesinin başlangıç süreci olsun” dedi.
Newroz’un 50 yıllık mücadeledeki değişimine de dikkat çeken Kalkan, “50 yıllık Apocu mücadele ile bu hale geldi Kürdistan. Yani her günü Newroz haline getirdi, her yeri Newroz meydanına dönüştürdü. Newrozlaşan bir halk gerçeği ortaya çıkardı. Gerçekten büyük bir gelişme. Newrozlar dikkat edelim, Önder Apo’yla, PKK’yle, kadın özgürlük mücadelesiyle, özgürlük için mücadele etmeyle ne kadar güzel ve anlamlı hale geldi. Ne büyük bir coşku, heyecan ortaya çıktı. Nasıl bir insanlık oluştu, nasıl yeni ilişkiler yaratıldı. Gün gibi ortada. Newroz’da bütün bunlar zirveye çıkacak. Buna kesinlikle inanıyoruz. Önder Apo’nun yürüyüşünün ellinci yıldönümü oluyor bu. PKK bir Newroz partisi, Önderliksel çıkış bir Newroz çıkışı. Önder APO bir Newroz önderliği” şeklinde konuştu.
Duran Kalkan programda şunları belirtti:
ÖNDERLİK GERÇEĞİNİ DAHA DERİNLİKLİ ANLAMALIYIZ
Ben öncelikle tarihi, İmralı direnişini ve Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Newroz’unu kutluyorum. Önder Apo’nun ise bu Newroz’un bir çok yerde belirtildiği gibi Önder Apo’nun fiziki özgürlük sürecini başlatacak Newroz olacağına inanıyorum. Aynı zamanda bu Newroz tabii Önderliksel çıkışın, Önder Apo’nun tarihi özgürlük yürüyüşünü başlatışının ellinci yıldönümü oluyor. PKK’nin temellerinin ayrılışının ellinci yıl dönümü. Yani ellinci yıl Newrozu. Kürdistan’da ilk defa kesintisiz süren bir Önderlik yürüyüşü gerçekleşmiş bulunuyor. Yarım asır tamamlanıyor. Bu ilk defa oluyor tabii. Aslında dünyada da tarihsel olarak da örnekleri azdır. Kürdistan’da ise hiç olmadı. Böyle bir birikim hiç sağlanmadı. İlk defa bu Önder Apo ile gerçekleşiyor. Büyük bir birikim oluştu, yeni bir doğuş, yeni bir toplum ortaya çıktı. Bütün bunlar ellinci 51’inci Önderlik yılına devrediyor kendisini. İkinci 50 Önderlik yılı başlıyor diyelim. Önder Apo’nun özgürlük yürüyüşünün ikinci elli yılına giriyoruz. Bu Newroz ile başlayan yeni yıl onu ifade ediyor. İnanıyoruz 51’inci yıl 50 yıllık mücadeleye daha büyük zirveler yaptıracak. Onu kalıcı zaferlere taşıyacak. Önder Apo’nun fiziki özgürlük sürecini başlatacak. Kürt sorununun çözümü temelinde Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini geliştirecek. İnancımız, umudumuz bu. Bu temelde bu 50’inci Önderlik yılını, Önderliksel çıkışın ellinci yıldönümünü kutluyoruz. 51’inci büyük mücadele yılını da selamlıyoruz. Bu bize tabi daha büyük görev ve sorumluluk yüklüyor. Önder Apo bu kadar zor koşullarda, bu kadar baskı altında ki bu 50 yılın yarısı İmralı işkence ve soykırım sistemine karşı mücadele içerisinde geçti. Bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu kadar faşist, sömürgeci, soykırımcı, komplocu saldırı altında kesintisiz 50 yıllık bir özgürlük yürüyüşünü gerçekleştirdiğine göre tabi ki hareket olarak, Önderliğin öğrencileri olarak, Önderlik mücadelesiyle yaratılan halk olarak bizlere de büyük görevler düşüyor. Çok iş yapabileceğimiz ortada. Önderlik gerçeğini bu yıldönümü vesilesiyle daha derinden anlamamız, daha güçlü ve başarılı uygulamamız gerekli.
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELEYİ GÜÇLENDİRMELİYİZ
Bunun da esası olarak başta Kürt toplumu, kadınları ve gençleri olmak üzere Türkiye halklarını, Ortadoğu halklarını, tüm insanlığı Önderlik çizgisi temelinde daha çok aydınlatmak, eğitmek, Önderliği tüm ezilenlere, ezilen halklara daha çok taşımak gerekiyor. Yoksa zaten Önderlik gerekli etkilenmeleri yapıyor. Diğer yandan bu çerçevede bir mücadele var. Bu geçen süreçte de birçok yerde çabalar var, mücadeleler var. Örneğin Kuzey ve Doğu Suriye halkları iki buçuk milyondan fazla imza topladılar. Bakur’da da gündeme gelen bir mücadele var. Avukatlar sürekli hukuki mücadeleyi yürütüyorlar. İşte Adalet Bakanlığı’nı uyardılar, açık mektup yayınladılar, CPT’yle, AİHM’le, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ile süren bir mücadele var. Bunlar devam ediyor.
Avrupa Parlementosu da bir Kürt konferansı yaptı. Oradan da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için çağrılar oldu, İmralı işkence ve tecrit sisteminin sona erdirilmesi için. Önemliydi anlamlıydı. Dış alanlarda önceki süreçlerde de mücadeleler vardı. Kenya’dan Güney Afrika’ya kadar, Amerika’dan Avrupa’ya kadar her alanda bir mücadele var. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak için mücadele. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı dedi ve özgürlüğü, demokrasi, insanlığı savunmak için bir mücadele var ve bu yayılıyor. Ve bu mücadeleyi daha da güçlendirmeliyiz. Bu yıldönümü ve 51’inci Önderlik yılına giriş vesilesiyle söyleyeceğimiz şu: her türlü mücadeleyi daha örgütlü, planlı biçimde geliştirmeliyiz, yükseltmeliyiz. Büyük küçük dememek lazım. Etkili, etkisiz dememek gerekli, ayrım yapmamak lazım. Ama sürekli bir mücadele halinde olmak gerekli. Çünkü bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset ancak mücadeleyle kırılır. İmralı işkence, tecrit sistemi ancak mücadeleyle yıkılır. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü çok yönlü mücadeleyle sağlanır. Bunu çok net görüyoruz, çok iyi biliyoruz. O halde 51’inci yılda mücadeleyi daha da yükselteceğiz.
QAMIŞLO HALKI YİĞİTÇE BİR KARŞI DURUŞ GERÇEKLEŞTİRDİ
Mart ayı gerçekten Kürt kahramanlık ayı. Newroz ayı, 8 Mart yani kadınların da kahramanlık ayı. Yani büyük direniş geliştirdikleri ay. Türkiye devrimciliğin de yiğitlik, kahramanlık ayı. Kızıldere direnişi var, 30 Mart var. Öncelikle bunlari görmek ve bu direnişleri selamlamak lazım. Madalyonun öbür yüzü de katliamlar. Qamışlo katliamı, Gazi katliamı, Halepçe katliamı. Kuzey Kürdistan’ın kentlerinde 2015-16 kışında geliştirilen katliamların yaşandığı bir süreç. Bunları da görüyoruz. Bu temelde öncelikle direnişleri selamlamak katliamların şehitlerini saygı ve minnetle anmak istiyorum.
Qamışlo katliamı önemli. Serhildan boyutu öne çıkartılıyor hep. Evet bir serhildan da var ama yani bu serhildan BAAS rejiminin katliamcı saldırılarına karşı onu protesto etmek için gelişti. Başlangıç katliamdır. Dolayısıyla yani şaşırmamak lazım. Şöyle denemeli serhildan oldu da BAAS rejimi de katliam yaptı. Öyle bir durum yok. Başlangıç öncelik serhildanda değil, katliamdadır. BAAS rejiminin ırkçı, şoven, asimilasyoncu sömürgeci yaklaşımındadır. Bu temelde bir futbol maçında başlattığı saldırıdadır. Bu saldırılar oldu, katliamlar oldu. Qamışlo halkı buna büyük bir tepki gösterdi, yiğitçe karşı duruş geliştirdi. Bu serhildanı da bu duruşu da elbette selamlıyoruz Ama bu katliamı görmemiz lazım, katliam gerçeğini geriye itmemek gerekli.
HALEPÇE ULUSLARARASI SALDIRININ BİR BAŞLANGICIYDI, PARÇASIYDI
Halepçe katliamı bir soykırım. Sadece katliam demek Halepçe için doğru değildir. Tamı tamına soykırım. Zaten bir çok çevre hukuki güçler de soykırım olarak kabul ettiler, ediyorlar. Kimyasal silah kullanımıyla gerçekleşen bir soykırım. Bu da tescillenmiş bir gerçeklik. Şu görülüyor işte diyelim 35 yıl önce Halepçe’de Saddam rejimi Kürt halkına, yurtseverlere, direnişçilere karşı nasıl kimyasal silahlarla saldırı yaptıysa, işte bu geçen yıl ve günümüzde de yani Güney Kürdistan’ın kuzey sınır hattında Zap’ta, Avaşin’de, Metina’da, Kürt yurtseverlerine, PKK’ye karşı bu sefer Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli faşist diktatörlüğü kimyasal silah, fosfor bombası yasaklanmış taktik nükleer bombalar kullanılıyor. Her türlü saldırıyı yapıyor.
Ve öncesi de var işte. Dersim’de de gazlar kullanıldı deniliyor. Dersim soykırımı da boğucu gazlarla yapıldı. Sömürgeci her yerde sömürgeci, soykırımcı saldırılar ortak. Dikkat edilirse Kürtler üzerinde soykırım uygulayanlar kimyasal silah dahil her türlü insanlık dışı saldırıyı Kürtlere karşı yaptılar, yapıyorlar. Bu silahları nerden aldıklarını biliyoruz. Bu katliamlar karşısında kimin nasıl tutum takındığını da biliyoruz. Dolayısıyla 35’inci yıldönümünde tabii Halepçe soykırımının şehitlerini derin saygı ve minnetle bir kere daha anıyorum.
Halepçe katliamı, Güney Kürdistan’daki mücadeleyle, İran-Irak savaşıyla bağlı bir katliamdı. Fakat sadece bununla bağlı değildi. Halepçe katliamının gerçekleştiği dönemdeki saldırı süreci İran Irak savaşının durdurulmasına gitti. Bu ABD’nin, KDP’nin, TC’nin, Avrupa devletlerinin ortak olarak 1988 baharında, yazında hem askeri olarak hem siyasi ve hukuki olarak PKK’ye karşı uluslararası düzeyde Güney Kürdistan’dan Kuzey Kürdistan’dan Avrupa’ya kadar saldırı yürüttüğü planlı bir saldırının bir parçasıydı, başlangıcıydı. Halepçe soykırımının PKK’ye yöneltilmiş ilk planlı uluslararası soykırım saldırısının başlangıç süreciyle bağlantısı var. Onun zemininin hazırlanması oldu. Bunu niçin belirtiyorum? Arkasından Güney’de 92 savaşı oldu. Arkasından uluslararası komplo geldi. Bu uluslararası komplo dediğimiz süreç aslında buradan başladı. Adım adım hazırlandı. 9 Ekim 98 ve 15 Şubat 99 komplolarına gelindi. Halepçe bunun başlangıcıdır. Kürt direnişleri birbiriyle bu kadar ilişkili. Kürdistan’a yöneltilen, Kürt halkı üzerinde uygulanan soykırım saldırıları da birbiriyle bu kadar bağlantılı. Türkiye yapar bilmem Irak yapar, Ali yapar, Veli yapar. Bu mesele değil. İsimler değişiyor, alan da değişiyor ama amaç da ortak, katledilen de ortak. Bunu görmemiz lazım. Bu temelde bu katliamları değerlendirmeliyiz. 35 yıldır büyük bir intikam mücadelesi. PKK’nin yürüttüğü gerilla direnişinin hepsi aslında bir yerde Halepçe soykırımının intikamını almaktı. Bunu zafere kadar da sürdüreceğiz.
DARBECİLERE FAŞİZME KARŞI DİRENİŞİ SELAMLIYORUZ
12 Mart 1971 darbe gerçekliği var. Aslında 12 Eylül darbesi orada hazırlandı. Günümüzdeki AKP-MHP faşist diktatörlüğü de o bu sürecin zirvesi oldu. Buna faşist askeri diktatörlük süreci diyebiliriz. İkinci Cumhuriyet de diyorlar. Zirve bugünkü AKP-MHP faşizmidir. Bu süreci örgütlü olarak başlatan 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesidir. Kenan Evren cuntasıdır. Onu hazırlayan da 12 Mart 1971 darbesi.
Bu darbe önemliydi. Türkiye’de gelişen demokratik devrim hareketini, halkların özgürlük kurtuluş mücadelesini boğmak üzere, Cumhuriyetin demokratikleşmesini engellemek, Cumhuriyeti faşist oligarşik askeri bir diktatörlüğe dönüştürmek üzere geliştirilen bir darbeydi. Sonraki süreç bunu açıkça gösterdi. Devrimcileri de saldırılarla vahşice katlettiler, idam ettiler, katlettiler işkencelerde. Karadeniz’den Nurhak’lara kadar birçok alanda katlettiler.
Halkların Birleşik Devrimci Hareketi bir faşist askeri darbenin başlattığı tüm süreci karşılamak, her türlü gericiliğe karşı mücadele ederek 1971 devrimcilerinin demokratik devrim amaçlarını başarmak üzere kuruldu. Çıkışın esası öyledir. 12 Mart^ta ilan edilmiş olmasının amacı böyle. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Dolayısıyla HBDH’DE Kızıldere ruhu, 6 Mayıs ruhu, 18 Mayıs ruhu yaşıyor. O ruhla bu büyük Birleşik Devrim Hareketi başlatıldı. Aslında 50 yılı aşkın bir süre önce ki devrimcilerin başlattığı birleşik devrim yürüyüşünü bu biçimde daha örgütlü, planlı hale getirmeyi amaçladı. Bunu böyle ifade edebiliriz.
Dolayısıyla tabi ki 12 Eylül faşist askeri rejimine karşı gelişen o devrimci direnişi selamlıyoruz. O ruhu selamlıyoruz. O direnişçileri saygıyla, minnetle anıyoruz. Önümüzü açtılar, yol gösterdiler. Onların anılarını yaşatmak, 12 Mart darbesini ve sonrasının bütün faşist, soykırımcı, katliamcı askeri diktatörlükleri yenilgiye uğratmak üzere gelişen direnişi de selamlıyoruz. Tabii bu bakımdan kutlu bir çıkıştır.
HBDH de işte yedinci yıldönümü oldu. Sekizinci yılına girildi. Yedinci yıl dönümünü kutluyorum. Sekizinci yılını selamlıyorum. Bu geçen yedi yılda AKP, MHP faşizmine karşı en etkili, yaygın, sonuç alıcı mücadeleyi Halkların Birleşik Devrim Hareketi yürüttü, anti-faşist direnişe öncülük etti. Kahramanca yürüttü bu işi. Bunu kimse inkar edemez. Rojava’dan Karadeniz’e, Medya Savunma Alanlarından İstanbul’a kadar her alanı direniş alanı haline getirdi. HBDH milisleri, kırdaki gerillası gerçekten de AKP-MHP faşizmine öldürücü darbeler vurdu. Kök söktürdü deyim yerindeyse şimdi onları yıkımın eşiğine getirdi. Böylece sekizinci yıla daha güçlü, daha etkili girdi. Bunu net ifade edebiliriz. Sekizinci yılda bu öncülük mücadelesini her boyutta daha güçlü yürütecek. Bunun için gücü var, hazırlıkları var. Böyle bir mücadelenin sonuçlarını seçim vesilesiyle siyasete de dönüştürmeye çalışacak. Siyasi sonuçların alınması için de çaba harcayacak. İnsan onu rahatlıkla belirtebilir.
BİRLEŞİK DEVRİM HAREKETİNİN KAPISI AÇIK
Çok önemli bir deneyim. Kimsenin bu düzeyde ve böyle bir ilişki ve ittifakın gelişeceğini beklemediği bir şeydir gerçekleşen. Çok önemli. Eksikleri olabilir, hataları olabilir. Bunları değerlendiriyoruz. Eleştiri öz eleştiriyle aşıyoruz. Biz her türlü hata ve eksikliğe özeleştirel olarak yaklaşıyoruz PKK tarafı olarak. Diğer dostlarımızdan yoldaşlardan da benzer yaklaşımı gördük hep. Bazı sorunlar olabiliyor. Tartışıyoruz, çözüyoruz onları. Ama esas olan tabii mücadeleye bağlılık, devrime inanç, özgür, eşit, adil yaşama, amaca bağlılık her türlü sorunu çözme gücü veriyor bize. Böyle büyük bir yoldaşlaşma gelişti. Birbirimizi daha iyi tanıdık. Aslında birleşik devrim hareketinin dışında kalan birçok güç de katılabilirdi, çağrılarımız oldu, bekliyorduk da. Hala da katılabileceğini düşünüyorum. Ve yine de çağrımız var. Yani herkese kapımız açık. Öyle basit, zayıf, çıkarlar üzerine kurulu bir şey olmadığını kanıtlandı. 7 yıllık büyük bir mücadelede bunu herkes gördü. O halde burada birleşmek, büyük bir devrimci gücü enerji ortaya çıkartmak, başarı için iyidir, gereklidir. Bizi başarıya götürür, amaçlarımızı gerçekleştirir. O bakımdan yeni katılımları da bekliyoruz. Herkesle tartışmaya açığız. Sekizinci yılda HBDH içinde yer alan bütün örgütler olarak birleşik devrim mücadelesinin her alanda çok daha etkili ve güçlü geliştireceğimizi belirtiyoruz. Bunda sonuna kadar kararlıyız. Bu kararlılıkla birlikte tüm dostlarımızın Newroz’unu kutluyor. 1 Mayıs ve onun üzerindeki gelişecek mücadeleyle bu sekizinci yılı antifaşist demokratik devrim direnişinin zafer yılı haline getirmek için tüm gücümüzle çalışacağımızı belirtiyorum.
AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜ FELAKETLERİN YARATICISIDIR
Biraz önce bir yurtsever ana diyordu böyle giderse başımıza taş yağacak. Gerçekten de Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli yönetimi tez elden yıkılmaz ise, Türkiye’nin, Kürdistan’ın başına taş da yağabilir. Öyle bir duruma geldi. Olup bitenleri artık, doğal şeylerle izah etmek doğal afet sınıfından saymak mümkün değil. Olanlar doğal, afet yaratılandır, inşa edilendir. Ona da yol açan AKP’nin 21 yıldır rant üzerine, rant temelinde geliştirdiği yerleşim düzenidir şehirleşmedir. Bunun nasıl bir yağma talan olduğu insanlar için nasıl büyük felaketler hazırladığı, ortaya çıktı. Bu şehirleşmenin ne olduğu görüldü yani. Biraz yer sarsılıyor, kıyamet kopuyor, biraz yağmur yağıyor, sel oluyor, kıyamet kopuyor. Bunun yaratıcısı AKP-MHP faşist diktatörlüğü. Felaketin yaratıcısı. O halde felaketten kurtuluş bu diktatörlükten kurtuluştur. Bu net ortaya çıktı. İkincisi, bu şehirleşmenin bu temelde rant, sömürü, soyguna dayalı sözde şehirleşmenin aslında nasıl büyük bir felaket olduğu açığa çıktı. Bu gerçeklik üzerinde de durmak lazım. Önder Apo savunmalarda uzun işledi bunu. Bu tür şehirleşmenin nasıl bir felaket olduğunu söyledi, kanserleşme dedi. Gerçek bir şehirleşme olmadığını doğayı zorladığını, insanlığı felaketlerle yüz yüze getireceğini yıllar öncesinden yazdı ve şimdi yaşıyoruz. Yani kehanet aslında Önder Apo’nun belirttikleri. Fakat işte hiçbir sonuç çıkaramadık çıkartılmalı aslında. En azından Önder Apo’yu izleyenler, esas alanlar, yurtseverler, devrimciler, demokratlar, Kürt yurtseverleri ve Türkiye’nin demokratları bu gerçeği görmeli. O halde bu şehre, bu tür şehirleşme gerçeğine karşı çıkmalıyız. Bu bir yeni yaşam değil, şehirleşme değil derler ya ağza bir parmak bal çalmak, onun gibi bir sahte cilalı bir olay. İnsanların gözünü boyuyor ama gerçeğinin ne olduğu ortada: her türlü felakete kapı aralamak. Aslında yaşamın kendisi de orada çok üretken değil.
Bu şehirleşmeyi de sorgulamak lazım. Şehir olmasın demiyorum ben ama böyle şehir olmaz, böyle yaşam olmaz. Yani yaşamımız karşısında sorumluluk duyalım. Yaşamımızın her şeyini devlet belirlesin, faşist iktidar belirlesin demeyelim. Onlar dendi onlara bırakıldı. Onlar da bunu yarattılar işte. O halde önlemek lazım. Ders çıkartmak gerekli. Bunu böyle insan acıyla, üzüntüyle söylüyor. Gerçekten deprem bu kadar ağır bir durum yarattı. Şimdi sel yani ikinci bir şey oluyor ve acının üzerine acı ekliyor. Biz ne diyelim. Halkımızın depremden, selden zarar gören herkesin acılarını yürekten paylaşıyoruz. Geçmiş olsun dileklerimizi ifade ediyoruz. Halkımızı önce de çağırdık hareket olarak, şimdi de depremden olduğu gibi selden zarar görenlerle de dayanışmaya, yardımcı olmaya çağırıyoruz. Böyle öncelikle acil tedbirler alınsın ama diğer yandan da bu durumun nedenleri derinliğine tartışılarak bir daha böyle bir duruma düşmemenin tedbirleri alınsın. Böyle bir tartışma da geliştirelim, herkes de buna açık olsun ve böyle hep acılardan yakınan, şikayet eden, devletten bir şeyler bekleyen, isteyen, ağlayıp sızlayan durumda olmayalım. Yaşamımızı doğru kuralım, kaderimizi elimize alalım. Öyle faşist, sömürgeci, soyguncu güçlere bırakmayalım. Yani bu gerçeklik ortaya çıktı. Bu temelde bir kere daha geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyor, acılarını paylaşıyoruz.
EYLEMSİZLİK BU HALİYLE UZUN SÜRECEĞE BENZEMİYOR
Hareketimizin yönetimi adına KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığının yaptığı çağrı, duyurduğu karar tarihi önemdeydi. Yani bunun vicdani, ahlaki, insani boyutları vardı. Tabi derin siyasi anlamı da vardı. Yüksek bir sorumluluk bilincine dayanıyordu. Hala biz bu bilinçteyiz. Hareket olarak izliyor, takip ediyoruz. Fakat şunları belirtmek istiyorum. Merkez Karargah Komutanlığımız, HPD Basın ve İrtibat Merkezi açıklamalar yapıyor. HPG BİM günlük olarak duyuruyor. Yani HPG, PKK olarak biz böyle bir karar aldık, açıklama yaptık. Bu tutumu geliştirdik, sürdürüyoruz. Fakat AKP-MHP faşist yönetimi bu tutumu dikkate almış, buna göre davranmış değil. Herkes bilmeli, bilançolar ortada. Ben onları tekrarlamak istemiyorum. Gerek de yok. Saldırılar sürüyor. Artarak sürüyor, yayılarak sürüyor. Bütün Medya Savunma Alanlarına durmadan hava ve kara saldırıları yapıyor. Faşist Türk ordusu, Medya Savunma Alanlarıyla da sınırlı kalmadı. Şengal’e de saldırdı, her gün Rojava’ya saldırıyor. Yani dolayısıyla AKP-MHP faşist yönetiminin saldırganlığı sürüyor. Savaş çığırtkanlığı sürüyor. Herkes bunu bilmeli. Bu görülmeli. Bunu niçin ifade ediyorum? Yani bir bir taraf bu biçimde bu kadar saldırırsa, hem de kimyasal silahlarla, fosfor bombalarıyla, her türlü yasak bombalarla, her türlü tekniği kullanarak yaparsa, diğer taraf yani buna karşı mücadele etmeden duramaz, kendini savunmadan duramaz. HPG, gerilla kendini savunmak zorunda kalıyor, açıklıyorlar. Savunma eylemleri yapmak durumunda kalıyoruz diyorlar. Bu önemli, anlamlı bir durum. Sadece böyle savunmayla da olmaz. Kendini korumak zorunda. O halde eğer farklı yaklaşımlar gelişmez ise bu durum o kadar uzun sürmez gibi geliyor bana. Ne kadar sürer bilemem. Yönetimimiz dikkatle, duyarlılıkla takip ediyor. Sürekli değerlendirme ve tartışma halinde. Bunu önce de belirttim, şimdi de bu durum sürüyor. Rahatsızlıklar hareketimizin içinde çok fazla var. Savunma konumumuzu sürdürüyoruz. Zaten öyle tümüyle silah bırakan, ateşkes ilan eden bir konumda olmadık. Gerillaya saldırı olmadıkça gerilla saldırı eylemleri yapmıyor. Daha çok da kentlerde bu tür eylemler olmuyor. Bunu sürdürmeye çalışıyoruz. Demek istediğim durum kritik, nazik.
Diğer yandan diğer güçlerden de buna karşı tutumlar çok gelişmiyor diye geçen programda söylemiştik. Bazı girişimler var mı? Var oldu bu geçen süreçte. Yani işte HDP biraz da dile getirdi, Emek Özgürlük İttifakı dillendirdi, bazı çevreler Türkiye’de tartışıyorlar. Uluslararası alanda da basına iyi yansımıştı. Siyasi çevrelere de biraz yansır gibi oldu. Bazıları işte dikkat değerlendirmeye alıyoruz, alacağız diyorlar. Böyle mesajlar geliyor da. Fakat ne zaman alacağız? Ne sonuç çıkacak? Sen bekle dur, ben işte keyfim gelirse bir değerlendirme yaparım demekle olmaz. Bu konuda herkes iyi düşünmeli, doğru tutum geliştirmeli, görüşü ne ise, yaklaşımı neyse açıkça ortaya koymalı.
İşte Türkiye bir seçim sürecine girdi deniliyor. Siyasi süreç yoğunlaşmış, hızlanmış. O halde şimdi herkes politik tutumunu açıklamalı, savaşa ilişkin tutumunu açıklamalı. KCK’nin kendini ilan ettiği eylemsizliğe karşı tutumunu açıklamalı. Kürt sorununun çözümüne karşı tutumunu açıklamalı. Esas olarak da Kürt halkına karşı yürütülen soykırımın neresinde yer alıyor? Bu soykırıma karşı çıkıp durdurulmasını isteyecek mi? Türkiye’nin demokratikleşmesinin temeli olan, aslında NATO’yu da Avrupa’yı da ciddi demokratikleşmeye götürecek olan Kürt sorununun özgürlükçü çözümüne nasıl yaklaşıyor? Bununla Avrupa devletleri de muhatap, ABD de muhatap, bütün NATO muhatap. O halde tam zamanı şimdi. Daha fazla bekleme gecikme olmaz. Herkes tutumunu ortaya koymalı, politikasını açıklamalı.
AP KÜRT KONFERANSI ÖNEMLİ
8-9 Mart’ta Avrupa Parlamentosu’nda 17’inci Kürt Konferansı diye yapılan konferansta bazı kararlar alındı, açıklamalar oldu. Biz önemsiyoruz onları. Fakat şunları söylemek istiyorum bu konuda. Bu kararlar uygulanacak mı, nasıl uygulanacak, ne zaman uygulanacak bilmemiz lazım. Diyorlar ki bu 17’nci konferans. Ne demektir? Bundan önce 16 konferans olmuş, bu durum tartışılmış. Herhalde bu 16 konferansta da benzer kararlar alınmış. Peki o 16 konferansın kararları nasıl uygulandı, hangi sonuçlar verdi pratikte? Görmedik bir şey, ortada çok ciddi durumlar yok. Onun için 17. Konferansın kararları, çağrıları iyi ama uygulanırsa bir anlamı var. Uygulanırsa iyilik kalıcılığa dönüşür. Yoksa gerisi, yani iyi niyetli bir çağrı olmaktan öte bir şey ifade etmez.
Brüksel’de 1994 Mart’ında yapılan bir Kürt konferansına ben de katıldım PKK temsilcisi olarak. Orada da Kürt sorunu kapsamlı tartışılmıştı. 10-15 Mart arasındaydı hatırladığım kadarıyla. Orada da çok güzel kararlar alındı. Ama hiçbir şey uygulanmadı. Pratikte uygulanan bir şey görmedik. O zaman alınan kararlar uygulanmış olsaydı şimdi bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı. 9 Ekim 98’de Önderlik Avrupa’ya çıktı. Yunanistan’a, Rusya üzerinden Roma’ya kadar gitti. Avrupa Birliği’ne Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü için her türlü imkanı altın tepside sundu ama onlar Önderliğe İmralı yolunu gösterdiler. 25 yıldır İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi içinde tutuyorlar. Bunu tutan Avrupa Birliği. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yönetiyor. Kararlarını denetliyor, alıyor bu süreci. Avrupa Parlementosu da bu kararları aldı. Hepsi Avrupa Birliğinin organları. Peki bir taraf 25 yildir İmralı’yı sürdürüyor, 16 sefer alınan kararlar uygulanmamış. Şimdi yani kararlar iyi de uygulanırsa iyi. Uygulanacağına dair gelişme görmeliyiz. Pratik adım görmeliyiz. Biz ancak öyle inanırız. Öyle bir şey olabilir. Bu bakımdan da belirttim, gerçekten de söyleyecek sözü olan yeni politikası olanlar tam da bu zamanda tutumlarını açıklamalıdır. Avrupa Parlamentosu’nun Kürt Konferansı kararları da bunun için bir vesile olsun. Kürt tarafının içine girdiği tutum, eylemsizlik durumu bu tür politikalar açıklamak için oldukça elverişli zemin sunuyor. O halde görelim böyle bir kararlılık var mı, anlayış var mı? Gerçekten Kürt sorunun demokratik siyasi çözümü isteniyor mu? Bunu görmek istiyoruz. Kürt tarafı buna hazır olduğunu, açık olduğunu her zaman söyledi ve tutumuyla da gösteriyor. Bunu yok edeceğiz diye AKP-MHP faşizmi, TC devleti yıllardır her türlü saldırıyı yürütüyor. Avrupa’dan da NATO’dan da her türlü desteği aldı. Gördü ki sonuç felakete yol açmış. Parayı savaşa harcamış, şehir inşa etmek için, depreme dayanıklı, sele dayanıklı yerleşimler inşa etmek için topladıkları paranın hepsini savaşa vermiş felaketlere yol açacak durumlar ortaya çıkarmış. Bu paraları bu halk verdi, bu dış güçler verdi. Hepsi de Kürt halkına karşı savaş olarak gelişti. O halde, buna karşı bir tutum olabilmeli. O halde bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasete bir dur demek lazım. Bundan kopuş gerekli. Buna karşı politik tutumların gelişmesi lazim.
Bakacağız yani biz takip ediyoruz. Bu yönlü çağrı yaptık, çağrımızı da sürdürüyoruz. Artık yeni gelişmeler olursa değerlendiririz. Olmazsa mücadelemizi sürdürüyoruz, zaten sürdürürüz de.
FAŞİST DİKTATÖRLÜKTEN KURTULMALIYIZ
Şimdi AKP-MHP faşist sömürgeci soykırımcı diktatörlüğüne karşı 8 yıldır en büyük mücadeleyi PKK ve HBDH yürüttü. Bu bir gerçek. Bunu hiç kimse inkar edemez, görmezden gelemez. Bu mücadelemizi bu süreçte de sürdürüyoruz. Bir defa bu gerçeği ortaya koymamız gerekli. Böyle bir mücadelenin sonucunda gündeme gelen nedir? AKP-MHP faşizminin çöküşüdür. Pul pul dökülüyor yani yıllardır böyle. Süreç ilerledikçe bu durum daha çok derinleşti. Herkes görüyor bunu. Baskıyla, zulümle, sömürü ile, yalanla, hileyle, dış destekle ayakta kalıyor bu faşist diktatörlük. Göz önünde. Yoksa onu yıkacak bir mücadele yürütülüyor. Böyle bir irade Türkiye ve Kürdistan devrimci demokratlarında, yurtseverlerinde, kadın ve gençlerinde, işçi ve emekçilerinde, halklarında var. Demesinler ki mücadele edilmiyor, mücadele ediliyor, yıkımın önüne getiriliyor. Ama bazıları koltuk değneği oluyor içeride ve dışarıda. Bu desteklerle ayakta kalıyor.
Şimdi bir yönü de budur. Bu destekleyicileri ortadan kalkmalı. Yoksa kendiler de zarar görürler. Sıra onlara da gelir. Geliyor da zaten. AKP-MHP herkese her şeyi söylüyor, her şeyi de yapıyor. DAİŞ çeteciliğiyle dünyanın dört bir yanında yapmadığı mı kaldı? Yarın daha fazlasını yapar eğer bu durum sürerse. O halde bu faşist diktatörlükten artık bu süreçte Türkiye ve Kürdistan kurtulmalı, insanlık kurtulmalı. Böyle bir tutumu kendine demokratım, yurtsever insanım diyen herkes geliştirmeli. Bu tutumda olmalı. Biz süreci böyle görüyor, değerlendiriyoruz.
Şimdi bu çerçevede yeni bazı gelişmeler var. Seçim süreci ilan edildi. Gerçekten de Türkiye, Kürdistan çok kritik bir sürece girdi. Bir yandan depremdir, sel felaketidir onlarla uğraşılıyor. Toplum ağır acılar içerisinde. Diğer yandan işte siyaset karmaşıklaşıyor, yoğunlaşıyor, hızlanıyor, kızışıyor. 14 Mayıs’ta seçim var diye. Yani biz seçime de PKK ve HBDH olarak ilgi duyuyoruz. Faşizmin yıkılmasını sadece seçimde görmüyoruz. Her türlü mücadelede görüyoruz. Her türlü mücadeleyi de yürüttük, yürütmeye devam ediyoruz. Edeceğiz de. Ama seçimi de bu mücadelelerden bir tanesi olarak değerlendirdik, ele aldık. Bu çerçevede bir yaklaşımımız var. Ne yapacağız bu süreçte? Bir; mücadelemizi sürdüreceğiz antifaşist demokratik devrim mücadelesini. Bu kesin. İki; AKP-MHP faşizmini yikmak için mücadele edeceğiz. Böyle bir faşizmi yıkma, Türkiye’yi, Kürt özgürlüğünü, Türkiye’nin demokratikleşmesini bir biçimde geliştirmeye yönelen eğilimleri, tutumları, siyasetleri destekleyeceğiz. Buna göre desteğimiz bu yönlüdür. Yürüttüğümüz antifaşist demokratik devrim mücadelesine güç katacak her türlü siyasi tutuma, söze, pratiğe destek vereceğiz. Örgütlenmeye destek vereceğiz. Tutumumuz böyledir.
Biz antifaşist demokratik devrim cephesini yürütüyoruz. Bu temeldeyiz, bu temelde siyaset yapanlara desteğimiz vardır.
Bunun dışında gelişmeler nasıl olabilir? O konuda da bir iki şey söyleyelim. Bu muhalefet vardı, altılı masa. bir iç karışıklık yaşadı. Bunlara çok değinmeyeceğim ama gerçekten de müdahaleler oldu. Ne yapıldı bilinemez. Karmaşık bir durum. İnsan kuşku duyuyor gerçekten de. Bu kadar yıl çaba harcadılar, birlikte yürüdüler, defalarca toplantı yaptılar. Niye bu konuları öncesinden tartışmadılar, değerlendirmediler. Hiç mi konuşmadılar? Ne yapıyorlardı bu toplantılarda? Sohbet mi ediyorlardı, Yemek mi yiyorlardı? İçiyorlar miydi? Ne yapıyorlardı? Herhalde bunları konuşuyorlardı. Ama sanki hiç bir şey konuşmamış gibi böyle skandal, şok edici şeyler çıktı ortaya. İnsan endişe duyuyor.
FAŞİZM DEVRİMLE, DEMOKRASİYLE YIKILIR
Geçmişte de biz eleştirdik zaten. Mücadele etmek, mevcut AKP, MHP faşizmine muhalefet etmek yerine destek verici yaklaşımlar görülüyor, hatta koltuk değneği olunuyor diye. Şimdi öyle demek istemiyoruz. Öyle olsun da istemiyoruz zaten. Fakat yani beynimizin bir tarafında da şüphe var. Onu da burada açıklık gereği söylemekten geri durmayacağız. Gerçekten şüphe ediyoruz. Bu bu muhalefet AKP-MHP yönetimini ne kadar yıkmak istiyor? Ne kadar yönetim olmak istiyor? Gerçekten AKP-MHP’den farklı olarak Türkiye’ye ne getireceğini düşünüyor. Bu kadar ağırlaşmış sorunlarını nasıl çözecek? Çözmeye talip mi yoksa durumu idare mi ediyor? Muhalefet cephesini oluşturarak bu sürecin devam edilmesinin bir aracı mı oluyor? Bilemiyoruz. Böyle olsun istemiyoruz ama bu yönlü endişelerimiz var. Daha açık tutum bekliyoruz. Daha mücadeleci duruş bekliyoruz. Daha demokratik yaklaşım bekliyoruz. Faşizm faşizmle yıkılmaz. Faşizm devrimle yıkılır, demokrasiyle yıkılır. Faşizmi aşacaksan devrimci demokrat olacaksın en azından. Özgürlükçü olacaksın. Başka türlü olmaz. Diğeri faşizme hizmet eder. Bu muhalefet gerçekten de zayıf kalıyor. Hep zayıftı aşmalı, bu zayıflığı sürdürürse bir sonuca gidemez. Bunun dışında kalan emek ve özgürlük ittifakı var. Biraz daha açıklar onlar biraz daha mücadeleciler. Demokratik siyaset cephesinde anti-faşist mücadelede önemli yerleri oldu, katkıları oldu. Bir üçüncü çizgiyi yürütüyorlar. Bu çok önemli. İktidar bloklarına alet olmak istemiyorlar. Türkiye’de gerçekten de radikal demokratik değişim dönüşümü dillendiriyorlar. Bundan yanalar ve önemsiyoruz bu gelişmeyi. Simdi işte toplantı tartışma halindeler. Birliklerini güçlendirecek ler inancındayız. Daha da büyütebilirler, önleri açıktır. Ben her zaman söyledim. Gerçekten iyi değerlendirsinler bunu diyebilirim. Kendileri bilir biz kendi tutumumuzu açıkladık. Fakat şunu söyleyebilirim: Kuşkusuz bu ittifak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamaz Türkiye’ye yeni cumhurbaşkanını Emek ve Özgürlük İttifakı kendi başına seçemez. Bu kesin. Ama ben yani şunu gözlüyorum. Gerçekten iyi çalışsalar, o diğer sol çevrelerle daha iyi ilişki kursalardı, onları CHP ittifakı yerine Emek ve Özgürlük ittifakına çekebilselerdi, daha önemlisi de kitlelere daha yoğun gitseler, daha etkili bir etkili ve açık, ikna edici yoğun bir secim propagandası yürütseler meclise birinci parti olarak girebilirler diyeceğim. İkinci parti haline rahatlıkla gelebilirler. Birinci de olabilirler. Çünkü diğerleri dağınıktır, farklıdır. İttifak yapıyorlar ama her parti gerçekten parçalı ve hepsine ihtiyatlı yaklaşıyor toplum. Hiç kimse Türkiye’nin sorunlarını, Kürt sorununu çözecek, Türkiye’yi demokratikleştirecek, bu felaketleri önleyecek politikaları açıkça söyleyemiyor. Bunu sadece Emek ve Özgürlük ittifakı dillendiriyor. Bu konuda daha tutarlı, ikna edici yaklaşsa büyük destek alır. İttifakını genişletirse büyük destek alır. Öyle yapmalı, geliştirmeli. Öyle olursa mecliste çok etkili hale gelebilir. Sonuç itibariyle özgürlük ve demokrasi kazansın diyoruz. Ama bu sürecin Türkiye’de antifaşist demokratik devrimin derinleşme ve gelişme süreci olacağını ifade ediyoruz. Biz bu temelde mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz.
NEWROZ FAŞİZMİN YIKILMA SÜRECİNİN BAŞLANGICI OLSUN
Newrozlarda hep şunu söyledik. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olurmuş. Newroz’un gelişi de 8 Mart’tan belli oluyor. Bu yıl da öyle oldu. 8 Martta bazı yerlerde deprem şeyleri ile sınırlı oldu ama birçok alanda Jin, Jiyan, Azadî ile kadın özgürlük mücadeleleri boy verdi. Kadınlar özgürlüklerini elde edecekleri demokratik sisteme ulaşmada kararlı olduklarını bir kere daha ortaya koydular. Bu temeldeki mücadeleleri selamlıyorum, başarı dileklerimi ifade ediyorum.
Newroz bu konuda bir zirve olacak. Deniliyor ki yeni bir sürecin, faşizmin yıkılma, Kürt özgürlüğünün ve Türkiye demokratikleşmesinin pratikleşmesinin başlangıç süreci olsun. Evet, öyle olabilir. O hale gelebilir. Bu Newroz ona açık bir Newroz. Onun için Newroz ateşiyle özgürlüğe yürüyoruz deniliyor. İyidir ifadelendirme. Her dem Newroz, her dem Azadî diyorlar. İyidir o da. Gerçekten de öyle. 50 yıllık Apocu mücadele ile bu hale geldi Kürdistan. Yani her günü Newroz haline getirdi, her yeri Newroz meydanına dönüştürdü. Newrozlaşan bir halk gerçeği ortaya çıkardı. Gerçekten büyük bir gelişme. Newrozlar dikkat edelim, Önder Apo’yla, PKK’yle, kadın özgürlük mücadelesiyle, özgürlük için mücadele etmeyle ne kadar güzel ve anlamlı hale geldi. Ne büyük bir coşku, heyecan ortaya çıktı. Nasıl bir insanlık oluştu, nasıl yeni ilişkiler yaratıldı. Gün gibi ortada. Newroz’da bütün bunlar zirveye çıkacak. Buna kesinlikle inanıyoruz. Önder Apo’nun yürüyüşünün ellinci yıldönümü oluyor bu. PKK bir Newroz partisi, Önderliksel çıkış bir Newroz çıkışı. Önder APO bir Newroz önderliği. Bunu net gördük. Bütün kahramanlıklar da böyle gelişti işte. Mazlum Doğan, Çağdaş Kawa kahramanlığından, Zekiyelere, Rahşanlar, Ronahi ve Berivanlara, Semalara uzanan, Sinanlara, Navdarlara, Serhatlara kadar gelen bu Newroz kahramanlığı gerçekten bir özgürlük duruşu, yaşam, büyük bir ruh, bir kahramanlık yürüyüşü olarak gerçekleşti. Zaten Kürt kahramanlık günü, tarihsel olarak da biliniyor ulusal kahramanlık günü Kürtlerin. PKK de bunu böyle kabul etti. Kahramanlık haftasının başlangıcı olarak da tanımladı.
Şimdi Newroz için ne diyelim. Herşey söyleniyor. Newroz bir doğuş, Newroz bir diriliş, Newroz bir baharlaşma, bir Newroz bir yeni yıl, yeni gün. Bahara açılım, çiçeklenme. Önder Apo her şeyi söyledi. Newroz bir direniş, onu ifade edelim. Newroz bir zafer, mücadele, zafere bağlı bir mücadele. Öyle zaferden kopuk bir duruş değil. Bu gerçeklikleri iyi görmeliyiz.
NEWROZ COŞKUSUNDAN BİR ŞEY KAYBETMEMELİ
Şimdi kuşkusuz deprem, sel felaketleri var. Ama bunlar böyle zayıflatmamalı engellememeli mücadeleyi, Newroz’u coşkuyla yaşamak lazım. Birlik ve mücadele gününü anlamına uygun yaşamak. AKP-MHP faşizmini yıkma yürüyüşünü başlatmak lazım. Bu Newroz’da bu kesinlikle ilan edilmeli, başlatılmalı. Başka türlüsü olmaz. Bunun için de tabi ki katılım olmalı, herkes katılmalı. Newroz’u anlamına uygun yaşamalı. Bir mücadele günü olarak değerlendirmeli. Böyle bir dönemde değerlendirmezsek başka nerede değerlendiririz zaten? Çünkü en önemli zaman. Dikkat edelim siyasi mücadele yoğunlaşmış, bir seçim süreci oldu, AKP-MHP faşizmini yıkmanın imkanları, fırsatları ele geçmiş. Böyle bir yoğun mücadele sürecindeyiz. O halde Newrozlar bir çıkış yapacak. 1 Mayısla mayıs ortasında AKP, MHP faşizmini tarihe gömecek bir yürüyüşün gerçekleştirilmesi gerekiyor. Bunu ön görmeliyiz, sağlamalıyız. Bu 2 bin 635’inci Newroz’u böyle büyük bir çıkış, direniş ve zafer anlamına uygun olarak yaşamalıyız. Faşizmi yıkmak için direniş, günümüzün Dehaklarını yıkmak için direniş. Ki bu Dehaklar 2635 sene önceki Dehaklardan hiç de az zalim filan değiller. Daha fazla zalimler Günümüzün Dehaklarını yıkmak gerekiyor. Onu yıkacak bir direniş, yani bütün Ortadoğu halklarını özgürlüğe ulaştıracak bir zaferi bu 2023’te yaratmak lazım. Newroz böyle bir yürüyüşün ve zaferin başlangıcı ve ilanı olmalı. Bu temelde, tüm halkımızın, emekçilerin, ezilenlerin, kadınların, gençlerin, Türkiye halklarının, Ortadoğu halklarının, tüm ezilenlerin, dostlarımızın Newroz’unu kutluyorum. Özgürlük ve demokrasi için mücadele eden herkese başarılar diliyorum. Tüm halkımızı, Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi güçlerini, Newroz’da başlayıp 1 Mayıs’ta zirve yaparak 14 Mayıs’ta zafer kazanan bir mücadeleye çağırıyorum. Bu Newroz’da bu temelde katılım olsun istiyorum. Herkes katılmalı. Katılımın önü sonuna kadar açılmalı. Özellikle gününde gerçekleşecek Newrozlar buna uygun olmalı. Amed, Cizre, Botan, Serhat, diğer yerlerdeki İstanbul Newrozları böyle büyük bir mücadeleyi tanımlayan Newrozlar olmalı. Özellikle de 21 Mart günü yapılıyor. Amed tarihine uygun davranmalı. Amed toplumu sorumluluk duymalı. Hiç bir şey engelleyememeli bunu. Botan toplumu sorumluk duymalı. Amed ve Cizre’de Kürt toplumu, Kürt halkı Önderlik yürüyüşünün ellinci yıldönümünü de selamlama temelinde Newroz’da faşizme, soykırıma karşıtlığını, özgürlük ve demokrasi istemini milyonlar halinde ortaya koymalı, yüzbinler halinde ortaya koymalı, tutumunu ortaya koymalı. Bu gerekli. Özellikle bütün Newroz kutlamalarını selamlıyorum. Cizre, Botan ve Amed’i tarihi sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye çağırıyorum.
MAZLUM VE AGİT DİRENİŞÇİLİĞİ
Newroz Kürtlerin tarihi ulusal kahramanlık günü. Bazıları tartışıyorlar, günü belli değil diyorlar. Olay böyle olmamış diyorlar. Zaten hepsi efsane. Böyle bir tarihin hiçbir seyi belli değil. Yazılanların da çok ne kadar doğru belli değil. O nedenle Newroz’da gölge düşürecek şeylere kulakları kapatmak ve engellemek gerekli. Bir efsane şu bu demekten vazgeçmek lazım. Önder Apo dedi, Tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında. Mazlumlarla ile nasıl Newroz güncellendi, Çağdaş Kawalık ortaya çıktıysa yani iste 2 bin 635 yıl önceki Demirci Kawa mücadelesini, efsaneyi de bir gerçek olarak görmeliyiz. Bu Kürt halkının kahramanlığın bir örneği. Buna gölge düşürmeye hiç yol vermemek gerekli. 82 Amed zindan direnişiyle Çağdaş Kawa, Mazlum Doğan direnişçiliğiyle bu kendisini köklüleştirdi zaten. Bir de tabii 15 Ağustos atılımının büyük komutanı var, kahramanı. Kürt halkının kahraman komutanı Agit Mahsum Korkmaz yoldaş. Onun şahadet yıldönümü var. 28 Mart. 1986. O da bir Mart ayında Newroz’u kutlama mücadelesi içerisinde sehit düşmüştür. Dolayısıyla kahramanlık haftası işte bu iki kahramanlık gününün birleştiren hafta. Böyle tanımlandı. Doğru bir tanımlamadır. Kürt yiğitliği ve kahramanlığı burada sembolleşti. Bunu bu biçimde görmemiz lazım. Newroz ve 28 Mart arasındaki hafta kahramanlık haftamız yani kahramanlarımız şehitlerimizdir. Şehitler haftası da diyebiliriz. Bu yiğitlik haftası, zafer haftası bu. Bir kahramanlık döneminin mücadelesini yürüttü PKK. Böyle bir mücadeleye öncülük etti Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz. Bu mücadelenin komutanlarıydılar. Böyle anlamamız gerekli. Diğer bütün şehitler de bunu izlediler.
Newroz şehitleri de bunu izledi. Bunun dışındaki şehitler de bunu izlediler. Bir Mazlum direnişçiliği ortaya çıktı dedi Önderlik. Zekiyelerin, Rahşanların direnişleriyle, Berivan ve Ronahilerin direnişiyle, Semaların direnişiyle, Mazlum direnişçiliği gerçekleşti dedi. Bu günümüze kadar geldi. En son Sinan, Navdar ve Serhat yoldaşların şehadetlerinin de üçüncü yıldönümü oluyor. Onlar da büyük Newroz şehitlerimiz oldular.
Ben öncelikle Mazlum ve Agit yoldaşlar şahsında tüm Newroz şehitlerimizi, Newroz şehitlerimiz şahsında da tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Günümüzde de şehitler veriyoruz. İşte daha yakın bir geçmişte Dersim’in büyük komutanı Yaşar Botan’ın şehadeti açıklandı. Gire Amedi’yenin kahramanın Delil Zagros’un şehadeti açıklandı, Kürt kadının, halkının demokratik toplum, Demokratik konfederalizm, örgütlülüğün öncüsü Raperin Amed yoldaşın şahadeti açiklandi. Yani Mazlumlarla, Mahsumlarla gelişen Newroz direnişçiliği, Newroz şehitlerini geliştirdiği gibi, günümüzde de Kürdistan’ın dört bir yanında, dünyanın her tarafında Kürt halkının ve dostlarının bu kahramanlığı anlayan, takip eden bir direniş ruhunu ortaya çıkartıyor, sürdürüyor..Mazlum ve Agit kahramanlığı Newroz direnişlerinde sürdüğü gibi günümüzde Zap, Avaşin, Metina direnişçiliğinde sürüyor, Botan, Amed, Dersim direnişçiliğinde sürüyor. Bu çok açık. Kahramanlık çizgisi sürüyor. Bu kahramanların izinden yürümüyor. O halde bu kahramanlık gerçeğini doğru anlamalıyız. Ulusal kahramanlarımızı gerçekten doğru anlamalıyız.
MAZLUM VE MAHSUM BUGÜNLERİ GÖRDÜ
Şunu ifade edebilirim ben. Çok iyi tanıyorum Mazlum Doğan’ı da, Mahsum Korkmaz da. Bugünü görmeselerdi, o günü öyle yaşayamazlardı. Hiç kimse sanmasın ki biz gördük bugünleri de onlar görmediler, göremediler. Hayır o günden gördüler. O günden gördüler. Öyle bir bilince sahiplerdi, iradeye sahiplerdi, özgürlük amacına, onun zaferine bu düzeyde inanmışlardı. Bağlıydılar yani. Başka türlü olamazdı zaten.
Demek ki, bu büyük kahramanlıkları Apocu bilinç, irade, direnç ortaya çıkardı. Önderlik gerçeği Mazlumlarla, Mahsumlarda dile geldi, direniş oldu. Zekiyelerde, Berivanlarda, Ronahilerde, Semalarda gerçekleşti, pratiğe dönüştü Apocu özgürlük ruhu, direniş ruhu.
Bunu böyle görüp anlamamız lazim. Ulusal kahramanlık gününü kahramanlarımızın kahramanlık çizgisinin gereklerine göre yaşamalıyız. Her yerde hafta boyu en büyük direnişleri geliştirmeliyiz. Her şeyden önce onları iyi anlamalıyız.
Oradan günümüze kadar gelen günümüz direnişçiliğini de doğru anlayalım. Bir direniş var sürüyor bu kesilmemiş. O halde bunu sürdürenleri de doğru anlayalım. Raperin Amed gerçeğini doğru anlayalım. Nasıl bir mücadele yürüttüğünü. Yaşar Botan gerçeğini doğru anlayalım. Maxmur’dan çıkıp Dersim’de neler ortaya çıkardı? Delil Zagros gerçeğini doğru anlayalım. Zap, Avaşin, Metina’da tim ve tünel savaşı icerisinde fedai çizgisini kahramanlık düzeyinde yürüten bu büyük kahramanlar direnişçileri, şehitleri doğru anlayalım. Ulusal kahramanlık gününde bunları yaşamak lazım. Bir kere daha Mazlum ve Agit yoldaşlar şahsında tüm ulusal kahramanlarımızı, şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, tüm halkımızı şehitler gerçeğini daha doğru anlamaya ve onların izinde daha güçlü örgütlenip birleşip daha etkili mücadele etmeye çağırıyorum.