HABER MERKEZİ – Mart ayı Ortadoğu ve özellikle Türkiye’deki devrimci hareketler için önemli tarihsel olayların yaşandığı bir ay.
6 Mart 1993’te Devrimci Sol kadroları Bedri Yağan, Gürcan Özgür Aydın ve diğer üç devrimci kontrgerilla tarafından katledildi. 8 Mart devrimci kadın hareketinin uluslararası mücadele günü ve 16 Mart 1978’de öğrenci eylemleri sırasında İstanbul Üniversitesi önünde protesto gösterisi yapan kalabalığın üzerine ateş açılması ve bombaların patlaması sonucu yedi öğrenci katledildi.
16 Mart’ta Kurdistan’ın güneyindeki Halepçe’de korkunç bir katliam yaşandı. Binlerce Kürt 1988 yılında Saddam rejimi tarafından düzenlenen zehirli gaz saldırısında katledildi.
21 Mart, 1973 yılında Rêber APO ile birlikte Ankara Çubuk Barajı’nda ilk toplantısını yaptığı ve Kürt halkının diriliş tarihidir. PKK öncü kadrolarından Mazlum Doğan, 21 Mart 1982’de Amed Zindanı’nda sembolik olarak üç kibrit yaktı ve zindanlardaki baskı ve işkenceyi protesto etmek için eylem gerçekleştirdi.
28 Mart 1986 yılında Şirnex’e bağlı Gabar Dağı’nda çlümsüz komutan Şehit Egîd (Mahsum Korkmaz) şehadete ulaştı.
30 Mart 1972’de THKP-C kurucusu Mahir Çayan ve yoldaşları Kızıldere’de Türk ordusu tarafından bulundukları yerde etrafları sarılarak katledildi.
KURTULUŞA KADAR MÜCADELE
30 Mart 1972’de ne oldu?
Kontrgerilla terörü sırasında üç devrimci Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan tutuklanarak idama mahkûm edildi. Türkiye devrimci hareketi en zor koşullara rağmen mücadelesini sürdürdü ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) üç devrimcisi için mücadele etti. THKP-C’nin en önemli liderlerinden Mahir Çayan’ın yanı sıra THKO’lu devrimciler de planlanan idama karşı protestolara katıldılar. Yakalanma ve planlanan infaza tepki olarak üç İngiliz memuru kaçırıldı ve Kızıldere’ye götürüldü. Türk ordusu Mahir Çayan ve yoldaşlarının Kızıldere’de olduğunu öğrenmesinin ardından, 30 Mart 1972’de orada bir katliam gerçekleştirildi ve Mahir Çayan ile dokuz silah arkadaşı katledildi.
O zaman da, şimdi olduğu gibi, faşist güçler devrimci hareketin liderlerini katlederek ve fiziksel olarak yok ederek Türkiye’deki halkın kurtuluş mücadelesini durdurabileceklerini zannediyorlardı. Kızıldere katliamıyla toplumun bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm umudunu ezmek istediler.
Türkiye’de devrim yolunu tutanlar, Türkiye devrim tarihinin ancak kanla yazılabileceğinin bilincindeydiler. Bu yüzden düşman tarafından kuşatıldıklarında teslim ol çağrısına “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek cevap verdiler.
Düşman “yok edildikleri” propagandasını yaptı, ancak gençler devrimci direnişe tutundu ve düşmanın kuşatmasına karşı kendilerini cesurca savundu. Genç kuşak, devrimin görevlerine ve ideallerine ihanet edenlere kulak asmamış, “Kızıldere son değil, mücadele sürüyor” ve “kurtuluşa kadar mücadele” şiarıyla Kızıldere’nin direniş geleneğine yönelmişti. Önder APO da bu katliam nedeniyle kendine söz veren, asla vazgeçmemeye yemin eden o gençlerden biriydi. Kızıldere şehitlerinin anısı bugüne kadar Türkiye devrimci hareketlerinde olduğu gibi Kürdistan Özgürlük Hareketi’nde de yaşatıldı ve yaşatılmaya devam ediyor.
KIZILDERE ŞEHİTLERİ YOK SAYILAMAZ
Önder Apo şehitleri anarken katliamın yıldönümü olan 30 Mart 1994’te şöyle ifade etmiştir:
“Bugün 30 Mart. Bugün aynı zamanda Kızıldere şehitlerinin yirmi ikinci yıldönümü. Bu çok önemli bir gün. Kızıldere şehitleri kuşkusuz es geçilecek şehitler değildir. Kızıldere direnişi her şeyden önce 12 Mart faşizmine ve TC faşizmine karşı zamanın en soylu başkaldırısıdır. Bunun için toplumların umutlu, inançlı ve bilinçli kişilikleri direnmiştir. Bu, teslim olmayan on cesur devrimci önderin ayaklanmasıdır. Daha somut ifade etmek gerekirse, o gün şehitlerin anısına iliklerimize kadar bağlı hissettik kendimizi. Ne kadar ilgisiz ve güçsüz olurlarsa olsunlar, büyük bir kahramanlıkla koskoca bir düzene başkaldırma ve isyan bayrağını yere düşürmeme geleneğini o gün gördük. İdeolojik ve politik gerçeklikleri ne olursa olsun, örgütlenme ve eylem anlayışlarındaki kusurlar ne olursa olsun, aşağılık bir düzene karşı, toplumun umutlarına ve özgürleşmesine kendini acımasızca dayatan bir faşizme karşı bir şeyler yapılması gerektiğine inanan ve büyük bir cesaretle ölüme giden bu büyük topluluğu anmamak olmazdı.
ŞEHİTLERİN ANISINA SADIK OLMAK
On binlerce kişi onlara doğru yürüdü ve katledildiler. Büyük insanlar olduğunu bildiğimiz bu insanların neden bu kadar vahşice öldürüldüğüne şaşırdık. Hayatta kalanlar olarak sessiz ve derin bir söz verdik ve bunu tutmamız gerektiğini söyledik. Amatör devrimin o ilk günlerinde, onların öldürülmesini protesto ettik. Bu, 12 Mart karanlığına karşı atılmış cesur bir adımdı. Tutuklandık, hapis yattık ve serbest bırakıldık. Daha fazlasını yapmak istedik, bunu Türkiye devrimiyle yapmak istedik, olmadı, Kürdistan devrimine yöneldik. Bilindiği gibi kesintisiz ve sürekli bir örgütlenmeyi hayata geçirme gibi büyük bir görevi o günlerde bizim için en önemli görev olarak gördük ve ısrarla takip ettik. Daha şehitlerin anılmasının üzerinden bir yıl bile geçmeden Kürdistan Kurtuluş Grubu olmaya karar verdik. Bu, şehiterin anısına sadık kalmak için bir talepti, dürüst olmak için bir talepti, devrimci söze sadık kalmak için bir talepti ve bu yapıldı.”
Önder Apo, Kızıldere şehitlerinin anısıyla Kürdistan’da devrimi inşa etti ve 1973 Newrozu’nda 50 yıldır büyük fedakârlıklar ve kahramanlıklarla günümüze kadar devam eden bir mücadeleyi kurdu.
ENTERNASYONALİST ANLAYIŞIN KANITI
ŞehiTlerin anısına büyük önem veren ve onlara layık olduğunu kanıtlamak için özgürlük ve demokrasi mücadelesini ve doğru bir enternasyonalizm yaklaşımını sürekli yükselten Önder Apo, 30 Mart’ta yaptığı konuşmada bunu şu sözlerle açıklamıştı:
“Bu tarihin ardında yüzyıllar süren halk direnişi yatmaktadır. Bu temalar kendiliğinden ortaya çıkmadı. Vietnam devrimini, Küba devrimini, Latin Amerika devrimlerini, tüm Asya’yı ve Ekim Devrimi’ni analiz ettiler. Miraslarını Türkiye ve Kürdistan’a taşımaya çalıştılar. Bu kadar büyük insanlık değerlerinin içselleştirilmiş ifadesiydiler. Böyle bir bağlamda değerlendiriyoruz. Bu arada bu bizim uluslararası anlayışımızın da bir kanıtıdır. Bu mirasın bizim de mirasımız olduğunu çok iyi biliyoruz. Anadolu topraklarında ilk defa bu kadar büyük bir dirençle yankılanan insanlığa bu şekilde kendimizi bağladık. Şimdi bunu sahipleniyoruz ve dalga dalga tüm ülkemize ve giderek Ortadoğu’ya yaymaya çalışıyoruz. Bu aynı zamanda şehitler anmasına verdiğimiz yanıttır.”
“DEVRİMCİ MÜCADELEMİZ ONLARIN ANISINI TEMSİL EDİYOR”
Bununla birlikte Önder Apo , Türkiye’deki radikal sol, devrimci hareketleri de mücadelelerinin başarıya ulaşmaması nedeniyle eleştirdi ve şunları söyledi;
“Türkiye devrimcileri şehitlerine nasıl sahip çıkacaklarını bilmedikleri için bu durumdalar; vazgeçtikleri ve unuttukları için de bu durumdalar. Bu devrimciler aşırı sağ karşısında bir hiçtir. Kendi geçim kaynaklarına bu kadar kayıtsız kalanlar ve gereğini zamanında yapamayanlar daha da ezileceklerdir. Burada olan da budur.
Tüm kardeşlik ve yardım çağrılarımıza rağmen seslerini yükseltemiyorlar. Peki neden? Çünkü Şehitlerini böyle karşılıyorlar. Hüzün bu yüzden. Yine de bu direnişin Şehitlerinin anısının boşa gitmediği kesin. Buna Deniz Gezmiş’in idam sehpasındaki büyük isyanı ve yılmayan gür sesi de dâhildir. İşkenceyi gizlemeyen ve sonuna kadar direnen Kaypakkaya’nın sesi de var. Hepsine cevap verildi. Bizim devrimci mücadelemiz onların anısını en iyi şekilde temsil ediyor.
Bu mücadeleyi bu şekilde derinleştirirsek ve boşlukları doldurursak bu kuşkusuz zafere götürecektir.”