HABER MERKEZİ – Büyük Zindan Direnişinin yeni bir yılına girmiş bulunuyoruz. Her yıl olduğu gibi ‘14 Temmuz Ulusal Onur Günü büyük bir coşku içinde kutlanacaktır. Bu anlamlı günün yaratıcılarını derin saygı ve sevgiyle anıyorum. Kırk bir yıldır 14 Temmuz Direniş ve Zafer Çizgisinde yürüdük ve her şeyi bu çizgi temelinde kazandık. Bunlar temelinde başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların ve yurtsever halkımızın ‘Ulusal Onur Günü’nü kutluyorum. Bu tarihi günün yaratıcıları olan Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Hakikatin sırrına ermeyi ifade eden fedailik bir zihniyete ve tarza dayanır
Parti olarak baştan itibaren özünde bir fedai hareketi biçiminde doğup şekillendiğimiz açıktır. Büyük fedaileşme hamlesi ise 1982 yılında tarihi Zindan Direnişi olarak gelişmiştir. Fedai öncümüz Mazlum Doğan yoldaşla başlayan bu süreç, Ferhat Kurtay öncülüğündeki Dörtlerle devam etmiş ve 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişiyle zafere ulaşmıştır. Böylece en zor koşullarda ve en imkânsız ortamlarda bile fedaice direnme ve kazanma süreci başlamıştır. Ölümsüz Komutanımız Agit yoldaş öncülüğündeki tarihi gerilla yürüyüşümüz bu çizgiyi dağa ve gerillaya taşımış, Özgürlük Tanrıçamız Zilan yoldaş soykırıma karşı savaşmanın ve kazanmanın anlayış ve tarzı olarak kesinleştirmiştir.
Açıktır ki, TC’nin temsil ettiği faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı Apocu Fedai Çizgisi temelinde mücadele edilmiş ve kazanılmıştır. Her türlü gelişme ve kazanım bu çizgiyle sağlanmıştır. Kürdistan’da birçok parti ve örgüt zayıf düşer ve yok olurken, PKK’nin Kürt varlığını ve özgürlüğünü temsil eden hareket haline gelmesinin sırrı budur. Şimdi Apocu Fedai Çizgiyi doğru anlamaya ve başarılı uygulamaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü AKP-MHP faşist diktatörlüğü, Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye etmek amacıyla topyekûn sömürgeci-soykırımcı bir özel savaş saldırısı yürütmektedir. Buna karşı, Hareket ve halk olarak biz de Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde topyekûn bir devrimci direniş içerisindeyiz. İşte bu direnişin kazandıran çizgisi, tarzı fedailiktir. Gerilla öncülüğünde fedaice direnerek düşman saldırılarını kırıyor ve demokratik moderniteyi inşa devrimimizi ilerletiyoruz. Bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimi olan Hakikat Devrimimizi var ediyoruz.
Peki devrimi yenilmez kılıp zaferi yaratan bir fedai direnişini nasıl geliştireceğiz? Örneğin 14 Temmuz 1982 tarihinden itibaren Diyarbakır zindanında iki ayı aşan bir süre ölüm orucuna insanlar nasıl yattılar ve de sonuca gittiler? Hem de bunu zindanda, her şeyiyle düşmanın hâkim olduğu bir ortamda gerçekleştirdiler. Bir an değil, iki ayı aşan sürenin her anı böyle amansız bir mücadele içinde oldular. Hem de düşmanın bütün karşı çabalarına rağmen, hedeflerine kusursuz ulaştılar. Örneğin 30 Haziran 1996 günü Zilan Yoldaş Dersim’de bir düşman birliğini nasıl tasfiye etti? Hem de daha iki yıldır katılmış ve Dersim dışında parti ortamını görmemiş yeni bir savaşçıydı.
Peki bu iki alanda düşman mı zayıftı, tekniği mi azdı ya da direnenlerin imkânları mı çoktu? Her iki alanda da söz konusu zaferi sadece cesaret ve fedakârlık mı sağladı? Bunların hiçbirisinin böyle olmadığı açıktır. O halde, söz konusu direnişlerin gerçekten de nelere dayanılarak böyle zafer çizgisinde yürütüldüklerini doğru anlamak gerekiyor. Kuşkusuz cesaret ve fedakârlık fedailiğin iki temel özelliğidir. Bunlar olmadan fedailik yapılamaz ve zafer kazanılamaz. Ancak, sadece cesaret ve fedakârlık ile de başaran bir fedailik ortaya çıkmaz. Sadece bu özelliklere dayalı olarak ancak bir yiğitlik gelişebilir. Dolayısıyla doğru fedailiğin, cesaret ve fedakârlık dışında bilinç gibi, inanç gibi, amaç gibi, anlayış ve tarz gibi daha başka temel özellikleri de vardır. İnsan aklının gücünü bir amaç doğrultusunda yaratıcı bir biçimde kullanmayı gerektirir. Kısaca hakikatin sırrına ermeyi ifade eden fedailik bir zihniyete ve tarza dayanır.
Demek ki Apocu direnişin gücü, hiçbir zaman düşmanının zayıflığından veya kendisinin maddi imkânlarının fazlalığından kaynaklanmamıştır. Yine bu direniş, hiçbir zaman sadece cesaret ve fedakârlığa dayalı olarak yürütülmemiş ve zafer kazanmamıştır. Evet yüksek bir cesaret ve fedakârlığı her zaman içermiştir; ancak bunlarla birlikte Apocu hakikate bağlılık temelinde yüksek bir bilinci, inancı, örgütlülüğü, disiplini, tarz ve üslubu da içermiştir.
Böyle büyük bir savaş içine girerken Önder Apo “En büyük teknik insandır” dedi. İnsanın toplumsal hakikat temelindeki çözümünü ifade eden patlamanın çıkartacağı enerjiyi, hiçbir atom çekirdeğinin parçalanması çıkartamaz. Dolayısıyla kendimizi, kendi öz gücümüzü esas almalıyız. İnsan aklının yaratıcı gücüne ve insanın maneviyatına dayanmalıyız. Her şeyi halkın eğitimi, örgütlenmesi ve eylemi temelinde gerçekleştirmeyi öngörmeliyiz. Demek ki tarihi 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinin yeni bir yıldönümüne girerken, Apocu Fedai Çizgisi üzerinde her zamankinden daha fazla yoğunlaşmaya ve bu çizgiyi tüm yönleriyle doğru anlamaya ve başarılı uygulamaya ihtiyaç var.
Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde topyekûn bir direniş yürütmekteyiz
Tarihi 14 Temmuz Direnişinin yeni bir yıldönümüne girerken, Hareket ve halk olarak mücadele tarihimizin en yoğun ve kapsamlı dönemini yaşadığımız açıktır. AKP-MHP faşizmi, Özgürlük Hareketimizi imha ve tasfiye edebilmek için topyekûn özel savaş konsepti temelindeki saldırılarını sürdürmektedir. Biz de devrimci halk savaşı stratejisi temelinde topyekûn bir direniş yürütmekteyiz. Savaş daha kapsamlı ve yoğun hale gelmiş durumdadır. Belli ki yaşanan bu savaşın sonuçları önemli gelişmelere yol açacak ve yeni bir durum ortaya çıkartacaktır.
30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısında kararlaştırılan ‘Çöktürme Eylem Planı’ Özgürlük Hareketimize karşı oluşturulan yeni bir uluslararası komplo planlamasıydı. Bu plan Kuzey’de 24 Temmuz 2015 saldırısıyla, sınır dışına yönelik olaraksa 26 Ağustos 2016 Cerablus ve Bab işgaliyle uygulamaya konmuştur. ABD-TC-KDP ortaklığı çerçevesinde oluşturulan bu plan temelinde parti öncülüğümüzle gerilla hareketimizin etkisizleştirilmesi ve Medya Savunma Alanlarında, Rojava’da ve Bakur’da yaratılan devrimci kazanımların tasfiye edilmesi hedeflenmektedir. Afrin’den Xakurkê’ye, bir bütün olarak Medya Savunma Alanlarına kadar yürütülen işgal saldırıları bu plan kapsamında geliştirilmek istenmiştir.
AKP-MHP faşizmi bu plana dayanarak PKK’yi tümden yok etmeyi ve Kürt soykırımını gerçekleştirmeyi hedeflerken; ABD ve müttefikleri ise, PKK’nin yarattığı kazanımları KDP’ye kanalize ederek Kürt işbirlikçiliğini güçlendirip Ortadoğu’daki çatışma ortamında kendi çıkarı için kullanmayı öngörmektedir. Şu haliyle her iki güç de PKK’ye karşı mücadelede görüş birliği içinde ve ittifak halindedir. KDP’ye gelince, belli ki bu gücü daha doğru anlamamıza ve ona göre yaklaşmamıza ihtiyaç vardır. Öncelikle şunu belirtelim ki, mevcut KDP, bir ulusal hareket ve de parti değildir. Daha çok, kendi çıkarından başka bir şeyi görmeyen ve düşünmeyen bir aile ve hanedan hareketi konumundadır. Özgür bir iradesi yoktur, esas olarak ABD-İsrail ve küresel sermaye güçlerine bağlı olarak hareket etmektedir. Çıkarı gereği TC gibi soykırımcı devletlerle bile her türlü ilişki ve ittifak içine girebilmektedir. Kürt sorununu yaratan küresel kapitalist modernite sistemi tarafından Kürtleri denetim altında tutabilmek için görevlendirilmiştir. TC ve benzeri güçler tarafından ise, bugün olduğu gibi, her zaman güncel siyasette kullanılmaktadır.
Kendini KDP olarak isimlendiren aile ve hanedanın tüm derdi mevcut çatışma ortamından yararlanarak Kürdistan zenginliklerini yağmalamak ve bu temelde güçlü bir sermaye oluşturmaktır. Bunun için satmadığı değer, içine girmediği kirli ilişki yoktur. Eğer koşullar böyle bir pazarlama ve talan yapmaya imkân ve fırsat vermezse, o zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Geçmişte birçok kez yaptığı gibi, bir anda Kürdistan’ı terk edip başka diyarlara da gidebilir. Onlar için önemli olan kendi yaşamları ve talan yapabilmeleridir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesini yürütürken KDP’nin bu gerçekliğini bilmemiz ve ona göre yaklaşım geliştirmemiz gerektirmektedir. Derinleşen mücadele süreci mevcut KDP gerçeğini bir kez daha net bir biçimde açığa çıkarmıştır.
Hiç kuşkusuz mevcut KDP Yönetiminin AKP-MHP faşizmine verdiği destek küçümsenemez. Dolayısıyla bunun Kürt varlığına ve özgürlüğüne çok büyük zararlar verdiği ortadadır. KDP’nin faşist-soykırımcı güçler tarafından daha fazla kullanılmasını önleyebilmek için yürütülecek çalışmalar önemli olmaktadır. O halde her zaman her şeye hazırlıklı olmak ve KDP üzerinde ulusal ve uluslararası demokratik baskı oluşturan çalışmaları geliştirerek sürdürmek gerekir.
Dünya Savaşına yol açan kriz ve kaos sürüyor
Diğer yandan küresel kapitalist modernite sisteminin dünya savaşına yol açan kriz ve kaosu sürüyor. Kapitalist güçler arasındaki çıkar çelişki ve çatışması kendi iç mantığı temelinde sürüp gidiyor. Söz konusu çıkar çelişki ve çatışmasında bölgemiz Ortadoğu ve Türkiye, bu nedenle de Kürdistan çok önemli bir alan oluyor. Bu temelde, sistem içi çıkar çelişki ve çatışmalarının ortaya çıkartacağı imkân ve fırsatları özgürlük mücadelemizin gelişmesi açısından kullanmak bizim için önemlidir.
Bütün bunlar içerisinde gerilla savaşı devam etmektedir. Kentlerde gelişen antifaşist eylemler AKP-MHP faşizmini en çok darbeleyen ve korkutan bir sonucu yaratmaktadır. İmralı’da Önder Apo üzerindeki tecrit ve işkencenin bu kadar ağırlaştırılması, duyulan korkunun sonucudur. Bu temelde AKP-MHP faşizmine karşı yürütülen tüm mücadeleleri önemseyip kapsamak gerekir. Teşhirden demokratik siyasi mücadeleye, yürüyüşten mitinge, kent eylemlerinden dağdaki gerillaya kadar her alanda yürütülecek mücadele AKP-MHP faşizmini yıkabilir. AKP-MHP faşizmiyle mücadele mevcut durumda tam bir ‘irade savaşı’ haline gelmiş durumdadır. Tıpkı 14 Temmuz ve 30 Haziran devrimci iradeleri gibi. Demek ki 14 Temmuz ve 30 Haziran çizgisinde mücadele eden devrimcilik, AKP-MHP faşizmini yıkıma götürecektir.
Kahraman gerillamız işgalcilere sürekli darbeler vuran ve hareketsiz kılan bir eylem çizgisi tutturmuştur. Dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında halkımız ve kamuoyu son derece duyarlı hale getirilmiştir. Dolayısıyla AKP-MHP faşizminin hiçbir hukuk ve ahlak kuralı dinlemeden yürüttüğü saldırılar istediği sonucu vermemektedir. İşte bu gerçeği görmek ve buna inanmak gerekiyor. Parti, gerilla, halk, kadın ve gençlik olarak bu gerçeği görme temelinde dönemin devrimci görevlerine sahip çıkmayı ve başarıyla yerine getirmeyi bilmek gerekiyor.
Kuşkusuz Apocu Fedai Çizgisinin başarılı uygulanması Hareket ve halk olarak bize kazandırdı ve yenilmez kıldı. Demek ki 14 Temmuz ve 30 Haziran fedai çizgisinde kendimizi örgütleyip pratikleştirdikçe hep başarı kazanacağız ve AKP-MHP faşizmini yıkarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacağız.
Kaynak: Yurtsever Gençlik Dergisi