HABER MERKEZİ- Rojîn Mirkan, “Halkımız tarih boyunca acılarını, zaferlerini, sevinçlerini ; şiirlerle, stranlarla, kılamlarla, halaylarla dile getirmiştir. Ben de Egîd arkadaşımızın öncüsü olduğu tarihi 15 Ağustos direnişimizin yıl dönümünü ve Egid arkadaşımızın şehadetini bu şekilde dile getirmek istedim. Hala zulüm ve baskı altında olan halkımızın bu yeni dönemde huzura kavuşmasını umut ediyorum. Bu bozuk düzene karşı durmalı ve mücadeleyi tüm alanlarda üstlenmeliyiz. Günümüzde yozlaştırılıp yok sayılan bizler öncelikle kişilik savaşımızı verip örgütlenmeliyiz. Her alanda parti ahlakını korumalı ve aktarmalıyız. Zindanlarda, dağlarda, şehirlerde başlayan direniş son bulmadı sürüyor. Yaşam var oldukça da sürecek. Hangi dağları aştığımız, hangi geçilmez geçitleri geçilir kıldığımız unutulmamalıdır. Şehitlerimizin anılarını yaşamalı, yaşamlarından kendimize pay çıkarmalıyız. Yarının evlatlarına anlamlı bir yaşam bırakacak olan bizleriz. Yaşamı anlamlı kılıp aydınlığa kavuşmalıyız. Şarkılarımız susturulmadığında, işkenceler son bulduğunda, evlatlarımızı savaşlarda katliamlarda yitirmediğimizde özgürlüğe kavuşacağız. Acı artık bu topraklara hakim olmamalı. Eğer acı hala bu topraklarda hüküm sürüyorsa eksik yaptığımız bir şeyler vardır. Üstesinden gelmeli, dersler çıkarmalı ve Önderliğimizin açtığı yoldan ayrılmadan ilerlemeliyiz. Bir dönüş noktası olan 15 Ağustos direnişimize layık olmalıyız. Güneşe uzanan yolda hala saflarda, şehirlerde, zindanlarda mücadele eden bütün yoldaşlarımıza selamlarımla.”
Gabarın Kızıl Toprağı-Rojîn Mirkan
Ay, ışığını dağıtıyor bombalanmış bir kentin üzerine
Düşlediğim, kıvrımlı bir yoldur yüreğimden özgürlüğe
Soyunmuş acılar çırılçıplak yurdumun en ücra köşelerinde
Kulağımda yitik bir kentin sessizliği, bir avuç toprak ellerimde
Deşip derimi damarlarıma sızıyor Gabar’ın tepesinde
Kapalı olan gözkapaklarımın ardı ıslak bir ateş
Sızım sızım sızlatır ruhumu, ruhum olmuş keşmekeş
Tam şurada bir kurşun sıkmış Egîd’e bir kalleş!
Savurur fırtına, savurur toprağı yüzüme çarpar da durulmaz
Hüzne boğulmuş toprağı süpürür Cudi’ye, Eruh’a doğru
Çocukluğumun saflığıyla saklıyorum fırtınadan avcumu
Burnumda bütün topraklardan farklı kızıl bir toprak kokusu
Fırtına alıp götüremiyor ve yağmur dağıtamıyor kokusunu
Vurulduğu yere çöktüm dizlerimde tarifsiz bir ağırlık
Egîd’in ruhunu taşıyorum içimde, yüce bir ayrılığı
Eruh’ta ezilmişliğe başkaldırının ilk tohumlarını saçmıştı
Halkıysa Güneşin şavkını bekleyen bir orman şimdi
Kıvrılan dallarda binlerce yoldaş hazır sonbahara
Gabar’da narin bir yaprak düştü ömrünü adamış halkına
Başka bir dalda başka bir isimle filizlenecek ilkbaharda
Köklerime tutunmuşum koparılmaz bir gerçeklik sarmış etrafımı
Gece zifiri, fırtına sert, avucuma saklamışım aydınlığı
Hala sıcaktır içimi ısıtır Egîd’in toprakla bütünleşen kanı
Yağmur dağıtsın, fırtına savursun şimdi üzerine düştüğü toprağı
Ve ben avucumu açtığımda dağılır bütün yurduma ateşi
Al yağmur ıslat, ıslat ki en derinlerimize işlesin
Savur, savur rüzgar, savur ki dağlarımız çiçeklensin
Zincirleri kırıp yerleşsin yüreğe derin derin…
Umutsuzluk sarmış duvarlarını yıksın Amed’in
Gücümüz olsun bedenimizde zafere çıkana değin.
Şimdi Egîd’im ben dağlara vurmuşum yüreğimi,
Sara’yım parmaklıklar ardında korkusuz sarf ederim cümleleri
Mazlum’um ben, Hayri’yim, Kemal’im, Akif’im, Ali’yim inancın simgesi
Dağlarımda vurulmuşum, binlercesini taşır yüreğim
Binlercesiyim.