HABER MERKEZİ-[Mahatma Gandhi (1869-1948) ve Abdullah Öcalan (1949-) birbirinin çağdaşı değillerdi; bu konuşma hayali bir diyalogtur. Ancak içinde yaşadığımız pek çok dünyadan birinde gerçekleşmiş olabilir. Her ikisinden de yapılan alıntılar (orijinal veya biraz açımlanmış olarak), yazdıkları mevcut metinlerden alınmıştır.]
Hintli ekolojist akademisyen Ashish Kothari, Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin lideri Gandhi ile Önder APO’nun yazılarından alıntılar yaparak iki lideri buluşturdu. Birbirini göremeyen ancak ortak fikirlerde buluşan iki liderin fikirlerde birleştiği noktaları farklı bir deneme ile kaleme aldı.
Abdullah Öcalan: Sayın Gandhi, Jin Jiyan Azadî – Kurdistan’dan selamlar!
Mahatma Gandhi: Heval Öcalan, Hindistan’dan namaste ve zindabad!
Abdullah Öcalan: Oh, birbirimize saygıyla hitap etmek için bizim terimimizi kullandığınız için teşekkür ederim … ve zindabad dediğinizi fark ettim… bunun bizim Jin-Jiyan-Azadî terimimizde olduğu gibi yaşam ve kadın özgürlüğü ile bir ilgisi var mı?
Mahatma Gandhi: Gerçekten de zinda olmak canlı olmaktır; bu Hindistan’daki pek çok kitle hareketi tarafından kullanılan bir terim, ben de yakın zamanda öğrendim. Ve jiyan’ın bizim için jeevan gibi bir şey olduğunu anlayabiliyorum -yaşam- ama kadınlarla ilgili olan jin mi? Çok dikkat çekici yani selamlamanız kadınlarla mı başlıyor?
Abdullah Öcalan: Öyle, yani bu duruş, kadınlar olmadan yaşamın ve özgürlüğün olmayacağının kabulüdür. Bir yerde (tam olarak nerede olduğunu hatırlamıyorum hapishanede geçirdiğim uzun yıllar boyunca o kadar çok şey yazdım ya da söyledim ki!) şöyle demiştim: “Toplumsal cinsiyet eşitliği olmadan, hiçbir özgürlük ve eşitlik talebi anlamlı olamaz. Demokratikleşmenin en kalıcı ve kapsamlı bileşeni kadın özgürlüğüdür.”
Mahatma Gandhi: Vay be! Swaraj’a ulaşma yolunda kadınların merkezi önemini anlamakta ve kabul etmekte oldukça geç kaldığımı düşünüyorum şimdi, ama kesinlikle haklısınız! Bak dinle, benim seninle konuşmak istediğim şey şiddet ve şiddet dışı yöntemler konusuydu. Bu nedenle hapishanenizde dışarıyla iletişim kurmak için çok kısıtlı zamanınız olduğunu bilmeme rağmen, bu konuyu sizinle konuşmak istedim[1]. Yani benim merak ettiğim…
Abdullah Öcalan: Sayın Gandhi, böldüğüm için özür dilerim ama az önce kullandığınız terimi açıklayabilir misiniz? Swaraj demiştiniz sanırım.
Mahatma Gandhi: Ah, bu en sevdiğim kavram küçük kitabım Hind Swaraj’da ve başka yerlerde açıkladım. Swaraj, bireysel ve kolektif özyönetim ve özgürlüğün eş zamanlı olarak gerçekleşen politik ve ahlaki bir halidir, gücün hükümette değil ama tersine her insanda ifade edilmesine dayanır. Suistimal edildiğinde otoriteye karşı direnme kapasitesine dayanır, başkalarının da tatmin olacak içinde yaşayabilmesini sağlamak için kendi hayatımızda gönüllü olarak kabul ettiğimiz kısıtlamalara dayanır ve görevler ile hakları dengeler. Bir bakıma anarşistim, çünkü merkezi bir devletin şiddetin örgütlenmiş bir biçimi olduğunu düşünüyorum; ama aynı zamanda batı liberalizminin tehlikeli bir şekilde bölücü olduğunu düşünüyorum.
Abdullah Öcalan: Büyüleyici gerçekten! Kürdistan’da, sorumlu kolektif yaşama odaklanarak ve benim ‘demokratik konfederalizm’ olarak adlandırdığım şekilde daha geniş coğrafyalar arasında bağlantı kurarak, her komünün özerk karar alma ilkelerine çok benzer prensipleri takip etmeye çalışıyoruz. Aslında bunu yerelden küresele dünya halklarının kendi kendini yönetmesi için bir temel olarak kullanabileceğimizi düşünüyorum. İkincisi, süper güç ulus-devletlerin hakimiyetindeki Birleşmiş Milletler’in yerini alacak bir Dünya Demokrasi Konfederal Birliği olabilir. Aslında bunu, yerelden küresele, dünya halklarının kendi kendilerini yönetmelerinin bir temeli olarak kullanabileceğimizi düşünüyorum. İkincisi, süper güç ulus devletlerin hakimiyetindeki Birleşmiş Milletler’in yerini alacak bir Dünya Demokrasisi Konfederal Birliği olabilir…
Mahatma Gandhi: Hmmm… Galiba bir yerlerde ‘okyanus çemberleri’nden bahsetmiştim hiyerarşi olmaksızın kendi kendini yöneten tekil yerleşimlere dayanan daha yaygın ve daha geniş swaraj temelli karar alma alanları. Sanırım buna dayalı küresel bir yönetişim inşa edilebilir. Ama aynı zamanda özgür uluslardan oluşan bir federasyon fikrini desteklediğimi, bunun küresel barışın korunması için uygun olduğunu düşündüğümü, belki de dünya halkları için yeterli alan olmaksızın ulus-devlet hükümetlerinin hakimiyetine gireceğini yeterince farkına varamadığımı hatırlıyorum.
Abdullah Öcalan: Evet, bunu tartışmalıyız, ulus-devletlerin gücü çünkü bence küresel sömürgeciliğin temellerinden biri bu. Bu arada ‘okyanus çemberleri’ formülasyonunuzu beğendim, çok şiirsel! Ama benimle şiddet dışı yöntemler hakkında konuşmak istediğinizi söylemiştiniz? Ben de size bunu sormak istiyorum, çünkü Stanley Wolpert’in ‘Gandhi’nin Tutkusu’ adlı kitabında bu konudaki düşüncelerinizden bazılarını okudum: Mahatma’nın Hayatı ve Mirası’ adlı kitabında okumuştum, avukatlarım cezaevine bana bir kopyasını göndermeyi başardılar. Bu konudaki görüşleriniz çok ilgimi çekti.
Mahatma Gandhi: Evet. Sizden farklı olarak, biz şehitlerin özel bir söz hakkına sahip olduğu kendi kendini yöneten öbür dünyamızda -Martin Luther King ve İsa da burada bu arada!- Dünyadaki tüm kitaplara erişimim var ve sizin cesur hareketiniz hakkında bazı şeyler okudum. Söyleyin bana, demokratik ulus ve konfederalizm ideolojiniz ve swaraj ile çok ortak noktası olan ekolojik toplum ideolojiniz normalde şiddete yer vermemelidir. O halde neden hareketinizin orduları, hatta bir kadın ordusu var? Bu bir çelişki değil mi?
Abdullah Öcalan: Evet, elbette öyle! Sadece benim teşvik ettiğim şekilde demokrasi değil, aynı zamanda jineoloji -kadın özgürlüğü bilimi- yeryüzü de dahil olmak üzere barış ve uyumu vurgular. Ama bence öz savunma, insanlar da dahil olmak üzere tüm canlıların en önemli zorunluluklarından biridir. Hatta öz savunmanın bir ordudan çok daha fazla, kişinin kimliğini, kendi siyasi bilincini koruması ve demokratikleşmesi ile ilgili olduğunu söylüyorum.
Ancak Sayın Gandhi, içinde yaşadığımız ulus-devletlerin şiddet yanlısı ve militarize güçleri tarafından kuşatılmış durumdayız. Bu bölge, Ermenilere, Süryanilere ve Rumlara yönelik soykırım ve Kürdistan’daki sayısız katliam da dahil olmak üzere uzun bir zulüm tarihine sahiptir. Türk devleti tarafından kasıtlı bir kültürel soykırım politikası izlenmiştir. Yıllarca ve birçok kez onlarla barışçıl yollarla müzakere etmeye çalıştık. Hatta birkaç kez tek taraflı ateşkes ilan ettik. Ancak açık bir şekilde yanıt verir gibi göründükleri kısa bir dönem dışında, böyle bir çözüme hiçbir zaman ilgi göstermediler. Onların sınırları içinde yaşamaya devam etmeyi ve kendi bağımsızlığımızı talep etmemeyi kabul etsek bile, Kürt özerkliği fikrine tahammül edemediler. Ve hala bizi bombalıyor, yoldaşlarımızı öldürüyor, bize karşı savaş yürütüyorlar. Bu durumda, kendi güçlerimizle ya kendimizi savunma ya da yok edilmeyle karşı karşıya kalma dışında bir seçeneğimiz yoktu!
Mahatma Gandhi: Ama hareketinize şiddet dışı yöntemlerle kendini ifade etmesi için tam bir şans verdiğinizden emin misiniz? İnanıyorum ki bir grup insan buna tamamen hazırsa, en vahşi saldırganların bile üstesinden gelebilir – ama bu hazırlık durumu çok önemlidir.
Abdullah Öcalan: Şiddet dışılık kavramınızı ve bunun için gereken hazırlığı yeterince okumadığımı ya da anlamadığımı itiraf etmeliyim. Ancak ister toplumumuzun içinde bulunduğu entelektüel ve kültürel evrim aşaması olsun, isterse de yüzleşmek zorunda kaldığımız inatçı şiddet yanlısı ulus-devlet varlığı olsun, bizi kurtarabilecek tek şey karşı güç gibi görünüyor. Ancak herkesin katıldığı düzenli eğitim süreçlerimiz aracılığıyla şiddeti meşrulaştırmayan, barış ve uzlaşmayı savunan zihniyetler inşa etmek için de sürekli çalışıyoruz.
Mahatma Gandhi: Bunu anlayabiliyorum. Bir toplumun tamamen şiddet dışılığı bir direniş ve satyagraha aracı olarak kullanmaya ve kendisine iradesini dayatanların üstesinden gelmeye hazır olması için çok sıkı bir zihinsel ve ruhsal eğitim gerekir. Kürt toplumunun bu hazırlığı yapacak zamanı bulamamış olabileceğini ya da sizin içinde bulunduğunuz durum gibi bazı durumlarda hiçbir hazırlığın en azından kısa vadede işe yaramayabileceğini tahmin ediyorum.
Ama şunu da açıklığa kavuşturmak isterim ki, her ne kadar katı bir ilke olarak bahsetmiş olsam da, şiddet dışılığı mutlakiyetçi bir uygulama olarak görmedim. Şiddet içermeyen meşru müdafaa kapasitesinin eksik olması halinde, şiddet araçlarını kullanmakta tereddüt edilmemesi gerektiğini ve meşru müdafaada şiddetin acizlikten ya da korkakça teslim olmaktan çok daha üstün olduğunu söylediğimi hatırlıyorum (birçok farklı şekilde). Ayrıca bir halkın şiddet dışılığına ve barışçıl işbirliğine hazırlanırken, küçük bir silahlı güce ihtiyaç duyabileceğini de söyledim. Bu anlamda askerlerinizi, özellikle de toplumunuzun geri kalanının barışçıl bir yaşam sürmesi için bedenlerini ateş hattına atan kadınları selamlıyorum.
Abdullah Öcalan: Anlayışınız için teşekkürler! Kürt Hareketinin sizi ilkelerinizi ve şiddet dışı pratiklerinizi, ayrıca swaraj ve savunduğunuz diğer yaklaşımları – tüm isimleri hatırlayamadığım için üzgünüm – ve ekolojik çıkmazımıza ilişkin derin içgörülerinizi paylaşmaya davet etmesini çok isterdim. Şiddetten ziyade şiddet dışı yöntemlerle direnmek bize yardımcı olur muydu, bilemiyorum. Ancak ne yazık ki, sizden şahsen öğrenme zevkine erişmek için birkaç on yıl geç kaldık.
Mahatma Gandhi: Kürdistan’da uzun yürüyüşler yapmaktan çok memnun kalırdım! Anlayabildiğim kadarıyla, halkınız benim savunduğum yaklaşımlara benzer birçok başka yaklaşımı da uyguluyor, örneğin bir çeşit satyagraha, yani iktidara karşı gerçeği söylemek ya da saldırganı gerçekle ikna etmek gibi. Ben de bunları tarihte başkalarından öğrendim. (Duraklar, kaşları çatılır, sonra gülümser.) Aslında, biliyor musunuz, sanırım hapishaneden serbest bırakılmanızı sağlamak için bir oruç tutardım!
Abdullah Öcalan: Onur duydum! Biliyor musunuz, 2019 yılında Leyla Güven gibi cezaevinden çıkmam için oruç tutan bazı yoldaşlarıma oruçla ilgili öğretilerinizi incelemelerini tavsiye etmiştim. Özellikle de bu tür eylemleri gerçekleştiren insanların ruhsal, fiziksel ve psikolojik sağlığının demokratik bir siyasi direniş kültürü için ne kadar önemli olduğunu ve oruçların her zaman toplumsal ve siyasi mücadele bağlamında gerçekleştirilmesi gerektiğini. Haksız mıyım?
Mahatma Gandhi: Bahut khoob iyi dedin! Gerçekten de benim için oruç eylemi istisnai bir taktik değildi, yani büyük mücadelenin bir parçasıydı ama aynı zamanda bir kendini arındırma eylemiydi. Orucun bir açlık grevi olmadığını da defalarca açıkladım.
Orucun bir açlık grevi olmadığını, şantajla ilgili olmadığını, satyagraha yöntem setindeki en güçlü araç olan kolektif ahlaki vicdanı yükseltmekle ilgili olduğunu çokça kez açıkladım. Oruç eylemi, asla bencil amaçlar için olamaz ve öfkeyle üstlenilemez, zorlamaktan ziyade ikna etmek içindir. Ve nihayetinde bir şiddet dışı eylemdir!
Abdullah Öcalan: Sayın Gandhi, bu benim için büyük bir onurdur, sanırım size neden Mahatma dediklerini şimdi daha iyi anlıyorum, siz gerçekten de büyük bir ruhsunuz…
Mahatma Gandhi: Heval Öcalan, lütfen bana böyle hitap etmeyin, bu hoşlandığım bir sıfat değil!
Abdullah Öcalan: Ah pardon… evet, insanlar bana fotoğraflarımın Kürdistan’ın her yerinde ve halkımızın göçertildiği diğer ülkelerde sergilendiğini ve asıldığını söylediklerinde ben de böyle nahoş hissediyorum. Ama şimdi gardiyanlar çağırıyor, dışarı ile temas kurma zamanım bitti. Umarım yakında başka bir görüşme yapabiliriz, sizinle diğer kavramlarınız ve uygulamalarınız hakkında konuşmayı çok istiyorum, bu kavrama ne diyordunuz, satyagraha mı?
Mahatma Gandhi: Evet, gerçekten de; bahsettiğiniz gibi halkınız sizin demokratik konfederalizm fikirlerinize dayanan swaraj benzeri bir demokrasiyi deniyor ve ben de bundan bir şeyler öğrenmek istiyorum. Ayrıca burada olduğunu düşündüğüm bazı şehit yoldaşlarınızla, özellikle de Kürt ordusunun bir parçası olan kadınlarla daha fazla bağlantı kurmaya çalışacağım – onlarla şiddet ve şiddet dışılık hakkında konuşmak benim için büyüleyici olacak. Keşke sizin ilkelerinizi ve demokrasi arayışlarınızı Hindistan’da bir kez daha verilmekte olan özgürlük mücadelelerine aktarabilseydim. Hem sizin hem de benim halkım, otoriter rejimlerle karşı karşıya, birbirleriyle dayanışma içinde olmalı ve birbirlerinden etkilenmelidirler!
Abdullah Öcalan: Bu son sözlerinizi yürekten selamlıyorum. Jin Jiyan Azadî ve Zindabad!
***
Notlar…
1. Abdullah Öcalan 24 yıldır İmralı adasındaki yüksek güvenlikli bir Türk hapishanesinde tek kişilik hücrede tutulmaktadır. İçinde bulunduğu koşullara rağmen, avukatları tarafından tutulan notlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yaptığı savunması da dahil olmak üzere, düşüncelerini bolca yazmış ya da yazdırmıştır.
* (Ashish Kothari Hintli Ekoloji grubu Kalpavriksh’in kurucu üyesidir. Ashish, Hindistan Kamu Yönetimi Enstitüsü’nde ders vermiş, Hindistan’ın Biyoçeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı sürecini koordine etmiş, Greenpeace Uluslararası ve Hindistan Kurullarında yer almış ve Vikalp Sangam ve Global Tapestry of Alternatives’in koordinasyonuna yardımcı olmuştur. )
Ashish Kothari* / Çeviri: Sinan Önal
Kaynak:
https://www.meer.com/en/74957-mohandas-gandhi-speaks-to-abdullah-ocalan