BEHDÎNAN- Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim komplosunun 25’inci yıl dönümü vesilesiyle özel bir röportaj veren Duran Kalkan, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin aslında bir yönetim sistemi olduğunu belirtti; bu sistemin yıkılarak Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşturulması gerektiğine işaret etti.
Kürt Halk Önderi özgür olmadan Kürtlerin özgürlüğünün gerçekleşmeyeceğini, Türkiye’nin demokratikleşmeyeceğini ve Ortadoğu’da demokrasinin gelişmeyeceğini belirten Kalkan, “Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, İmralı sisteminin parçalanması, uluslararası komplonun tümden yok olması ve Kürt sorununun Kürt özgürlüğü temelinde çözülmesi birbirine bağlıdır, iç içedir. Etle tırnak gibi birbirine bağlı bir yapıyı ifade ediyor. Bütünlüklü yaklaşmak lazım. Sadece tecrit dar kalıyor, yetersiz kalıyor. Sadece tecride karşı mücadeleyle sonuç alınamaz. Mücadele, İmralı sisteminin tümden yok edilmesini, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşmasını hedeflemek durumundadır” dedi.
PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şöyle:
İMRALI GERÇEĞİNİ DOĞRU ANLAMAK LAZIM
Önder Apo’ya yöneltilen tarihi 9 Ekim 1998 uluslararası komplo saldırısı ve komploya karşı büyük mücadelenin 25’inci yıl dönümü vesilesiyle tarihi İmralı direnişi ve İmralı sistemi üzerine bazı hususları değerlendirmeye çalışacağız.
Kuşkusuz bu konular çok değerlendirilmiştir. En kapsamlı ve somut ifadeleri Önder Apo kullanmıştır. Genelde bilinmektedir. Fakat birbiriyle bağ içinde ve bütünlüklü olarak yeniden özetlemek, ilgi duyanlar, konuyu daha iyi anlamak isteyenler için faydalı olabilir.
Bu çerçevede öncelikle İmralı direnişini, direnişin mimarı Önder Apo’yu, direnişe katılan herkesi, 25’inci yıl dönümü vesilesiyle saygıyla selamlıyorum. “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla 25 yıldır uluslararası komploya karşı direnen, Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturan bu büyük direnişi de selamlıyor, onun tüm kahraman şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.
Kuşkusuz Önder Apo gerçeğini en doğru ve derin anlamak, İmralı direnişini anlamaktan geçiyor. Çünkü küreselleşen önderlik gerçeği İmralı’da ortaya çıktı. Üçüncü önderliksel doğuşla gerçekleşti. İmralı direnişini doğru anlamak için de İmralı sistemini doğru anlamak lazım. Çünkü bu direniş somut olarak bu sisteme karşı gelişti. Dolayısıyla direnişin özelliklerini doğru ve yeterli anlayabilmek, direnişin karşısındaki gücü; yani İmralı sistemini doğru anlayabilmek lazım.
İyi biliyoruz ki, İmralı sistemi de uluslararası komployu devam ettiren bir sistemdir. Uluslararası komplo sistemidir. Uluslararası komplo saldırısı diğer yöntemlerle başarılı olamayınca kendisini İmralı, işkence, tecrit ve soykırım sistemi olarak somutlaştırmıştır. Ve 25 yıldır da kendini gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu saldırıyı sürdürüyor. O bakımdan da uluslararası komplo saldırısını doğru anlamamız lazım.
SOYKIRIMCI SİSTEM TÜRKLÜK DIŞINDA BAŞKA YAŞAMA İMKAN VERMİYOR
Elbette şu da onunla bağlı; uluslararası komplo saldırısı da, Kürt sorunu denen olayın gerçekleştirilmesi, yürütülmesi için ortaya çıkartılan bir saldırıdır. Yani Kürt sorununun çözümünü engellemek, Kürt sorununu sürekli kılmak, Kürt sorunu denen sorunun amaçlarını başarmak için oluşturulmuş, ortaya çıkartılmış bir saldırı yöntemi oluyor. Bu bakımdan da Kürt sorunu denen olayı doğru anlamak lazım. Peki nedir Kürt sorunu? Çok iyi biliyoruz ki Kurdistan’ın dört parçaya bölünmesi, Kürt halkının ağır bir sömürgeci, soykırımcı baskı, sömürü ve yok etme sistemi altına alınmasıdır. Kürt sorunu demek, Kürt halkının varlığını inkar eden ve onu yok etmek üzere oluşan soykırımcı zihniyet ve siyasetin varlığı ve saldırısı demektir.
O halde soykırımcı zihniyet ve siyaseti doğru anlamak lazım. Bu ne biçim bir mantıktır, ne biçim bir zihniyettir, neyi ifade ediyor? Bu sorulara cevap verebilmek lazım. Sorunu böyle ele aldığımızda soykırımı net olarak ifade edebiliriz. Kendi varlığı için diğerlerin hepsini yok etme zihniyet ve siyasetidir, saldırısıdır, mantığıdır. İnsanlık suçu sayıldı ve bunun için sayıldı. Kendinden başka hiç kimseye yaşam hakkı tanımamaktadır. Var olacaksa bir yaşam ben olacağım, herkes bana hizmet edecek, benim dışımda hiç bir şey var olmayacak demektir. Demokrasi denen, paylaşım denen, kardeşlik denen, insanlık denen her şeyin reddedilmesidir. Sadece kendini varsaymak, kendini egemen görmek, her şeyi kendine istemek, başkalarına istememek, kendi varlığı için başkalarını yok etmeyi kendine hak görmektir. Soykırım bu demektir.
Bakın TC devletinin yöneticilerine, bu yönetimin topluma verdiği ırkçı, faşist, sömürgeci, şoven ideolojiye bakın; Türklük dışında her şeye hakaret ediyorlar, saldırıyorlar küfrediyorlar. Kürt varlığını sadece inkar etmiyorlar, yok ediyorlar. Kürt’ü yok etmeyi hak görüyorlar. Türk varlığı için her şey yok edilmeli diyorlar. Nitekim Anadolu ve Mezopotamya gibi tarihi, dilleri, kültürleri, halklar mozaiğini tek dil, tek millet, tek devlet diye sadece Türklüğe bağlıyorlar. Türk olmayan herkes ya ölecek ya da Türk olacak diyorlar. Üçüncü bir yol yoktur. Türklük dışında başka yaşama imkan verilmez, fırsat verilmez diyorlar. Bu biçimde çok şoven, sadistçe bir saldırı aslında. Dikkat edilirse bu sadece Kürtlere de değil, yüz yıldır, yüz on yıldır Ermenilere, Rumlara, Asuri Süryanilere; yani Anadolu ve Mezopotamya’nın binlerce yıldır ortaya çıkardığı bu dil, kültür, halk, gerçeklerin hepsine böyle soykırımcı bir saldırı yöneltiyorlar.
SOYKIRIMCI ZİHNİYETİN DÜNYADA EŞİ BENZERİ YOK
Diğer halklara yöneltilen soykırımcı saldırıyla Kürtlere yöneltilen arasında fark var mı? Evet, var. Ne fark var? Diğer halkları yok saymıyorlar, inkar etmiyorlar kimliklerini. Onları fiziki yok ediyorlar, sürgün ediyorlar ama kimliklerini kabul ediyorlar. Ermeni’yi reddetmiyorlar, Süryani, Asuri, reddetmiyorlar. Rum’u reddetmiyorlar, Kürt’ü reddediyorlar. Kürt’ü n kimliğini kabul etmiyorlar. Yani Kürt olarak hiçbir şey tanımıyorlar. Kürt Türkleşecek diyorlar. Çok aşırı bir asimilasyon, kültürel soykırım dayatıyorlar.
Diğer halklara dayatılan soykırımda kültürel soykırım yoktur. Ama Kürtlere dayatılan soykırımın merkezinde ise kültürel soykırım var. Kürtlüğü Türk sayıyorlar, Türkleşecek diyorlar. Türk uluslaşmasının hammaddesi gibi görüyorlar. Kürtlüğü yok ederek Türk ulusu yaratmayı hedefliyorlar. Öyle bir zihniyet ve öyle bir siyaset ki dünyada eşi benzeri yok.
Bu temelde yöneltilen iki yüzyıllık bir saldırı var. Aslında önceki 19’uncu yüzyılda da bunlar vardı. Fakat 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde, Birinci Dünya Savaşı ardından yaşanan çatışmalar ve en son 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’yla ortaya çıkartılan Kürt kararı böyle oldu. İngiltere, Fransa ve TC devleti arasındaki anlaşmayla diğer devletler de bunu kabul ettiler. O zamanın Cemiyeti Akvam’ı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş Milletler Cemiyeti bu zihniyet ve siyaseti olduğu gibi kabul etti.
Yani TC Devleti, Cemiyeti Akvam ve Birleşmiş Milletlerde somutluk kazanan küresel devletçi sistem Kürt yokluğu Kürt soykırımı üzerine oluştu. Sadece Kürt de değil, genelde soykırımcı zihniyet ve siyaset üzerine oluştu, oturdu.
O günden bu yana saldırı yapıyorlar. Buna karşı direnişleri işte bu sistemin yarattığı ulus devletler ezdiler. 1925-40 arasında daha sonrasında Doğu’da, Güney’de de benzer saldırılar, ezme yöntemleri uygulandı. Bunlara karşı en kapsamlı karşı duruş Önder Apo’nun düşüncesi, çabası, örgütlenmesi ve eylemiyle gelişti. Önderliksel çıkış tamamen böyle bir sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı. Onu yok etmek, tarihten silmek, onun yerine demokratik ulus anlayışını, kardeşliği yan yana birlikte özgürce eşit yaşamayı öngören bir zihniyet ve siyaseti egemen kılmayı hedefleyen bir çıkış oldu.
KOMPLO SALDIRILARI BİR BİR BOŞA ÇIKTI
Bu çıkışı 1970’lerin daha ilk başında engellemek istediler, başaramadılar. 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesiyle önlemek istediler; onu da başaramadılar. Daha sonra 1987 Olağanüstü Hal yönetimiyle bu gelişmeyi ezmek, engellemek istediler, onu da başaramadılar. Gerillayı ezemediler. Sonunda 1 Eylül 1998 ateşkes ilanını kendileri için bir fırsat bahane olarak görüp Güney Kurdistan yönetimini de bu işin içine aktif olarak katma temelinde 9 Ekim 1998 tarihinden itibaren bizzat Önder Apo’yu imhasını hedefleyen söz konusu uluslararası komplo saldırısını başlattılar. Yani Kürt soykırımını başarıya götürmek için oluşturulan bir saldırı planıydı uluslararası komplo saldırısı.
Önder Apo’nun çıkışının, PKK’nin gelişiminin, gerillanın direnişinin ezilememesi, Kürt halk direnişinin ortadan kaldırılmaması sonucunda doğrudan Önder Apo’nun imhasını hedefleyen bir stratejiyle bu saldırı planlandı ve yürütüldü. Hedefi Önder Apo’yu imha etmekti. İşte buna dayalı olarak PKK’yi tasfiye etmekti, bunlara dayalı olarak da Kürt soykırımını tamamlamaktı. Kürdistan üzerindeki kültürel soykırımı başarıya götürmek, sonuca götürmek, böylece Kürt sorununu, Kürtlüğü yok ederek, soykırımı başararak çözmekti. Dünya sistemini, soykırım üzerine kurulmuş dünya sistemini böylece sağlama alacaklardı. 9 Ekim bu temelde oluştu aslında. 9 Ekim günü imha öngörülüyordu. Bir günde imha etmeyi hedefliyorlardı, işte 25 yıl geçti. Hala aynı amaçla saldırıyorlar ama başaramadılar. Dört ayı aşkın süre bu temelde Önder Apo’ya saldırdılar. Başaramayınca bu sefer 15 Şubat komplosunu gündeme getirdiler. Yani Önder Apo’yu bir komplocu planla kaçırıp Türkiye’ye teslim etme, İmralı işkence, tecrit sistemine alarak idamla imhayı gerçekleştirmek istediler. Bütün bunları Kürt sorununu ortaya çıkartan küresel sistem yaptı. Yani Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri olarak İngiltere, Fransa bunu başlattı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda galipler de bunlardı. Buna Amerika eklendi, İsrail eklendi. Bütün devletçi sisteme eklendi. Komployu bunlar kararlaştırdılar. ABD yönetimi ise bizzat pratiğe geçirdi. Yönetti yani. 15 Şubat komplosunu kaçıran da ABD yönetimi idi. ABD insan kaçırdı. Hiç kendileriyle ilişkin herhangi bir şey yokken bir insanı kaçırıp rehine aldılar. 25 yıldır rehine tutuyorlar.
Aslında Amerika toplumunun mevcut yönetimden bunun hesabını sorması lazım. Siz kimsiniz, demesi gerekiyor. Nasıl orada burada insan kaçırıp rehine tutuyorsunuz? Baskı, zulüm altına alıyorsunuz; kimin adına yapıyorsunuz bunu, demeleri gerekiyor. Ama işte böyle bir sorgulama, bilinç toplumda yok. Mevcut devlet de buna dayanarak istediğini yapabiliyor.
ÖNDER APO İMKANIM YOK DEMEDİ, PARADİGMASINI GELİŞTİRDİ
Sonuçta idamı da başaramayınca bu sefer İmralı, işkence, tecrit ve soykırım sistemini de çürütme politikası dedikleri Önderliği tamamen tecrit altına alarak, ideolojik ve siyasi yenilgiye uğratmayı hedefleyen bir saldırıya dönüştürdüler. Bunlar komplonun hep aşamaları oluyor. Komplo saldırısının başarısız kaldıkça yeni planlamaları oluyor. İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde Önderliği ideolojik siyasi yenilgiye uğratmak, böylece çürütmek istediler. İmralı mücadelesinde de kaybettiler. Önder Apo da buna karşı imkan yok, fırsat yok demedi. Başarılı olamam demedi. En zor koşullarda, imkanların hiç olmadığı ortamlarda araştırma yaptı, inceleme yaptı, değerlendirme yaptı, sorguladı, yeni düşünceler üretti. Yani nasıl ki imhayı, idamı boşa çıkardıysa çürütme politikasını da boşa çıkardı. Paradigma değişimiyle birlikte bütün ezilenler için kurtuluş yolunu gösterdi. Kürt sorunun demokratik ulus çözümünü ortaya çıkardı. Zihniyet olarak, teorik olarak, ideolojik siyasi çizgi olarak, stratejik taktik planlamalar olarak somutlaştırdı.
Bunun üzerine baskıları daha çok artırdılar. İmralı sistemi içerisinde birçok hile ve baskı saldırı yöntemi uyguladılar. Sonuçta bunların hiç birisi başarılı olmadı. Önder Apo en zor koşullarda düşünce üretmeyi başardı. En kıt imkanlarla düşüncelerini yazılı hale getirip Kürt halkına, kadınlara, gençlere, bütün insanlığa ulaştırmayı başardı. Böylece İmralı duvarlarını parçaladı. Üçüncü önderlik doğuşu gerçekleştirdi. Paradigma değişimini gerçekleştirdi. Başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere, Kürt sorunu ve kadın sorunu olmak üzere, 5 bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıkardığı tüm toplumsal sorunlar için demokratik çözüm yöntemlerini ortaya çıkardı. Bunları bütün insanlığa mal etti. Böylece aslında uluslararası komployu yenilgiye uğrattı. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini parçaladı. İmralı duvarlarını parçaladı. Herkes her yerde Önder Apo’yu tartışıyor. Önder Apo dedi; “Savunmalarını neredeyse ben oradayım.” Doğru. Şimdi savunmalar her yerde. Dolayısıyla Önder Apo her yerde.
KENDİ VARLIKLARINI KÜRT’Ü YOK ETMEDE GÖRÜYORLAR
İmralı’da bu kadar ağırlaştırılmış tecrit, baskı neyi ifade ediyor? İki şeyi gösteriyor:
Bir; uluslararası komplocular hala Kürt soykırımını gerçekleştirmekte ısrarlılar. İnat ediyorlar. Tüm imkanlarını buraya seferber ediyorlar. Bu soykırım içinde olan bu iktidar ve devletçi sistemin hepsi bundan sorumlu. Hepsi kendi aralarındaki çıkar mücadelesinde bir araç olarak kullanıyorlar bunu. Kullanmaya devam etmek istiyorlar. Kürt sorunu çözülürse kendi zihniyet ve siyasetlerinin yargılanacağından korkuyorlar. Tarih karşısında hesap vermekten korkuyorlar. Tarihin çöp sepetine atılacaklarından korkuyorlar. Çünkü Kürt sorunun çözümünde onu görüyorlar. Kürt sorunu, Ermeni, Süryani, Rum halklarına karşı yöneltilen yüzyılı aşkın sürelik soykırımcı zihniyet ve siyaset, Kürt özgürlüğünde, Kürt sorunun çözümünde kendi ölümünü görüyor. Onun için sorunun çözümünü engellemek, dolayısıyla demokratikleşmeyi engellemek, faşist baskı diktatörlüğü daha çok geliştirmek, desteklemek için her şeyi yapıyorlar. Hala kendi varlıklarını Kürt’ü yok etmede görüyorlar. Soykırımcı zihniyetle siyasetten vazgeçmiş değiller.
Diğer yandan ise yeni bir intikam alma boyutu da vardır. Önder Apo’dan intikam alıyorlar. Sen nasıl bize bunu yaptın? Yani nasıl imhayı önledin, nasıl idamı önledin, nasıl çürütme politikasını boşa çıkardın? Nasıl yeni düşünceler ürettin, nasıl yazdın bunları? Nasıl Kürt toplumuna, insanlığa ulaştırdın? Nasıl Kürtleri, kadınlarını, gençlerini, işçi ve emekçilerini, Kürt halkını bu biçimde eğittin, donattın, fedaileştirdin? Nasıl bu kadar özgürlük aşığı, özgürlük tutkunu, hale getirdin de bize karşı mücadele ediyorlar? Ne yapsak önleyemiyoruz diyorlar. Ve bütün bunlardan dolayı Önder Apo’yu sorumlu görüyorlar. Yani baskıyla, saldırıyla intikam almak istiyorlar. Niye, nasıl bize bunu yaparsın diye adeta intikamcı bir saldırı yürütüyorlar. Bugünkü durumun hala bu yönü vardır.
KÜRT’Ü EZEN BİR SİSTEM ÖZGÜR OLAMAZ
Dolayısıyla İmralı sistemini doğru anlamak lazım. 25’inci yılındadır. 25 yılını doldurmaya az kaldı. O sistemde 24 yıl, 8 ay, 10 gün oldu. Diyelim 4 ay kaldı. 25’inci yılını o sistemde dolduracak. O halde bu sistemi doğru anlamak lazım. Bütünlüklü ele almak, değerlendirmek gerekli. Bu sistemi uluslararası komplo saldırısından kopuk ele alamayız. Uluslararası komplo kendisini İmralı, işkence, tecrit ve soykırım sistemi olarak devam ettiriyor. Dolayısıyla Kürt sorunu denen sorun İmralı sistemiyle yaşatılıyor, çözümsüz bırakılıyor. Kürtlere dönük soykırım saldırısı İmralı sistemi temelinde örgütleniyor, organize ediliyor ve yöneltiliyor. Önder Apo şahsında gerçekleştiriliyor bu. Çünkü Kürt’ün varlık ve özgürlük iradesi Önder Apo tarafından temsil ediliyor. İmralı’ya konan bir kişi değil. Öyle bir örgüt de değil. Bir halkın varlık ve özgürlük iradesi, Kürt halkının varlık ve özgürlük iradesi. Bu öyle ki; Kürt halkının şahsında Ermeni’nin, Asuri, Süryani, Rum’un da varlık ve özgürlük iradesi oluyor. Çünkü kadınların, gençlerin özgürlük iradesi oluyor, insanlığın özgürlük iradesi oluyor. Genel kuraldır; bir başkasını ezen özgür olamaz diye. O halde Kürt’ü bu kadar ezen bir sistem özgür olamaz.
Kürt’ün ezildiği bir yerde hiç kimse özgür olamaz, özgür yaşayamaz. Sen kölelik altında yaşa, ben özgür olayım; sen yok ol ama ben özgürce var olayım denemez. Ona özgürlük denmez. Ona egemenlik deniyor, soykırımcı saldırı deniyor, faşist imha saldırısı deniyor. Böyle görmemiz, böyle anlamamız gerekli.
O halde İmralı sistemi, Kürt toplumuna dayatılan sömürgeci soykırımcı saldırı sistemi demektir. O zihniyetle siyaset kendisini İmralı sistemi haline getirmiş, bütün taktiklerini, politikasını orada üretiyor. Saldırı olarak Önderliğe yöneltiyor ilk elden. PKK’ye yöneltiyor, bütün Kürtlere yöneltiyor, bütün kadınlara, gençlere yönetiyor, yöneltiyor. Bütün halklara yöneltiyor, insanlığa yöneltiyor.
Bir defa İmralı sisteminin, uluslararası komplo saldırısının devamı olduğunu bilmemiz lazım. Komplo yok olacaksa o zaman İmralı sistemi parçalanacak demektir. İmralı sistemi varken komplo yok oldu diyemeyiz. Komplo saldırısı varken Kürt sorunu çözüldü de diyemeyiz. O bakımdan İmralı sisteminin bu yönünü, bu boyutunu görmek lazım. O halde sistemin iç özellikleri, yapısı nedir? Tüm bu amacı gerçekleştirmeye dönüktür. Bazıları dediler her gün ölecek bir sistem, ölümden de beter olacak bir sistem. Öyle bir baskı, zulüm, tecrit, işkence, yok etme sistemi oluşturdular. Önder Apo üzerinde uyguluyorlar. İmralı sistemi ne anlama geliyor deniliyorsa, aslında 25 yıldır; hatta yüzyıldır Kürt toplumuna bu sömürgeci soykırımcı saldırı neler yapmış, ona bakıp görmek lazım. Kadına nasıl saldırmış, halka nasıl saldırmış, köyleri nasıl yakmış? Mezarları nasıl yok etmiş, insanların kemiklerini nasıl kuyulara atmış, asitlerle eritmiş, insanları nasıl arabaya takmış, cenazelerini sürüklemiş, nasıl hakaretlerde bulunmuş, ne tür tecavüzler yapmış; bütün bunların hepsine bakmak lazım. Bu 25 yıldır geliştirilen, uygulanan özel savaş yöntemlerinin hepsine bakmak lazım.
KÜRT SOYKIRIMINI BAŞARIYA ULAŞTIRMAK HEDEFLENDİ
Aslında İmralı’daki sistem bu uygulamalarla var oluyor. Bütün bu uygulamalar İmralı sistemini oluşturuyor, ondan kopuk değildir. İmralı sisteminin baştan beri bir tecrit sistemi zaten. Yani bir boğma sistemi, bir izolasyon… Önderliği dünyadan kopararak düşünce üretmekten alıkoyamadı. Böyle olursa PKK kendisini yenilemez, dağılır. Önderlik ve PKK etkisiz kalınırsa o zaman Kürt soykırımını rahatlıkla başarırız diye hesap ediyorlardı. Bu uluslararası komplo saldırısını planlayıp yürütenlerin amaçları buydu, hedefleri buydu. Saldırıyı da buna göre örgütlediler, yürüttüler.
Dolayısıyla İmralı’da tecrit var tabii. Hem de en ileri düzeyde. Eşi benzeri görülmeyen bir düzeyde İmralı’da işkence var. Yani her türlü fiziki ve psikolojik işkencenin en inceltilmiş yöntemleri var. Özel savaşın en güncel, en derin bir biçimde uygulandığı yer İmralı’dır. Önder Apo üzerinde bunu uyguluyorlar.
Ta 1990’larda bazı Fransız kuruluşları açıklama yapmışlardı. Biz o zaman Almanya’da zindandaydık. Hatırlıyorum; “Biz Apo’yu inceliyoruz, Abdullah Öcalan’ı araştırıyoruz, değerlendiriyoruz, onun için görüşmeler yapıyoruz” diyorlardı. Yani Kürtleri inceliyoruz onlara karşı. Herhalde bu soykırımcı saldırıyı, komplo saldırısı başarıyla nasıl yürütebilir, zayıflıkları neler, güçlü yanları neler, güçlü yanları nasıl ortadan kaldırılabilir, zayıf yanları nasıl derinleştirilebilir; sanki bunu anlamak için yapıyorlardı. Öyle bir açıklama yaptılar ve arkasından işte uluslararası komplo geldi. O araştırmalar komployu ortaya çıkardı.
İmralı sistemi, bir soykırım sistemi, bir imha sistemi. Uluslararası komplo orada devam ettiriliyor. Kuşkusuz komplo bir imha saldırısıydı. Önder Apo’yu 9 Ekim günü kimvurduya getirerek imha etmek istediler. Yunanistan’dan tekrar Suriye’ye dönmeyi kabul etseydi -ki öyle planlanmıştı-, Yunanistan hükümeti bütün davete rağmen Yunanistan sınırları içerisine girmesini kabul etmedi. Geri dönmeyi dayattılar. Önder Apo geri dönseydi Akdeniz üzerinde vurup yok edeceklerdi ve kimsenin haberi olmayacaktı. Suriye’den çıkmış, Yunanistan’a girmemiş, yani ne olduğu bilinemeyecekti. Bunu yapanlar o kadar gizli yapacaklardı ki, ne olduğuna dair hiç bilgi bile çıkmayacaktı. Plan buydu aslında. ABD itiraf etmeli. Bu kadar anlaşılmıyor değildir. Her şeyi açığa çıktı. Gizlemekte ya da açığa çıkmış olanı, hala öyle değil, demekle bir yere varılmaz.
Suçlarla yüzleşmek, mümkünse af ettirmenin yollarını aramak lazım. Başka türlü bu dünyada doğru ve gelecek yaratan bir yaşam söz konusu olamaz.
Ardından 15 Şubat komplosunu idam için oluşturdular. Yoksa 25 yıl Önderliği bu biçimde, İmralı koşullarında da olsa yaşatmak için değil. Ne demişti Kenan Evren? 12 Eylül faşist askeri darbesinin cunta şefi, “Asmayalım da besleyelim mi” dedi. Asmayı öngörüyordu. Bu, NATO’nun en birinci generaliydi yani. Dokuz yıl Türkiye’yi yönetti. Bugünkü sistemi o kurdu. Uluslararası komplo, Kenan Evren’in kurduğu sistem tarafından yürütülüyor, yönetiliyor. Kenan Evren’in kurduğu devlet, zihniyet, siyaset bunları yönetiyor.
Bazıları o zaman yanıldılar işte. İmralı’da Kürt sorununu çözmek için şey yaptılar, yapıyorlar. Bunu yapanlar Kürt sorununu çözmek istiyor gibi mantıksız, akıl almaz, teslimiyetçi düşünceler öne sürdüler.
İMRALI SİSTEMİNDE İMHA VE SOYKIRIM VARDIR
Gerçekle bir alakası yoktu. İdam etmek istiyorlardı, başaramadılar. Önder Apo, komplonun Türkiye’ye dönük de büyük bir saldırı olduğunu ortaya koydu. Türkiye toplumunu da, devletini de etkiledi. Sonuçta idamı, kendileri için çürütme politikasından daha zararlı gördüler. Çürütme politikasıyla, İmralı sistemindeki çürütme politikasıyla da daha başarılı olacaklarını, kendilerinin faydasına sonuç alacaklarını hesapladılar. Bu temelde İmralı sistemini devam ettirdiler. İmralı mücadelesi ortaya çıktı. Dolayısıyla temeli böyle kurulmuştur; imha vardır, soykırım vardır.
Kürt öldürülür, Kürt niye öldürülmüş diye hiç sorgulayan var mı? TC devleti istediği yerde vuruyor, Fransa’da vuruyor, Almanya’da vuruyor, Süleymaniye’de vuruyor, Ortadoğu’nun filan yerinde vuruyor, Kürdistan’ın her tarafında vuruyor. Kimse Kürt’ü niye vuruyorsun demiyor. Kim vurulmuş ona bakıyorlar. Kürt ise tamamdır. Niye? Çünkü PKK’li olabilir.
Dersim soykırımını yaparken mantık neydi? Fermanda ne yazılıyordu? “İlerde Kürtçülük idealini beyninde ve yüreğinde taşıma ihtimali olan herkes öldürülsün” diyordu. Peki nasıl ölçeceksin? Ana karnındaki çocuk örneğin; nasıl ölçeceksin? Doğmuş 1-3-5 yaşındaki çocuk, nasıl ölçeceksin? Büyüyünce ne yapacağını nasıl bileceksin? İhtimal herkes için vardır. Her Kürt çocuğu, Kürtlük idealini düşünce yaşına geldikten itibaren beyninde ve yüreğinde taşıyabilir. O halde potansiyel suçludur, hepsi katledilmeli diye ferman çıkardılar. Dersim katliamı böyle bir ferman temelinde oldu ya.
Şimdi de mesela bu kadar hukuk işlemiyor. Yani hak, adalet diye bir şey yok. Bu kadar katliam var, insanlık ayaklar altında. İnsan kemikleri sürükleniyor, insan cenazeleri sürükleniyor, mezarlar açılıyor, mezarlıklar üzerine binalar inşa ediliyor. Diriye de saygı kalmadı, ölüye de saygı kalmadı, insanın hiçbir şeyine saygı kalmadı. Kurdistan’da insanlık diye bir şey bırakmadı bu AKP-MHP faşizmi, TC devleti.
Örneğin onlar yapıyor. Türkiye toplumu, bizim adımıza niye bunu yapıyorsunuz, demiyor. Dünyadaki hiçbir devlet de demiyor. Sen nasıl bunları yaparsın, bu kadarı da fazla demiyorlar. Hatta destek veriyorlar, teşvik ediyorlar. Muhatap alıyorlar. Ayakta tutuyorlar. Kürtler mücadele ediyor. Örneğin, özgürlük mücadelesini kendi güçleriyle, öz güçleriyle, imkanlarıyla, ağır bedeller ödeyerek geliştiriyorlar, darbe vuruyorlar. Bu soykırımcı zihniyetle siyaseti zayıflatıyorlar, yıkılma noktasına getiriyorlar; bu sistemi oluşturanlar hemen dışarıdan el atıyor. Kürt soykırımından fayda sağlayanlar ayakta tutuyorlar, yeniden inşa ediyorlar.
TAYYİP ERDOĞAN ABD TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLDİ
Darbe yaptırdılar işte. Kenan Evren’le Tayyip Erdoğan’ı iş başına onlar getirdiler, görevlendirdiler. Tayyip Erdoğan bir komplo görevlendirmesidir. bir parti değildir, bir lider değildir, bir siyasi güç değil; tamamen bu siyasi komployu yürütsün ve başarıya götürsün diye ABD tarafından görevlendirilmiş bir görevlidir. 22 yıldır da bu görevini yerine getirmeye çalışıyor bağlı olduğu güçlere. Ayakta da tutuyorlar. Diyorlar ki “Türkiye’de Mustafa Kemal’i de geçti, İnönü’yü de geçti. En uzun süreli iktidarda kalan…” Peki nasıl oluyor? Çökme, yıkılma sürecindeki bir devletin başında bu kadar uzun süre bir kişi iktidarda kalabiliyor. Tanrı mı gönderdi bu kişiyi? Herhangi bir meziyeti mi var? Türk insanının en eğitimsiz kişisi Tayyip Erdoğan’dır. Türk ordusunun en eğitimsiz generali Kenan Evren’di. Türk siyasetinin de en eğitimsiz, vizyonsuz kişisi Tayyip Erdoğan’dır. Öyle kendisinde bir keramet yok. Onu bu kadar var edenler gerideki güçlerdir. “Yürü ya kulum “dediler. Tayyip de yürüdü, yürüyor 22 yıldır. Kendine verilen görevi yerine getirmeye çalışıyor. Ayakta bunun için kalıyor. Yani birçok yağdanlık etrafında bunun için toplanıyor. Herkes gördü ki arkasında ona yürü diyenler var.
Dolayısıyla bir soykırım sistemi imha sistemidir. Önder Apo’ya 24 saat, her saniye 25 yıldır dayatılan böyle bir soykırımdır. Ve bu bütün Kürtlere dayatılıyor. Şöyle görmek lazım İmralı sistemini. Bir yönetim sistemidir aynı zamanda. Bu Kürt sorunu denen sorun, İmralı sistemi tarafından yönetiliyor. Kürt soykırımı İmralı sistemiyle yürütülüyor. Kurdistan’ı böldüler. Her parçayı bir devlete verdiler ama her zaman bir ortak Kürt yönetimi oluştu. Bunu hiç unutmamak lazım. Kurdistan’ı egemenlik altında tutan dört devlet ve bu dünya sistemini kuran devletler, önce Sadabat Paktı diye bir pakt kurdular. Fransa, İngiltere, daha sonra Amerika girdi. Bu küresel kapitalist modernite sistemine öncülük eden güçler ortak bir yönetimle yönetiyorlar Kurdistan’ı. Önce Sadabat Paktı’nı kurdular. Yürümeyince Bağdat Paktı’nı kurdular. O da yürümedi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra genel dünya için NATO’yu kuranlar, Kürt yönetimi için de özel olarak CENTO’yu kurdular. Askeri halk, bu devletler ve bir de küresel kapitalist modernite sisteminin öncüleri bunun içinde yer aldılar. Böyle bir ortak yönetim vardır.
SOYKIRIM SALDIRILARI İMRALI SİSTEMİYLE YÖNETİLİYOR
Uzun yıllar CENTO Askeri Paktı ile ortak yönettiler. İran’daki Şahlığın yıkılması ve İran-Irak Savaşı ile bu yönetim bozuldu. İran çekildi bundan. Dolayısıyla bu ortak yönetim işlemez hale geldi. Bunun üzerine 1987’de olağanüstü hal ilanı geliştirdiler. Olağanüstü hal de bir yönetim sistemiydi. Kürt soykırımını olağanüstü hal yönetimiyle yönetmek istediler. Bu, aslında genel Türkiye’nin de, Ortadoğu’nun da yönetilmesi oluyordu. Olağanüstü hal de başarılı olamayınca uluslararası komployu devreye koydular. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini ortaya çıkardılar.
Bu sistem 25 yıldır tıpkı Sadabat Paktı gibi, Bağdat Paktı gibi, CENTO gibi, Olağanüstü Hal Valiliği sistemi gibi, Kürt sorununu yöneten, Kürt soykırımını uygulayan ortak bir yönetim sistemi. Böyle bir yönetim sistemi olma özelliği var. Dolayısıyla İmralı’daki her uygulama olduğu gibi Kürtlere yöneliyor, Kürt soykırımı oluyor. Kürtleri İmralı sistemine göre yönetiyorlar. Kürtler üzerindeki soykırımcı saldırı, İmralı ortak yönetimi tarafından yürütülüyor. Böyle bir ortak yönetim.
Önder Apo “Geldiğimde CPT’yi karşımda buldum” dedi. Oraya götürenler küresel sistemdi. ABD verdi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, “Amerika Apo’yu bize niye verdi, bir türlü anlayamadım” dedi. O bunları biraz düşünüyor, anlamaya çalışıyordu. Anlayamadı nedenini ama kuşku duyuyordu. Çünkü ortak görev ve sorumluluk yüklüyorlardı. Yeni bir yönetim sistemi ortaya çıkarıyorlardı. Böylece yönettiler.
Ama şimdi mesela İmralı sistemi, sadece Önder Apo’ya tecrit, soykırım uygulamıyor; Kürt toplumuna yönelik bütün saldırılar İmralı yönetim sistemine bağlıdır. Türkiye’deki bu faşist diktatörlük, bu kadar ağır ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal krize, bunalıma, çöküşe yol açan faşist diktatörlük, Kurdistan’daki uygulamalardan kaynaklıdır. Kürtlere dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyasetten kaynaklanıyor. Kürt’e dayatılan soykırımcı zihniyet ve siyaset, Türkiye’ye geldiğinde katı ırkçı, milliyetçi, şoven, faşist diktatörlük oluyor. Irkçı, şoven faşist zihniyet de siyaset oluyor.
Bunu 12 Eylül cuntası yürüttü. Şimdi bunu AKP-MHP faşist diktatörlüğü yürütüyor. Dikkat edilirse hepsi faşist diktatörlüktür. Kürt soykırımı Türkiye’ye faşist diktatörlük olarak yansıyor. Ortadoğu’ya bu kadar çatışma, saldırı olarak yansıyor, insanlığa tehdit olarak yansıyor. Sadece Türkiye ile, Kurdistan ile de sınırlı değil bütün bölgeyi de etkisine alıyor, dünyayı da etkisine alıyor. Dünyada bu kadar ırkçılığın gelişmesi, sözde İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmi yenildi, demokrasi zafer kazandı, her yerde demokratik gelişme olacaktı. Demokrasi mi oldu? Tersine özel savaş faşizmi bütün devletlerde egemen hale geldi. Birleşmiş Milletler sistemi bir özel savaş sistemidir. Bütün alanlarda uygulanan ulus devletin özel savaş sistemidir. Ulus devlet demek, özel savaş yönetimi demektir. Dünyaya dayatılan bu. Bunların hepsinin birbiriyle bağlantısı var.
O halde şunu söylememiz gerekiyor. İmralı direnişi, Önder Apo gerçeği, böyle bir sisteme ve böyle bir saldırı sistemine, soykırım sistemine, soykırımcı zihniyet ve siyasetin saldırısına karşı yürütülen bir direniş. Sistem böyle bir sistem. Sistemi bütünlüklü görmek lazım, doğru anlamak gerekiyor. Sadece İmralı’da işkence var demek yetmez. Sadece İmralı’da tecrit var demek yetmez. Soykırım var demek de yetmiyor. İmralı sisteminde tecrit var, işkence var, soykırım var. Tecrit, uluslararası komplonun İmralı sistemi temelindeki bir saldırı yöntemi. İmralı işkence sistemi bir saldırı yöntemi, soykırım zaten bunun esası. Bunlar var ama tek başına ele alınmamalı. Burada bir yönetim sistemi de var. Dolayısıyla sisteme karşı mücadele etmek lazım.
ÖNDER APO FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMALI
Tecrit bir yönünü oluşturuyor. İmralı sistemini, onun dayandığı uluslararası komplo saldırısını, Kürt sorununu içermiyor. Önder Apo ile görüşme olsun, deniliyor. Görüşme olduğu zamanlar da oldu, çok bir şey ifade etmedi. İmralı sistemi var oldukça Kürt halkının varlık ve özgürlük iradesi olarak Önder Apo öyle bir sistem altında oldukça, yani tek tek tecrit ortadan kalkamaz ve tecritsiz bir durum olamaz, işkencesiz bir durum olamaz, herhangi bir sorunun çözümü olamaz. O bakımdan tecride karşı çıkacaksan, işkenceye karşı çıkacaksın, Kürt soykırımına karşı çıkacaksın, uluslararası komplo saldırısına karşı çıkacaksın, Kürt sorununa karşı çıkacaksın, bu sorunun çözümünü isteyeceksin. İmralı sistemini ortadan kaldırmak, tecride son vermek demek, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak demektir. Önder Apo fiziki özgür olmadan İmralı sistemi ortadan kalkmış anlamına gelmez. Dolayısıyla uluslararası komplo tümden bitmez. Dolayısıyla Kürt sorunu çözülmez. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü, İmralı sisteminin parçalanması, uluslararası komplonun tümden yok olması ve Kürt sorununun Kürt özgürlüğü temelinde çözülmesi birbirine bağlıdır, iç içedir. Etle tırnak gibi birbirine bağlı bir yapıyı ifade ediyor.
Bütünlüklü yaklaşmak lazım. Sadece tecrit dar kalıyor, yetersiz kalıyor. Sadece tecride karşı mücadeleyle sonuç alınamaz. Mücadele, İmralı sisteminin tümden yok edilmesini, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşmasını hedeflemek durumundadır.
Düşünelim bir defa. Şu olamaz; tecrit kalkacak, İmralı’da Önder Apo olacak. Böyle olmaz. İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi altında görüşme olmaz. 2014’te, ‘15’te bunu yapmaya çalışıyorlardı. Aslında bir başlangıç olarak, yani dışarıya taşırılmak üzereydi. Yoksa İmralı’da bu gerçekleşmez. İmralı, işkence, tecrit ve soykırım sistemi var oldukça Kürt sorununun çözümü diye bir şey olmaz, Kürt sorununun çözümünü hedefleyen, uluslararası komplonun yok edilmesini hedefleyen bir mücadele sonuç vermez. Bu nedenle tecrit kalkacak, İmralı’da görüşmeler olacak, sorunlarımız çözülecek biçimindeki düşünce yanlış bir düşüncedir. Böyle bir anlayış ve beklentide olanlar yanılıyorlar. Düzeltmeliler yanılgılarını. Kesinlikle öyle bir şey olmayacak. Kürt sorununun çözümü, uluslararası komplonun tümden yenilgisi, İmralı sisteminin yok edilmesi, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelinde olacak. Bunların hepsi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne bağlı. Tecridin kalkması, işkencenin sona ermesi, tek Kürt varlık ve özgürlüğünün kabul edilmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, insanlığın bu sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyasetten kurtulması bununla mümkün olacak. O halde mücadeleyi sadece tecrit ile sınırlamamak, bir bütün olarak Kürt sorununu çözümsüz kılan, uluslararası komployu var eden, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin tümden ortadan kaldırılması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması hedefine bağlamak lazım.
26’ncı yıl mücadelesini uluslararası komploya karşı, İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemine karşı kesinlikle bu hedef temelinde yapmalıyız. tecride karşı mücadeleyi Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü temelindeki bir mücadele olarak yürütmeliyiz. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü temelinde herkes bulunduğu her yerde elinden gelen tüm imkanları seferber ederek mücadele etmeli. Ancak öyle olursa Kurdistan’daki katliam, soykırımlar, savaş önlenebilir. Ancak öyle olursa Türkiye’de demokratikleşmenin önü açılabilir. Türkiye ancak o temelde yeni bir anayasa yapabilir, demokratik bir anayasa yapabilir, bunları tartışabilir.
Kürt’ü yok sayan, yok etmek isteyen, bunun için her türlü saldırıyı yürüten sömürgeci, soykırımcı, faşist zihniyet ve siyasetle yeni anayasa yapılabilir mi? Tayyip Erdoğan yeni anayasa çağrısı yapıyor. Dediler, “eski kafayla yeni anayasa olmaz.” Doğru. Var olan 12 Eylül darbe anayasasından öteye yeni ne söyleyecek ki? Mevcut anayasaya yeni ne ekleyecek?
Kürt’e düşman, kadına düşman, emekçiye düşman, kendinden başka hiç kimsenin varlığını ve yaşamını öngörmüyor. Bu kişi, bu zihniyet yeni ne önerecek? Hangi demokrasiyi, kardeşliği, özgürlüğü getirecek ki yeni sivil bir anayasa yapabilsin? Bir-iki kelimeyi değiştirecek, milleti kandırmaya çalışacak yenisini yaptım diye. Böyle olmaz.
Türkiye’nin demokratikleşmesi de, insanlığın bu soykırımcı zihniyet ve siyasetten kurtulması da Kürtlerin varlık ve özgürlüğünün kabul edilmesine bağlı. Bu da Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne; İmralı işkence, tecrit ve soykırım sisteminin parçalanmasına bağlı. Yok edilmesine bağlı. Kesinlikle böyle görmeliyiz. Bu gerçekleşirse Ermeni soykırımı da çözülür, Rum soykırımı da çözülür, Anadolu da, Mezopotamya da tarihte olduğu gibi diller, kültürler cenneti haline gelir. Bu cehennem ortadan kalkar. Yüzyıllık, iki yüzyıllık cehennem ortadan kalkar, yeniden cennet olmaya başlar. Dileyen herkes yaşama hakkı bulur. Herkes kardeşçe, özgür olarak kendini yaşatır. Birbirine güç verir, destek verir, dayanışma olur.
O halde Kürtlerin özgürlüğü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ortadoğu’da ve dünyada demokrasinin gelişmesi için 26’ncı yılda uluslararası komploya karşı onu var eden İmralı, işkence ve tecrit sistemi, tecrit ve soykırım sistemine karşı Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü temelinde her alanda hepimiz mücadeleyi elbirliğiyle yükseltelim, insanlığı bu katliam ve yok olma getiren zihniyet ve siyasetten kurtaralım diyoruz.