HABER MERKEZİ- İskan Amed’în Kaleminden
HAYAT HARİTASI DEVRİM OLAN YUSUF PÎROSA
Bilinir ki eski insanlar güneşi ve yıldızları kutsamış ve saygı ile tanrısallık atfetmişlerdir. Astrofizik, bunda pek de haksız olmadıklarını belirtir. Çünkü insan güneşin ve yıldızların çocuğudur. Dünya ve insan yıldız tozudur. Atomların dans etmesini sağlayan enerji nereden doğar? Bir yıldızın enerjisi dünyada olan her şeye nasıl dönüşür? Enerji nedir?
Evet enerji her yerdedir. Çünkü gökyüzünden üstümüze yağan sınırsız bir enerji kaynağına sahibiz. Evrende her şey birbirine bağlıdır ve bu bağlılık olmadan yaşamın da olmayacağı biliniyor. Ve tüm canlılık, yaşamını, varlığını bu birliğe ve uyuma borçludur.
Güneşin ve yıldızların en güzel doğduğu ve ışıldadığı Mezopotamya topraklarında yaşayan insanların müzikal tonlar yoluyla dünya çapında uyum ve birliği aradıkları söylenir. Ve bu toprakların insanları hala da bu arayışlarından vazgeçmiş değillerdir. Günümüzde de bu toprakların evlatları zamanın en uzun şarkısını söylüyorlar. Kapitalizmin teknolojik terörüne maruz kalmalarına rağmen bu müzikal tonun şarkıları dağ doruklarında yankılanıyor.
Çok sonraları insan, gözlerine düşen ucuz mücevherlere aldandı. Yani en büyük yitimi, hakikatin serencamından koparak yaşadı. Hangi mücevherin parıltısı bir bakışın ışıltısı kadar kıymetli olabilir ki? Hangi mücevher uzayın bir yıldızı kadar değerli olabilir ki? Kadim zamanlardan sonra kıymetli mücevherlerle kirletildi yaşam. Ve insan, egemenler diye ortaya çıkan efendilerin aç gözlülüğü yüzünden toplumun temel formu olan doğal, ahlaki, politik yaşamdan kopuş yaşadı.
Ne de olsa bütün kavramlar, tanımlamalar ve adlandırmalar yaşamın doğasına biraz da aykırı düşmekti. Değer, paylaşımdan, dayanışmadan, armağan kültüründen, kıymetli taşlara ve para denen kağıt parçasına indirgendi. Çıkar, yaşamda karşılaşılan her taşın altından görülür hale getirildi. Oysaki Hakikat, insana: ‘Alnının teri ile ekmek yiyeceksin’ demişti.
İnsanın zenginliklerine el koymak isteyen bir avuç güç sarhoşu efendi türedi. Hakikatin desturuna ihanet ettiler. Evrenin ve doğanın aklından, birliğinden ve uyumundan ilk kopuş böylece yaşandı. O bir avuç güç sarhoşu efendi, gasp ve talan ile yetinmedi. İnsan damarlarından kan akıtmak için nice silahlar yaptılar. Ve savaşlarına tanrısal kılıflar giydirdiler. Hakikatten korktukları için en kutsal zırhlarla kuşanmak istediler. Ama hakikat tüm çıplaklığı ile daima yalanlarının karşısına dikilmekten asla geri durmadı. Çünkü hakikat, kaim kayaları andıran granit ve asla aşınmaz bir anıt gibidir. O yüzden bu topraklarda hakikat aşıkları hiçbir zaman eksilmedi.
Hakikatin ilahi bir ilkesidir. Hakikat, aşıklarına: ‘Aç karınla ve çıplak olarak gel’ der. Aç karından kasıt gözün, gönlün tok olması ve elin temiz kalmasıdır. Çıplaklık ise iktidarın tüm zihni ve davranış biçimlerinden arınmak demektir. Yani ana doğuşu tazeliğinde, kutsallığında, kendilik olmaktır. Güç sarhoşu efendilere ait egemen düşünceler, söylemler ve davranışlar hakikat aşıkları tarafından asla kabul edilmedi. Hakikat aşıkları egemenliğin düşüncedeki haline yanlış, söylemdeki diline yalan, davranışlarına çirkin dedi.
Güç sarhoşu efendilerin egemenliğine karşı hakikat aşıkları dorukların rahminden doğan ateşi kutsadı. Ve ateşten yollarda yürüdüler. Ve hakikat aşıkları büyülü notaların eşliğinde bir damla yağmur tadında bir kar tanesi saflığında kendini bilmenin en gizemli melodisini bıraktılar ardıllarına… Dur ve dinle şimdi de dünün ve yarının en sır ezgisini.
Bu ateşten yolu 33 yıl boyunca yürüyen hakikat aşıklarından biri de büyük yurtsever ve gerilla öncüsü olan Yusuf Pîrosa ‘Hacı Ali Yiğit’ arkadaştır. Botan coğrafyasının en gizemli dağları olan Kato Marinos’un eteğinde ve Kato Jîrka’nın testereyi andıran kayalık denizinin doruklarına bakan Pîrosa köyünde doğdu. Pîrosa köyü adı gibi kutsallığı, bilinci, hafızayı ve zamanı ifade eder. Kale, mağara ve uçurumları ile toplumsal hafıza ve doğal toplum gerçeği Botan coğrafyasının diğer köylerinde olduğu gibi bu köyde de oldukça canlıdır.
Hacı Ali Yiğit 1990 yılında gerilla saflarında şehadete ulaşan kardeşi Yusuf Yiğit’in hem silahını hem adını hem de yolunu hayatının haritası haline getirip, devrim mücadelesine aktif bir milis olarak katılmanın sözünü verir. Söz sadece dil ile idrak edilmez bu topraklarda yüreğin imanı ile de mühürlenir. Çünkü ahlaki değerler sadece insanın dimağında yazılıdır. Yusuf Pîrosa söz ile yaşamın muhteşem uyumunu karakterinde oluşturur. Ve Kurdistan devriminin sadık bir iz sürdürücüsü olur.
Devam edecek…