HABER MERKEZİ-
İskan Amed’in Kaleminden: Hayat Haritası Devrim Olan Yusuf Pîros’a
Yazının devamı..
Kapitalist sistemin ulus devlet faşizmi ile bölüp parçaladığı gezegenimizde Kurdistan ülkesi de inkar edilmiş ve dört parçaya bölünmüştür. Aklını yitirmiş güç sarhoşu efendilerin en son sistemi olan kapitalizm, dünyayı, doğayı bir yağma alanı olarak gördüğü için bir halkı ve ülkesini haritalarda yok sayıyordu. Bütün devletleri ittifak halinde bu inkarda birleştiren nedenler nelerdi? Bu kirli ve gizli ittifak, Kürtlerin ve Kurdistan’ın hakikatinden korkuyordu.
Kürtler ve ülkeleri Kurdistan’ın hakikatinde kapitalizmin DNA’sı olan faşizme, sömürgeciliğe, aç gözlülüğe, dünya, kadın ve doğa düşmanlığına oldukça belirgin olan net bir karşıtlık vardır. Kapitalist sistemin emperyalist artıkları kendi kirli gerçekleri ile bir olmayan Kürt ve Kurdistan hakikatine bu yüzden derin bir düşmanlık beslemektedir.
Kurdistan hakikat aşığı Yusuf Pîrosa daima güler yüzlü, moralli ve bir nehir akışında coşkulu adımların sahibi oldu. Kahkahaları o aştığı dağların uçurumlarında yankılandı. Emeğinin teri bulutlardan dökülen yağmur damlaları ile adımlarının önüne süzüldü. Herkes bilsin ki kalbinin aşkı kadar göz korkutan dağlarının doruklarını çok sevdi. Bir de şarkıları severdi. En çok yol yürüdüklerinin sesinden şarkıları dinlemeyi severdi. Önlerinde yürüdüklerini hayallerine kavuşturmaktı; adımlarına irade kazandıran.
Sınırlar yüreğinde en büyük yara idi. Ondandı en çok sınırları hiçe saymayı tanırdı bakışları. Sınırlar ülkesine düşmandı. Ve Yusuf Pîrosa bu yüzden daima sınırları düşman bildi. Kalbini dört parçaya bölmüştüler. Dört parçaya bölünen bir kalp ile yaşanılır mıydı? Hakikatin özü olan bir ve bütüne kavuşturmaktı; kalbinin o dört ayrı acısını ve parçasını.
Çevresine daima: ‘Durmak yok. Durmayı kendim için ihanet olarak görüyorum. Ülkemizin özgürlüğü için sürekli çalışmalıyız’ diyordu. Ne termal kameralar ne gece dürbünleri ne de sınır boyunca dizilen ölümcül silahlar yol yürüyüşünü durdurabilirdi… Ülkesini dört parçaya bölenler gecenin koynunda gizlenen yarasalar kadar korkaktılar işte. O güç sarhoşu efendilerin askerleri ruhsuz, yüreksiz ve cesaretten yoksundu. Onca silahları yetmezmiş gibi ihaneti de bir silah haline getirmiştiler.
Doğduğu ve onu büyüten Katolar kadar tanımıştı; düşmanı ve ihaneti. Her ikisi de ödlek ve sinsi idi. O kadar çok karşılaşmıştı ki her iki namert düşmanla. Asla unutmazdı ülkesini parçalayan bu çirkin ikiliyi. Aşk ile karşı durmuş ve daima nefret etmişti; bu etle tırnak olmuş ikiliden.
Bu kavganın her şeyini sevdi. Hele ülkesinin toprağını, suyunu, ağacını, kuşunu, çiçeğini daha da bir ayrı sevdi. Durmadı, zorluk nerede ise orada olmak istedi. Yusuf Pîrosa için mutluluk özgürlük ahlakına mütevazi bir yaşam damlası olmaktı. Mutluluğun özgürlükten başka resmi olabilir mi? Zulme, zalime, zorbaya özgürlük duruşunu gösterenler dışında kim mutluluğun resmini çizebilir ki?
Gerillacılığın ocağında pişmişti. En sarp, göz korkutan uçurumların kapılarından arkadaşlarını dağların bağrına ulaştırırdı. Dağ zirveleri bedenine daima enerji verirdi. Ve bu kendini daima yenileyen bir enerji idi. Öylesine bir aşk değildi. Adım adım, karış karış bilirdi; o aşılması çok zor dağ yollarını. Her bir adımında gönüllere izler bıraktı.
Nice gerillayı tanıdı. Ve nice gerillanın gönlünde var oldu. Bakışlara hemen beliren saflığı, doğallığı ve emeği idi. Yürümekte zorlanan bir arkadaşının yüküne ortak olandı. Adımları önünde yürüdüğü yoldaşlarına feyz verirdi.
Her davranışın bir anlamı vardır ve evrende hiçbir eylemin ziyan olmadığını biliyoruz. Her davranışı ve eylemi saf, sade, mütevazi bir erdemin anlamı ile yüklüydü. Kendini bilen, kendilik olan insanın eylemi nefsinde varlık bulurdu.
Yusuf Pîrosa doğduğu coğrafyayı avucunun içi gibi iyi bilir ve tanırdı. Milisliğinin ilk yıllarında tutuklanır ve zindana girer. Ne zindan duvarları ne de düşman varlığını hapsedebilir. Gökyüzündeki yıldızlara, gerilla yaşamına, Kato Jîrka ve Kato Marinos dağlarının sarp ve buzul kayaları arasında açan o çok sevdiği sarı papatya çiçeğine duyduğu özlem gibi özgürlük sevdası daha da derinleşir. Yüzü, yönü, aşkı daima dağlardır. Dört buçuk yıl süren bir esarettin ardından zindandan çıkar.
Gündüz görünen yıldızımız olan güneş de hidrojen atomlarını içinde füzyona uğratıp helyum atomlarını oluşturur. Bu füzyon sonucunda oluşan enerji patlaması güneşin içinde on milyon yıl dolaştıktan sonra yüzeye ulaşır. Enerji artık ışık formunda dünyaya yaşam vermek için özgürdür.
Yusuf Pîrosa da artık özgürdür ve hasreti olan Botan ve Behdînan dağlarına kavuşur. Bu sefer çalışmalarına kaldığı yerden daha da aktif bir şekilde katılır. Yaşadığı esaret düşmana olan kinini, nefretini ve öfkesini daha da keskinleştirir. O güneş ve yıldızlar gibi olağanüstü bir enerji merkezidir. Bilinci, tıpkı, derin, geniş, hızlı akan bir akarsuya benzer. Kalp temizliği ve gönül sevgisi ile melekleri andırır.
Oldukça dikkatli ve duyarlı olmayı gerektiren kuryelik çalışmasının güven ve inanç abidesidir. İçten, samimi ve yüzünden hiç eksilmeyen gülümsemesi ile emsal bir kişiliktir. Çalışma esnasında algıları daima açıktır. Sınırlardan gerilla gruplarını geçirmek için bütün dikkatini işine verir, yani zihnini, kalbini, sinirlerini, gözlerini, kulaklarını işine verir ve pürdikkat olurdu. Her şeyini ülkesinin ve halkının özgürlüğüne adamıştı. Çünkü özgürlüğün yokluğu onun için onur yitimi idi. Ancak özgürlüğün yeşermesi ile insanlık onurunun korunacağını iyi anlamıştı. İlerlemiş yaşına rağmen enerjik ve dinamik olmasının tek bir izahı vardı. O da özgürlüğe duyduğu derin aşk ve bağlılıktı.
Yusuf Pîrosa, zerre kadar çalışmalarında eksiklik yaşanmasına izin vermez. İşinin gereklerini kimseye bırakmazdı. Yüzlerce gerilla grubuna sınır hatlarında kusursuz bir şekilde öncülük yapar. Yoldaşlık sevgisi oldukça yücedir. Duygu yüklü olduğu için yerlerine ulaştırdığı arkadaşlarından ayrılınca gözleri yaşarır. Bilgisini, tecrübesini, deneyimini daima arkadaşları ile paylaşır. Arkadaşlarının kendilerini korumalarına dönük sürekli görüşlerini dile getirir. Gerillaya nasıl destek olunmalı noktasında daima düşünür ve yoğunlaşır. Onun için hakikat Rêber Apo ve şehitlerdir. Daima çevresine: ‘Bizim için hakikat şehitler ve Rêber Apo olmalıdır. Onların yolunda yürümeliyiz’ diyordu.
27 Temmuz günü, Yusuf Pîrosa, Tekoşer Pencewîn ve Zerdeşt İsyan, ihanet eden iki unsurun verdiği bilgiler sonucunda Şirnex’in Elkê ilçesinin Bedkar alanında şehadete ulaştılar. Yusuf Pîrosa, Tekoşer Pencewîn ve Zerdeşt İsyan, tıpkı güneş ve yıldızlar gibi karşılıksız bir şekilde varlıklarını Kurdistan özgürlük mücadelesine adayan hakikat aşıkları oldular.
Tarih daima göstermiştir. Saltanat saraylarında hiçbir zalim abad olmamış ve olmayacaktır. Kahrolsun damarlardan kan döküp, güç sarhoşu olan efendiler. Ne de olsa bütün canavarlar ve kötü varlıklar kandan beslenmiyor mu? Yine tarih göstermiştir, bütün tuzaklar sadece hakikat cellatlarını içine almıştır. Demirden, çelikten, mekanik cellatlara karşı onlar, kalpleri, ruhları ve aşkları ile durdular. Ve gökyüzünde birer yıldız ve güneşin hüzmesi oldular.