HABER MERKEZİ- Ronahî – Gençlik Halkla İlişkiler Merkezi’nin basın açıklaması:
Dün, 14.10.2023 akşamı, Türkiye’de tutuklanan, üç gün gözaltında tutulduktan sonra sınır dışı edilen Avrupalı heyet Almanya, İtalya ve Fransa’ya geri döndü.
Delegeler havaalanında aileleri, arkadaşları ve pankartlar ve sloganlarla dayanışmalarını ifade eden
diğer kişiler tarafından karşılandı. Alman delegeler havaalanından ayrılamadan, varışlarının hemen
ardından Federal Polis tarafından gözaltına alındılar ve sorgulandılar.
Gözaltında geçirilen 3 günün ve 1500 km’den daha uzaktaki bir cezaevine yapılan yorucu naklin hemen ardından federal polis tarafından yapılan yeni sorgulama, ilgili herkes arasında büyük bir anlaşmazlığa yol açtı. Bir saatlik sorgu, Türk tarafındaki sorgunun tekrarına yaklaştı ve yeniden travmatizasyona yol açtı. Sorgulamadan sonra mağdurlara bir protokol verildi, ancak bu protokolde sorgulamanın seyri çok belirsiz bir şekilde anlatılıyordu. Mağdurlar, katılımcıların siyasi geçmişleri ve Türkiye’deki siyasi partiler hakkındaki soruların sadece gayri resmi olarak sorulduğunu ve tutanaklara kaydedilmediğini bildirmişlerdir. Tutanağın bazı bölümleri teslim edilmeden önce makasla kesilmiş gibi görünüyor.
Delegasyon üyeleri bu koşullar altında iyi durumdalar. Hepsi de Türk güvenlik yetkililerinin uyguladığı şiddet nedeniyle gözle görülür yaralar almıştır. Almanya, İtalya ve Fransa’da olay yerinde bir video ifadesi kaydedilmiştir.
Alman, İtalyan ve Fransız vatandaşları, Yeşil Sol Parti YSP Gençlik Kolları’nın resmi davetlisi olarak, partinin 15 Ekim 07 Ekim tarihlerinde Ankara’da yapılacak kongresi vesilesiyle siyasi bir heyetin parçası olarak Türkiye’ye seyahat etmişlerdi. 12 Ekim’de HDP, DBP ve YSP partilerinin Türkiye’nin kuzey ve doğu Suriye’ye yönelik saldırılarına karşı yaptıkları ortak basın açıklaması sırasında Riha’da (Türkçe: Şanlıurfa) gözaltına alındılar ve üç gün boyunca gözaltında tutuldular.
Bir delege şunları aktarıyor: “Türk rejiminin farklı kurumlarından geçirildik ve ilk polis karakolundan itibaren avukatımız, tercümanımız ve dış dünyayla temasımız yoktu. Bir hakimle konuşma ya da mahkemeye çıkma hakkımız yoktu, bu da üç gün boyunca bize ne olacağı ve nerede olduğumuzu kimin bildiği konusunda mutlak bir belirsizlik içinde olduğumuz anlamına geliyordu.” Mağdurlar ayrıca Türk güvenlik güçleri tarafından da kötü muameleye maruz kaldıklarını bildirmektedir: “Ancak orada yaşadığımız sadece taciz, psikolojik baskı ve her türlü psikolojik şiddet şeklinde psikolojik şiddet değil, aynı zamanda oldukça açık bir şekilde fiziksel şiddetti. Dövüldük, boğazımız sıkıldı, tekmelendik, erkek arkadaşlarımız çırılçıplak dövüldü ve bence bu da Türkiye’de hukukun
üstünlüğünün ne kadar az olduğunu gösteriyor.
Bir başka delege, bu kişilerin tutuklanması ve Türk devleti tarafından hukuka aykırı muameleye maruz kalmalarının dünyadaki güncel siyasi olaylar ışığında değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Bir delegasyon üyesi, Türk güvenlik güçlerinin, Türkiye’nin kuzey ve doğu Suriye ile kuzey Irak’a yönelik uluslararası hukuku ihlal eden saldırılarına alenen karşı çıkan bireylere yönelik şiddet eylemlerinin, Türkiye’nin askeri operasyonlarından ayrı görülmemesi gerektiğini söyledi.
“Türk devletinin tek derdi demokrasi ve insan onuruna yönelik tüm sesleri susturmaktır.”
Sürgün edilen delegelerin açıklaması şöyle devam ediyor: “Hepimiz Kürt sorunuyla ilgilendiğimiz ve bunun yerel halk için ne anlama geldiğini ilk elden deneyimlemek istediğimiz için oradaydık. Her halükarda, oradaki insanların nasıl bir keyfiliğe maruz kaldığını ve savaşa karşı herhangi bir muhalefetin nasıl basitçe bastırıldığını ilk elden deneyimleme fırsatımız oldu. Alman devletinin Türk devletiyle nasıl işbirliği yaptığını ve Annalena Bearbock’un dün, şu anda Dışişleri Bakanı olan ancak yıllarca Türk gizli servisinin başında bulunan ve muazzam işkencelerden, ev aramalarından ve tutuklamalardan sorumlu olan Hakan Fidan ile görüştüğünü gördüğümüzde kendimize
soruyoruz: Dayanışma nerede? Alman devletinin sorumluluğu nerede?”
Delegeler video açıklamalarını net bir çağrıyla sonlandırıyor:
“Alman toplumunda demokratik değerlere ve basın özgürlüğüne inanan herkesi, tüm gazetecileri ve Federal Meclis’in tüm üyelerini net bir tavır almaya ve Türkiye’nin Kürt halkına ve Türk rejimine karşı yürüttüğü saldırı savaşına karşı çıkmaya çağırıyoruz. Delegeler önümüzdeki günlerde ve haftalarda yaşadıklarını kapsamlı bir şekilde ele almak ve başlarına gelenleri daha ayrıntılı bir şekilde kamuoyuna duyurmak istiyor. Daha fazla soru ve
Ronahî – Halkla İlişkiler Gençlik Merkezi