BEHDÎNAN- Komalên Cİwan Kordinasyonu Üyesi Ferzende İsyan:
“APOCU GENÇLİK RUHU İLE ÖRGÜTLENELİM HER ÜNİVERSİTEYİ DEVRİM KALESİNE DÖNÜŞTÜRELİM” – 2. kısım
https://www.nuceciwan128.xyz/tum-haberler/apocu-genclik-ruhu-ile-orgutlenelim-her-universiteyi-deverim-kalesine-donusturelim/
Özel savaş ile hedeflenmek istenen nedir ve nasıl bir kişiliktir diye kendimize sorduğumuzda, karşımıza toplumsal refleksleri ölmüş, her türlü yönelime karşı sessiz, sadece güdülerini konuşturan bir karakter ile karşı karşıya kalırız. Özel de TC rejimini ele aldığımızda bunu görürüz ki, yaşamı sadece güdüler üzerine inşa etmekte ve güdüleri ile kendini tatmin eden kişilikler yaratmaktadır. Önder Apo bu yüzden TC rejimini, kişiliği hayvanlaştıran bir rejim olarak tanımlamaktadır. Maneviyattan soyutlanmış, ahlaki ret-kabulleri bitirilmiş, bir toplum ve birey gerçekliği yaratılmak istenmektedir. Bu durum şunun ifadesi olacaktır ki toplumsal maneviyattan kopan bir gerçeklik kapitalist modernite için her zaman kolay bir av durumunda olmayı ifade edecektir. Özellikle AKP-MHP faşist iktidarının 8 yıllık süreçte uygulamış olduğu politikalarına baktığımızda, toplumsal açıdan en ufak bir refleksin gelişmemesi için her türlü kirli yönteme başvurduğuna şahitlik etmekteyiz. Bundan en çok etkilenen kesimin başında da üniversite gençliği gelmektedir. Adeta işsizlik kuyruklarında dayatılan ‘’değerini ne kadar satıyorsan, sana verilen de o kadar aş ve iş olacaktır’’. Yaşam adeta bir alma-satma sistemi üzerine kurulmuştur. Kendimizi doğru bir bilinç ile eğitmezsek varacağımız yeri bilmek için müneccim olmaya da gerek yoktur. Ancak Apocu felsefede kendini yenileyen, sorgulayan, yaratan ve başkaldıran bir gençlik bu vahşete dur diyebilir. Bunun da en önemli yolu kendimizi eğitmekten geçmektedir.
Önemle üzerinde durulması gereken bir konu da eylem hattımız ve çizgimiz olmaktadır. Gençliğin dili, eylemdir. Bu hakikat, unutulmaması gereken bir gerçekliktir. Eylem gücü kırılmış bir gençlik veya eyleme geçmeyen bir gençlik kendi karakterini inkâr eden bir gençlik olmaktadır ki bu da faşizmin değirmenine su taşımak, faşizm ile yaşamayı kabul etmektir. Faşizmin, dinciliğin, eril zihniyetin en üst düzeyde hortlatıldığı böylesi bir süreçte, mevcut sömürgeciliğe ve her türlü yönelime karşı isyansızlık, insansızlık ile eş değerdir. Kısacası bunları kabul eden genç insanlıktan çıkmayı kabul eden genç demektir. Eylemsel olmak, özgürleşme eğilimin de olmak anlamına gelecektir. Üniversite gençliği bu anlamda eylemciliği ile tanımlanmalıdır. Bu güç teorik bir güç olmanın ötesinde eylemsel bir güçtür. Eylemsel olmak kendi varlığını ispatlamak ile aynı anlama gelecektir. Mücadele tarihimizin mihenk taşı da devrimci eylemleri olmaktadır. Düşman politikalarının başında üniversite gençliğinin bu eylemsel gücünü kırmak, liberalize etmek, sadece bireyler eksenine indirerek etkisiz kılmak ve pasifleştirmek gelmektedir. Unutulmaması gereken en önemli noktalardan biri şu olmaktadır ki en güçlü örgütlenme yöntemlerimizin başında eylem tarzımız gelmektedir. Kürdistan gençliğinin özünde her zaman şu durum yatmaktadır eylem her zaman eğitir ve örgütler. Bakure Kürdistan’da, düşmanın üniversite gençliğini sadece üniversite zeminine hapsetmesinin bir nedeni de halka karşı olan öncülük görevlerini doğru yerine getirmesinin önünü almak, Kürdistan halkının direnişçiliğini gençlik dinamizmi ile buluşturmama olmaktadır. Özellikle son süreçte uyguladığı soykırım politikaları tamamen bunu amaçlamaktadır.
Üniversite gençliğinin var olan bu potansiyeli en fazla düşmanı korkutmakta ve tedirginleştirmektedir. Var olan bu potansiyelin örgüte dönüşmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Önümüzdeki günlerde yeni bir üniversite sürecine gireceğiz. Düşmanın ilk açıklamalarına ve politikalarına da baktığımızda şimdiden devreye koyduğu yönelimlere şahitlik etmekteyiz. Yeni dönemde okumaya gelen üniversite gençliğinin beraber ev tutma, birlikte hareket etme, barınma ihtiyaçlarını kolektif karşılama durumlarını ortadan kaldırmak için devlet bünyesinde polis ve istihbarat teşkilatları ile kimi kurumlar bir araya gelerek yurtlar ve barınma yerleri oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu oluşturdukları barınma kurumları ile var olan gençlik üzerinde her türlü kirli özel savaş politikalarının sonuca ulaşmasını amaçlamaktadırlar. Bu kurumlarda istedikleri gibi ajanlaştırma, toplumsallıktan koparma, fuhuş, uyuşturucu bataklığına koyma amaçlı bin bir yöntem ile üniversite gençliğine yöneleceklerdir. Esas amaç da lümpen bir gençlik yaratmaktır. Lümpen gençlik, köksüz gençliktir. Köksüz olmak her toprakta yeşermek demektir. En ufak bir örgütlenme zeminine dahi yer bırakmamak için çalışmakta ve her türlü imkanını seferber etmektedir. Amaç nettir kendi özüne, kimliğine düşman bir gençlik yaratmaktır. Kendi kendinin düşmanı olan bir gençliğin başka bir düşmana ihtiyacı kalmayacaktır.
Özel de bu politikalarını üniversite kampüslerinde genç kadınlara karşı uygulamakta ve sahte aşk, sahte sevgi adı altında genç kadınlara yönelmektedir. Ajanlaştırma politikalarından, tecavüze, özüne yabancılaştırmadan katletmeye kadar her türlü savaş konseptini devreye koymaktadır. Kürdistan ve Türkiye üniversitelerinde bunun binlerce örneğini görmekteyiz. Sahte aşk ve sahte sevgi adı altında genç kadınlarda düşmanı, düşman olarak görmemeyi geliştirmektedir. Varlığını sadece fiziki olarak hissettirmemektedir. Bunu duygulardan, düşüncelere kadar yerleştirmektedir. Bu da beraberinde normalleştirmeyi getirmektedir. Genç ve yakışıklı üniformalı askerler ve polisler ile yaratılmak istenen bir modeldir. Genç kadınlar bu yollar ile kafese alınmakta ve katledilmektedir. Yürütülen politikalar sıradan bir trajedi ve bir erkeğin bir kadını katletme olayı olarak da ele almak yanlış olacaktır. Akp-Mhp rejimi ile üniversitelerde başlatılan bu politikaların tamamı ideolojik bir saldırı yöntemi olmaktadır.‘’ Jin jiyan azadi’’ şiarının tüm dünyada yaşamsallaşması ve yediden yetmişe bir mücadele çizgisine dönüşmesine karşı bir intikam yöntemidir. İran ve Rojhilat üniversitelerin de ahlak polisleri diye kendisini tanımlayan cellatlar nasıl ki genç kadınları katlediyorsa, Kürdistan ve Türkiye üniversitelerinde de farklı yöntemler ile aynı zihniyetin farklı maskeleri kullanılmaktadır. Sonuç olarak bu yöntemler direnişçi, sosyalist genç kadınlara karşı uygulanmakta ve genç kadınlar bu yöntemler ile mücadelen uzaklaştırılmaktadır. Genç kadınların varlığına bile tahammülleri olmadığı için sonuç öldürme olmaktadır. Üniversiteli genç kadınların, üniversite kampüslerine kadar yerleşen düşmanı hafife almadan, göz yummadan bulunduğu her alanda mücadeleye geçmesi ve genç kadınlarda bilinçlendirme çalışması yürütmesi gerekir.
Bu anlamda düşman politikalarını ve amaçlarını anlamak bir yönü ile önemli olmakta fakat esas olarak ise buna karşı duruşumuzun nasıl olması gerektiği belirleyici olmaktadır. Düşman düşmanlığını yapacaktır, asıl belirleyici olan devrimci üniversite gençliğinin, genç kadınların ne istediği ve ne yaptığıdır. Soykırıma uğratmaya çalışan bir düşmana karşı duruşumuz nasıl olmalıdır ve ne yapmalıyız? Soruları bu bağlamda hayati olmaktadır. Bu anlamda her zaman düşmandan bir adım önde olmak her açıdan önemli olmaktadır. Bu da şu anlama gelir ki devrimci çalışma insiyatifini elinde bulundurmak, her yönü ile düşmanın denetiminden çıkmak ile aynı anlama gelecektir. Zaten devrimci demek, düşman denetiminde olmamak demektir. Bundan kaynaklı öngörü sahibi olmak gerekir bu da ideolojik bir derinlik ister, bu ideolojik derinlik ise ancak Önderlik ve parti felsefesinde derinleşme ve yoğunlaşma ile mümkün olacaktır. Altın kural şudur; Önderlik felsefesinde ve parti ideolojisinde netlik devrimci duruş ve çalışmada başarıdır. Kendini parti ideolojisi ile donatan bir gençliği hiçbir güç durduramaz.
Devrimci duygular temiz olduğu kadar, devrimci düşüncelerde bir o kadar akışkan ve yaratıcı olmak zorundadır. Örgütlülük yaratıcılık istemektedir. Devrimci kimlik sahibi olmak aynı zamanda her yönü ile yaratıcı olmayı ve bu temelde mücadele yol ve yöntemlerini geliştirmeyi de gerekli kılmaktadır. Üniversite çalışmalarımızda bilinen klasik tarzda ve hep aynı tarzda sonuç almayı beklemek hem kendini kandırmaktan hem de düşmana av olmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bizler kurbanlık koyun değiliz ve düşman gözünde kolay bir av hiç değiliz, bizler devrimciyiz ve yok olması gereken ise soykırımcı faşist düşmandır. Önderlik kendi mücadele tarzını iğne ile kuyu kazmaya benzetmiştir. Yani planlı, örgütlü, istikrarlı ve sonuç alıcı mücadele yöntemlerini her an emek ve yoğunlaşma sahibi olmayı devrimci kişilikte yaratmıştır. Düşman gerçekliğini her ensesinde hissederek gördüğü en ufak bir fırsatı değerlendirmiş, devrim için büyük mevzilere dönüştürmüştür. Esas alacağımız tarz kesinlikle bu olmalıdır. Düşmanın soykırım politikalarını ve araçlarını ona karşı bir devrimci silaha dönüştürebilmeliyiz. Düşman üniversitelerdeki komünal örgütlenmeyi dağıtmak için kendi bünyesinde barınma yerleri oluşturuyor ise, her üniversiteli gencinde bu yerleri bir devrim ocağına dönüştürmesi gerekir. Faşist rejim teknik üzerinden kendini yaşattırmakta ve tüm konseptini özel savaşa dayandırmaktadır. Buna karşın Kürdistan devrimcilerinin ise tek dayanağı hakikattir. Burada asıl marifet, düşmana farkında bile olmadan darbe vurabilmektir. Bu tarzı yakalama zemini üniversite devrimci gençliğinde fazlası ile bulunmaktadır. YCK mirası bunun sayısız örnekleri ile doludur. Araştırılıp incelenmesi büyük sonuçlar çıkarılması için yeterli olacaktır.
Devrimci üniversite gençliğinin önem ile üzerinde durması gereken bir konu da aile gerçekliği ve yaklaşımı olmalıdır. Kürdistan sömürge ve soykırım koşullarında üzerinde en çok oynan duyguların başında sevgi gelmektedir. Sevgi adına, ölüm-kölelik ve soykırım dayatılmaktadır. Bunu en çok kullanan yapı ise aile gerçekliği olmaktadır. Akp-Mhp faşist rejimine kölelik ve kulluk yapmak adeta aile sevgisi ve hayırlı bir evlat olma ile özdeş olmuştur. Bu vahşet rejime isyan etmek hayırsız evlat olmak ile anılır olmuştur. Ve bu ne yaman çelişki ve bu ne yaman hakikati ters-yüz etme durumudur. Şu soruyu sormak hayatidir Kürdistan’da düşmanın devrimci üniversite gençliğini mücadelesiz kılmak için sürekli oku , ailene hayırlı bir evlat ol telkinleri ne kadar masumane dir? Ya da düşmanın nasihatleri ve aile nasihatleri neden birbirinin aynısıdır diye kendimize soruyor muyuz? Çünkü Kürdistan ‘da aile gerçekliği bilinçli-bilinçsiz düşmana hizmet etmektedir. Şu husus güneş kadar nettir, Kürdistan’ın en hayırlı evlatları şu an Zap Avaşin ve Metina‘ da ülkemizin ve hepimizin onuru ve toplumsal namusu için savaşan kürdistan özgürlük savaşçılarıdır. Bu kahramanlar Kürdistan’da gerçek sevginin ne olduğunu dosta ve düşmana göstermektedirler. Onlar ailelerine üç-beş kuruş sistemin kirli parasını değil, şehit kanı ile arınmış özgür bir ülke ve yaşam vermek istiyorlar. Bundan dolayı Kürdistan’da aile ve düşman gerçekliğini doğru anlamak ona göre bir yaklaşım içinde olmak üniversite gençliği için en hayati konuların başında gelmektedir.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir önemli hususta üniversite devrimci çalışmalarımızın düşmanın denetimine girme durumu bizim için bir kader değildir. Bizler yeryüzündeki tüm köleliğe başkaldıran yurtsever ve sosyalist kişileriz. Yaşanılan kimi olumsuz örgütlenme ve tarz pratikleri yoğunlaşmalarımızdan bağımsız olmadığı gibi düşman gerçekliğini bilince çıkarmama ile ilgilidir. Düşmanın gözünün içine devrimci olduğumuzu sokmamalı fakat doğru devrimci tarz ile vuracağımız darbeler ile düşmanın gözünü çıkarabilmeliyiz. Hem her yerde hem de hiçbir yerde olmalıyız. Çalışma tarzımız ile düşmana adeta kedinin fare ile oynadığı gibi yaklaşabilmeli, düşmanın en zayıf olduğu anda bir şahin gibi hedefe yönelmeli ve kopartıcı olmalıyız. Bu anlamda merkezileşmemek ve merkezileştirmemek altın kural olmalıdır. Bu dönem ki örgütlenme tarzımızda merkezi çalışma tarzı tasfiye olmaya her zaman açık olmak anlamına gelecektir. Bu bakımdan yerele ne kadar önem verirsek yine otonom çalışma tarzını esas alırsak o kadar düşman yönelimlerini boşa çıkarır ve başarılı oluruz.
Hedefimizin büyüklüğü iddiamızın büyüklüğünü gösterecektir. Bu anlamda her üniversitedeki Kürt gencine ve sosyalist gençlere ulaşmak ve örgütlü hale getirmek hedeflerimizin başında gelmelidir. Bunun imkân ve koşulları her zamankinden daha fazla oluşmuştur. Devrimcilerin ufuklarında faşizm ve baskılardan şikâyet ve yakınma olamaz ancak bunu fırsata çevirme olabilir. Şu an mevcut üniversitelerin durumu her bakımdan buna müsaittir. Bu fırsatlar kendini değerlendirecek devrimcileri beklemektedir. Bunların başında da Türkiye ve Kürdistan’daki her üniversitede sayısız Kürt genci bulunmaktadır. Ve bu gençler öncüsünü beklemektedir. Bundan duyacağımız heyecan ve sorumluluk ile görevlerimize sarılmalıyız. Devrimci üniversite gençliği ancak bu bilinç ile yaklaşırsa kendini çelikten bir örgüt haline getirebilir ve düşmanın soykırım politikalarına yumruğunu indirebilir. Halkımıza ve yaratılan bunca değere de ancak bu şekilde layık olabiliriz.
Bu temelde şu hususu belirtmek önemlidir, 50 yıl öncesinde var olan bu soykırım rejimine karşı nasıl mücadele vereceğimizin bir gerekçesi olabilirdi. Fakat 50 yıllık mücadele tarihimizin tecrübesi ve kahramanlıkları zaferin ve düşmana karşı darbe vurmanın binlerce zengin yol ve yöntemini önümüze koymaktadır. Kürdistan gençliği şu gerçekliği hiçbir zaman unutmamalıdır ki artık çaresiz, çözümsüz değiliz. Parti safları, gerilla safları düşmana karşı kinimizi kusacağımız imkanları dağda, şehirde, üniversite de yani her yerde yaratmıştır. Bundan sonrası artık tercihlere kalmaktadır. Ya her türlü fiziksel ve kültürel köleliğin dayatıldığı, yaşam adı altında ölüm tercih edilecek ya da özgür yaşam ve mücadelesi tercih edilecektir. Bunun dışında başka bir gerçeklik aramamak gerekir. Bu tercihler bizim elimizde olmaktadır. Bu bilinç, istem ve mücadele azmi ile dönem görev ve sorumluluklarına yüklenmek var olan düşman gerçekliğini yenilgiye uğratacak, zaferi garantileyecektir. Önderliğimizin belirttiği gibi gerekli olan sadece toplumsal aşk, toplumsal akıl ve toplumsal namus bilincine sahip olmaktır.
Kaynak: Komalên Ciwan Sitesi: https://komalen-ciwan.com/