BEHDINAN – Önümüzdeki dönemde oldukça sert, kapsamlı ve yaygınlaşan bir savaşın yaşanacağını belirten Zozan Çewlîk, “Halkımız, sol sosyalist demokratik çevreler, sistem karşıtı güçler, kadın özgürlük hareketleri buna göre devrimci halk savaşı stratejisi doğrultusunda öz savunma ağlarını güçlendirmeli ve direniş odaklarını yaygınlaştırmalıdır” dedi.
Halk Savunma Merkezi komutanlarından Zozan Çewlîk, Ölümsüzler Taburu’ndan Rojhat Zîlan ve Erdal Şahin’in 1 Ekim günü Ankara’da Türk İçişleri Bakanlığına yönelik gerçekleştirilen eylemi ve Kurdistan ve Filistin topraklarında yaşanan savaşı ANF’ye değerlendirdi.
1 Ekim’de Ankara’da Türk İçişleri Bakanlığı’na yönelik bir eylem gerçekleştirildi. Bu eylemin önemi nedir, ne gibi mesajlar taşıyor?
2023 yılının Ekim ayını geride bırakmamıza sayılı günler kaldı. Bu yıl açısından Ekim ayı oldukça sıcak gelişmelerin geçtiği bir ay oldu. 1 Ekim’de Rojhat ve Erdal yoldaşların geliştirdiği tarihi ve stratejik anlamları olan Ankara eylemi, Ekim ayının yılın diğer ayları gibi geçmeyeceğinin, olağanüstü gelişmelere gebe bir ay olacağının startını verdi ve sonrasında da alışılageldik günlerin dışında günler yaşadık. Yine “Önder Apo’ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi başlatıldı ve Önderlik hamlesi dalga dalga 74 ülkeye yayıldı.
Aslında 1 Ekim Ankara eylemi, döneme katılım ölçüsünü belirledi. Özgürlük savaşçısı, hakikat arayışçısı, adalet savunucusu ve sistem karşıtı olunacaksa nasıl olunacağını gösterdi. Rojhat Zilan ve Erdal Şahin arkadaşların eylemleri, verdiği mesajlar itibarıyla 30 Haziran’da Zeynep Kınacı arkadaş tarafından geliştirilen eylemle benzerlikler taşıyor. Ankara eylemiyle sömürgeci, faşist ve soykırımcı sistemle yeniden tarihsel bir hesaplaşmanın içine girmiş bulunuyoruz. Fedai şehitlerimiz Rojhat ve Erdalların öncülüğünde bu döneme girdik. 1 Ekim Ankara eylemi, gerillanın Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak, özgürlüğünü sağlamak için gerçekleştirilen hamlesel süreci selamlaması oldu. Önderliğimize, hareketimize, halklara ve kadınlara karşı geliştirilen tasfiye konseptine karşı ve bu konseptin geliştiricileri olan Erdoğan başta olmak üzere bu konsepti fiilen yürüten tüm yetkililerin hedefte olduğunun uyarılması niteliğindeydi.
Şu bilinmelidir ki, bu ruhla gerçekleştirilen eylemler süreklileşecek. Hareketimizde Zîlan arkadaşla yeni bir formasyona kavuşan ve yeniden tanımlanan fedailik gerçeği, daha sonraki yıllarda süreklileşerek gerillanın en temel ve en radikal eylem tarzına dönüştü. Geçmişin muazzam pratiklerinin öğreticiliğinden, mücadele tarzımızda açığa çıkan yetersizliklerden ve yanılgılardan dersler çıkararak kazanmanın yollarını bütün yönleriyle tartıştığımız bir dönemdeyiz. Bir ideoloji ve bu ideoloji doğrultusunda oluşan bir hareket kendisine ölümüne bağlı, beyni ve yüreğiyle adanmış militanlar yaratmışsa, o hareketi tasfiye etmek mümkün değildir. Zîlan, Bêrîtan, Rewşen, Bermal, Zinar, Doğa, Sara ve Rûkenlerin ardılları ve zirveleşmiş ifadeleri olan Rojhat Zîlan ve Erdal Şahin arkadaşlar, kapitalist modernite güçlerine gerçek ve özgür insanın ruhunu satın alamayacaklarını, bu sisteme göre yaşamayan ve her şeye rağmen anlamlı bir yaşam uğruna ölümü göze alan, şehrin ışıklarına aldanmayan, insan gibi insan olanların, insanlıkta ısrar edenlerin olduğunu gösterdiler. O her şeyi çok bilmiş geçinen içişleri bakanlığı ve istihbarat sorumluları, komutanlığımız açıklama yapmayana kadar bu değerli yoldaşlarımızın adını bile tespit edemedi. Ankara eylemiyle çelişkileri derinleşen devlet güçleri, neredeyse eski suç işleri bakanı Süleyman Soylu’yu Ankara’daki fedai eylemden sorumlu tutacaktı.
7 EKİM’DEN SONRA ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Ankara eylemini ve sonuçlarını anlama tartışmaları hem Türkiye’de hem de dünyada yankılanırken askeri taktik açıdan oldukça planlı, örgütlü ve etkili bir tarzda, havadan, denizden ve karadan olmak üzere birçok yolla HAMAS güçleri 7 Ekim’de İsrail’e yönelik kapsamlı bir eylem gerçekleştirdi. Bu saldırının hala anlaşılması gereken yanları var. Amacı kadar güç odaklarının arka plandaki hesap ve planları da anlaşılmaya muhtaçtır tabii. Çünkü üçüncü dünya savaşını yaşadığımız bu yıllarda 7 Ekim’den sonra artık ne dünyada ne de Ortadoğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ortadoğu ve dünya yeniden dizayn ediliyor, edilecek. Tabii bu süreç oldukça kaotik bir biçimde ilerlediğinden ve birçok güç bu kaotik sürece pragmatik yaklaştığından bizler açısından da anlaşılması ve yakından izlenmesi gereken bir süreç oluyor.
KÜRT-ARAP İTTİFAKINA STRATEJİK ÖNEM VERİLMELİ
Tabii ki emperyalist güçlerin ve yine HAMAS’ın amacı ne olursa olsun, Filistin halkının haklı davasının üzeri örtülemez. Filistin ve Kürt halkını birbirine yakınlaştıran acıları kadar zalimlerin zulümlerine karşı gösterdikleri onurlu direnişleri de oluyor. Dünya Kürt’e olduğu gibi Filistin halkına yapılanlara karşı da üç maymunları oynuyor. Tanrılar nasıl kurban istiyorlarsa hegemon güçler de kendi çıkarları için Filistin halkını, kadınlarını ve çocuklarını kurban ediyor. Filistin halkına uygulanan soykırım meşru, Filistin halkının haklı mücadelesi ise gayri meşru olarak görülüyor. Bir kez daha gerçeklerin ve ayan beyan gözler önünde olan hakikatin çarpıtıldığına şahitlik ediyoruz. Fırsatçı ve omurgasız yapısıyla tanınan Recep Erdoğan, bu durumdan faydalanma çabaları içerisinde. Türk devleti Ukrayna savaşına nasıl ki pragmatist yaklaştıysa bu korkunç savaştan da faydalanmaya çalışmaktadır. Bölgede yeni bir milliyetçi ve dinci dalganın hortlatılması amaçlanmaktadır. İlerici dünya insanlığı, demokratik güçler, kadınlar, gençler ve sistem karşıtı güçler insanlığın vicdanının sesi olmalı ve bu ahlaksızlığa dur denilmelidir. Ancak halkların örgütlü gücü ve iradesi bu kirli savaşın önüne geçebilir. Eskiler ‘acı duyuyorsan canlısındır ama başkalarının acısını hissedebiliyorsan insansındır’ demişler. İnsan gibi insan olanların sayısının azaldığı, Filistin’deki saldırılara karşı kıyameti koparması gerekirken sesini çıkarmayanların gerçeğinde görüldüğü gibi Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik olarak 1 Ekim Ankara eylemi gerekçe gösterilerek yapılan hava bombardımanlarına karşı da ortaklaştı. Filistin ve Kürt halkının kader birliği, acılarının birliği, mücadelenin de daha fazla ortaklaşmasını getirmelidir. Bundan sonraki süreçte ise demokratik ulus paradigması temelinde stratejik bir ittifak olarak Kürt-Arap ittifakının geliştirilmesine daha fazla öncelik verilmelidir.
Medya Savunma Alanlarında işgalci Türk ordusu ile Kurdistan Özgürlük Hareketi arasındaki çatışmalar devam ediyor. Gelinen aşamada savaş ne düzeyde?
Her ne kadar gündem İsrail ve HAMAS arasındaki savaşla dolu geçse de yıl itibarıyla seçimden itibaren Kurdistan Özgürlük Gerillaları’na karşı özelde de Medya Savunma Alanları’nda gelişen savaşı değerlendirecek olursak; daha önceden de dönem dönem komutanlıklarımız ve hareketimizin yönetimi tarafından bazı değerlendirmeler yapıldı. 2023 yılı da sert bir savaş yılı oldu. Özelde de Bakurê Kurdistan’da süreklileşen saldırılarla işgal saldırıları geliştirildi. Son sekiz yıldır Kurdistan Özgürlük Gerillası’na yönelik olarak geliştirilen saldırıları salt operasyon olarak değerlendirmek var olan gerçeği tanımlamaya da, anlamaya da, anlatmaya da yetmiyor. Özellikle 20 Temmuz’da yeniden başlayan saldırılar, Şehîd Delil Batı Zap Eyaleti’nde ve Zap’ın doğusunda görkemli direnişler kadar etkili vuruşlarla gerçekleştirilen eylemlerle özgür toprakların nasıl savunulacağını da ortaya çıkardı. 2022 yılında araziye ve tünellere dayalı uzman tim savaş tarzıyla savaş doktrininde yeni bir sayfa açılmıştı. Özelde tünel ve hareketli tim tarzında yüksek yaratıcılık, örgütlülük ve taktiğe inanç kadar aynı zamanda taktikte ısrar da gelişmiştir.
GERİLLA SAVAŞIMIZ BÜYÜK İVME KAZANDI
Gerillada yaşanan taktiksel açılımlar sayesinde, 2023 yılında önceki yılların pratiklerinden çıkarılan öğretici dersler ışığında derinleşme yaşandı. YJA Star öncülüğünde gerçekleştirilen saldırı, sabotaj, suikast ve sızma eylemleri ve tekniğe dayalı taktiksel açılımlar düşmanı şaşırttı. Gerilla güçlerimizin salt savunma pozisyonunda kalacağını planlayan ve bu tarz bir direnişi hesaplamayan düşman güçleri gerilla gücünün saldırılarıyla adeta şaşkına döndü. İnsan aklı ve yüreğiyle birlikte teknik gücün ortaklaştırılması savaşın seyrini değiştirdi. Sıcak savaşın yaşandığı alanlardan güçlerimizin gönderdiği görüntülerde askerlerin kendi içlerindeki kavgaları, tartışmaları ve bir de yaşadıkları sendromun etkisi yansıyordu. Bu görüntülerin bir kısmı basın ve kamuoyuyla paylaşıldı. Bundan sonraki süreçte de görüntüler paylaşılacaktır.
Düşmana askeri olarak da güçlü ve caydırıcı darbeler vuran bir dönem yaşandı. İşgal saldırıları sonuç alamadı. Gerillanın etkili eylemleri ve vuruş tarzındaki keskinlik sayesinde tıkanma yaşadı. Saldırılar üst bir ivmeye sıçradığı gibi gerilla savaşımız da büyük bir ivme kazandı. Özellikle de Ağustos ayında gerçekleştirilen eylemler, Pençe-Kilit dedikleri operasyonun kilidini kıran eylemler oldu. Düşman tüm tekniğini ve yasaklı silahları kullanmasına rağmen Zap’taki gerilla gücümüz karşısında çözümsüz kaldı. Bu durum düşmanın yeni bir değerlendirmeye gitmesine yol açtı. Normal koşullardaki savaş kurallarına göre; eğer bir komutan başarılı bir biçimde savaşı yürütüyorsa o komutan savaşın ortasında görevden alınmaz ya da savaş koordinesinde bir değişime gidilmez. Dereyi geçerken at değiştirilmez diye bir söz vardır. Ancak Pençe-Kilit operasyonunda dere geçilirken at değiştirildi. Pençe-Kilit operasyon bölgesinin savaş koordinesi yaşadığı başarısızlıktan dolayı değiştirildi. Yerine Tümgeneral Emre Tayanç atandı ve şimdi umutlarını bu kişiye bağlamış durumdalar.
Emre Tayanç görev başına gelir gelmez, savaş tarzında ve pratik sahadaki taktiklerde değişiklerde bulundu. Yine önceki süreçlerde birçok kez denedikleri ve başarısız oldukları halde yine savaş tünellerine girmeye çalıştılar. Daha önce hem Şehîd Şahin’de, hem Girê FM’de hem de Girê Amediyê’de hayal kırıklığı yaşamış ve asker cenazeleri güçlerimizin eline geçmişti. Tekrar gerçekleştirilen girişimler sonuçsuz kaldı. Bir de tünellerin kapılarına yaklaşamayan, gerilla eylemlerinden kendisini koruyamayan ve sendrom geçiren askerlerin rahatlaması için bomba yüklü dronlar daha yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı. Gündüzleri attıkları her adımda gerillanın mermilerine hedef olan askerler, artık ağırlıklı olarak geceleri hareket etmeye başladılar.
Emre Tayanç kendisini ispatlamak için farklı ve çılgınca yöntemleri deneyecek gibi görünüyor. Hatta savaş sahasındaki gidişata bakıldığında bu kış askerlerin geri çekilmeyeceği yansıyor. Enver Paşa’nın ordularını kara kışa rağmen savaş meydanına sürmesi gibi Emre Tayanç’ın da kendi bireysel hırsı ve popülist özelliklerinden kaynaklı akıl dışı taktiklere başvuracağa benziyor. 1993-1995 yıllarında ARGK olarak kendi gerilla güçlerimizi örgütlediğimiz dönemde TC ordu güçlerinin komutanlığını yapan Osman Pamukoğlu’na benzetilen bu tip, Zap’ta yaşanan tıkanıklığı, kilitlenen ve olduğu yere çakılı kalan askerler için kurtarıcı olarak sunuluyor. Var olan tıkanıklığın bu komuta değişimiyle aşılacağını umuyorlar. Ancak Osman Pamukoğlu da Doğan Güreş’in çokça güvendiği, kendisine umut bağladığı biriydi. Sekiz büyük operasyon düzenlemişti. Gerilla güçlerimizin direnişi ve yiğitlikleri karşısında başarısızlığa uğratıldı. Emre Tayanç da her ne kadar propagandası yapılarak sahada derin bir taktik tıkanma yaşayan işgalci askerlere kurtarıcı olarak sunulsa da Apocu gerillaların çelikten iradeleri, güçlü inançları ve sarsılmaz bağlılıkları karşısında o da yenilgiye uğramaya mahkumdur.
İşgalci Türk devletinin saldırılarına paralel olarak KDP ile ilişkilerini daha da derinleştirdiğini izliyoruz. Bu konudaki değerlendirmeleriniz nedir?
Gerilla güçlerimiz karşısında zorlanan TC ordusu bu tıkanıklığı aşmak için pratik sahada yaptığı değişiklikler kadar diplomatik hamlelerle de elini güçlendirme çabası içerisinde oldu. Savaş bakanı köksüz Hakan Fidan’ın Irak, Hewlêr ve İran’da yaptığı görüşmelerin hepsi hareketimizi imhaya ve halkımızı soykırıma uğratmaya dönüktü. Zaten bu görüşmelerden sonra PDK’nin izlediği siyasette de daha fazla işbirliğine dayalı bir politika görüldü. Yavuz Sultan Selim’den beri Kürt beylerinin ihaneti köklüdür. O gün bugündür bu süreç değişmedi. Tarihin bütün kritik anlarında iç dağıtıcılık, iç bölücülük halkın birliğini ve bağımsızlığını esas almayan, bunun yerine kendi çıkarları uğruna en kutsal değerleri parçalamaktan çekinmeyen, gözü aile ve aşiret çıkarlarından başka hiçbir şey görmeyen yaklaşımlar, günümüze doğru geldiğimizde ilişkileri ve yaşamı felakete götürmüştür. Sırf bir bireyin kendini yaşatması için, iş bir ulusun tükenmesine kadar götürülebilmiştir. 19. yüzyılda da geliştirilen Kürt isyanlarının başına gelenler de bu işbirlikçi, uğursuz ve hain tutumdan kaynaklıdır. Özellikle KDP şekillenmesi adı altında ağırlıklı olarak Başûrê Kurdistan’daki bu oluşum tarihin bu çirkin yüzünü bir kez daha hortlattı. Halkımızın can düşmanlarıyla ilkesiz ilişkiler ve her türlü teslimiyete, özellikle onların her türlü direnişi boğmaya yönelik planlarına uyum göstermede görev üstlendi ve en etkili başrolü oynadı.
TC, BARZANİ AİLESİNİ KORUCULAŞTIRDI
Bu yıllarda bütün dünya çapında en ilkel kabileler bile siyasal ve ulusal güç olmaya ve örgütlenmeye doğru giderken bunlar ulusal birliğimizi böldü, parçaladı ve güçten düşürdü. Tarihin en eski ve direngen bir halkını ve en uygun bir coğrafya olan Kurdistan’ı ulusal gelişmeye karşıt bir hale getirdi. Bağımsızlıkçı temelde bir savaşın gelişmemesi için en tehlikeli ajan odaklar rolünü oynamaktan kaçınmadı. Bu yıllar halkımız için umudun tamamen yitirildiği kayıp yıllar oldu. Eğer Kurdistan Özgürlük Hareketi PKK olmasaydı bizim için tarih bitmiş olacaktı. Önder Apo öncülüğünde Kurdistan’da gelişen özgürlük mücadelesiyle KDP artık eski politikalarını terk etmezse toptan kaybedeceği bir duruma geldi. İşbirlikçi güçler her zaman egemen gücün hakim iradesine bağlıdır. Egemen güçler kendisinden istedi mi çeşitli yöntemlerle çatışmaların içine girilir. Nitekim KDP bu çatışmaların içine çekildi. TC yaptığı bu planla Başûr’u kontrol altına almaya ve işgal etmeye çalışmaktadır. Bunun için YNK’yi de sindirerek KDP’lileştirmeyi hedeflemektedir. TC, Barzaniler ailesini ve KDP’yi koruculaştırdı.
Savaşın bu tıkanan gidişatına KDP ile geliştirilen ilişkilerle ikinci müdahale oldu. İlk müdahale savaş koordinesine ve taktiklerine oldu. İkinci müdahale ise, KDP ve bölgesel güçlerle geliştirilen ilişkiler yoluyla gerçekleştirildi. KDP, Başûrê Kurdistan’ı kirli çıkarları temelinde TC’ye peşkeş çekmektedir. Eylül’ün ortalarında yaşanan koordine değişimiyle birlikte KDP’nin de yaklaşımlarında değişimler daha görünür oldu. Dêralok hattında Zêrevanî ve Roj çeteleri, Girê Hekarî, Çarçel ve Girê Amediyê hattında ise bazı hatları TC askerleriyle birlikte tuttu. Adeta gerilla güçlerimizin Türk askerlerini vurmaması için kalkan oldu. Basına yansıyan görüntülerde de görüldüğü gibi TC askerleri, KDP’nin kanatlarının altına mevzilendi. Bu kirli ve gerici ittifak Ekim ayıyla birlikte yeni bir aşamaya evrildi. Barzani ailesi açısından güya kutsal bir anlamı olan, hatta soyadlarını aldıkları ve tanındıkları Barzan Dağı’nı dahi düşman işgaline açtılar. Kendilerince kutsal görülen, dokunulmaz Barzan topraklarında Türk ordu güçleri şimdi altı yerde mevzilendi ve işgal saldırılarını genişletti. Kutsal olan dokunulmaz olandır. Kutsal olan onun için canını vermekten çekinmeyeceğindir. KDP, TC askerlerinin postallarıyla bastığı Barzan topraklarında kendi kutsallarını da çiğneyip bozdu.
Maxmur’da insanlığın belası DAİŞ’e karşı savaşan gerilla güçlerimiz buradaki görevlerini tamamladıktan sonra kampın güvenliğini öz savunma gücü olarak halka bıraktılar. Geri çekilme sürecini başarıyla tamamladıktan sonra bu durumu basına ve kamuoyuna da deklere ettik. Bunu fırsat bilen KDP, hemen gerilla güçlerinden boşalan alanı tutmaya çalıştı. Irak gücüyle çatışmaya girdi. Yine Bradost hattında pragmatist karakterinden de kaynaklı Irak güçleriyle birlikte Xakurkê ve Qendîl arasındaki hattı tutmaya çalıştı. Yine başta Hewlêr olmak üzere Başûr’un her yerini MİT’e bu kadar açan da yine KDP’dir. Deniz Bülbün arkadaşın şehadetinin failleri belli olduğu halde karanlıkta ve muğlak bırakmaya çalışmaktadır. Artık KDP’nin bırakalım ulusal bir yanının olup olmadığı, laftaki ilkel milliyetçiliği bile tartışma konusudur.
HALKIMIZ ÖZ SAVUNMA AĞLARINI GÜÇLENDİRMELİ
Son olarak gerilla direnişinin bundan sonraki aşaması ve yakın gelecekten beklentileriniz nelerdir? Kamuoyuna bir mesajınız var mı?
2023-2024 yılının oldukça sert, kapsamlı ve yaygınlaşan bir savaşla geçeceği bilinmeli. Halkımız, sol sosyalist demokratik çevreler, sistem karşıtı güçler, kadın özgürlük hareketleri buna göre devrimci halk savaşı stratejisi doğrultusunda öz savunma ağlarını güçlendirmeli ve direniş odaklarını yaygınlaştırmalıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüzyılı Kürt’ün inkarı ve soykırımı üzerinden inşa edildi ve geliştirildi. İkinci yüzyılda inkar ve imha siyasetinin aşılarak Kürt sorununun çözülmesi anlamında yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Halkların birlikteliği açısından bu bir çözüm şansına evrilebilir. Halkların lehine özgürlük ve demokrasi geliştirilebilir. Tabii bu, özgürlük güçlerinin yürüteceği mücadeleye bağlıdır. Mücadeleyi yükseltirsek inkar ve imha siyasetini parçalayabiliriz.
Bu hareketin Leyla Sorxwîn, Dilgeş Gûzereş, Axîn Mûş, Hêjar Zozan , Rojhat ve Erdal gibi yiğit ve cesur yürekli kahramanları olduğu sürece soykırım siyaseti yenilgiye uğratılacaktır. Başarı artık kaçınılmazdır. Ancak bunun için devrimci halk savaşı stratejisi doğrultusunda daha bütünlüklü bir mücadele yürütülmesi gerekiyor. Dağlarda, ovalarda, şehirlerde, yaz kış demeden demokratik ulus paradigması ekseninde yürütülecek daha radikal ve kökten bir mücadele anlayışıyla düşmanı yenilgiye uğratacak ve özgür yaşamı inşa edeceğiz. Bu inançla başta gençler ve kadınlar olmak üzere direnen tüm güçlere Kurdistan dağlarından selamlarımızı gönderiyor, başarılar diliyoruz.