HABER MERKEZİ – 25 Kasım Kadın Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle PAJK ile yapılan röportajda, “Kapitalist modernite kadın mücadelesini kırmaya, liberal ve sivil toplum çizgisine çekerek etkisizleştirmeye çalışmaktadır” denildi.
Sistemin yapısal bir kriz içinde olduğunu ve mevcut sürecin 20’inci yüzyılın ilk dönemlerine benzediğini ve üçüncü emperyalist paylaşım savaşı olarak adlandırılabileceğini ifade eden PAJK, “Bu savaşta ezilenlerin, halkların ve kadınların hak mücadelesini sosyal bir devrime dönüştürmek imkan dahilindedir. Dolayısıyla devrimci güçler olarak pozisyonumuz birbiriyle savaş halinde olan güçler arasında bir tercih yapmaktan çok kendi yolumuz olacaktır” ifadelerini kullandı.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü vesilesiyle Kadınların Birleşik Devrim Hareketi’nin Kurdistan Kadın Özgürlük Partisi (PAJK) ile yaptığı röportaj şöyle:
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken topyekun savaş hükümeti olarak örgütlenen AKP-MHP’nin 2023 yılı itibari ile artan şiddet politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle; 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde diktatör rejime boyun eğmedikleri için tecavüz edilerek katledilen Mirabel kardeşler şahsında, dünyanın her yerinde ve hayatın her alanında dağlarda, sokaklarda, zindanlarda direnen kadınları selamlıyoruz.
Kadına yönelik şiddetin görülmesi ve bir farkındalık yaratma amaçlı anılan bugün; tıpkı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü gibi kadın mücadelesinin önemli bir geleneğine dönüşüyor. Getirdikleri ve kazandırdıklarını düşündüğümüzde her geçen yıl kadın mücadelesine önemli ivmeler kazandırdı ve kazandırmaya da devam edecek. Evrende her olayın, her tecrübenin birbirini etkilediğini düşündüğümüzde Roza Lüksemburglardan Sakine Cansızlara, Mirabel Kardeşlerden Jîna Emînî’ye kadar devam eden mücadele geleneğimizin öyküsü, Kurdistan dağlarında YJA-Star gerillalarımızın silahıyla, metropollerde sokaklarda direnen kadınların haykırışlarıyla, zindanlarda çıplak bedeniyle direnen devrimci kadınların umuduyla yazılmaya devam ediyor. Her halkın ve her mücadele dinamiğinin kendi kalemiyle yazdığı bu mücadele öyküsünün isimsiz, kolektif yazarları olarak kadın tarihini oluşturuyor olmanın haklı gururunu yaşıyoruz. PAJK olarak; bizlere direnme ve mücadele yolunu gösteren ve toprağın altından sürekli seslenen kahraman şehitlerimizin kanlarıyla yazılan mücadelemizde, tek bir köle-ezilen kadın kalmayıncaya kadar kendimizi özgürleşmiş saymayacağız. Mutlak özgürlüğe kadar da bu öyküyü yazmaya devam edeceğiz.
Tepkilerimizin zayıf olduğu her saldırı daha büyüğünün önünü açtı
Her şeyden önce AKP-MHP mafya örgütü şiddeti bir politika olarak uygulamaktan çok, şiddet ideolojik özlerinde mevcuttur. MHP’nin bir Gladio örgütü olarak, Türkiye’de gelişen devrimci sol hareketlere karşı NATO-Gladio menşeili olarak kuruldu. Aynı şekilde AKP ile de yapılmak istenen; özelikle ‘90 sonrası reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte toplumsal hareketler açısından doğan boşluğu siyasal İslam kisvesi altında doldurmaktı. Dolayısıyla her ikisinin de kuruluş amacı ve işlevi; gelişebilecek toplumsal hareketleri şiddet ve komplo yoluyla bastırmaktır. Bundan dolayı diyoruz ki; AKP-MHP, siyasal bir parti olmanın ötesinde bir şiddet örgütlenmesidir. Devleti tamamen ele geçiren AKP-MHP faşizmi için üzerinden sürekli besleneceği ve iktidarını süreklileştireceği homojen bir toplum yaratma temel hedeftir. Bunda başarılı olup olmamaları ise devrimci şiddetin tarihsel müdahalesinin başarısına bağlıdır. Bir şiddet örgütü olan devleti yine aynı devletin kanunlarının çizdiği sınırlarda, legalizm veya seçimlerle yeneceğini sanmak politik körlüktür. Önderliğimizin darbe dinamiği olarak tanımladığı süreci iyi tahlil etmek gerektiğini düşünüyoruz. Bizler, en çıplak şiddet olan darbe dinamiğinin, rıza ürete ürete bir önceki yıla göre nasıl yükseliş gösterdiğine tanık oluyoruz. Önderliğimize ve gerillaya yönelimle başlayan süreç Kürtlerin legal mücadelesine, belediyelere, siyasetçilere, ardından devrimci demokratlara kadın hareketlerine, akademisyenlere kadar yayılmıştır. İtirazımızın ve tepkilerimizin zayıf olduğu ve önüne geçemediğimiz her saldırı daha büyük saldırıların önünü açtı. Brecht’in ünlü şiirinde dediği gibi: “Önce komünistleri aldılar sesimi çıkarmadım, sonra Yahudileri aldılar sesimi çıkarmadım, sonra çingeneleri aldılar sesimi çıkarmadım, sıra bana geldiğinde sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” Bu anlamıyla faşizm asla tüm topluma birden yönelmez. Parça parça, tepkileri ölçe ölçe, rıza ürete ürete yönelir.
Faşizmi yenmek için devrimci zoru örgütleyerek mücadele etmek şarttır
Bu durumda topluma umut olmak ve devrimci dinamikler etrafında örgütlemek hiç olmadığı kadar önem kazanıyor. Kendimizi örgütleyip büyütmenin ve bunu radikal bir devrime evriltmenin olanaklarına koşullarına sahibiz. İnsanlığın uğruna büyük bedeller verdiği ve vermeye devam ettiği sosyalizmi gerçekleştirmek her zamankinden daha fazla imkan dahilindedir.
Faşizmi yenmek için; devrimci şiddeti, zoru örgütleyerek mücadele etmek kaçınılmazdır. KBDH’ın tarihsel rolünü oynayacağı zaman tam da bu zamandır. Bu anlamıyla KBDH’ın; her zamankinden daha fazla yaygın örgütlenmesi gereklidir. Silahlı olanından tutalım, legalizmi aşan radikal sokak eylemlerine kadar zengin eylemselliklerle bu süreç örgütlenebilir.
Erkek-devlet terörüne karşı kadın hareketleri açısından nasıl bir direniş ve dayanışma örgütlendi?
BM verilerine göre; dünyada her saat 5 kadın yakınları tarafından öldürülüyor. Yani günde 120, her ay 3600 ve yılda 43.000’den fazla kadın; kocası, erkek kardeşi, sevgilisi ve babası tarafından psikolojik, cinsel şiddet ardından fiziksel şiddete maruz kalarak öldürülüyor. Elbette bu şiddet türünün yanı sıra oldukça yaygın ve verilerine ulaşmanın daha çok zorlaştığı şiddet türleri de mevcut. Faşist ve sömürgeci devlet politikalarının temel fail olduğu ve ekonomik ve siyasal şiddet verileri hak gaspı, yoksulluğa mahkum etme, tutuklama, gözaltı, işkence gibi resmi verilere pek de yansımayan, devlet eliyle üstü örtülen, dünyada giderek yayılan sıcak savaşlarda yaşanan sivil katliamlarda öldürülen, toplumsal protestolarda öldürülen politik katliamları da eklediğimizde ortaya çıkan durumun vahametinin bize yansıyandan çok daha fazla olduğu bilinmek durumundadır. Tarihin en uzun süren ve doğallaştırılan kadın katliamını tam da bu sebepten dolayı “kadın kırımı” olarak tanımladık. Bundan kaynaklı da nasıl bir direniş ve dayanışmaya ihtiyacımız olduğu, mevcut direniş ve dayanışmaların kadın katliamlarını ne kadar durdurabildiği, ihtiyaç duyulana ne kadar cevap olabildiği sorusunu da eklemekte fayda var.
Çağımızda yükselişe geçen ve önemli bir dinamizm kazanan kadın hareketleri bu yıl içinde de önemli mücadeleler yürüttü. Her bir yıla farklı deneyimler katan kadın mücadelemiz doğal olarak bir önceki yılı aşan talepler, yeni arayış ve yöntemler geliştirdi. Bunları sıralayacak olursak:
1- Eşit hak taleplerinde sistem içi arayışlarda değişim yaşandı. Sistem içinde elde edilmiş hakların korunamayacağı, hak elde etmek kadar elde edilmiş hakların sürekliliği ve kalıcılığının temel sorun olarak görülmesi önemliydi. Yıllardır PAJK olarak sistem içi hak arayışlarını harcanan emek ve mücadele olarak önemli görmekle beraber bunun bir aldatmaca olduğu sistem içi arayışların sistemi ürettiğini sürekli vurgulayarak kadın mücadelesinin sistem dışı bir arayışa yönelmesi gerektiğini vurguluyoruz. Türkiye başta olmak üzere birçok Ortadoğu devletinde hak kaybı yaşandı, yaşanıyor. Erkek devlet sistemi yılların mücadelesiyle elde ettiğimiz birçok kazanımımıza bir gecede el koyabiliyor. İstanbul sözleşmesi de bunlardan biriydi.
Kadın mücadelesi haklar mücadelesinden devrim perspektifine kavuşmalı
2- Kadın katillerinin siyasal organizasyonu olan devletlerin her koşulda kadını koruyabileceğini ya da kendi hukukuna bağlı kalacağını düşünmenin kadın hareketleri açısından bir yanılgı olduğu açığa çıktı. Sadece sözleşmenin yürürlükte olduğu yıllarda bile yaşanan katliamları düşündüğümüzde tespitimizin ne kadar yerinde olduğu görülecektir. Yani kapitalist sistem tarafından şekillenmiş yanlış hayatın eşitliğini talep etmenin bizi doğru bir hayata götürmeye yetmediğini tekrar tecrübe etmiş olduk. Dolayısıyla özgür kadın mücadelesini haklar mücadelesinin ötesine vardırıp bir devrim perspektifine kavuşturmak acil görevlerimiz arasındadır. Tarihin ve zamanın bizden talep ettiği de budur. Özelikle Jina Emînî’nin katledilmesinin ardından “Jin Jiyan Azadî!” sloganı etrafında kısa sürede yayılan protestolarda dile getirilenler ve haykırılan sloganlar bir devrim talebiydi. Eşitlik talebinin, kadın devrimi talebine dönmesi kadın mücadele tarihinde önemli bir dönemeç ve tarihin kırılma noktasıdır. Edebi bir söylemle ‘özgürlüğün göz kırptığı an’dır.
3- Bir diğer önemli nokta kadınların artık sadece kendileri için taleplerle değil toplumsal taleplerle de ortaya çıkmaları ve örgütlenmeleriydi. Dünyanın birçok yerinde gelişen protesto ve etkinliklerde kadınların öncülük ve organize etmesi yani temel aktör olması önemli bir gelişmeydi. Kadın mücadelesi ve toplumsal mücadelenin kesiştiği bu tarihsel kavşak önemliydi.
4- Gelişen direnişlere paralel olarak kuşkusuz kadınların örgütlenme ve dayanışma ağları da zenginleşti ve farklılaştı. Daha önce bu kadar örgütlü erkek-devlet iktidarına karşı sadece geçici tepkilerin buluşturduğu kadın örgütleri, inisiyatifleri ve dayanışma ağlarının bir anlamı olmakla birlikte yetmediği açığa çıkmıştır. Kadınların dolayısıyla toplumun mutlak kurtuluşu ve özgürlüğü için katı olmayan ancak süreklileşen yeni örgütlenme arayışları önemlidir. Bu arayışların sonucu olarak KJK’nin Dünya Kadın Konfederalizmi’ni hedeflemesi ve önermesi doğru zamanda ortaya konulmuş bir çalışmaydı. Deneyim paylaşımını aşan, paylaştığını örgütleyen bir noktada olmak önemli bir düzeydi. Erkek aklının en örgütlü ve tarihsel süreç içinde en sistematik hali olan kapitalizme karşı duruş; bu örgütlenmenin buluşturucu ilkesidir. Kapitalist modernite kadın mücadelesini kırmaya, liberal ve sivil toplum çizgisine çekerek etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Buna karşı her halktan ve kesimden devrimci ideolojik yapıların kendi kimliğini koruyarak hatta yetkinleşmesini de sağlayarak bir çatı altında birbirleri ile özerk bağlar kurmasının adı olan demokratik konfederalizm belki de en çok kadınlar için gerekli bir örgütlenme modelidir. Bu yapı içinde bir parti ya da bir inisiyatif, bir kolektif ve dayanışma ağı olarak kuruluş amacını koruyarak, ilkelerine bağlı kalarak var olmak mümkündür. İçinden geçtiğimiz tehlikeli süreci devrimci inisiyatifle fırsata çevirmenin ve kazanmanın tek yolu birleşmekten, örgütlülüğümüzü süreklileştirmekten geçmektedir. Fizik kuralının ispatladığı gibi damlanın gücü sürekliliğindedir. Bizim de gücümüz süreklileşen birleşik örgütlenmemizdir. En geniş kesimlere ulaşarak zengin tarzda kalıcı sonuçları kazanımları getiren eylem ve etkinlikler örgütlemek gereklidir. Bu ihtiyaca PAJK olarak cevabımız, “Dünya Kadın Konfederalizmi” olmuştur.
Kadına dayalı evrensel devrim imkan dahilinde
Önümüzdeki dönemde KBDH- PAJK bileşeni olarak birleşik devrim mücadelesini yükseltme hedefleriniz nedir? Kadın hareketlerine çağrınız nedir?
Sistem, yapısal bir kriz içindedir. Bu süreç birebir olmasa da 20. yy başına benzemektedir. 3. emperyalist paylaşım savaşı olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla bu savaşta ezilenlerin, halkların ve kadınların hak mücadelesini sosyal bir devrime dönüştürmek fırsat dahilindedir. Dolayısıyla devrimci güçler olarak pozisyonumuz birbiriyle savaş halinde olan güçler arasında bir tercih yapmaktan çok kendi yolumuz olacaktır. 3. yol stratejisi kendimizden doğru verdiğimiz bir cevaptır. Dikkat ederseniz 1. Dünya Savaşının arifesinde 2. Enternasyonalin tutumu Alman Sosyal Demokrasi Partisi’nin etkisiyle kendi ulus devletlerinin yanında yer alma kararı aldılar. Tam bu noktada Spartakistler ve Bolşevikler taraf olmadan, bir nevi hiçbir güce yedeklenmeden bir mücadele yolu çizdi. Emperyalistlerin birbiriyle savaşında izlenen strateji Ekim devrimiyle sonuçlandı. Doğru zamanda ve doğru yerde geliştirilen stratejilerin nasıl fırsatlar yarattığına dair bu örnek derslerle doludur. Egemen ulus devletlerin politikalarına angaje olmak istemiyorsak ve başarılı olmak istiyorsak KBDH olarak kendi yolumuzu çizmekten yeni bir yol açmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
Kadın katliamlarına karşı sadece tepkileri örgütlemek değil, daha radikal tutumlar almak meşru öz savunma bilincine dayanarak bu bilinci örgütlemek önemlidir. Türkiye ve Bakurê Kurdistan’da illegal örgütlenen silahlı kadın milislerimiz; kadınları katleden, devlet gücü olarak kadınlara saldıran, saldırıları teşvik eden, failleri koruyan erkekleri cezalandırılabilir örneğin.
Stratejik anlamda örgüt olarak açtığımız yol 3. yol çizgisidir. Bu çizginin kazandırdıkları Kürt halkı açısından özneleri ve öncüleri kadın olan Rojava devrimine yol açtı. Bundan kaynaklı da Rojava devrimi kadın devrimidir diyoruz. KBDH olarak geçmiş devrimlerin derslerinden yola çıkarak Rojava devriminin sunduğu olanaklar ve oluşturduğu havayı da arkamıza alarak örgütlülüğümüzü büyütebiliriz.
Sadece Türkiye değil içinden geçtiğimiz süreçten de kaynaklı farklı halklardan kadınlarla da birleşerek, alternatif olmak ve buradan kadına dayalı toplumsal evrensel devrimi gerçekleştirmek her zamankinden daha fazla imkan dahilindedir. Sistem krizdeyken ve sahte burjuva demokrasisi çökmüşken, kadın katliamlarına karşı dünyanın her yerinde kadınlar isyana dururken ve halklar yeni bir umut peşindeyken KBDH hiç olmadığı kadar rol oynayarak kadın öncülüğüyle toplumsal, giderek evrensel bir güce dönüşebilir.