BEHDÎNAN – PAJK Zindan Komitesi, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla bir açıklama yaptı. Tarihsel olarak kadına yönelik şiddetin nasıl inşa edildiğine vurgu yapan Zindan Komitesi, mevcut durumda “soykırımcı sistem tarafından belirlenen toplumsal cinsiyetçi anlayış ve yaklaşımın, her erkeğin ve kadının yaşamını, bakışını, sözünü, düşüncesini ve duygusunu tamamen belirleyen bir zihniyet haline” geldiğini kaydetti.
TARİHSEL OLARAK ŞİDDETİN İNŞASI
PAJK Zindan Komitesi’nin açıklaması şöyle:
“Sümerlerde şiddetin döl mekanı inşa edilen zigguratlardır. Sümer Rahiplerinin oluşturduğu mitoloji ile şiddetin temeli atılır. Bu mitoloji ilk başta Sümer rahipleri toplumda ikna ve inanç gücüyle büyük bir ustalıkla adım adım inşa edilir. Bu hegemon inşa bilmeye dayalı değil, daha çok inanca dayalı oluşturuluyor. Neolitik toplumda, kadın toplumun ayakta kalması için güçlü bir manevi inanç kültürünü oluşturuyor. Günümüzde hegemon erkek, kendini Ana kadının neolitik yaratımları üzerinden sistemini inşa etmiştir. Mitolojide tanrı ve tanrıçalara atfedilen özellikler, kadın ve erkeğin toplumsal statüsünü belirlemek içindir. Buna göre erkek-tanrı her şeyiyle yüceltilirken, kadın-tanrıça entrikacı, hırsız, cadı, canavar olarak gösterilir. Kadının toplumdaki etkisini kırmak için sadece kaba güçle mümkün olmayacağını bilen Sümer rahipleri bu nedenle ilk olarak kadın aklına ve kültürüne saldırmıştır. Böylece kadının özgür düşüncesini baskılama ve zihniyetine saldırı, tarihsel anlamda şiddetin ilk oluşum şekli olmaktadır. Bunun sonucu olarak hegemon erkekliğin ideolojik zihniyet inşası yaşamın her alanında oluşturulur. Egemen erkek zihniyeti, uygarlığına karşı çıkan direnen kadınları güçten düşürüp, kendi sistemlerinin birer dişlisi haline getirmeyi temel politikaları olarak geliştirmiştir.
Kapitalist moderniteyle birlikte daha da derinleşip sistematik bir şekilde ideolojik olarak tam bir kadın kırımına dönüştürüldü. Sistem tarafından kadın, tepeden tırnağa, saç teline kadar bu nesneleştirilme durumunu azami kâr ve iktidarını gerçekleştirme aracına dönüştürmüştür. Tecavüz kültürü böylesi bir tarihsel derinliğe sahiptir. Bu nedenle şiddet sadece fiziki ve ruhsal anlamda geliştirilen bir olgu değildir. Uygarlıkla beraber ve son aşaması olan kapitalist moderniteyle bir yaşam kültürüne dönüştürüldü. Yaşamın kırcal damarlarına kadar nüfuz edilen erkek egemen soykırımcı zihniyet ve sistemi hangi mekan olursa olsun, hegemon erkeğin kadına yaklaşımı her yerde aynı olmaya başlar. Diyebiliriz ki, yaşamın kırcal damarlarına kadar yayılan toplumsal cinsiyetçi anlayış ve yaklaşım, her erkeğin ve her kadının tüm yaşamını, bakışını, sözünü, düşüncesini, duygusunu tamamıyla belirleyen bir zihniyet haline getirilmiştir. Erkek egemen sistem kendini ayakta tutmak için geliştirdiği politikalar nezdinde köle kadınlar yaratarak, onları şahsında kendi sistemini yaşatmak ister.
Tarihten günümüze her zaman ve mekânda kadınlar, erkek egemen sistemin ürettiği şiddet politikalarının saldırısına uğramıştır. Diyebiliriz ki, her erkeğin ve kadının yaşamını belirleyen anlayış olarak modernite adı altında toplumun zihniyetinde kendini inşa ederek bir yaşam biçimi haline getirmiştir.
AKP-MHP FAŞİZMİNİN DENEMEDİĞİ ŞİDDET POLİTİKASI KALMADI
Özellikle AKP-MHP Faşizmi 2014 yılında “Çökertme planı” adı altında hareketimizin neferlerini zindanlarda çökertmek için kadın arkadaşlarımıza karşı denemediği bir şiddet politikası kalmamıştır. Adeta Türk alfabesine göre inşa edilen cezaevlerinin her biri işkence ve ölüm merkezine dönüşen mekanlar haline getirilmiştir. Bu yeni yapılan cezaevleri, kadın arkadaşlarımıza yönelik yapılan her türlü şiddetin mekanına dönüştürülmüş. Kandıra Cezaevinde Garibe Gezer arkadaşımız erkek gardiyanlar tarafından yapılan işkence ve şiddet sonucu şehit düşürüldü. AKP-MHP Faşist iktidarı döneminde özellikle zindanlarda kadın yoldaşlarımıza yönelik şiddet ve baskının en aşırı yaşandığı dönem olmaktadır. Zindanlarda devletin uzantısı olan hegemon erkek şiddetine uğramayan, maruz kalmayan hiçbir kadın tutsak yok gibidir. Zindanlarda düşmanın kadın yoldaşlarımıza karşı kullandığı kavram ve tanımlamalar, içeride ve dışarıda kadının nasıl hegemon erkeğin her anlamda şiddetine maruz kaldığını bize göstermiyor mu? Zindanlarda kadın arkadaşlarımıza karşı düşmanın her türlü saldırısı, aslında Önderliğimizin Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü paradigmasına karşı saldırıdır.
AKP-MHP faşizminin bugün nasıl ki cezaevlerinde kadın arkadaşlarımızı katledip daha sonra kendi gardiyanlarının suçunu örtbas etmek için “intihar etti” diyorsa, tarih boyunca Mirabel kız kardeşler ismiyle anılan Patria, Minerve, Maria Teresa gibi kadınlar da cezaevlerinde olan eşlerini ziyaret ettikten sonra faşist hükümetler tarafından saldırıya uğrayarak tecavüz edilip ve vahşice katledilmiştir. Bu kadınlar, faşist yönetimlerin işlediği suçları örtbas etmek adına trafik kazası gibi gösterilmiştir.
Dönemin faşist Trujillo hükümeti, Mirabel kız kardeşlerin yaşadığı trajediyi örtbas etmek ve kendi adamlarının suçunu gizlemek amacıyla Mirabel kardeşlerin cezaevinde çıktıktan sonra yolda bir trafik kazası geçirdiklerini iddia etmiştir. Ancak aslında Mirabel kız kardeşler, cezaevindeyken faşist rejimin zulmüne karşı direnen cesur kadınlar olarak tarihe geçmiştir. Bu olay, 25 Kasım gününü dünya genelinde kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve dayanışma günü olarak ilan etmiştir.
CEZA ADI ALTINDA KORKU YARATMAK EN BÜYÜK ŞİDDET BİÇİMİ
Zindanlarda, PKK ve PAJK kadroları ile yurtsever kadın yoldaşlar, AKP-MHP faşizminin mekanlarında hegemon sisteme karşı onurlu bir direniş sergileyerek mücadele vermektedirler. “Çökertme planı” adı altında kadın arkadaşlarımıza yardım etmek amacıyla aileler tarafından gönderilen paralar veya koliler nedeniyle birçok aile disiplin cezaları veya yardım yataklık adı altında açılan davalarla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, zindandaki kadın yoldaşlara yönelik ahlaki ve vicdani bir sorumluluktur. Faşist sistem, bu ahlaki ve vicdani sorumluluğumuzdan dahi korkar hale gelmiştir. Ceza adı altında insanlarda korku yaratmak, en büyük şiddet biçimidir.
TÜM KADINLARA ‘KENETLENME’ ÇAĞRISI
Dünya genelinde 25 Kasım günü, kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve dayanışma günü olarak kadınları bir araya getirmiştir. Bugün zindanlarda devletin şiddetine maruz kalan kadın yoldaşların mücadele ve direnişlerini büyütmek adına, “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm” hamlesi etrafında tüm kadınları kenetlenmeye çağırıyoruz.
Zindanlar, tarihten günümüze kadar düşmanın özellikle her yönüyle devrimcilerin iradesini kırıp, kendi denetimi altına alarak teslim almaya çalıştığı en aktif işkence ve şiddet mekanlarıdır. Kadın arkadaşlarımız, hegemon erkek aklına karşı 24 saat zihinsel, düşünsel ve duygusal bir mücadele içindedirler. En büyük devrim, duygu ve düşünce düzeyinde yaşananlardır. Soykırımcı sistem tarafından belirlenen toplumsal cinsiyetçi anlayış ve yaklaşım, her erkeğin ve kadının yaşamını, bakışını, sözünü, düşüncesini ve duygusunu tamamen belirleyen bir zihniyet haline gelmiştir. Bu nedenle, her zaman kadınları ayakta tutan en büyük umudumuz olan kadın kurtuluş ideolojimiz, zindanda işkenceyle katledilen her kadın yoldaşımızın son çığlığına, her direnen kadının mücadelesine rehberlik etmektedir.”