İSTANBUL -Amed ve İstanbul’da temaslarda bulunan Uluslararası Kadın Delegasyonu üyeleri, İmralı tecridinin kaldırılması ve Önder Apo’nun derhal özgür bırakılması çağrısı yaptı.
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden aralarında hukukçu, parlamenter, ekolojist ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin de bulunduğu 7 kişilik Uluslararası Kadın Delegasyonu heyeti, İmralı Adası’nda 25 yıldır ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve 33 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve cezaevindeki hak ihlallerine dair 9-14 Aralık tarihleri arasında İstanbul ve Amed’de gerçekleştirdiği temasları ardından basın toplantısı düzenledi. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi’ndeki basın toplantısına, heyet üyeleri, ÖHD ve Asrın Hukuk Bürosu avukatları, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Ceylan Akça ve çok sayıda hukukçu katıldı.
Toplantının yapıldığı salona, “Tecrit insanlık suçudur” pankartı asıldı.
Toplantıda konuşan DEM Parti Amed Milletvekili Ceylan Akça, heyetin ziyaretlerine dikkat çekerek, “Kürtlerin dört parçada bütün haklarının saldırı altında olduğu bir iklim altındayız. Heyet de bu iklimi gözlemleme şansı buldu. Heyet de bu gözlemlerini paylaşacak” dedi.
‘SİSTEMATİK HAK İHLALİ’
Ardından İskoçya’dan gelen delegasyon üyesi Eva Schonveld, ziyaretlere ilişkin heyet adına hazırlanan gözlem raporunu okudu. Schonveld, sivil toplum delegasyonu olarak bura geldiklerini hatırlatarak, “Bu açıklamayı birlikte yazdık. İnsan Hakları Haftasında buraya geldik, Kürtler ve diğer azınlıkların sorunlarını dinledik. Sivil toplum örgütlerinden belirli beyanlar topladık. Bu kişiler ya siyasi tutsaklar ya da onları destekleyen insanlardan oluşuyordu. Delegasyon olarak önem verdiğimiz özel bir nokta vardı. Bu da siyasi tutsaklara ve Kürt halkının demokratik lideri olan Abdullah Öcalan’ın tutsaklığı ve kendisine uygulanan tecrit oldu. Görüşmelerimiz neticesinde bazı deneyimler elde ettik. Duyduğumuz beyanatlar gösteriyor ki, Türkiye Kürt halkının temel haklarını sistematik olarak ihlal ediyor. Bu ihlalin başında da Abdullah Öcalan ve cezaevlerindeki siyasi tutsaklar geliyor. Uluslararası sözleşmeler, ‘Hiç kimse işkence insanlık dışı muameleye maruz bırakılmamalı’ diyor” şeklinde konuştu.
‘TECRİT BÜTÜN CEZAEVLERİNE YANSIDI’
Ziyaretlerinde, İmralı tecridinin tüm cezaevlerine yansıdığını dinlediklerini paylaşan Schonveld, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu tutsaklar, diğer tutsaklarla iletişim kuramıyor. Bazen sadece hücre dışında bir saat vakit geçirmelerine izin veriliyor. Hatta bazen buna bile izin verilmiyor. Uluslararası standartlara göre uzatılmış ve kesintisiz tecrit zalimane bir uygulama ve işkence biçimidir. Türkiye’de olan da budur. Yine aynı şekilde hasta tutsakların da bu işkenceye maruz bırakıldığını duyduk. Sivil toplum örgütlerinin de dikkate değer raporlamalarla kayda aldığını gördük. Türkiye, insan haklarında başarısız kalmıştır. Cezaevinde yakınları ölen kişilerin cenazelerine erişiminin ve gömmelerinin engellendiğini duyduk. Bu zorlamayı yapan kişiler polis ve askerdi. Yine tutsak kadınların durumu bizim için özel bir kaygı konusudur. 50’den fazla tutsağın tek bir tuvaleti paylaştığı durumlar vardır. Bu da kadınların hem fiziksel hem de psikolojik sağlıkları için aşağılayıcıdır.”
‘FİZİKİ ÖZGÜRLÜK TALEBİNİ DESTEKLİYORUZ’
Bunların uluslararası hukuk ve sözleşmelerce yasaklanmış uygulamalar olduğunu işaret eden Schonveld, “Bu tip uygulamalar ve koşullar, Kürt tutsakların ellerindeki tek olanağı kullanarak açlık greviyle protesto ediliyor. Bu eylem 19 gün önce başladı. Sadece onlar için endişeli değiliz, uzakta olan ailelerin inde psikolojik ve fiziksel durumları için endişeliyiz. Biz delegasyon olarak siyasi tutsakların ve Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması talebini desteklemekteyiz. Açık ve net bir şekilde şu kanıtlara rastladık, Türkiye’nin hukuk sistemi, Kürt halkını baskılamak için bir yargı metodu olarak kullanılmaktadır. Bakur’da demokratik bir şekilde seçilmiş belediye yöneticilerinin yerine AKP yöneticilerinin atandığını görüyoruz. Görüşmelerimiz boyunca birçok kişiyle görüştük. Bu insanlar Kürt dili ve kültürü üzerine çalışmalar yürüten insanlar ve sürekli gözaltı tutuklanma korkusuyla yaşıyorlar. Yöneltilen suçlama da ‘terör örgütü ile çalışma’ suçlaması. Bahsi geçen terörizm suçlamasıyla Kürt halkının siyasi iradesi, etnik temizlik olarak kullanılmasını kınıyoruz. Türkiye’nin baskısına boyun eğen Avrupalı devletler var. PKK’yi bir ‘terörist örgüt’ olarak nitelendirmişlerdir. Avrupa ülkeleri defalarca Türkiye’nin kendi siyasi pozisyonunu kullanarak cezaevini gazeteci, sivil toplum örgütü ile doldurmayı engellemekte başarısız olmuşlardır” diye konuştu.
‘KÜRT KADINLARI ŞİDDET GÖRÜYOR’
Önder Apo ve siyasi tutsaklar üzerinde tecridin, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılardan bağımsız olmadığına dikkat çeken Schonveld, konuşmasına şöyle devam etti: “Türk devletinin, vatandaşları olan Kürt halkına karşı nasıl bir baskı mekanizması olarak kullandığını görmekteyiz. Çocuklarını ya cezaevinde ya da devlet şiddetinde kaybetmiş annelerle de bir araya geldik. Bu annelere direkt olarak söylemek istiyoruz, sizin bu adanmışlığınız ve cesaretinize büyük bir hayranlık duyuyoruz. Hikayelerinizi kalbimizde taşıyoruz. Bu anneler, devam eden saldırı ve yıldırma politikasına yorulmadan adaleti sağlamak için çalışmaktadır. Kadın hakları alanında çalışan kurumlarla da, kadına yönelik şiddetin artışını duyduk. Bu şiddet sadece hoş karşılanmıyor. Aynı zamanda polis güçleri tarafından da uygulanıyor. Hatta bazı kadın cinayetlerinde faillere yönelik herhangi bir yaptırım uygulanmıyor. Gözaltına alınan kadınların işkence gördüklerini, kültürlerini uygulamak istediklerini ya da kayıp yakınlarını aramak istedikleri için kötü muamele ve işkenceye maruz kaldığını duyduk. Kürt kadınların ise bu şiddetin yanı sıra kültürel soykırımla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi çok açık bir mesaj veriyor. Bu gösteriyor ki Türkiye hükümetinin kadın haklarına yönelik herhangi bir saygısı yoktur.”
AİHM KARARLARI UYGULANMIYOR
Hükümetin yerinden edilmiş insanları ve mültecilere yönelik ırklarına bağlı olarak ayrımcılık yaptığına şahit olduklarını belirten Schonveld, “Bu toplum içindeki gerginliklerin artmasına, mülteci karşıtlığının artmasına neden olacaktır. Erdoğan hükümeti bu durumu kendi siyasi çıkarları için manipüle etmektedir. Bu büyüyen insanlık krizi İngiltere ve Avrupa tarafından destekleniyor, lanetliyoruz bu ülkeleri. Bu durumun siyasi çıkarlara hizmet etmesi, faşist çıkarımlara yol açmaktadır. Biz buradayken insanların maruz kaldığı şeylerin sadece küçücük bir parçasını deneyimleme şansına eriştik. Bize söyledikleri şey şuydu, ‘Türkiye’de AİHM kararları hiçbir anlama gelmemektedir’. Kürt halkı konusunda bizim gerçek endişelerimiz var. Bir toplumun baskılanması demek, bütün toplumun baskılanması demektir” dedi.
İnsan hakları aktivistleri olarak taleplerini sıralayan Schonveld, heyetin taleplerini şu şekilde sıraladı:
“* Derhal İstanbul Sözleşmesi imzalanmalıdır.
* AB üyesi devletler, Kürt halkı ve azınlıklara uyguladığı baskı nedeniyle derhal aksiyon almalı.
* Rojava’ya yapılan saldırılar derhal durdurulmalı, işgalci yerlerden derhal çekilmeli.
* Önder Apo’ya yönelik tecrit derhal sonlandırılmalı, Kürt halkının demokratik lideri olarak rolü tanımlanmalı ve bu durumda derhal özgür bırakılma ihtiyacı da ortaya çıkacaktır.
* Tecrit kaldırılarak bütün siyasi tutsaklar derhal serbest bırakılmalı.
* Kendi devletlerimiz ve tüm devletlere PKK’nin ‘terör örgütü listesinden’ çıkarılması ve Kürt halkı için demokratik bir çözümün oluşturulması adına aksiyon alınmalı.”