HABER MERKEZİ- Selahattin Erdem yazdı: Umut ve direniş yılı
“Miladi 2023 yılı için de geri sayım başladı. Herkes kendi penceresinden geçen yılın değerlendirmesini yapıyor. Yıl boyunca yaşananlar bir bir sıralanıyor. Bunlar temelinde miladi 2024 yılının nasıl geçeceği üzerine öngörüde bulunmaya çalışılıyor. Açık ki ‘insan aklı’ ya da ‘düşüncesi’ denen şey, tarihsel olarak bu biçimde gelişmiş bulunuyor.
Kuşkusuz biz burada geçen yıl boyu yaşanmış olan olayları ayrıntılı sıralayacak değiliz. Bunu zaten başkaları yapıyor. Bize düşen, yıla damgasını vuran olayları değerlendirmek ya da yaşanmış olaylardan gelecek yıllar için çıkartılması gereken dersleri bulmaya çalışmak oluyor. Kuşkusuz bunu da kadınlar ve gençlerin, ezilen halklar ve kesimlerin çıkarları temelinde yapmak gerekiyor. Yoksa ‘zenginin malı züğürdün çenesini yorar’ misali başkalarına hizmet eder duruma düşeriz.
Bunlar çerçevesinde miladi 2023 yılına toplu baktığımızda görebildiğimiz şeyler, küresel kapitalist sistem açısından otuz yılı aşkın süredir devam eden Üçüncü Dünya Savaşı’ndaki somutlaşma, Türkiye açısından Tayyip Erdoğan’ın neden yönetimde tutulduğunun daha iyi anlaşılması, Kürtler ve insanlık açısından ise yaşanan büyük direniş gerçeği ve yeşermekte olan yeni umut oluyor. Miladi 2023 yılı bunlar temelinde kendini 2024 yılına devrediyor.
Geçen yıl gündeme gelen Ukrayna Savaşıyla birlikte 2023 yılında yaşanan Karabağ ve Gazze Savaşları açıkça gösterdi ki, 1990 yılında başlayan Üçüncü Dünya Savaşı da önceki iki dünya savaşı gibi esas olarak enerji kaynakları ve yolları üzerindeki hakimiyetin yeniden paylaşılması savaşı olmaktadır. Bunu Asya kaynaklarının Avrupa’da gelişen kapitalist tekeller arasındaki sömürü kavgası olarak da tanımlayabiliriz.
Geçen Eylül ayında Hindistan’da yapılan G 20 zirvesi ardından ilan edilen Hindistan-Suudi Arabistan-İsrail-Kıbrıs-Yunanistan yolu sonrası yaşanan Karabağ ve Gazze Savaşları bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur. Demek ki Rusya-ABD arasında yaşanan Ukrayna Savaşının esas amacı da buydu ve Rusya-Çin ittifakı’nın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya açmak istediği enerji yolunu sabote etmek amaçlıydı. Demek ki 1990 yılından bu yana yaşanan Körfez Savaşı’nın, Afganistan ve Irak Savaşları’nın, ‘Arap Baharı’ denen süreçte Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’de yaşanan olayların da arkasındaki esas amaç buydu.
Bilindiği gibi, bu amaç temelindeki savaş, küresel kapitalist modernite sisteminin kendi içinde yaşadığı 150 yıllık bir savaştır. Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngiltere ve Almanya öncülüğünde şekillenen kapitalist ittifaklar arasında Berlin-Basra demir yolu projesi temelinde gelişti. İkinci Dünya Savaşı’nda Hitler Almanya’sına karşı İngiltere-ABD-Sovyetler Birliği ittifakının Kafkasya-İran-Hindistan yolunu kapatması biçiminde yaşandı. Üçüncü Dünya Savaşı’nda ise, ABD öncülüğünde Hindistan-Suudi-İsrail-Kıbrıs-Yunanistan yolunu inşa edebilme temelinde yaşanıyor.
Böyle bir yol önünde en ciddi engellerden biri olarak görünen İran’ın, artık engel olmaktan çıkartıldığı anlaşılıyor. Diğer en büyük engellerden biri olan Rusya’nın ise, Ukrayna Savaşı ile iyice zayıf düşürüldüğü görülüyor. Kuşkusuz diğer önemli bir sorun ise Türkiye oluyor. Yandaşları tarafından ‘Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye büyük bir cihan devleti oldu’ diye propaganda edilirken, gerçekte ise kapitalist modernite sisteminin yeni yol projesinden bile dışlanarak, şimdiye kadar sürdürdüğü ‘stratejik önemini’ ve ‘Avrupa ile Asya arasında köprü olma rolünü’ dahi kaybettiği gözleniyor.
Geçen Mayıs seçiminde Tayyip Erdoğan’ın iç ve dış çıkar çevreleri tarafından neden hala iktidarda tutulduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Belli ki Tayyip Erdoğan iktidarda tutularak iç ve dış çıkar çevreleri tarafından bu temelde kullanılıyor. Yani Tayyip Erdoğan iktidarda kalarak kazanıyor, iç ve dış çıkar çevreleri daha çok kâr ederek kazanıyor, ama Türkiye var olan stratejik önemini de kaybederek zarar görüyor. Bu durum da Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanı soykırımcı politikaları ve Kürtlere karşı yürüttüğü savaş nedeniyle oluyor.
Hatırlanırsa Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, onlarca yıl öncesinden bu gerçeği dile getirmişti. Kürt özgürlüğünü tanımayan ve kendini bu temelde demokratikleştirmeyen bir Türkiye’nin büyük zarar göreceğini ve hatta parçalanacağını söylemişti. Bunun için de Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için uygulanabilir projeler sunmuştu. Fakat bunlar Tayyip Erdoğan yönetimi tarafından dikkate alınmadı ve tersinden Kürt soykırımını geliştirmede kullanılmaya çalışıldı. Türkiye toplumu, ezilen ve aydın kesimleri ise bu gerçeğin bilincine ya yeterince varamadılar ya da buna uygun pratik geliştirme gücü gösteremediler. Sonuçta Tayyip Erdoğan yirmi yıl iktidarda kalmayı başardı, ancak Türkiye de içinde yer aldığı kapitalist sistem kapsamındaki önem ve etkinliğini kaybetti. Şimdi zor da olsa bu gerçeği Türkiye toplumuna anlatabilmek gerekiyor. Kendilerini felâkete götüren Tayyip Erdoğan’dan Türkiye’yi kurtarmayı başarmak gerekiyor.
Kurdistan’a gelince, kuşkusuz Tayyip Erdoğan’ın soykırımcı ve savaşçı politikalarından en çok zararı Kurdistan ve Kürtler gördü. Kaybeden Türkiye, Kurdistan’a da kaybettirdi. Türkiye ve Kurdistan diyalektiği böyle. Birinin kazanıp da diğerinin kaybetmesi gibi bir durum, mevcut stratejik konum ve bu diyalektik nedeniyle mümkün değil. Ya birlikte kazanılıyor ya da birlikte kaybediliyor. Tabi bu toplumlar açısından yaşanıyor. Yoksa Tayyip Erdoğan etrafında kümelenen çıkar çevreleri açısından yaşanmıyor. Onlar, Türkiye ve Kurdistan kaybettikçe kazanıyorlar. Kuşkusuz bir gün bunun tersi de gerçekleşecek; onlar kaybederken Türkiye ve Kurdistan toplumları birlikte kazanacak.
Açık ki 2023 yılı boyunca Tayyip Erdoğan yönetiminin Kürtlere yönelik soykırım savaşı ve bu temeldeki topyekûn saldırıları artarak sürdü. İmralı’dan Zap’a kadar tüm özgür Kürt varlığına yönelik imha saldırılarını her yöntemle ve araçla sürdürdüler. Kimyasal silahtan taktik nükleer bombaya kadar her türlü yasak silahı kullandılar. Her gün onlarca insanı tutuklayıp, cezaevlerini işkence ve ölüm hücrelerine döndürdüler. Bunun için KDP ihanetinden ve NATO’dan her türlü desteği aldılar.
Bütün bu faşist, sömürgeci ve soykırımcı saldırılara karşı da yıl boyunca Kürt halkı ve dostları tüm dinamikleriyle kahramanca direndi. Özgür Kürtlük açısından 2023 yılı da tarihin en büyük direniş yıllarından biri oldu. Tüm direnişlere İmralı ve Zap direnişleri yön verdi. İmralı’da Önder Apo, Zap başta olmak üzere tüm Kurdistan’da gerilla direndi. Zindanlardaki işkencelere karşı tutsaklar, işgale karşı Rojava ve Başûr direndi. Dört parça Kurdistan’da ve yurtdışında kadınlar ve gençler, tüm Kürt halkı ve demokratik dostları direndi.
Kuşkusuz tüm bu direnişlerin toplamı 10 Ekim tarihinde ilan edilen Küresel Özgürlük Kampanyası oldu. İki buçuk ay boyunca kampanya her gün gerçekleşen yeni katılımlarla büyüdü ve yayıldı. Kadınların Jin Jiyan Azadî devrimiyle ideolojik derinlik ve küresel boyut kazandı. Gençlerin Dünya Konferanslarıyla güçlü bir öncülüğe ulaştı. 27 Kasım tarihinden itibaren devrimci tutsakların geliştirdiği açlık grevi eylemleriyle tüm toplumu harekete geçiren bir güç haline geldi. Bütün bunlar da 2023 yılını umut yılı yapıyor, yeni umudun büyüdüğü ve küreselleştiği yıl haline getiriyor.
Şimdi 2024 yılına işte bu umut ve direniş temelinde giriliyor. Belli ki 2024 yılında umut daha çok büyüyecek ve direniş daha çok güçlenip yayılacak. Kürt özgürlük direnişi tüm insanlığa coşku ve heyecan vermeye devam edecek. Eğer Tayyip Erdoğan’ın neden iktidarda tutulduğu gerçeği Türkiye toplumuna daha geniş ve yaygın anlatılabilirse, o zaman AKP-MHP faşizmi yıkılacak ve tüm Türkiye, Kurdistan ve Ortadoğu’yu derinden sarsan siyasal gelişmeler yaşanacak. Kürtler özgür, Türkiye ve Ortadoğu demokratik, insanlık daha umutlu hale gelecek.
Bunlar temelinde tüm okuyanların yeni yılını kutluyor, başarılar diliyoruz!”