HABER MERKEZİ- KEMAL SÖBE Yazdı:
“Ulus devletin ve kapitalizmin bireyde ve toplumda bıraktğı etkiler oldukça derindir”
“Toplumsal varlık olmanın sonucu olarak yönetimin olması bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Önderliksiz ve yönetimsiz toplum olmaz. Çünkü toplum dağınık ve örgütsüz yaşayamaz. İnsanlar geniş bir coğrafyayı vatan edinerek, bir dil, ulusal kimlik, kültür ve aidiyet duygusuyla var olur ve yaşar. Kimlik ve kültür etrafında yaşayan topluma ulus-millet ve üzerinde yaşanılan toprağa da yurt-vatan deniyor. Doğal ve sınıfsız toplum koşullarında maddi imkanlar toplumun lehine ve hizmetinde kullanılmış, mülk toplumun ortak malı sayılmıştır. Bu koşullarda ortaya çıkan önderlikler hep toplumsal karakterde olmuş, toplumun yaşamını ve varlığını korumuş yaşatmıştır. Toplum üzerinde egemenlik kurma, topluma kulluk yaptırma durumu söz konusu değildir. Doğal toplumdaki bireyin-insanın karakteri hep duygusal ve saf yani arı, berrak olmuştur. Toplumun çıkarları ve yaşamı önemsendiğinden bireyin yaşamı ve geleceği sürekli garantide olmuş, bireyin gelecek kaygısı ve endişesi olmamıştır. Toplum doğallığını ve varlığını koruduğu sürece bireyin yaşamı korunmuştur, birey sürekli toplumsal bir ruhun taşıyıcısı ve kopmaz parçası olmuştur. Doğal toplumun bireyi demokratik bir yapıda olduğu için, başka kimlik ve toplumlara da saygılı yaklaşmış, gerektiğinde başka toplumlar için her fedakarlığı yapmıştır. Burada, milliyetçilik-ırkçılık gibi bir durum yoktur, çünkü öncelikle insanlık esastır. İnsana değer verildiği için, maddiyatın sadece, yaşamak için kullanım değeri vardır ve doğaya da saygılı ve koruyucu yaklaşılmıştır, hatta diğer canlılara da sahip çıkılmış, hayvan avlama adı altında katliam olmamıştır. Doğal toplum bu tarzda varlık sürdürmüştür. Ta ki en güçlü olan toplum yöneticilerinde egemenlik ve iktidar olma düşünce ve zihniyetinin ortaya çıkmasına kadar. Farklılıklar bir noktada çatışmaların, kavgaların nedeni sayılmıştır. İnsan toplumsal olduğu kadar bireysel ve bencildir.
Doğal toplum koşullarında birey kendi yaşamını toplumun yaşamı içinde var etmiş, kendisini topluma emanet etmiştir. Egemenliğin ortaya çıkışıyla, her şeyin bir sahibi oluşmuş, insan bile zamanla, birilerinin mülkü durumuna gelip köleleşmiştir. Görüldüğü gibi, egemenlik mülkleşmeye yol açmış, maddiyatı çok daha fazla önemser hale getirmiş, insanı ise alabildiğine yok etmenin eşiğine getirmiştir. Burada, bazı toplumsal değerler bile egemenlik ve maddi çıkarlar için kullanılmıştır. Bütün devletli-sınıflı sistemlerde, insanlık adeta yerlerde sürünür olmuştur. Toplumsallık ve insanlık karşıtı ne kadar zihniyet varsa hepsi hortlamış insanlığı adeta mezara gömmüştür. Saltanat, güç ve iktidar her şeyin üstünde görülmüş kutsanmıştır. Doğanın bir zenginliği olan farklılıklar ve çok çeşitlilik, egemenlik için birer argüman olarak kullanılmıştır. Milliyetçilik, ırkçılık, dar ve katı ulusçuluk, maddiyatçılık, bencillik, bireysellik egemenler için, toplumun iradesini kırmanın yok etmenin araçları olarak kullanılmıştır. Topluma ait olan ne kadar maddi manevi toplumsal değer varsa hepsi toplum aleyhine kullanılmıştır. Elik-seçkin sınıfın çıkarları için toplum adeta ölüme yatırılmıştır. Devletli sınıflı rejimlerde toplumun için oyulmuş kurutulmuştur. Toplumda toplumsallığa ait bir değeri bulmak neredeyse imkansız olmuştur.
Toplumsallığın en çok dağıtıldığı, her şeyin kaba maddiyata çevrildiği ve doğanın bile zehirlendiği bir sistem olan ulus-devlet maskeli kapitalist sistem insanlık için tam bir ölüm makinası haline gelmiştir. Yani bencilliğin ve maddiyatçılığın zirve yaptığı bir sistem insanlığı esir almıştır. Farlılıklar yaşamın ve doğanın zenginliği olarak görülmesi gerekirken birbirine düşmanlığın aracı yapılıyor. İnsan doğallıktan koptukça kendi hakikatine düşman olmuştur. Güç ve egemen olma hırsı insanı insan olmaktan çıkarmış, yaşamın düşmanı yapmıştır. Özellikle son yüzyılların sitemi olan ulus-devlet ve kapitalizm insandaki bütün olumlu yönleri öldürmüştür. İnsan devletin ve maddiyatın kulu olmuştur. Sahip oldukları maddi imkânlarla, makam ve mevkiyle, rütbeyle övünen, kendi değerini maddi imkanlarla var eden ucube bir canlı türü oluştu. Kapitalist literatürde buna modern insan tanımı yapılıyor. Oysaki buna modern yamyamlar demek daha doğru olurdu. Sadece maddiyata, makam ve mevki elde etmeye odaklanan, bireysel başarılar peşinde koşan insan bitmiş insandır. Toplumsal yönü biten insan yaşamayan insandır, bulunduğu makam ve sahip olduğu maddi imkanlar ne olursa olsun bu gerçektir. Bir insan, ihtiyacından çok fazla maddi imkana sahipse ama hala rekabet edip daha fazlası olsun diyorsa o insan mallaşmış ve mülkün kölesi olmuş insandır. Ulus devletin ve kapitalizmin insanda bıraktığı etkiyle sanılandan da çok daha derindir.
Geçen gün, oynanan Türkiye-Arabistan maçında 3-0 kazanan Türkiye’yi, bırakalım muhafazakâr ve egemenlikçi kesimleri, kendine solcu ve sosyalist diyenler bile, Arabistan’a karşı savundular. İşte bunlar ulus-devletin bireyde bıraktığı etkilerdir. Basit bir ayak topunu bile siyasete alet ederek egemenlik için, üstün ulus olmak için kullanıyorlar. İnsanlığın kaybettiği bir yerde kimin ne kazandığının hiçbir önemi yoktur. Çünkü insanlığın süründüğü koşullarda, bütün değerler egemenlikçi zihniyete hizmet eder. İşte demokratik-ulus paradigması, insanlığa ait bütün değerlerin tekrar insanlığa iade edilmesidir. Dikkat edilirse, demokratik ulus paradigmasında ulusal değerler bitmiyor, ulusları, yana yana getirerek, zenginlik oluşturarak insanlığın ortak değerleri biçiminde yaşamsallık kazanıyor. Burada, olması gereken, toplumun doğal öz yönetiminin toplumun özgür varlığının ve yaşamının korunması için olması gerektiğidir. Bunun için, ahlaki politik toplumun oluşması zorunluluğu vardır. Toplumsallığı geliştirerek kendine toplum içinde özgür yaşam imkânı yaratmak özgür birey için olmazsa olmazdır. Özgür birey, ahlaki politik toplum içinde oluşur. Toplumsallığın kurtulduğu maddi manevi koşullarda birey özgür olarak yeni yaşam içinde varlığını sürdürür. Ahlaki politik birey, her türlü daraltıcı yerellikten, darlıktan, bencillikten kurtulmuş, kendi aidiyetini koruyarak genel insani değerlere sahip yeni insandır. Yeni insanda insancıl olma, adaletli olma, sevgi dolu olma, dürüst olma esastır. Kurdistan’da ve PKK’de yeni toplum ve yeni insan bu ölçüler ve değerler temelinde oluşuyor.”