HABER MERKEZİ -Portre
Kızıl saçları ve amansız kavgası ile tanınan şehit Sakine Cansız’ın katledilişinin üzerinden 11 yıl geçti. Çocukluk ve mücadele arkadaşı Aysel Doğan Sakine’yi şu sözlerle anlatıyordu: “Elinde hiçbir şey yok çırılçıplak hani derler ya ‘anadan doğma’ ama tek bir şey vardı; iradesi vardı. Zaten iradesi olmayan inancı, inancı olmayanın da iradesi olmaz. İki silahla mücadele etti ve kazandı.”
Fransa’nın başkenti Paris’te 9 Ocak 2013 tarihinde katledilen PKK kurucularından şehit Sakine Cansız (Sara), Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi şehit Fidan Doğan (Rojbîn) ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi şehit Leyla Şaylemez’in (Ronahî) katledilmelerinin üzerinden 11 yıl geçti. Aradan geçen bu süreçte katliamın asıl failleri ortaya çıkarılmadı ancak kadınlar her sene büyüyen mücadele tutkusu ile Sakinelerin ışığını yansıtmaya devam ediyor.
‘O günlerin güzel yoldaşlığına doyamadım’
“Tarih 26 Aralık 1990’ı gösteriyor. 17 Mayıs 1979’da, Elazığ’da, sabahın köründe evden alınmıştım ve şimdi Çanakkale zindanından çıkıyorum. Nereden nereye… Denizin lacivert rengi bir harika! Güneş ışınlarının yarattığı parıltı denize çok daha güzel bir görüntü vermiş. Hava güzel. Besra’nın tanıdığı bir kaç dostla görüştükten sonra otobüsle İstanbul’a hareket ediyoruz. Yol boyunca arkadaşlarla geçirdiğim o son günü, o günün yıllara bedel sıcaklığını, yakınlığını düşündüm… O günlerin güzel yoldaşlığına doyamadım…” bu sözler Sakine Cansız’ın “Hep Kavgaydı Yaşamım” kitabının üçüncü cildinin ilk satırlarından…
‘Çok karlı bir coğrafyada doğmak şanstır bence’
Kızıl saçları ile dikkatleri üzerine çeken Sakine, Dersim’e bağlı Tahtı Halil köyünde 12 Şubat 1958’de dünyaya gelir, doğduğu günü bir şans olarak görür ve şu sözlerle duygularını ifade eder: “Ben doğduğumda babam askerdeymiş. İzine geldiği Şubat ayında beni nüfusa kaydettiriyor! Bu yüzden resmi doğum günüm 12 Şubat 1958’dir. Zemheride doğmak acaba ayrı bir şans mı? Ben en iyisi şansa buradan başlayarak inanayım. Yeni yılda ve kışın tam ortasında, çok karlı bir coğrafyada doğmak şanstır bence.”
Memleket arzusu tekrar doğduğu topraklara götürür
Babası Sakine’yi okuması için Almanya’ya götürür ancak Sakine toprağından uzak olmaya dayanamaz. Bir gün tesadüfen bir etkinliğe giden Sakine burada hayatını değiştirecek olan “Kürdistan!” kelimesini duyar ve etkilenir. Kısa süre sonra babasına memlekete dönmek istediğini söyler. Babası gidecek olmasına üzülse de isteğini yerine getirir ve Sakine Dersim’e geri döner. Okulunu henüz bitirmemiş olan Sakine, bol bol kitap okur, sorular sorar, araştırır farklı çevrelerden insanlarla tanışır. Diğer bir avantajı ise hemen evlerinin bitişiğindeki tek gözlü odada yaşayan üniversite öğrencileridir. Sakine kısa süre içinde örgütleme yeteneğini geliştirir, kadınların yoğunlukta olduğu bir çevre oluşturur. Evden ve toplumsal baskıdan kurtulmak için farklı bir siyasi görüşten olan devrimci olan amcasının oğluyla evlenip Dersim’den İzmir’e taşınır. Sakine’nin bundan sonraki tek amacı devrimcilere ulaşmak, onlarla birlikte mücadele içinde olmaktır. Hem geçimini sağlamak hem de örgütleme yapabilmek için fabrikada işe başlar. Kısa sürede fabrikadaki kadınları da örgütler.
Amed zindanına ulaşmadan adı ulaşır
Bir eylemde “Ji Kurdan re azadî” pankartı nedeniyle tutuklanır. Birkaç ay İzmir’de cezaevinde kalır. Cezaevinden çıkar çıkmaz da Kurdistan’a döner Çewlîg (Bingöl) ve Xarpêt’te (Elazığ) faaliyet yürütür. PKK’nin 1’inci Kongresi’nde yer alan iki kadından biri olan Sakine, kadın özgürlük mücadelesinin neferi haline gelir. 1980 darbesi öncesi 1979’da Xarpêt’te PKK’li sempatizanlara ve kadrolara yönelik başlatılan büyük operasyonda yakalanır ve ağır işkencelere rağmen teslim olmaz ve direnişçi çizginin sembolü haline gelir. 1980 darbesi ile birlikte cezaevine giren kadınları örgütleyen ve cesaret veren Sakine, Elazığ’dan Malatya Cezaevi’ne sürgün edilir. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmaz, bir plan hazırlayarak Malatya Cezaevi’nden kaçar. Ancak dışarıda bağlantı kurma sıkıntısından ötürü çok geçmeden yakalanır. Sakine için yeniden sürgün yolları görünür.
Amed’deki cezaevine götürülür
Kendi deyimiyle “Nazi Kampları’nı aratmayan” bir yer olan Amed Zindanı’na götürülür. Henüz Amed’de zindana ulaşmadan adı ulaşır Sakine’nin. Esat Oktay Yıldıran’ın İç Güvenlik Amirliği’ne getirilmesiyle birlikte cezaevinde başlayan karanlık dönemde, tüm tutsaklara ve tutsak yakınlarına direnişiyle umut ışığı olur.
Direnişi ile hafızalara kazınır
Diyarbakır Cezaevi direnişiyle hafızalarda unutulmayacak bir yer edinen Sakine, cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul’da ilk kadın kurumlaşması olan Yurtsever Kadın Derneği’nin (YKD) tüzüğünü yazarak, kurucuları arasında yer alır. Kürt aydın ve sanatçıları ile birlikte Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) kuruculuğunu yapar. Özgür Halk dergisi, Özgür Ülke gazetesinin yayın faaliyetlerine de katkı sunar. Halkın yoğun ilgisiyle karşılanan Sakine, 1991 yılında Halkın Emek Partisi (HEP) tarafından İstanbul’da organize edilen 21 Mart Newroz kutlamasına katılarak binlerce kişiye hitap eder. Türkiye’de kaldığı beş aylık süreçte devlet baskısına rağmen önemli çalışmalar yürütür. Devlet, yıllarca cezaevinde kalan Sakine’nin Türkiye’de faaliyet yürütmesine izin vermez ve takibe alır.
Dağlara yolculuk
Cezaevinden hiç aklından geçirmediği bir süreçte tahliye olur. 10 yıllık amansız saldırılar altındaki direniş sırasında sürekli hayalini kurduğu dağlara gider. “Zindan Konferansı” ve Bekaa’daki eğitimin ardından Sakine, hayalini kurduğu dağlara gitme vaktinin geldiğini PKK Lideri Abdullah Öcalan’a iletir ve yolculuğu başlar. Uzun yıllar dağda kalan Sakine, 1998’de Orta Doğu’dan ayrılmak zorunda kalır. Sakine, Avrupa’da da ülke ülke, şehir şehir, kapı kapı dolaşır ve orada da birçok kadına dokunur.
Mücadele ve kavga ile dolu hayatının ardından Sakine 9 Ocak 2013’te Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ve Leyla Şaylemez (Ronahi) ile birlikte Paris’te katledilir ancak Sakine’nin sesi ve çığlığı başka kadınların mücadelesine ışık tutar.
Ölümü değil yaşamı yaşatmaya çalışıyordu
2022 yılında yaşamını yitiren Aysel Doğan, hem çocukluk hem de mücadele arkadaşı Sakine’yi şu sözlerle anlatıyordu: “Kürdistan’da en son isyan Dersim isyanıydı orada da kadın kahramanlar vardı. Bu başka bir şey bilinçli ne istediğini bilen ve onu gerçekleştirmek için ölümü değil yaşamı yaratmaya çalışan kadınlardan veya öncülerden bahsediyoruz. Ne olursa olsun isyan içerisinde olan bir durumdan bahsetmiyoruz. Bu iyi anlaşılması gerekiyor çünkü Dersim isyanında da kadınlar düşmanın eline geçmemek için kendini ölüme attılar. Elleri dokunmasın diye kendilerini ölüme attılar. Ama Sakine arkadaş o sınavını zindanda verdi. Sakine arkadaş düşmanın karşısında onu bitirmek isteyen onun halkını bitirmek isteyen gücün karşısında dimdik durdu zindanda.
İki silahla mücadele etti ve kazandı
Kadın olarak yalnız Kürdistan’da değil öncesi olmayan bütün halk isyanlarında bir kadının zindan da celladı ile yüz yüze gelmesi çok önemli. Orada tek bir silahı vardı iradesi ve inancıydı. Bu çok anlamlı ve önemlidir. Elinde hiçbir şey yok çırılçıplak hani derler ya ‘anadan doğma’ ama tek bir şey vardı iradesi vardı, inancı vardı. Zaten iradesi olmayan inancı, inancı olmayanın da iradesi olmaz. İki silahla mücadele etti ve kazandı. Kahramanların yaşam öykülerine baktığımız zaman orada kaybetme diye bir şey yok hep kazanılmıştır. O kazanımlar şimdi hemen yanı başımızda elimizi uzattığımızda yakalayabileceğimiz kazanımlar. Bilinçle yürekle, irade olarak fiziki olarak yapılan bütün değerler böyledir. Bunu iyi anlamak gerekiyor. Yeniden bir halk yaratıyorlar ama bunu yaratırken bir öncesi var.”