Doğu, “Örgütlenme çok önemli ve stratejik. Fakat bunun kadar önemli olan diğer şey de örgütlenmenin nasıl olacağıdır. Bu sistemi, erkek egemenliğini aşan, gerileten örgütlenme biçimi nasıl olacak? Feminist hareketler oldu. Mesela sadece kadına dayalı, kadınlar etrafında yaptı. Ama bunun içerisinde toplumsal gerçeklik var. Bu toplumsal gerçekliği değiştirmek lazım. Erkeği dönüştürmek lazım, çocuktan başlayarak tüm kesimleri özgürleştirmek lazım. Sadece kadına dayalı olamıyor. Feminizm kadıncılık olarak ifade ediliyor. Biz de kadını esas alıyoruz. Ama kadını esas alırken, toplumla da mücadele edelim strateji olarak görelim diyoruz. Feminizm toplumdan kopuk ele aldı” değerlendirmesinde bulundu.
KJK Koordinasyonu Üyesi Çiğdem Doğu’nun Jin TV’de yayınlanan röportajı şöyle:
Örgütlenmeden kasıt nedir ve neden ilkesel ele alınıyor?
Örgütlenme Kadın Kurtuluş İdeolojisinin temel bir ilkesi. Bütün ideolojilerde de böyledir. Örgüt olmaksızın adım atmak mümkün değildir. İnsanlık tarihi bir anlamda örgütlenme tarihidir. Toplumsallaşma kavramının özüne bakarsak örgütlenmeyi ifade ettiğini görürüz. Toplumun örgütlenme gerçekliğini ifade eder. Bir ahlak doğrultusunda örgütlenmedir. İnsan, toplum ve insanlığın geleceği açısından örgütlenmenin stratejik bir önemi var. Kavramsal olarak da örgütlenme örmekten geliyor. Toplumun gerçekliğini, ekonomisini, sağlığını, yaşamını, eğitimini örüyorsun. Kürtçe’de rêxistin deniliyor. Yani yola girmek, yolu düzeltmek demek. Etimolojik olarak baktığımızda da insanlık için neyi ifade ediyor görebiliyoruz.
İlk örgütlenmenin ve toplumsallaşmanın öncüsü kadındır. Tanrıça kimliğine erişmesi bir örgüt gücü ile bağlantılıdır. Toplumsal yaşamının örgütlenmesinde öncü rol oynadığı için ve bu anlamda topluma çok değerli hizmetler verdiği için toplum onu tanrıçalık mertebesine ulaştırdı. Trajik yan da burası. Kadın ilk öncü oldu, ilk adımları attı, zamanla etrafında büyük gelişmeler ortaya çıktı. Fakat sonrasında öncü bir güçken tamamen örgütsüzlüğe mahkum edildi. Şu anda da kadının iradesizleştirilmesi, bastırılması, şiddet görmesi, tecavüze uğramasından bahsediyoruz. Neden? Çünkü örgütsüz, savunmasız ve zayıf bırakılmış. Örgütlenme bir anlamda da öz savunma, kendini savunma, yaşamını yaratma, örgütlemedir. Kadına yönelik ilk operasyon da bu noktada ortaya çıkıyor. Kadın toplumsallığın öncüsüyken, kadın toplumundan aslında örgütlülükten kopartılıyor.
Bir güç birliğinden, irade bütünlüğünden kopartılıyor.
Tabi. Örgütlenmek bir amaç doğrultusunda bir araya gelmek, bir amacı gerçekleştirmektir. Kadınların bir araya gelme gerçekliğinden koparılması söz konusudur. Yalnızlaşma burada ortaya çıkıyor. Yalnızlaştıkça, örgütsüzleştikçe, kadının kadınla, yaşamla, toplumla olan bağı kopartılıyor ve ev içine hapsediliyor. Düşüncesi, aklı, duygusu ve insan ilişkileri daralıyor, savunmasız kalıyor. Savunmasız kaldıkça erkek egemenliği daha fazla kadını teslim alıyor. Neden Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin temel bir ilkesi? Çünkü örgüt olmadan kadın nasıl irade olacak. Bu kadar yapayalnız bırakılmışken, bu kadar iradesiz bırakılmışken nasıl kurtulacak? Örgüt, örgütlülük olmadan özgürlük olamaz. Çağımızda da kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı kadın tiplemesi var. Lider tiplemesi, devlet sistemlerinin içinde öne çıkarılmış kadın modelleri var. Ya da sanatçı ve akademisyenler var. Elbette bunların içinde çok değerli insanlar da var. Ama bireydir.
Yani liberalizmin yapmaya çalıştığı örgütlülüğü parçalamak diyebilir miyiz?
Bir nevi. Çünkü kadın mücadelesi gittikçe yükseliyor. Kapitalist modernitenin gelişimi kadınlar açısından büyük bir örgütlenme ortamı yarattı. Feminizm zaten bu ortam içerisinde ortaya çıktı. Ondan önce de kadın hareketleri vardı ama daha örgütlü bir zemini yarattı. Bu kadınlarda bir aydınlanmaya, bilinçlenmeye yol açtı. Erkek egemen aklı bu noktada bu örgütlenmeyi nasıl boşa çıkarmak lazım diye yola çıktı. Bireyler olarak kadını ön plana çıkardı. Örgütlü kadın kimliğiyle değil. Bütün kadınlar da buna mahkum ediliyor.
Örnek olarak vereyim. Geçen yıl NATO toplantısı oldu. NATO içinde yer alan kadınlar, Bakanlar, Başbakanlar bir fotoğraf çektirmişlerdi. ‘NATO biziz’ demişlerdi. Bu kadınlar kendilerini biraz feminist olarak da ifade eden kadınlar ki alakası yok aslında. Bakıyoruz ki orada bir kadın örgütlülüğü yok zaten. Belirttiğimiz biçimde erkek egemen sistem içinde yer alan kadınlar kendilerini NATO Biziz diye ifade ediyorlar. Örgütlenme yok, birey var. NATO kimdir? NATO kadın ve halklara karşı özel savaş örgütlenmesidir. Bütün ulus devletlerinin bir araya geldiği ve toplu politika ürettiği bir oluşum.
Kadın doğasına çok ters olan bir şey. Burada örgütsüz kadın gerçekliği neyi ifade eder, insan çok iyi görebilir. Örgütsüz kalan toplumdaki kadın gerçekliğine baktığımızda, düşüncesini ifade etmekte, geliştirmekte, konuşmakta, geniş bir çerçevede ilişkilenmekte, öz savunmasını, ekonomisini, sağlığını korumada, eğitimini yapmada çaresizdir. Ne kadar örgütsüzlük varsa o kadar kadercilik vardır. Kadın ne kadar yalnızlaştırılmışsa, sistem karşısında zayıftır. Zayıf kaldıkça ona bu dayatılan kaderi değiştiremez. Doğal olarak hep kaderine mahkum olanı yaşayacaktır. O yüzden kader nasıl değişecek? Örgütlenmeyle değişecek.
Kadın Hareketi özgün özerk örgütlenmeden bahsediyor. Bunu biraz açar mısınız? 3. yoldan bahsediyorsunuz. 3. yol dediğiniz tam olarak nedir?
Örgütlenme çok önemli ve stratejik. Fakat bunun kadar önemli olan bir şey örgütlenmenin nasıl olacağıdır. Sadece örgütlenme yeterli değildir. Dünya çapında binlerce kadın örgütlenmesi vardır. Ama örgütlenme tek başına yeterli değildir. Nasıl örgütleyeceğimiz önemlidir. Bu sistemi erkek egemenliğini aşan, gerileten örgütlenme biçimi nasıl olacak. Bu nedenle biz örgütlenme deneyimimizde ortaya çıkan gerçeklik açısından şöyle diyoruz. Biz PKK hareketi olarak geliştik. Önder Apo şöyle ifade etti, “PKK içerisindeki kadınlar kendilerini özgün ve özerk örgütler.” Bu çok önemli bir ifade. Feminist hareketler oldu. Mesela sadece kadına dayalı, kadınlar etrafında yaptı. Ama bunun içerisinde toplumsal gerçeklik var. Bu toplumsal gerçekliği değiştirmek lazım. Erkeği dönüştürmek lazım, çocuktan başlayarak tüm kesimleri özgürleştirmek lazım. Sadece kadına dayalı olamıyor. Mesela sadece kadınları özgürleştirelim. Peki erkek gerçekliği ne olacak? Herhalde fiziki olarak soyları bitmeyecek. Erkek de bu yaşamın içinde vardır. Bizler kadını özgürleştirmeye çalışırken, erkeği de toplumu da gelenekleri de dönüştürmemiz lazım. Mesela feminizm kadıncılık olarak ifade ediliyor. Biz de kadını esas alıyoruz. Ama kadını esas alırken, toplumla da mücadele edelim strateji olarak görelim diyoruz. Feminizm toplumdan kopuk ele aldı.
Feminizmin çok parçalı olması da bu örgütlenmeye zarar veriyor mu?
Farklılıklar her zaman olabilmeli. Bu zenginliktir. Ama farklılıklar bir havuzda da birleşebilmeli. Birçok feminist hareket var. Bunlar bir şekilde kadın özgürlüğü ve eşitliği için mücadele ediyor. Ama baktığımızda parçalıdır. Tamam, farklılıklar olmalı ama farklılıklar parçalı durmamalıdır. Mücadelemizin geldiği en önemli sorun budur. Bu kadar kadın hareketleri var ama hepsi parçalıdır. Birbirini tamamlayan, birlikte ortak strateji geliştiren ortak havuz yoktur. Kadın gücünü bölen bir durumu ifade ediyor. Toplumsal mücadele veren, toplumun özgürlüğü için mücadele eden anarşist hareketler, sosyalist hareketler oldu. Bunlara da baktığımızda bunlar içerisinde çok önemli bir kadın potansiyeli hep oldu. Bütün sosyalist mücadelelere bakalım. Oralarda kadınlar gerçekten çok ciddi öncü rol oynadılar, aktif yer aldılar. Ama buradaki örgütlenme stratejisi nasıl? Genel bir parti örgütlenmesi var. Bu genel parti örgütlenmesi içinde yer alalım. Toplumu özgürleştirirsek zaten kadın da özgürleşecektir. Feminizm bir taraftan kadını tamamen toplumdan soyutlarken, diğeri de diyor ki toplumu özgürleştirelim ondan sonra kadını özgürleştiririz. Yani aslında iki uç çizgi ortaya çıkıyor.
Tüm bu mücadele veren hareketlere baktığımızda kadın özgürlüğü ortaya çıktı mı? 70 yıllık bir Sovyet deneyimi var. Farklı devrimlerin deneyimi var. Bakıyoruz, kadın özgürlüğü garantiye alınmamıştır. Bir yerden sonra klasik geleneksel erkek kadın politikaları devam etmiştir. Biz diyoruz ki ikisi de bu biçimiyle olmuyor. O zaman 3. bir yol çizgisi var kadın örgütlenmesi açısından. 3. çizgi nedir? Biz toplumla beraber mücadele edeceğiz. Toplumun içinde olacağız. Biz buna hareket içinde ‘genel’ diyoruz. Örneğin PKK hareketi içerisinde erkek yoldaşlarımızla birlikte hareket ediyoruz. Ama biz bunun içerisinde kadın hareketi olarak özgün ve özerk bir yapılanmaya sahibiz. Mesela PAJK var. Bir kadın partisi olarak PKK ile birlikte kadın mücadelesini yürütüyoruz. Kendini ondan da kopartmamış ama kadın ile ilgili kararları kendisi alır. Kadın hareketi kendi kararlarını alır. Düzenleme yapacak, görevlendirme yapacak kadın bunları tartışır. Sürece ilişkin kadın yaklaşımı, kadın politikası nedir diye kadın bunu kendisi kararlaştırır.
Genel anlamda diyelim ki Ortadoğu gerçekliği, düşman politikaları, savaş gerçekliği bu yönlü kadın hareketinin görüşleri, değerlendirmeleri varsa bunları bir Parti, kadın örgütü olarak tartışır, genel örgütle tartışır değerlendirir. Çiğdem arkadaşın değerlendirmesi olarak değil. Çiğdem arkadaş değerlendiriyorsa o kadın örgütünün değerlendirmesidir aslında. Çünkü birlikte tartışıp, değerlendirmişiz, birlikte kararlaştırmışız, birlikte planlamışız. Dolayısıyla kadın burada genel içerisinde özgün özerk bir yapılanmaya sahiptir. Kadın o topluluk içerisinde ne kadar örgütlü bir yapıya sahipse bir irade oluyor. Bu ortak iradeden mücadele ediyorsun. Hem genel anlamda erkek egemenlikli sisteme karşı, hem de parti mücadelesi içerisinde de cins mücadelesi yürütüyoruz. Kadın ordulaşma gerçekliği içerisinde de bu böyledir. Örneğin, HPG gerilla ordusu olarak ifade ediyoruz. Bu ordulaşmanın içerisinde bir de YJA Star vardır. Gerilla ordusu içerisinde de kadın ordusunu kendisini özgün ve özerk örgütlemiştir.
Sanırım böyle bir mekanizma işletilmeseydi bu kadar başarılar elde edilemezdi.
Evet, yani kadın mücadelesinin, Kürt Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin bugün mesela Jin Jiyan Azadi sloganları bütün dünyada yankılanıyor. Bu hareketimizin ortaya çıkardığı bir slogandır. Aslında dikkat ederseniz Jin Jiyan Azadi de bunu ifade ediyor. Kadın yaşamdır, yaşam toplumdur. Bununla birlikte özgürlüğünü ele alan bir realite. Örgütlenmeyi de insan bunun etrafında çok iyi anlatabilir. O yaşamın genelinden kopmadan, ama orada özgünlüğü de koruyarak o yaşama özgürlük, eşitlik, adalet katmaya çalışıyorsun. Böyle bir örgütlenme tarzı daha güçlü bir iradeleşme ortaya çıkartıyor. Kadın kendini daha iyi tanıyabilir.
Kadın Hareketi olarak bunun mücadelesini veriyorsunuz yıllardır. Bir kadın ve toplum gerçekliği de var. Hafızasızlaştırılmaya çalışılmış, kökünden kopartılmaya çalışılmış bir kadın gerçekliği de var. Bu anlamda örgütlenmedeki zorluklar nedir? Örgütlenmeye gelme, ikna olma durumu konusunda yaşanan zorluklar nelerdir?
Biz bunu cins mücadelesi olarak ifade ediyoruz. Toplumsal cinsiyetçiliğin ortaya çıkarmış olduğu alışkanlıklar, zihniyet kalıpları var. Hepimizin bildiği şeyler. Tek tek açmak istemiyorum. Geleneksel, egemenlikçi, köleliği kabullenmiş, içselleştirmiş kaderci yaklaşımlar var. Dediğiniz gibi hem kendi tarihinden, hem toplum tarihinden koparılmış, hafızasızlaştırılmış bir kadın gerçeği var. Tabi ki zorlukları çok fazla. Çünkü öncelikle bu kendinizi tanımayan gerçekliğe karşı mücadele etmen gerekiyor. Önce kadının kendini tanıması, kendine, kadının kadına güvenmesi lazım. Kadınlar birbirine düşürülmüş, birbirleriyle rekabet haline getirilmiş, bir cinsel obje olarak görülmüş. Tüm bunların kadın psikolojisinde, kadın karakterinde yarattığı gerçeklikler var. Şimdi bunları görmeden hadi özgürlük mücadelesi verelim demekle olmuyor. Zaten dediğinde ilk attığın adımda tökezlersin.
Dolayısıyla öncelikle bilinçlenme mücadelesi çok önemli. Burada da buna çok gelmeyen zorlayan yaklaşımlar olabiliyor. Belki bu bütün mücadeleler açısından da bir alışkanlık. Mesela kaba isyan daha kolay oluyor. Diyelim ki sisteme karşı protesto ediyorsun, devletleri, erkekleri protesto ediyorsun. Sokağa çıkıyorsun, reddediyorsun, kabul etmiyorsun. Tamam, bunlar zaten mücadelenin çok önemli bir yanı. Ama bu biraz daha rahat oluyor. Bir de kendi geriliklerimize karşı mücadele edelim. Tamam, ben erkek aklını reddediyorum. Ama bunun karşısındaki akıl ne olacak. Tamam, bu sistemi reddediyorum, peki bunun karşısındaki sistem nasıl olacak? Bu sistem kadını ekonomik anlamda bastırıyor, sömürüyor. Biz nasıl bir ekonomi inşa edeceğiz, nasıl bir ekonomi istiyoruz? Sağlık endüstrisi kadın bedenini bu kadar kullanıyor mesela, bunun karşısında bizim yaratmak istediğimiz toplumda kadının, erkeğin bir bütün toplumun sağlıklı yaşayabileceği nasıl bir sağlık sistemi olmalıdır? Eğitim tamamen beyin yıkama sistemine dönüştürülmüş, hiyerarşik ve erkek aklıyla donatılmış bir eğitim sistemi var. Kadın eksenli, özgürlük eksenli bir yaşamda eğitim nasıl olacak?
En çok karşılaştığımız da budur. Bir olay oluyor, ilk tepkiler çok güçlü oluyor. Ama bunu bir örgütlülüğe dönüştürme ve alternatif sunmada çok eksik kalıyoruz. Ve bence sistem bu tarzı da yakalamış.
Çünkü süreklilik yok, o yüzden. Sen bir şeyler karşı çıkıyorsun, reddediyorsun ama bu ret karşısında senin kabulün, stratejin nedir? Bu olmadığında senin mücadelende de süreklilik olmuyor. Protesto ediyorsun ama karşındaki sistem aynı. Alternatif yaratmamışsın. Hatta o sistem daha da kurnazdır. 5 bin yıla dayalı bir tecrübesi var. Senin reddettiğin gerçeklik karşısında acaba ben bunu kendi sistemime çekerim diye hesap yapıyor. Liberalizm yani. Sürekli protesto et et nereye kadar? Bir süreden sonra yenilgi psikolojisi de ortaya çıkıyor. Bir yanıyla yenilme durumu, diğer yanıyla da sürekli bir mücadele yürütmek lazım, sürekli ideolojik anlamda zenginleştirmek, örgütsel anlamda politik anlamda, öz savunma anlamında bizim de kadın hareketi olarak politika düşünce üretmemiz lazım.
Dünya kadın hareketleri olarak henüz bunun organlarını çok oluşturamadık. Örgütler var. Ama bizim de jeostratejik-jeopolitik kadın politikası üretme anlamında, uluslararası anlamda nasıl bir örgütlenmemiz var? Yoktur. Kurdistan boyutuyla düşünelim. Tüm Kürt kadınlarını kapsayacak anlamda, yetersizdir. Evet, vardır kadın hareketi olarak bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Ama bunun daha da derinleşmesi ve açılım sağlaması lazım. Bu açıdan baktığımızda 3. yol çizgisinde inşa ederek örgütlenme olmalı. Sadece protesto ederek değil, bunların yanında neyi kabul ettiğini, stratejik olarak neyi ortaya koyarak, örgütleyerek yapmak lazım. Dünyada farklı farklı kadın örgütleri var ve çok anlamlı. Eleştirmek anlamında söylemiyorum ama bu var olan örgütleri inşa eden, kendi yaşamını yaratan örgütlenmelere dönüştürüp birleşmemiz lazım.
Kurdistan özelinde ele alırsak, siz bu anlamda bir mekanizma işletiyorsunuz. Komünlerden, meclislerden bahsediyoruz. Bu mekanizmayı kısaca değerlendirebilir misiniz?
Bu ifade ettiğim örgütlenme stratejisini biz demokratik kadın konfederal sistemi olarak ifade ediyoruz ve bunu örgütlemeye çalışıyoruz. Daha doğrusu örgütlenmemizi bu esasta gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Onları da kapsama temelinde yaklaşıyoruz. Ama diyoruz ki bütün bunlar demokratik konfederal bir havuzda toplansın. Kurdistan’da kadın devrimi diyoruz değil mi? Kurdıstan’da kadın devrimi nasıl olacak? Bizim stratejimiz şudur ki, biz diyoruz kadın devrimimizi demokratik kadın konfderal sisteme göre örgütleyeceğiz. Bu anlayışla da örgütlenmemizi geliştirmeye çalışıyoruz. Sizin dediğiniz gibi genel anlamda burada Önder Apo’nun ortaya koymuş olduğu bir model olarak da gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Biz bunu kadın konfederal sistem olarak da gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Komün, meclis, kooperatif ve akademiler. Yani özgür ekonomiye dayalı, ekolojik anlayışa dayalı kooperatifleşme. 4 ayak üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığımız demokratik konfederal bir sistem.
Toplamında da kadın özgürlük devrimini gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Biraz önce sorduğunuz soruyla bağlantılı da gitmek istedim. Sordunuz ya zorlukları nelerdir? Tabi ki zorlukları çoktur. İnşa etmek çok zor. Bu belki ezilen tüm insanlık açısından geçerli bir şey. Hep tabi olmuşsun, hep ezilmişsin, hep birileri senin adına yönetmiş, karar vermiş. Devlet karar vermiş, ailede baba karar vermiş, büyükler karar vermiş vs. Özellikle Ortadoğu’da kendi kendini yönetmeye alışmamışsın. Kadınlar olarak biz karar verelim, mahallemiz için biz karar verelim.
Yönlendirilmeye alışmışız.
Alışmışız. Bazen kadın kadına da yapıyor. Çünkü bu bir iktidarcı alışkanlık, erkek aklının yaratmış olduğu bir alışkanlık. Birileri düşünecek, söyleyecek ben de yapacağım. Evet, tabi ki yapmak çok önemli bir şey. Ama sen de düşünce üretmelisin, sen de politika üretmelisin, kendi kendine karar vermelisin. Bizim örgütlenme anlayışımızda bu çok önemli, komün bu işi yapacak. Kadın komünleri ve meclislerinin işlevi nedir diye sorarsak; özgün özerk örgütlenmedir. Kadınların kendileri için karar vermelerine dönük bir ortam yaratacak. Komünlerde kadınlar ne ihtiyaçları varsa ona yönelik tartışacak ve karar verecek. Meclislerde daha üst düzeyde bu iradeleşme ve kararlaşma ortaya çıkacak.
Yani sadece devletler, erkekler karar vermeyecek. Diyeceğiz ki bak bizim şu şehirdeki kadın meclisimiz, komünümüz bir araya geldi. Sürece ilişkin politikamız budur, biz kadın meclisi olarak böyle yaklaşıyoruz. Şu politika yanlıştır, bunu şöyle düzeltmek lazım. Yada devlet şöyle yaklaşıyor, ama biz kadın meclisleri devletin bu politikasını kabul etmiyoruz. Burada dikkat edelim örgütlülüğün yanında politika var. Boşuna bir araya gelmiyorlar. Politika yapıyorlar, kendi kendilerini yönetiyorlar. Bizim örgütlenme anlayışımızda bu çok önemli bir şey. Kendi kendini yönetebilen bir örgütlenme anlayışı.
Bir de yerelden başlıyorsunuz.
Evet, aslında aşağı yukarı tabirler kullanılıyor. Bu hiyerarşik bir tanımlama. Taban denilebilir. Biz o piramidi tersine çeviriyoruz. Uç kısmı aşağıya geliyor. Esas olan da uç tarafıdır. Komünlerde kadınlar ne diyor? Mahallelerde, sokaklarda kadınlar yaşamlarına dair ne düşünüyor? Başkası değil, kendisi ne düşünüyor? Yani Xwebûn! O kadın kendi yaşamına dair kararlar aldıkça politika yaptıkça, bunu hayata geçirdikçe, bunu eylemselleştirdikçe kendisi olmaya başlıyor. Ama nasıl Xwebûn oluyor? Kendi başına olmuyor. Kadın liberal sistemde tek başınadır. Burada ne var? Kadınlar birlikte güçlü olduğunu ortaya koyuyor, hem de özgürlüğün bu örgütlenme biçiminden politika yapma, kendi kendini yönetmeden geçtiğini gösteriyor. Bu tecrübe yavaş yavaş gelişiyor. Zordur, gerçekten zordur. Çünkü birçok şeyi elinden alınmış kadın gerçekliği var, alışkanlıklar var. Başkalarınca yönetilmeye alışmış, kendisini nasıl yönetecek? Ekonomisini nasıl kuracak?
Evin yönetimi bile elinden alınmışken kadının şimdi bir köyün yönetiminde yer alma bunun politikasını yapma, bir şehrin yönetimini eline alması elbette ilk süreçler açısından çok zor.
Çok zor. Ama bir de akademi gerçekliği var. Biz akademi deyince klasik aklımıza gelen biçimiyle değil. Özgürlük düşüncesinin, mücadelesinin örgütlenmesinin ortaya çıkardığı tecrübeler var. Eksiklikler var mesela. Akademi bunları tartışır, kadınları bu noktada bilinçlendirmeye çalışır. Kadının ekonomi politikası, anlayışı nasıl olmalı. Bu kadın devrimi gerçekliği içerisinde nasıl olacak? Sağlığına dönük politikalar nelerdir egemen sistemin dayatmış olduğu? Peki bunu aşmak için nasıl bir anlayış ortaya koyacak? Akademiler bunları tartışır, değerlendirir. Kadının bedenini, aklını, bakışını tartışır. Bu akademiler de bahsettiğim bu örgütlenme gerçekliğini başarılı bir biçimde gerçekleştirmek için zemin yaratır. Kadın ufkunu, kadın eksenli aklı geliştirmeye çalışır. Örgütlenmeyi tek başına almak mümkün değil. Örgütlenmeyi kadın aklı olmadan, bilinçlenme olmadan, akademileşme olmadan ele almak mümkün değil. Kadın eğer özgün bir bilince kavuşmazsa o zaman güçlü ve süreklileşen örgütlenmesini de yaratamaz.
Kadın devriminin örgütlenmesinde biraz yereli ele aldık. Peki yerel ile evrenselin ilişkisi nasıl olacak? Mesela çok büyük bir iddianız var, çok da heyecan verici. Dünya kadın konfederalizminden bahsediyorsunuz. Bu nasıl örülüyor?
Örgütlenmek de zaten örmekten geliyor demiştik. Aslında bunu çok iyi ifade ediyor. Çağımızın temel dinamiği gerçekten kadınlar. Her yerde bu kendisini ortaya çıkartıyor. İfade edilse de edilmese de böyle bir hakikat var. Kurdistan gerçekliği, Ortadoğu içindeki pozisyonu, Kürt sorununda ortaya çıkan çözüm çok önemli bir dinamizmi ifade ediyor. Önder Apo’nun bu zeminde ortaya çıkarmış olduğu mücadele Kurdistan zemininde ortaya çıkan mücadelenin evrensel niteliği var, etkiliyor. Bunu uzun uzun anlatmak şu anda mümkün değil ama böyle bir realitesi var. Kurdistan gerçekliği içinden çıkan Kürt Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin ayrıca evrensellik boyutu var. Paradigmayla, Önderlik tarzıyla çok bağlantılı bir durum. Önder Apo’nun çok stratejik bir önemi var. Onun ortaya çıkarmış olduğu örgütlenme biçimi, politika biçimi, kadını, insanı ele alış biçimi çok dinamik bir öze sahip ve gerçekten evrenselleşiyor.
Bu kadar ağırlaştırılmış bir tecrit var. Önderliğimizden haber alamıyoruz. Bu kadar ağır bir tecrit, baskılama, izolasyon politikası var. Ama Önderliğin paradigmasının öyle bir dinamizmi var ki akıyor adeta. Latin Amerika’dan tutalım, Güney Afrika, Avrupa, Kanada, Amerika, Kuzey Afrika, Ortadoğu’ya kadar yayılıyor. Bu paradigmanın evrensel bir yanı var. Bu paradigmanın kadın özgürlük mücadelesiyle buluşması muazzam bir enerji yaratıyor. Gelmiş olduğumuz düzeyde kadın devrimini demokratik konfederal sisteme göre örgütlemeye çalışıyoruz. Örnek alınıyor. Rojava Devrimi buradan esinlenerek kendini örgütlemeye çalışıyor ve gerçekten ortaya çıkardığı çok önemli tecrübeler var. Bu deneyimi çok anlamlı buluyoruz. Kuzey Kurdistan’da ortaya çıkan Kürt Kadın özgürlük Mücadelesi var. Bu hareketler esinleniyor. Orada da çok önemli bir kadın düzeyi açığa çıktı.
Avrupa’da Kürt kadınlarının bulunduğu birçok yerde kadınlar bunu esas alarak örgütlenmeye çalışıyorlar. Dünya kadınları da, erkekleri de, elbette kapitalist sistem de bunu çok iyi görüyor. Bizim dışımızda da dünya çapında çok önemli bir kadın mücadelesi var. Çok değerlidir. Yıllardır onlar da çok önemli mücadeleler yürüttüler. Ekolojik hareketlerden tutalım, kadın hareketlerine kadar. Ama en başta söylediğim gibi parçalı kalıyoruz. Kadın evrenselleşmesi birleşmesi boyutuyla ufak çaplı bazı organizasyonlar var. Ama onlar da çok etkili bir mücadele yürütemiyorlar. Ya da bir yere kadar yürütüyorlar. Ondan sonra kesintiye uğruyor. Sonra bakıyorsun ki ittifaklar dağılmış.
2. Uluslararası kadın konferansı Kadınlar Geleceğini Örüyor şiarıyla gerçekleştirilmişti. Onu izlediğimiz zaman da bunu gördük. Çok farklı ülkelerden, bölgelerden, inanç ve dillerden kadınlar bir araya gelmişti. Hepsinde ortak bir arayış var. Örgütlenmenin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor.
Konferans çok çarpıcı bir konferanstı. Buna benzer başka etkinlikler de var. Her yerde bu ihtiyaç yüksek sesle ifade ediliyor. Bizim dışımızdaki kadın hareketleri de bunun farkında. Ama bunu örgütlememiz lazım, öncülük etmek gerek. Ortak tüm kadın hareketleriyle tartışarak yapmak gerek. Diğer kadın hareketlerinin de çok önemli tecrübeleri var. Onlardan alacağımız iyi örnekler var. Onların bizden alacağı iyi örnekler var. Bunları daha güçlü bir kadın stratejik aklıyla ele alan, daha güçlü bir örgütlenmeye kavuşturan bir düzey geliştirmek lazım ki 21. yy. dünyada nereye bakıyorsun muhalefette, isyanda, sisteme karşı gelmede genele de öncülük ediyor kadınlar. En çok ses çıkartan onlar. Bu isyanı, bu gerçekliği daha güçlü bir örgütlülüğe kavuşturmamız lazım. Biz diyoruz ki bunları tartışalım. Dünya demokratik kadın konfederalizmini birlikte tartışalım, birlikte gerçekleştirelim. Bu konuda bir gündem yaratmak istiyoruz. Daha başarılı olacağına inandığımız için bunu gerçekleştirmek istiyoruz.
Bir çiçek nasıl topraktan koparılınca solar, zayıflar hatta ölür. Kadın da toplumundan koparıldıkça, solmuştur, iradesizleştirilmiştir, zayıflamıştır, köleleştirilmiştir. Her türlü kötü kullanıma açık hale gelmiştir. Toplumla yeniden sözleşme çok önemli. Tekrardan o organik bütünlüğü yakalayabilmesi için toplumsal sözleşmeye ihtiyaç var. Erkek egemen aklı yazılı kanuna da dönüştürmüş, ama yazısız kanun çok daha ağırdır. Açık veya gizli sözleşmeler yapmış. Şimdi bizim toplumumuzla kendimizi özgürleştirmemiz, kendimizi özgürleştirerek toplumumuzu özgürleştirme anlayışıyla toplumsal sözleşmeyi hayata geçirmek önemlidir. Kadınlar bu toplumda nasıl bir yaşam, nasıl bir aile, erkek, çocuk, şehir, doğa istiyorlar? Biz bu yaşamla nasıl sözleşeceğiz? Anlaşma biraz resmi kaçıyor ama sözleşme daha mütevazi ve daha içten oluyor.
Toplumda bu kadar cinsiyetçilik oluşturulmuş, geri bir gerçeklik var. Bunu değiştirmek üzerinden nasıl bir sözleşme yapmamız gerek. Bunu tartışmalarını yürütüyoruz. Ama politik anlamda daha fazla gündeme getirmemiz gerekiyor. Bu anlamda biraz yetersiz kaldı. Bu vesileyle özeleştirimizi de verelim. Toplumu da, kadınları da daha fazla bu tartışmalara katmak, daha güçlü veriler ortaya çıkarmak açısından biraz zayıf kaldık fakat böyle bir gündemimiz var. Bu da örgütlenmenin çok temel bir yanını ifade ediyor.