Stêrk TV’de yayınlanan özel bir programda konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Kurdistan, Ortadoğu ve dünyada yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecrit ve işkencenin devam ettiğini belirten Bayık, “Buna karşı eylemler yapılsa da, soykırımcı, işgalci Türk devleti bu siyasetinde ısrar ediyor. Çünkü tecride karşı yürüttüğümüz mücadele biraz zayıf kalıyor, Türk devleti de bundan cesaret alıyor. Diğer yandan ise bazı devletler var, çıkarları için Türk devletine destek veriyorlar. Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı da bundan faydalanıyor ve bu siyasette ısrar ediyor. AKP-MHP’ye göre ne Kürt var, ne Kürt sorunu var. Kim Kürt sorunu var diyorsa onu ‘suçlu’ görüyorlar. Yani Türk devletinin zihniyetinde bir değişim yok. Bu zihniyete göre Kürt sorunu şiddetle ve savaşla çözülmelidir. Bu zihniyet de esas olarak MHP zihniyetidir. MHP, bir parti değil kontrgerilladır. Bu yüzden MHP, PKK’yi bitirmeli ve Kürt soykırımını tamamlamalıyız diyor. Rêber Apo, Kürt halkı ve dostları bu siyasete karşı duruyor, direniyor, mücadele ediyor” diye konuştu.
Türkiye ve Kurdistan’da 31 Mart’ya gerçekleşecek seçimleri de değerlendiren Bayık, DEM Parti’nin gerçekleştirdiği ön seçimlerin demokratik bir yöntem olduğunu ve herkesin seçilen adaylara sahip çıkması gerektiğini ifade etti. AKP-MHP iktidarının iki dönem kayyum eliyle belediyeleri gasp ettiğini şimdi ise Hizbul-Kontra ile Kurdistan’ı ele geçirmek istediğini belirten Bayık, Kürt halkının bu oyunlara gelmemesi gerektiğini vurguladı. Özellikle Türkiye’nin farklı şehirlerinden Kurdistan’a getirilen seçmenlere karşı dikkatli olunması gerektiğinin altını çizen Bayık, Kürt halkını AKP-MHP ve Hizbul-Kontra’nın bu siyasetini boşa çıkaracağını ifade etti.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Stêrk TV’de yayınlanan röportajında şu değerlendirmelerde bulundu:
Rêber Apo’ya yönelik tecrit ve işkence devam ediyor. Türk devleti tecridi neden ve hala nasıl devam ettiriyor?
Sorunuzu cevaplamadan önce şunu belirtmek istiyorum. Hem Türkiye’de hem de Bakûrê Kurdistan’da sanatçılar, yazarlar, faşizme karşı duran, demokrasi ve özgürlük isteyen güçler tarafından bir çağrı yapıldı. Barışa ses vermeliyiz, dediler. Bu dönemde böyle bir çağrı yapmak çok önemlidir. Bu vesileyle bu çağrıyı yapan güçleri tebrik ediyorum, saygılarımı iletiyorum. Bu çalışmalarını daha da güçlendirmeliler.
Rêber Apo’ya yönelik mutlak tecrit ve işkence devam ediyor. Buna karşı eylemler yapılsa da soykırımcı, işgalci Türk devleti bu siyasetinde ısrar ediyor. Çünkü tecride karşı yürüttüğümüz mücadele biraz zayıf, Türk devleti de bundan cesaret alıyor. Diğer yandan ise bazı devletler var, çıkarları için Türk devletine destek veriyorlar. Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı da bundan faydalanıyor ve bu siyasette ısrar ediyor. Genel mücadelemiz AKP-MHP’yi yok etme noktasına getirmiştir. İktidarlarını devam ettirmek için de inkar siyasetini yürütüyorlar. Onlara göre ne Kürt var, ne Kürt sorunu var. Kim Kürt sorunu var diyorsa onu ‘suçlu’ görüyorlar. Yani Türk devletinin zihniyetinde bir değişim yok. Bu zihniyete göre Kürt sorunu şiddetle ve savaşla çözülmelidir. Bu zihniyet de esas olarak MHP zihniyetidir. MHP bir parti değil, kontrgerilladır. Bu yüzden MHP, PKK’yi bitirmeli ve Kürt soykırımını tamamlamalıyız, diyor. Rêber Apo, Kürt halkı ve dostları bu siyasete karşı duruyor, direniyor, mücadele ediyor. Sadece Kürtlere karşı değil demokrat, sosyalist güçlere karşı da bu siyaset yürütülüyor. İktidar Türkiye’de kendine göre bir rejim kurmak istiyor. O rejimde ne Kürt olacak, ne Alevi, ne demokratlar ne de sosyalistler olacak. Herkesin onlara teslim olmasını istiyor. Tamamen bu temelde bir siyaset yürütüyorlar.
HAMLEYİ MİLYONLARCA İNSANLA YÜRÜTMELİYİZ
Bu siyaseti kabul etmediğimiz için bir hamle geliştirdik. Hamlenin amacı Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi. Bu hamle tüm eksiklere rağmen güçlü sonuçlar ortaya çıkardı. Hamle hem gündem oldu hem de gün geçtikçe uluslararası alanda Rêber Apo’ya, paradigmasına sahiplenme daha da büyüdü. Kapitalist sistemin insanlık üzerinde büyük bir baskısı var. Toplumda büyük tahribatlar yarattı. Bunu herkes görüyor. Buna karşı bir alternatif arayışı da var. Geliştirdiğimiz hamle ilaç gibi geldi onlara. Kapitalist sisteme karşı Rêber Apo’nun geliştirdiği demokratik modernite sistemini esas aldıklarında sorunlarını çözebileceklerini gördüler. Rêber Apo’ya ve paradigmasına da bundan dolayı sahip çıkıyorlar. Rêber Apo, savunmalarım nereye ulaşırsa ben oradayım, diyor. Fiziki olarak İmralı’da olabilir fakat Rêber Apo uluslararası alanda tanınan ve gün geçtikçe de daha çok sahiplenen bir liderdir.
Rêber Apo, İmralı’da esir olmasına, işkence görmesine rağmen özgür bir şahsiyettir. Fikirleriyle, felsefesiyle, mücadelesiyle bunu yarattı. Paradigmayla da bunu insanlığa sundu. İnsanlık bu anlamda büyük bir silaha kavuştu ve bu silahla mücadele ediyor. Bu anlamda hamlenin ilk etabı başarıya ulaştı diyebiliriz. Asıl önemli olan bu hamlenin üzerinde bir hamle geliştirmektir. Bu yüzden de yapılan eylemlerde değişiklikler yapılmalıdır. Eğer yeni tarz eylemler yapılmazsa hamleden güçlü sonuçlar alınmaz. Hamleyi artık toplumla, milyonlarca insanla yürütmeliyiz. Hem Bakur’da, hem Kurdistan’ın diğer parçalarında hem de uluslararası alanda bu yapılmalıdır. Eğer hamle bu temelde yürütülürse amacına ulaşır. Şu an yapılan eylemler eksik kalıyor. Daha güçlü, farklı eylemler yapılmalı, milyonlar yürümelidir. O eylemler hem uluslararası devletler üzerinde hem de soykırımcı Türk devleti üzerinde etkili olmalıdır. O zaman AKP-MHP daha fazla devam edemez. Halkımız da, dostlarımız da bu gerçekliği iyi anlamalıdır.
Gerillaların eylemleri Türk basınında fazla yer almıyor fakat son eylemler gündeme geldi. Bu eylemler Türk devletini ve faşist AKP-MHP rejimini sarstı. Son eylemler Türkiye ile Kurdistan’da toplumu ve siyaseti nasıl etkiledi?
Hem Rêber Apo, hem PKK gerillaları hem de Kürt halkı siyaset üzerinde büyük bir etki yaratıyor. Türk devleti ve iktidarı sürekli PKK’yi yok ettiğine dair propagandalar yapıyordu. Fakat gerilla güçlü eylemler yaptığı zaman bu eylemler Türk devletini ve AKP-MHP iktidarını sarstı. Yıllarca yaptıkları propagandalar hem Türkiye’de hem de uluslararası sahada boşa çıktı. Herkes o propagandaların yalan olduğunu gördü. Bu eylemler Türk devletinin ve iktidarın gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koydu. Bu yüzden panik halindeler. Bu eylemleri nasıl etkisiz kılacakları üzerinde duruyorlar. Birçok kişiyi gözaltına alıyorlar, tutukluyorlar, gerilla alanlarını bombalıyorlar, özellikle de Rojava’ya yönelik ağır saldırılar yapıyorlar. Bu şekilde güçlü olduklarını, ayakta olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Zayıflıklarını bu şekilde örtmeye çalışıyorlar.
Türkiye halkları da AKP-MHP iktidarına bazı sorular sormalıdır. Yani bu askerleri nereye gönderiyorsunuz, kimin için gönderiyorsunuz demeliler. Bunun sebebini araştırmalılar. Eğer Türk askerleri ölüyorsa sebebi Erdoğan’dır. Herkes Erdoğan ve MHP’den bunun hesabını sormalıdır. “Neden çocuklarımızı Başûrê Kurdistan’a gönderiyorsunuz, ne işleri var orada? Bunun sınırı savunmakla hiçbir alakası yok. Türkiye’yi, Türkiye toplumunu savunmakla alakası yok. Bazı amaçlarınıza ulaşmak istiyorsunuz, bu yüzden çocuklarımızı savaşa gönderiyorsunuz, öldürtüyorsunuz” demeliler. Öldürülen askerlerin sorumlusu tamamen Erdoğan-Bahçeli’dir. Halkın bunu görmesi lazım. Eğer Türkiye’de her şey pahalanmışsa bunun da sebebini araştırmalılar. Neden her geçen gün Türk parası değer kaybediyor, ekonomisi altüst oluyor, halkın yaşamı tehlikeye giriyor; bunların sebebin
KORUCULAR, KDP PÊŞMERGELERİ SOYKIRIM SİYASETİNE ALET OLMAMALI
Şu an Türkiye’de ana akım medyada, özellikle de sosyal medyada, askerlerin koşulları, bulundukları yerler, askerlerin elindeki malzemeler uygun mu değil mi gibi tali gündemler tartışılıyor. Sizce gündem olması gereken tartışmalar bunlar mı?
Tartışılması gereken esas konular bunlar değil. Bu tartışmalarla yenilgilerini gizlemek istiyorlar. Halbuki Türk ordusu büyük bir darbe yedi. Savaşı devam edemeyecek durumdalar. Yapılan eylemler de bunu açıkça ortaya çıkardı. Bunun üzerini kapatmak için psikolojik-özel savaş yürütüyorlar. Basında yaşananları çarpıtıyorlar. Yürütülen tartışmaların hepsi bundan dolayıdır. Halkın araştırmasını, sebebini öğrenmesini, artık yeter demesini istemiyorlar. Başka şeyleri gündemleştirmek istiyorlar. Bu vesileyle koruculara da bir çağrım var; soykırım siyasetine hizmet etmesinler, buna karşı dursunlar. Yine KDP pêşmergeleri soykırım siyasetine alet olmamalılar. Türk devletinin üslerinden uzak dursunlar, destek vermesinler. Onlardan istenen budur.
Bu yüzden gerilla, mücadelesinde başarılıdır. Bu vesileyle gerillaya da teşekkür ediyorum, kendilerini kutluyorum. Öyle görünüyor ki gerilla bu mücadelesini devam ettirecektir. Hem Türk devleti hem de AKP-MHP iktidarı bilmelidir ki bu şekilde sonuç alamazlar. Kürtler demokrasi ve özgürlük amaçları için mücadelesine devam edecektir. Bunu anlamaları lazım. Soykırım, inkar, imha siyasetinden, tecritten, işkenceden, işgalden vazgeçmeliler. Eğer vazgeçmezlerse, bu Türkiye için büyük tehlikeler yaratacaktır. Belki Erdoğan seçimi kazandı fakat Türkiye yıkıma doğru gidiyor. Türkiye’nin dostu kalmadı, tek kaldılar. Türkiye halklarının bunu görmesi ve bizi nereye götürüyorsun, geleceğimiz karanlık, büyük darbeler yiyoruz, hiçbir yerde saygınlığımız kalmadı demeliler. AKP-MHP iktidarından bunun hesabını sormalılar.
Siz de bahsettiniz; soykırımcı, işgalci Türk devleti gerilladan darbe yedikten sonra her seferinde yönünü Rojava’ya veriyor. Hatta bazen “Rojava’dan gelip eylem yaptılar” yalanını öne sürüyorlar. Bu özel savaş propagandasının nedenleri nedir ve nasıl anlaşılmalıdır?
Dediğim gibi Türk devleti psikolojik özel savaş politikası yürütüyor. AKP-MHP iktidarı soykırım siyasetinde ısrar ediyorlar. Herkes de biliyor ki yapılan eylemlerin Rojava ile hiçbir alakası yok. Fakat halkı kandırmak için, Rojava’ya yönelik saldırıları meşrulaştırmak için, bu eylemleri yapanlar Rojava’dan geliyor, tüm silahları da Rojava’dan geliyor diyorlar. Hatta diyorlar ki; Amerika onları eğitti, silah verdi ve eyleme yolladı. Öyle olmasa Kürtler bu mevsimde eylem yapamazlar. Çünkü Kürtleri basit görüyorlar. Kürtleri bir toplum olarak görmüyorlar. Yok edilmesi gerekenler olarak görüyorlar. Bu yüzden Kürtlerin böyle bir savaş yürütüp onlara darbe vuramayacağını söylüyorlar. Türk devletinin ve AKP-MHP’nin amacı Rojava’yı ortadan kaldırmak. Bunu açıkça dile getiriyorlar. Zaten 3. Dünya Savaşı yürütülüyor, bundan da faydalanmak istiyorlar. Rojava Devrimi’ni ortadan kaldırmak ve halkı soykırımdan geçirmek istiyorlar.
HALKIMIZ ÖZ SAVUNMASINI GELİŞTİRMELİDİR
Rojava’nın tamamını Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî gibi işgal etmek istiyorlar. DAİŞ çetelerini Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî’ye yerleştiriyorlar, çetelere her konuda yardım ediyorlar. Bu çeteler eliyle Rojava’yı, Kuzey ve Doğu Suriye’yi tamamen işgal etmek istiyorlar. Bu yüzden Rojava’ya saldırıyorlar. Elektrik, su, enerji istasyonlarını, hastaneleri, buğday tarlalarını hedef alıyorlar. Yani Rojava halkının yaşam ihtiyaçlarını bombalıyorlar. Bunu herkes görüyor. YPG-QSD’ye saldırıyorum diyor ama bu tamamen yalan. Rojava’dan gelip eylem yaptılar diyerek saldırılarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Halkımızın bunu görmesi lazım. Türk devleti bu saldırılarla Rojava’daki yaşam imkanlarını ortadan kaldırmak, halkın göç etmesini sağlamak ve oraları ele geçirmek istiyor. Türk devletinin amacı budur. Halkımızın buna karşı kararlı ve cesaretli durması lazım. Kimsenin göç etmemesi, topraklarını bırakmaması lazım. Şehrini, köyünü, evini terk etmemelidir. Çünkü terk ettiğin zaman Türk devletinin isteğini yapmış olursun. Eğer terk edersen bir daha dönme şansın yok. Efrîn, Serêkaniyê, Girê Spî göz önündedir.
Halkımız ancak direnerek, mücadele ederek yaşamını sürdürebilir. Bunun dışında bir yol tercih etmemelidir. Halkımız Türk devletinin vahşetine karşı her şekilde mücadele etmelidir. Bu onların hakkıdır. Halkımız öz savunmasını geliştirmelidir. Bazı devletlere de çağrım var; Rusya, Amerika, koalisyon güçleri bu saldırılara karşı ses çıkarmıyor. Rojava’da halkın yaşam imkanları bombalanıyor, su yok, elektrik yok, hastane yok ama ses etmiyorlar. Bunun anlamı, bu barbarlığı kabul etmektir. Yani Türk devletinin ortağıdır. Halkımızın buna da karşı durması lazım. “Burada ne yapıyorsunuz, Türk devletinin siyasetini mi yürütüyorsunuz ya da kendi amaçlarınız için mi buradasınız? Sizler Kürt halkı üzerinden siyaset yapıyor, Kürtleri amaçlarınız için kurban ediyorsunuz, bunu kabul etmiyoruz” demeliler ve tutumlarını net ortaya koymalılar.
ERDOĞAN DAİŞ’İ TEKRAR HAREKETE GEÇİRMEK İSTİYOR
Rojava şu an büyük bir tehlike altında. El-Nusra, El-Kaide çetelerini oraya getirdiler. Yine Filistin-İsrail savaşında Hamaslıları da Rojava’ya getirdikleri ortaya çıktı. Rojava halkımız bu tehlike karşısında ne yapmalı?
Bilindiği gibi DAİŞ yönünü Şam’a vermişti fakat Erdoğan onları Kobanê’ye yönlendirdi. DAİŞ’i yöneten Erdoğan’dır. DAİŞ’liler de bunu dile getirdi; Şam’a gidecektik, yönümüzü Kobanê’ye verdiler, dediler. DAİŞ’i tamamen Kürt halkına karşı kullandılar. DAİŞ ile Kürt halkına darbe vurmak istediler. Fakat halk kararlı ve cesaretli bir şekilde DAİŞ’in karşısında durunca, Erdoğan DAİŞ ile Kürtler karşısında duramayacağını gördü. Bu yüzden Türk devleti kendisi Rojava’yı işgal etti. Hareketimizin tarihinde de var, bize karşı bazı faşistleri harekete geçirdiler, bazı aşiretleri harekete geçirdiler. Baktılar ki olmuyor, bu sefer de kendileri harekete geçti. Bakur’da yaptıklarını Başûr’da da yaptılar.
Türk devleti birçok yaşam alanını bombaladı ama KDP ne diyor? Türk devletinin Rojava’ya saldırma nedeni PKK’dir diyor. Yani Türk devletinin saldırılarını, bombardımanlarını meşrulaştırıyor. ENKS-KDP Türk devletinin siyasetine hizmet ediyor. İstedikleri kadar kendilerine Kürt’üz desinler, Kürtlükle hiçbir alakaları yok. Türk devleti saldırı başlattığında DAİŞlileri çıkartmak için Hesekê’deki zindana saldırdılar. Erdoğan DAİŞ’i tekrar harekete geçirmek istiyor. DAİŞ ile Kuzey ve Doğu Suriye’de bazı sonuçlar almak istiyor.
SEÇİMLER KÜRT HALKI İÇİN YENİ BİR HAMLE OLMALIDIR
31 Mart’ta Türkiye ve Kurdistan’da kritik bir seçim olacak. Demokrasi ve özgürlük güçleri de faşizm şartları altında kararlı bir şekilde hazırlıklarını sürdürüyor. Demokratik bir şekilde ön seçim yapılıyor. Kayyum rejiminin sonunu getireceklerini belirtiyorlar. Önümüzdeki seçimlere ilişkin neler söylemek istersiniz?
Türk devleti, AKP-MHP iktidarı Kürt halkının iradesini ayaklar altına alıyor. Çünkü Kürt toplumunu, Kürt halkının özgürleşmesini kabul etmiyor. Kürtlere layık gördükleri şey katletmek, teslim almak, kölesi yapmak ve ortadan kaldırmaktır. Bu yüzden halkımız belediye seçimlerinde birçok sonuç aldı. Türk devleti buna tahammül etmedi. Kürt halkının iradesini ortadan kaldırmak için kayyumları devreye koydular. Kürt halkının mücadeleyle, emekle kazandıkları belediyeleri gasp ettiler. Belediyelerin yarattığı imkanların tamamını da AKP-MHP’nin hizmetine koydular. Üst üste iki dönem kayyum atadılar. Bu siyaset sonuç vermedi ve teşhir oldular. Üçüncü dönem de kayyum atadıkları taktirde kendileri için büyük sorunlar yaratacağını gördüler. Bu sefer de kayyumları başka şekilde öne sürüyorlar. Yine Kürtlerin irade sahibi olmaması için farklı şehirlerden birçok seçmeni Kurdistan’a yerleştiriyorlar. Hatta bazı yerlerin nüfusu 2 bin ise, 2 kat fazla insan götürüyorlar oraya. Ya polistir, ya askerdir, ya korucudur, ya faşisttir, bunları Kurdistan’a yerleştiriyorlar. Bu sefer bu şekilde belediyeleri almak istiyorlar.
Bu yüzden halkımız bunu kabul etmemelidir ve buna karşı durmalıdır. Hangi şehre, hangi ilçeye dışarıdan seçmen getirmişlerse nereden geldiklerini, kimin gönderdiğini, Kurdistan’da ne yapacaklarını sormalıdır. Biz buranın halkıyız ve irademizle yaşayacağız, irademizi gasp edemezsiniz demeliler. İktidar bu şekilde Kurdistan’da da belediye ‘kazandığı’ ve Kürt sorunu olmadığı mesajını vermek istiyor. Kürt halkı ise kayyumları kabul etmediklerini ve belediyelerini kazanacaklarını söylüyorlar. Kürt halkı kararlı ve cesaretli bir şekilde iradesine sahip çıkıyor. Bu yüzden şu an ön seçimler yapılıyor. Demokratik bir sistem geliştirdiler. Türkiye’de hiçbir zaman böyle demokratik bir ön seçim yapılmamıştır. Bu da Kürt halkının hakikatini gösteriyor. Kürt halkı özgürlük ve demokrasi alanında büyük hamleler geliştirmiştir. Türkiye halklarını bu anlamda öncülük ediyorlar. Bu vesileyle halkımızı tebrik ediyorum. Ön seçimlerde kim çıkarsa çıksın herkesin onlara destek olması lazım. Bilinmelidir ki bu bir savaştır. Türk devleti, AKP-MHP iktidarı Kürtlere kaybettirmek istiyor, Kürt halkı da kazanmak için mücadele etmelidir, örgütlenmelidir. Herkese ulaşmalı ve AKP-MHP siyasetini boşa çıkarmalıdır. Bu Kürt halkı için yeni bir hamle olmalıdır.
HİZBUL-KONTRAYI GELİŞTİREN MHP’DİR
MHP ve Hizbul-Kontra birbirlerine karşıtmış gibi bir tavır sergiliyorlar fakat aynı ittifakta yer alıyorlar. Bu nasıl oluyor ve bu ittifakın temeli nedir?
Şu an AKP-MHP, Hizbul-Kontra bir cephe oluşturmuş. Bilindiği gibi AKP-MHP Kürtlere karşıdır, ben Kürt’üm diyen biri nasıl bu cephede yer alır? Bunu sormak lazım. MHP, Hizbul-Kontra’ya karşıyım diyor ama bu büyük bir yalandır. Çünkü Hizbul-Kontra’yı geliştiren MHP’dir. MHP özgürlük hareketinin önünü almak, harekete darbe vurmak için Hizbul-Kontra’yı geliştirdi. Bakur’u tamamen ele geçirmek ve iktidarlarını orada da sürdürmek istiyorlar. Tüm kanunları bir kenara atıyorlar. Tek hedefleri Bakur’u ele geçirmek. Hizbul-Kontra ortaya çıktığında binlerce yurtsever insanımızı katlettiler. Bu şekilde hareketin önünü almak istediler. Kürtleri katleden, Kürtlerin kanını döken, Kürtlük adı altında hareket ediyor diye Kürt olur mu? Tabii ki olmaz. Eğer MHP Hizbul-Kontra’ya karşı bazı eleştirilerde bulunuyorsa bunun nedeni gerçekleri gizlemektir. Çünkü kontraları onlar örgütlüyor, harekete geçiriyor. Bunun anlaşılmaması için de birbirlerine karşıymış gibi davranıyorlar. Bu senaryodur. Kimse kendini kandırmasın, bunlar birlikte harekete karşı duruyorlar.
AKP-MHP, Hizbul-Kontra cephesi PKK’yi ortadan kaldırmak ve Kürtleri yok etmek için kuruldu. Cephede faşizmi, ırkçılığı, söz de dinin esas alanlar o cephededir. Yani bu cephedekilerin hiçbirinin birbirinden farkı yok. Halkımız, demokratik, sosyalist güçler bu soruları sormalıdır; bu cephede yer alanlar nasıl Kürtler adına konuşabilir, Kürtlerle ne alakaları var? Kürtleri katliamlardan geçirenler nasıl Kürtler adına konuşabilir? Hizbul-Kontra eskiden Kürtleri katlederek hareketin önünü almak istediler, şimdi ise teşhir oldukları için siyasi bir rol vermişler. Bu sefer de siyasi alanda hareketin ve Kürt halkının önünü almak istiyorlar. Bu yüzden Hizbul-Kontra’ya birçok imkan sunuyorlar. Bu imkanları kullanarak halkı kandırmayı amaçlıyorlar. AKP-MHP Hizbul-Kontra’yı kullanarak Kurdistan’ı ele geçirmek istiyor. Bunların Kürtlükle ne alakası var? Sadece Hizbul-Kontra değil KDP’nin de Kürtlükle alakası yok. Birbirlerine yardım ediyorlar. Gerçeklerin anlaşılmaması için de MHP Hizbul-Kontra’ya karşıymış gibi duruyor.
IRAK’I DA KDP GİBİ KENDİ SİYASETİNE ÇEKMEK İSTİYOR
Başûr’da ve Irak’ta da önemli gelişmeler yaşanıyor. Kerkûk seçimi oldu. Seçimden sonra Türk devleti ile Irak devleti arasında çok fazla görüşmeler yaşandı. Türk devleti Irak’ı da kendi siyasetine çekmek istiyor. Bu duruma ilişkin gözlemleriniz nelerdir?
Sadece Irak değil Ortadoğu’da nerede savaş varsa, nerede karışıklık varsa altından AKP, Tayyip Erdoğan çıkıyor. Çünkü amaçları Ortadoğu’da savaşı büyütmek. Savaş ve katliam üzerinden kendilerini yaşatıyorlar. Böyle yapmazsa iktidarda tek bir gün kalamayacağını biliyor. Türkiye Irak devletinin durumunu biliyor. Birçok sorun var; kolay kolay da çözülmüyor, zayıftır. Türk devleti bunu kendisi için fırsat olarak görüyor. Burada da KDP’yi kullanıyor. KDP ile Irak siyasetini etkilemek ve Irak’ı da KDP gibi yanına çekmek istiyor. Bu yüzden Irak’ın bu tuzağa düşmemesi ve oyuna gelmemesi lazım. Dikkatli olmalıdır. Kürtlerle sorunlarını diyalog şeklinde çözmelidir. Irak bunu yaptığı taktirde Ortadoğu’da öncü bir güç olur. Ama eğer Türk devleti ve KDP’nin yürüttüğü siyaseti kabul ederlerse Irak’ın sorunları daha da büyür. Bu şekilde sorunlarını çözemezler. Türk devleti gün geçtikçe Irak’a baskılarını arttırıyor. Irak’a çağrım Türk devletinin KDP eliyle oynadığı oyunlara karşı dikkatli olmalıdır. Kürt halkına düşmanlık yapmamalıdır. Eğer yaparsa çok büyük zarar görür.
KERKÛK’TE YAŞANAN SORUNLARIN SORUMLUSU KDP’DİR
Kerkûk, Şengal ve Irak’ta seçim gerçekleşti. Seçimde Türk devleti, KDP ve Türkmen cephesi Kerkûk’te sonuç almak istedi. Bunun için çalıştılar. Buna karşı seçimde YNK öncülüğünde yapılan ittifak başarılı çıktı. Türk devletinin, KDP’nin ve Türkmen cephesinin planı işlemedi. Fakat bu plandan vazgeçtikleri anlamına gelmiyor. Türk devleti Kerkûk’ü ele geçirmek istiyor. Kerkûk’te bir savaş çıkarıp Kürtlerin elinden almak istiyor. YNK ittifakı bu planın yürümesini engelledi. Seçim başarısı bir kez daha ittifakla sonuç alındığını gösterdi.
Türk devleti seçim günü Irak yetkililerini çağırdı. Çünkü Türkiye seçimlere müdahale etti. YNK’nin geliştirdiği ittifakın planlarını boşa çıkardığını gördüler. “Kerkûk’ü Kürtlerin elinden nasıl alırız, planlarımızı nasıl başarıya ulaştırırız” üzerine konuştular. Kerkûk’te şu an ciddi sorunlar yaşanıyorsa sebebi KDP’dir. Türk devleti amaçlarına ulaşmak için bunları yapıyor, fakat maşa KDP’dir. Bu yüzden herkes Kerkûk’te yaşanan sorunların sorumlusunun KDP olduğunu görmelidir.
KDP, Başûr’daki tüm olanakları Barzani ailesinin hizmetine sokmuş durumda. Seçimleri de erteliyor. Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu an Başûr’un durumu nasıl?
Kerkûk ve Şengal’de KDP’nin kazanmamasının sebebi var. KDP’nin Kürt halkına yaptığı ihanete karşı durdular. Bu yüzden YNK ittifakı sonuç aldı. Çünkü KDP’nin yürüttüğü siyaset Kürtlere büyük zararlar veriyor. Bakur’da, Rojava’da, Başûr’da halk bunu artık görüyor. Hatta KDP’nin kontrolü altında olan halk da bunu görüyor. Bu yüzden KDP seçimlerden sonuç alamadı. Eskiden Şengal’de seçim adı altında sonuç alıyordu. Sadece kendi adaylarını çıkarıyordu, hiçbir seçim olmuyordu aslında. Şengal’de seçim yapıldı, ittifak başarılı oldu, KDP kaybetti. Bu da KDP’nin halkın iradesini temsil etmediğini ortaya koydu. Eskiden seçim adı altında aldığı sonuçların sahte olduğu, baskıyla, parayla netice aldığı görüldü. Seçimde de insanları satın almak istedi. Fakat artık bu politikanın sonuna geldiler. Bu yüzden KDP de sıkışmış durumda ve bu durumdan çıkmak için bunları yapıyorlar. İttifak kuran demokratik güçler bu ittifakı daha da güçlendirmeliler. Bu şekilde yeni oyunların önünü alabilirler.
Hamas’ın İsrail saldırısı ve daha sonra İsrail’in Gazze saldırısının ardından Ortadoğu’da yeni bir süreç başladı. Bu savaşın Lübnan’a, Suriye’ye hatta İran ve tüm bölgeye yayılacağına ilişkin tartışmalar var. Böyle bir süreçte Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin yıl dönümünde bir katliam yaşandı. Bu katliama ilişkin yaptığınız açıklamada; bazı güçlerin savaşı büyütmek ve bölgeye yaymak istediğini belirttiniz. Bu güçler kimdir ve ne yapmak istiyorlar?
Kasım Süleymani’nin ölüm yıl dönümü öncesi Reisi Türkiye’ye gitmek istedi. Türkiye’ye gitmeden önce bu patlama yaşandı. Her ne kadar DAİŞ üstlense de, bu patlamayı gerçekleştiren Türk MİT’idir. İran Cumhurbaşkanı Reisi Türkiye’ye gittiğinde, Reisi ile bize karşı, Kürtlere karşı aldıkları kararları hayata geçirmek üzerine tartışmalar yürütmek istediler. Bu patlamanın zemini üzerinde bir siyaset geliştirmeyi hedeflediler. Bu şekilde İran’ı PKK ve Kürtlere karşı savaşa çekmek istediler. Reisi patlamanın ardından Türkiye’ye gitmedi. Bunun sebebini bilmiyorum. Fakat o patlamayı amaçlarına ulaşmak isteyen Türk MİT’i gerçekleştirdi.
TÜRK DEVLETİ KÜRT HALKINA KARŞI BİR CEPHE KURMAK İSTİYOR
Türk devleti Kürt halkına karşı bir ittifak, bir cephe kurmak istiyor. Tarihte de bu şekilde birçok ittifak yapmıştır. Bundan dolayı İran ve Irak’ı bu cepheye çekmek istiyor. Bunun için çalışıyor. Özellikle de İran’a ağırlık vermişler. Bu planları netice alır mı, almaz mı şimdiden bir şey diyemeyiz. Erdoğan Ortadoğu’da savaşı büyütmek ve genişletmek istiyor. Eğer savaşı büyütmezse iktidarda kalamaz. Hamas-İsrail savaşını da Erdoğan geliştirdi. Bu savaşla Hindistan’da başlayan ve İsrail’den geçip Avrupa’ya ulaşan enerji hattının önünü almayı hedefledi. Çünkü Türkiye’yi dışarıda bırakmışlardı. Erdoğan, bizi bunun dışında tutanların sonuç almasına müsaade etmeyeceğiz, dedi. Daha sonra Hamas saldırısı oldu. Türk devleti enerji hattının Türkiye’den geçmesini istiyordu. Hindistan-İsrail’in geliştirdiği hattın Rojava’dan geçip Akdeniz’e ulaştırılması amaçlanıyordu. Türkiye buna müdahale etti. Bunun önünü aldı. “Terörizm hattının önünü aldık” diyorlar. Üstü kapalı bir şekilde bunu söylüyorlar.
Hattın Türkiye’den geçmemesi onlar için büyük bir zarardır. Türk devletinin eskisi gibi stratejik, politik bir rolü kalmadı. Türk devleti bu zor durumdan çıkmak için de hem Kürt halkına karşı bir cephe geliştirmek, hem Irak’ı siyasetine çekmek hem de enerji hattını engellemek için Gazze’de savaşın devam etmesini sağlamak istiyor. Enerji hattının Türkiye ve Irak’tan geçmesini istiyor. Erdoğan’ın bütün amacı enerji hattının Kurdistan’dan geçmesinin engellemek ve Kürtlerin bundan faydalanmamasını sağlamak. Çünkü Kürtleri yok etmek istiyor. Şimdi de Azerbaycan üzerinden bir hat açmayı hedefliyor, bunun için çalışıyor. Fakat o hat da açılmadı. Artık herkes Türkiye’nin kendi çıkarları için Ortadoğu’da savaşı büyütmek istediğini görüyor. Gazze savaşına Irak’ı ve İran’ı çekmek istiyor. KDP’yi zaten yanına çekmiş durumda. Bu şekilde iktidarda kalmak istiyor. Türkiye halklarının bunu görmesi lazım. Erdoğan belki seçim kazandı ama Türkiye’yi büyük bir felakete soktu. Eğer Türkiye bugün tek kalmışsa, tecrit edilmişse, Türkiye’de siyasi, toplumsal, ekonomik sorunlar derinleşmişse ve bu sorunlar gün geçtikçe daha da büyüyorsa sebebi Erdoğan’ın yürüttüğü siyasetin sonucudur.