HABER MERKEZİ- İshak Dursun yazdı
Kürt siyasetçi Fırat Anlı, dönemindeki siyasi cinayetlerle övünen Meral Akşener’i karanlık devirlerin prensesi diye tanımlayarak, “Özelikle Kurdistan’da insan hakları ihlallerinin bir numaralı sanığıdır” dedi.
Kurdistan’da yürütülen “Düşük Yoğunluklu Savaş” analizini yapan dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, “Güneydoğu’da yaşayan herkes potansiyel suçludur” diyerek tüm Kürtlerin bu savaşta hedef olduğunu, en üst yetkili olarak ilan etmişti. Devletin sistemi Kurdistan da topyekun savaşa göre dizayn edilmişti. Askeri sistem, yargı, basın, dini kurumlar dahil olmak üzere tümü, bu kirli savaşın bir aparatı şeklinde işlev görüyordu. Yaşam yerleri yakılıp yıkılmış, on binlerce insan katledilmişti. Milyonlarca insan yerinden edilmişti. PKK’nin, 15 Aralık 1995’te tek taraflı ateşkesi Kurdistan’da savaşı kızıştıran gerekçeleri ortadan kaldırıyordu. Siyasi çevreler, Avrupa devletleri ve uluslararası kurumların olumlu karşıladıkları ateşkesle barış umutları yeniden yeşermişti. Kamuoyu savaş sonuçlarını yavaş yavaş sorgulamaya başlamıştı. Susurluk’ta 3 Kasım 1996’da meydana gelen kazada devlet, kontra, mafya ilişkileri ortaya çıkmış ve toplum savaşı sorgulamaya başlamıştı. Susurluk kazasının sonuçlarıyla yüzleşmek yerine olayı örtbas etmeyi tercih eden devlet, dönemin en kirli İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ı görevden alarak göz boyamıştı. Onun yerine Meral Akşener, Türk İçişleri Bakanı olmuştu. Kamuoyunda oluşan olumlu beklentilerin tersine Akşener, devletin bütün kirli işlerini örtbas etmekle meşgul olurken, aynı militarist çizginin devamı olduğunu çok kısa bir zaman içinde icraatlarıyla ortaya koyacaktı. PKK tarafından ilan edilen ateşkes yine onun döneminde bitirilerek, Kurdistan’da yeni bir katliam süreci başlatılmıştı.
SİCİLİ OLDUKÇA KABARIK
İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemde işlenen siyasi cinayetler için ‘Mertçe’ diyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in faili meçhul cinayetler konusunda sicili oldukça kabarık. Susurluk kazasıyla sarsılan derin devletin kirliliklerini örtbas etme göreviyle 8 Kasım 1996’da getirildiği İçişleri Bakanlığı görevi 30 Haziran 1997’de bitmişti. Akşener’in döneminde yüzlerce insan namertçe katledildi. Sivas’ta katıldığı bir programda kendi döneminde işlenen cinayetleri ‘mertçe’ cinayetler, Sinan Ateş suikastini ise ‘namertçe’ tanımlayan Akşener’e tepkiler sürüyor. Cumhurbaşkanı seçim çalışmaları kapsamında Siirt’te yaptığı bir açıklama da kendi döneminde hiçbir failli meçhul cinayet işlenmediğini söyleyecek kadar iki yüzlü davranmıştı. Ancak 2016’da yaptığı bir konuşmada, “MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu odur diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum” demişti.
KARANLIK DEHLİZLERDE GÖREVLENDİRİLMİŞ
Dönemin aktif siyasetçisi ve insan hakları savunucusu avukat Fırat Anlı, Meral Akşener’in devletin karanlık dehlizlerinden görevlendirilmiş bir misyona sahip olduğunu belirterek, şunları söyledi: “1995-1996 yıllarında Kürt meselesinin demokratik, diyalog yoluyla çözülmesi noktasında yeni bir arayış vardı. Sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları raporlar hazırlıyor ve bir hareketlilik vardı. Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu kısa dönem içinde kimi girişimler söz konusu oldu. Sayın Öcalan bunu birkaç kez ifade etmişti. 1996’da yeni bir kırılma yaşatıldı. HADEP’in Ankara’da yaptığı büyük kongrede Türk bayrağı ile yürütülen provokasyonla tekrar milliyetçi, muhafazakâr ve gerici unsurları ile devletin o klasik elemanlarının hareketliliğini gördük. Bu çerçevede REFAH-YOL hükümetinin kurulması hazırlandı. İşte 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen kaza ile devletin kirli çamaşırlarının kamuoyu önüne serilmesiyle Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kaldı. Mehmet Ağar’ın istifasından hemen sonra siyasete çok bilinmeyen bir kişi olmasına; Emniyet içiresinde ya da devlet içerisinde kamu görevi yürütmemesine rağmen Ağar’ın yönlendirmesiyle İçişleri Bakanlığına Meral Akşener’in getirilmesi, aslında o sürecin yürütülmesinin devamı niteliğindedir. Yani Meral Akşener devletin yetiştirdiği ve bu anlamda görev yüklediği bir elemandır. Meral Akşener göreve geldikten sonra Susurluk’ta ortaya çıkan ve toplumu ciddi bir şekilde karşı çıkarak temizlemesini istediği o devlet içi ilişkilerin üstünü örtmek için görev üstlendi. Abdullah Çatlı, Alaattin Çakıcı buna benzer devlet içerişindeki birçok kirli ilişkilerinin kamuoyu önünde bilinen bir kişidir.”
JİTEM AKŞENER DÖNEMİNDE KURUMSALLAŞTI
Anlı, Akşener’in yürüttüğü çalışmalarla Susurluk olayının gerçek anlamda aydınlatılmasını değil, örtbas edilmesini sağladığını kaydederek, şöyle devam etti: “Yine kendi döneminde birçok faili meçhul cinayet işlendi. Yani namertçe bir şekilde insanlar sokakta, evlerinde ya da bir biçimi ile kimliklerinden dolayı katledildi. Sadece o dönem 78 kişinin failli meçhul cinayetle namertçe öldürüldüğünü biliyoruz. Yine gözaltında yargısız infazlarla 190 civarında insanın katledildiğini biliyoruz. 194 kişi de o dönem içerisinde kayıptır. 119 sivil insan öldürülmüştür. 20 binden fazla insan gözaltına alınmıştır. 68 köy boşaltılmıştır. 134 dernek, sendika ve siyasi parti kapatılmıştır. Akşener’in bakanlığı döneminde 421 basın emekçisi o tarihte gözaltına alınmıştır. JİTEM’in kurumsallaştığı bir dönemdir. Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, OHAL Valiliğinin kurumsallaşmasının en önemli adımlarının atıldığı dönemdir. Aslında gizli uygulayıcısıdır. Mehmet Ağar’ın projesini devam ettiren kişidir. Özelikle Kurdistan’da insan hakları ihlallerinin bir numaralı sanığıdır kendisi. Sınır ötesi operasyonlara özel tim kıyafetlerini giyip katılabilecek derecede militarist bir insandır. Bugün emniyet ve yargı içerisindeki önemli noktaları tutulduğu kadroların değiştirildiği ya da hazırlandığı dönemin uygulayıcısıdır. Hazırlayıcısıdır Meral Akşener. Bu açıdan Kürtler onu iyi tanır. 1996 -1997 ve 28 Şubat sürecine kadar ki yaptıkları ile aslında ne olduğunu çok iyi bilen karanlıkların içerisinden gelen ve karanlıkların yüzü olan birisidir. Bu açıdan Akşener’in mertçe böyle erkek egemen eril dili kullanması, aslında onun zihniyetinin ne kadar bu iktidar ve derin devlet odaklarıyla örtüştüğünün belirtisidir. Meral Akşener derin devletin kullanışlı bir aparatıdır. Biz Kürtler ve muhalifler onun neyi temsil ettiğini iyi biliriz.”
GÜÇLÜKONAK KATLİAMI
PKK’nin ilan ettiği ateşkes döneminde Türk İçişleri Bakanlığı görevine getirilen Meral Akşener, Mehmet Ağar ve ekibinin yarım kalan işlerini tamamlayacaktı. Devletin Kurdistan’da yürüttüğü kirli savaşın suçlarını örtbas eden Meral Akşener, ‘mertçe’ diye savunduğu cinayetler serisinin en kanlıları Kurdistan’da yine onun döneminde devam edecekti.
Şirnex’in Basa (Güçlükonak) ilçesine bağlı Sewadiye,(Gümüşyazı), Gere (Çevrimli), Xaran (Yatağankaya) köylerinden bir grup köylü 12 Ocak 1996’da gözaltına alındı. Çoğu korucu ve akrabalarından oluşuyordu. 15 Ocak 1996 günü köyün 56 AH 320 plakalı minibüsün sahibi Beşir Nas, gözaltındakileri alıp köye götürmesi için çağrılır. Minibüs sahibi köyden yanına dört kişi daha alarak gelir. Gözaltındakilerle birlikte 11 kişi olurlar. Gözaltındakiler Taşkonak taburundan alınır. Kendileri ile birlikte askerler de minibüse biner. Koçyurdu Karakolu’na 5 km kala minibüs durdurulur. 11 köylü serbest bırakıldıklarını ve evlerine gideceğini düşünürken, askerler minibüsten inerler. Çok geçmeden minibüs ateş altına alınır. Yüzlerce kurşuna hedef olur. Alevler içinde kalır. 23 yaşındaki minibüs sürücüsü Beşir Nas, 19 yaşındaki Lokman Özdemir, 19 yaşındaki Abdulhalik Yılmaz, 22 yaşındaki Hamit Yılmaz, 65 yaşıdaki Mehmet Öner adlı korucular ile Yatağan köyünden gözaltına alınan 60 yaşındaki Halit Kaya, 22 yaşındaki Ahmet Kaya ile Gümüşyazı köyünden 63 yaşındaki Neytullah İlhan, 40 yaşındaki Abdullah İlhan ve Çevrimli köyünden 48 yaşındaki Ali Nas ile 63 yaşındaki Ramazan Oruç önce kurşunlanarak katledilir. Daha sonra yakılır.
Katliamın üzerinden çok zaman geçmeden Genelkurmay adına Albay Kalelioğlu, olayı PKK’nin yaptığını ve tek taraflı ateşkesin bozulduğunu ilan edecekti. Senaryosu önceden hazırlanmış katliamın kamuoyundan infial yaratması için savaşın bir aparatı olan basının görevini tamamlanması beklenecekti. Son sahnenin de tamamlanması için kurbanların yanık cesetleri Dicle Nehri’nin kenarında bekletilecekti. Askeri helikopterlerle alana getirilen meşhur ‘gazetecilerin’ marifetiyle kamuoyuna katliamın sunumu yapılacaktı.
Bir gün sonra önceden belirlenen basın mensupları Ankara’dan uçak ile Amed’e oradan da helikopter ile katliamın yaşandığı alana getirildi. Halk, televizyon kanallarında görevli meşhur gazetecilerin marifetiyle katliam sahneleriyle ürkütülecekti. Anlatılan hakikat olmayacaktı. Savaştan beslenen gazeteciler yeni katliamların meşrulaşması için kendilerine verilen görevi eksiksiz yerine getirmiş ve ekranlarda tüm hünerlerini ortaya koymuşlardı.
İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARI CEZALANDIRILDI
Olayın duyulmasından sonra olayı yerinde incelemek için “Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu” ile insan hakları savunucularından oluşan heyet, Güçlükonak’a gitti. Heyet, yaptığı ilk incelemelerden sonra görgü tanıkları, kurban yakınları ile görüşmesini tamamladıktan sonra olayın askerler tarafından yapıldığını fark etmişti. Heyet tarafından hazırlanan inceleme raporu, 17 Şubat 1996’da kamuoyuna açıklandı. Bu sefer heyeti oluşturan üyeler ve açıklamaya katılan insan hakları savunucuları hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Heyet, cesetlerin yakıldığı yerde askerlerin bu olayı yaptığına dair yeterince bulguyu elde etmişti. Heyet, çalışmalarını tamamlayıp geri dönerken, katledilen köylülerle birlikte göz altına alınan bir köylü de olayın açığa çıkması için heyetle dönecekti. Can güvenliğinin olmadığı gerekçesiyle heyete sığınmıştı. Planlı bir katliam, Meral Akşener’in İçişleri Bakanlığının ilk günlerinde devreye konulmuştu. Toplumda oluşan ateşkes ve barış umutları ise başka bir bahara kalmıştı. Akşener’in ‘mertçe’ diye sahiplendiği bir katliamın hikayesi iki yıl sonra devlet içindeki itiraflarla daha da somutlaşacaktı.
ASKERİ YETKİLİ KATLİAMI İTİRAF ETTİ
İki yıl sonra gazetecilere konuşan bir askeri yetkili, katliam emrinin dönemin Şırnak Alay Komutanı tarafından verildiğini itiraf edecekti. Olaydan üç gün önce Beytüşşebap ilçesinden 2 korucunun Şırnak’a getirilmiş ve oradan da Güçlükonak’a götürülmüştü. Askeri yetkilinin itiraflarında 2 korucu ve 2 itirafçının helikopter ile Şırnak’a getirildiğini ve olaydan sonra ortalıktan kaybolduklarını ve bunların da öldürülmüş olacağını söylemişti.
AKŞENER DÖNEMİNDEKİ BAZI CİNAYETLER
Akşener dönemindeki namertçe işlenen cinayetlerden bazıları şöyle:
* Silopi’nin Salat (Özgenköy) köyünde 28 Kasım 1996’da JİTEM sorumlusu tarafından tehdit edilen 55 yaşındaki Süleyman Soysal’dan bir daha haber alınamadı. Silopi ve Başköy arasında aracı ile seyahat eden Soysal’ın aracı askerler tarafından durdurulur. Aracına el konulur. Direksiyona ise bir görevli geçer. Araba Başköy yakınlarında bırakılır. Bir daha da Soysal’dan haber alınamaz. Yakınları Silopi Merkez Komutanlığına başvurur. Yetkililer, “İçimizde bazı güçler var. Kimler olduğunu ne sorabiliriz ne de onlara gücümüz yeter” diyerek olayı örtbas ederler. 20 Ocak 1996 ‘da ise Silopi’nin Xezai köyünün yakınlarında kafası kesilmiş bir erkek cesedi bulunur.
* Kasım 1996’da Kurdistan’da göz altına alınan 9 kişiden bir haber alınamadı. Ancak aylar sonra cenazelerine ulaşıldı.
* Fahriye ve Mahmut Mordeniz çifti, Teyfik Kusun, Atilla Kormaz önce kaybedildi, sonra da infaz edildi.
* 18 yaşındaki Hıdır Öztürk tutuklu olduğu cezaevinde 31 Ekim 1996’da annesi tarafından ziyaret edilmek istendi. Yetkililer, oğlunun 38. Koğuş’ta olduğunu ve hastaneye götürülürken kaçtığını söyledi. Öztürk’ten bir daha haber alınamadı.
* 17 yaşındaki Şirin Bayram, 65 yaşındaki Ramazan Tekin, 1 Kasım 1996’da Amed’in Kulp ilçesine bağlı Demirli köyünde, Kulp Jandarma Komutanlığı bilgisi dahilinde korucular tarafından gözaltına alındı. Bir daha kendilerinden haber alınamadı.
* 47 yaşındaki Hakkı Kaya, 18 Kasım’da Amed’de Orman İşletme Müdürlüğünde iki arkadaşı ile gözaltına alınır. Arkadaşları araçtan indirilir. Ancak Hakkı Kaya JİTEM’de sorguya çekilir. İtirafçı Aygan’ın beyanlarına göre Hakkı Kaya kızının gerilla olması sebebiyle JİTEM merkezinde sorgulandıktan sonra infaz edilir.
* 36 yaşındaki Ramazan Yazıcı, 22 Kasım 1996’da Amed merkezde gözaltına alınır. Sivil polisler tarafından gözaltına alınan Ramazan yazıcının cesedi iki yıl sonra İdil’de bulundu.
* 45 yaşındaki Selahattin Gümürücü, 25 Kasım 1996’da Amed merkezde göz altına alındı. Bir daha haber alınamadı.
* 36 yaşındaki Tevfik Kusun, 29 Kasım 1996’da Amed’in 500 Evler semtinde gözaltına alındı. Cesedi Adıyaman yakınlarında bulundu.
* 46 yaşındaki Mehmet Mordeniz ve 40 yaşındaki Fahriye Mordeniz çifti de evlerine yapılan baskın ile 28 Kasım 1996’da gözaltına alındı. Mordeniz çiftin cesetleri iki yıl sonra İdil yakınlarında bulundu.
* Atila Korkmaz ile Mahmut Önerarı, Aralık 1996’da gözaltına alındıktan sonra cesetleri Adıyaman yakınlarında bulundu.
Kaynak:ANF