HABER MERKEZİ- “Amansız siyasi ve ekonomik güçlerin tahakkümü altındayız ve bir itaat toplumunun yerleştirilmesi tehdidiyle karşı karşıyayız. Bilgnin ilerlemesi düşüncede bir gerilemeye yol açtı. Dünya felakete koşuyor, düşünce körleşti, fakat direnmemiz gerek.”
Sosyolog ve filozof Edgar Morin, Le Monde gazetesi için kaleme aldığı yazısında bilgideki ilerlemenin düşüncede gerilemeye yol açtığına dikkat çekti.
“Dünya felakete koşuyor, fakat nefrete direnmemiz gerek” diyen Morin yazısında şöyle diyor:
“Denetlenemeyen bir kâr hegemonyası (çevre krizinin en büyük nedeni) her ulusun içinde ve tüm gezegende eşitsizlikleri artırıyor. Bilhassa bencilliklerin çoğalması ve geleneksel dayanışmaların ortadan kalkmasıyla uygarlığımızın nitelikleri bozuldu ve yetersizlikleri arttı.
Demokrasinin bütün kıtalarda krizde: Halklar ve bireyler üzerindeki bilişim denetimi olanaklarını elinde bulunduran ve neo-totaliter diye adlandırılabilecek itaat toplumları oluşturma eğilimi gösteren otoriter rejimlerin git gide daha fazla demokrasilerin yerini aldığına tanık olunuyor. Küreselleşme hiçbir dayanışma yaratmadı ve Birleşmiş Milletler git gide birleşemez halde.”
Ahlaki kriz
Edgar Morin, tüm alanlarda harikulâde biçimde gelişen bilimsel teknik ilerlemenin yüzyılımızdaki en beter gerilemenin sebebi olduğuna dikkat çekiyor. Medyascope’de Haldun Bayrı tarafından çevirisi yapılan yazıda Morin, “Bilginin ilerlemesi, bilgileri çoğaltıp onları dallar arasındaki engellerle ayırarak düşüncede bir gerilemeye yol açtığını, onu körleştirdiğini kaydedelim. Git gide daha teknokratikleşen bir dünyada, bilgilerdeki ilerleme, gerçeğin, özellikle de insan gerçekliklerinin karmaşıklığını kavramaktan âciz. Bu da dogmatizmlerin ve fanatizmlerin dönüşüne, ayrıca nefretlerin ve putperestliklerin kabarmasıyla da ahlâkta bir krize yol açıyor.
Muhtemel felâketlere doğru gidiyoruz. Bunu söylemek felâket tellâllığı mı? Bu sözcük kötülüğü sağaltıyor ve yanılsamaya dayalı bir huzur veriyor. Tüm gezegen üzerinde yaşadığımız çoklu kriz antropolojik bir krizdir: İnsâniyet (Humanité) hâline gelemeyen insanlıktır (humanité)” dedi.
Umut yokluğu
Yazısında, “Dünyanın durumu sâdece umutsuzluk verici mi, yoksa sâhiden umutsuz mu bilmiyoruz” diyen Morin, şu saptamalarda bulunuyor: “İster ümit edelim ister etmeyelim Direnişe geçmemiz gerektiği anlamına gelir bu. Direniş sözcüğü, karşı konulmaz biçimde işgal yıllarındaki (1940-1945) direnişi akla getiriyor; kaldı ki çok mütevâzı olan başlangıcı, 1940 yenilgisinden sonra öngörülebilir bir umut yokluğuyla hayli zorluklar geçirmişti.
Günümüzde de benzer bir öngörülebilir umut yokluğu var, ama koşullar farklı. Hâlihazırda bir düşman askerinin işgali altında değiliz: Amansız siyâsî ve ekonomik güçlerin tahakkümü altındayız ve bir itaat toplumunun yerleştirilmesi tehdidiyle karşı karşıyayız. İki emperyalist dev arasındaki mücâdeleye ve bir üçüncünün cenge muhtemel girişine mâruz kalmaya mahkûmuz. Felâkete doğru bir yarışa sürükleniyoruz.
Direniş geçmeliyiz
İlk ve temel direniş zihindekidir. Hakîkat olarak kafalara kakılan her türlü yalanın gözdağına, her türden toplu kendinden geçişin bulaşıcılığına direnmeyi gerektirir. Bir halkın ya da bir kavmin toplu sorumluluğu gibi bir sayıklamaya asla boyun eğmemeyi gerektirir. Nefrete ve horgörüye direnmeyi îcap ettirir.”
Kaynak:Yeni Özgür Politika