HABER MERKEZİ-Şehit ZÎLAN KONYA NAGİHAN AKARSEL’in kaleminden..
Varoluşun Erdemli Duruşu: Direniş
Yaşamanın direnmek ile özdeş olduğu bir coğrafyadan bu yazıyı kaleme alıyorum. Coğrafyamızın bütün anlamlarını kuşanan bir sözcük direniş… Yaşamın ta kendisi… Varoluşun erdemli duruşu. “Yaşamak direnmektir” cümlesi ile başlayan çağın en büyük özgürlük hareketinin manifestosu. Bu cümleye tutunarak hakikati arayan, koruyan, savunan bir bilinç örgütlenmesinin formülü. Deleuze’nin, “İktidar hayatı hedef aldığında hayatın kendisi iktidara direniş olur” sözüne zaman ve mekân bağlamında bütünsel bir ses ile karşılık gelen bir varoluş biçimi… Yaşanılanı yazmak zor bir edim… Yaşanılanın anlamını hak ettiği yerden ifade etmek ise daha zor. Bu duygu yapmak istediğiniz bütün girişleri alt üst edebilir. Çünkü direnişin anlamını kuşananların kalp atışlarının sayılmaya başladığı bir zaman dilimindesinizdir. Coğrafyasının bütün acılarını bedenini hücre hücre yaşama adayarak direnenlerin…Direnişin anlamını yaşamları ile ifşa eden çağın en güzel insanlarının… Ve bu zamanda tarihe kaydedilen direniş mekânlarına uğrarsınız. Kobanê’nin büyük annesinin kofisi yani güneş gibi koktuğunu söyleyen Mahmut’un yaralarını henüz sardığı bir yerde durursunuz. Minbiç’te iktidar güçlerinin bütün hesaplarının bilgelik ile kadın bilgeliği ile boşa çıkarılacağını bilen Türkmen bir annenin direnişine tanık olursunuz. Efrîn’in rüzgarını gözlerinde bir damla gözyaşı ile taşıyan Şirin’in umudunu kuşanırsınız. Şehba’da yaşamı yeniden yaratan kadınların pozitif enerjileri ile birbirini nasıl tamamladıklarını görürsünüz. Halep’te Şeyh Maksut’ta yıkık bir evin önünde capcanlı duran asmanın yeşiline takılır gözleriniz. Her şeye rağmen direnen yaşamı hayranlıkla izlersiniz. Şengâl’de kadın direniş çizgisine yaslanan annelerin kucağında kutsalları ile dağlara nasıl yol aldığını anlatan Hedar’ın sesine kulak verirsiniz… Her birisi farklı direniş yöntemlerini anlatır bize. İktidar güçlerinin 21. yüzyılda büyük bir hızla işgal etmeye çalıştığı bir coğrafyada “Yaşamak direnmektir” diyerek toprağına, kültürüne, değerlerine sahip çıkan bir yaşamın direnişin felsefesini anlatır.
Kadın Direnişi ya da Varoluşunun Yöntemleri
Kadın direniş yöntemleri aynı zamanda kadının var olma yöntemleridir. Kadın direniş yöntemlerini açığa çıkarma kadın varlığını tanımlamayı da beraberinde getirir. “Kadın gerçeğine dayalı bir araştırma yöntemi” ile “Kadın etrafında geliştirilecek bilimin doğru sosyolojiye ilk adım olduğu” gerçeğine dayanan ve bir kadın ve yaşam bilimi olan jineolojinin kadın direniş yöntemlerini açığa çıkarması bir nevi varoluşun tanımını da açığa çıkaracaktır. Burada kadının saklı hakikatini anlamaya çalışırken bu hakikatin direniş ile var olduğu gerçeği ortaya çıkar. Yaşamanın direnmek ile özdeş olduğu bir coğrafyadan bu yazıyı kaleme alıyor olmak da önemli veriler sunmaktadır. Merkezi hegomonik iktidara öz gücü ve iradesiyle direnen savaş, yıkım ve göçe rağmen topraklarını, kültürünü bir bakıma varlığını terk etmeyen bir coğrafya. “Yaşamı uğrunda ölecek kadar çok sevenleri ve onların yoldaşları olarak yola çıkanların” direnişleri sürerken bir var olma biçimi olan direnişin coğrafyamızda kuşandığı anlamın yaşamın ta kendisi olduğu gerçeğini anlatmak bu nedenle çok önemli olduğu kadar çok zor… Bir oluş halinde olan jineolojinin tanımları bu açıdan önem arz ediyor. Jineolojinin mevcut pozitivist bilim anlayışının karşısında durduğunu da ayrıca vurgulamak önemli. Pozitivist bilim anlayışının yaşam toplum ve doğa ile zayıflayan bağına kadın eksenli bir eleştiri geliştiren ve alternatifi oluşturmayı amaçlayan bir bilim jineoloji… Varoluş sorununa çözümler araması ve alternatifler üretmesi de bu bilimin doğası gereği canlı ve dinamik bir süreci kapsamakta… Bir anlama eylemi olarak anlam bilimin tarih ve sosyoloji ile bağını açığa çıkarmak da bu anlamda önemli. Tarihin sosyolojik bir varlık, sosyolojinin tarihsel bir bütünlük olarak varlığını sürdürdüğüne dair verilere jineolojik bir bakış açısıyla dokunmak önemli bir yöntem. Tarih ve sosyolojinin böylesi bir bakış açısı ile yeniden ele alınması kadın direniş yöntemlerinin aynı zamanda kadının varlığının ve yaşamın temel momentleri olduğunu açığa çıkarmakta. Ve bu momentler kadının taşıdığı ve koruduğu toplumsallığın günümüze ulaşan kodlarını içinde taşımaktadır.
Direnişin bireyden topluma, kadından erkeğe, canlıdan cansıza bütün evreni kapsayan anlamlarını bir yazıda vermek mümkün değil. Yaşamın direniş ile olan bağlantısına odaklanan yazımızda amacımız, “Yaşamak direnmektir” sözünün güncellendiği bir coğrafyada kadının direniş yöntemlerinin kadının varoluş yöntemleri olduğunu vurgulamaktır. Kadını bir cins olmanın ötesinde sosyolojinin özü olarak tanımlayan demokratik ekolojik kadın özgürlüğüne dayalı paradigmanın dayandığı direniş ile mekanik paradigmanın dayandığı iktidar arasındaki ilişkiye bir giriş yapmaktır. Kadın direnişinin kadının en çok yabancılaştığı doğa, toplum ve yaşam ile bağını güçlü kurması ile olacağının bilgisinin önemine işaret etmektir. İçinde bulunduğumuz zaman ve mekân da bu anlamda direnişin canlı ve dinamik örnekleri yaşanmaktadır. Özgürlüğe canları pahasına bağlı olanların güzelliğini esas alarak, bu güzelliği dünyaya anlatan kavram, kuram ve kurumları oluşturmaktır. Tarihin bütün direnişçilerinin emeğine dayanan, onların direniş bilgisini kuşanan ve alternatif bir yaşam perspektifini içinde taşıyan Demokratik Modernite sistemi ve onun demokratik ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayanan paradigmasının temel varoluş yöntemlerinden olan direnişin felsefesini, kuramını, örgütünü daha güçlü oluşturarak “Berxwedan Jiyan e” şiarını “Serkeftin Jiyan e” olarak yaşamsallaştırmanın çağındayız artık.