HABER MERKEZİ- İSKAN AMED: HALKINA ÖZGÜRLÜK NEFESİ OLAN KAHRAMAN
“Kutsallık kavramının hayat ve nefes alıp verme ile ilgisinin olması oldukça şaşırtıcıdır. Nefes alma faktörü belki de insanın şahit olduğu ilk felsefik problemin rüşeym halidir. Temel bir aracı konumunda olan nefes alıp verme, yaşam ile ölüm arasındaki farkın sorunsalı olmaktadır. Yaman ve şaşılası bir yerden varlık konusuna bakış ilk insanlar için çok da zor değildi. Bakışın kolay, cevabın ise oldukça zor olduğu bu durum hala bizi meşgul etmektedir.
Ruhani ve maddi hayat arasındaki ikilem enerji ve madde diyalektiğinde hala cevaplanmamış bir konu olmaktadır. İnsanlığın bu konuda ilerlediğini söylemek hayli zordur. Atalarımızın hayat ile rüzgar ilişkisini tanrısal görmesi boşuna değildir. Havanın yaşam ve canlılık emaresi göstermesi ve bunun ruh ile ilişkiye kavuşturulması ilginç bir gözlem olmaktadır. Bu gerçekler göz önüne alındığında bu arkaik durum ile felsefe arasında çok da açılmış bir mesafe yoktur. Maddeye fizik, enerjiye metafizik denilmesi kavramsallaştırma dışında ilk adlandırmadan farklı değildir. Beden ve ruhun veya madde ve enerjinin birlikte hareket ettiği ve yek vücut olduğu anların Kürtçedeki ‘Bû’ kelimesi yani oluş ile anlamlandırılmış olması daha da ilginçtir. Kökünü rüzgardan alan bu kelime Grek felsefesinde fizik olarak karşımıza çıkıyor ve aynı köke dayanması olayı daha da dikkat çekici kılıyor. Nefesin tanrısallıkla ilişkisi beden ve kalıba yayılan enerjinin gerçek form olduğu savı filozof Platon’da İdea’ler dünyası olarak anlam kazanmıştır. Platon’un hırçın Kürdistan dağlarında esen rüzgardan bir milim bile uzak olmadığı aşikardır.
Din ve felsefenin farklı argümanlar ile anlamlandırmaya çalıştığı beden-ruh olgusu özellikle Adem ve Havva ikileminde daha da bariz bir biçime bürünüyor. Mezopotamya dağlarının zirvelerinden ve Guti-Hurri gelgitlerinden ilham alan Sami teolojisi ve yaratılış hikayeleri yani topraktan havaya evrilen hikaye İncil ile ayakları üzerine oturtturulur. Grek felsefesi ile çağdaş olan Hıristiyanlığın ‘Nefes, Rüzgar yani ‘Ba’ kavramı ile tanıştığı anlaşılmaktadır. Hz. Meryem ve Hz. İsa’nın hikayesinin nefes ile bağı ve Hz. İsa’nın doğuşunun nefes ile ilişkilendirilmesi bu gerçeği doğrulamaktadır.
Dinler kendilerini eski külliyat üzerinden inşa etme sürecini tamamladıktan sonra tanrı ve melek sorununa el atmıştır. Tanrı ve insanlar arasında aracı konumuna getirilen eskinin tanrıları, melek biçiminde adlandırılmaya çalışılmıştır. İlk gözlemin ölü ve diri sorunsalına getirdiği nefes faktörü çok daha sadedir. Nefesin nerden çıktığı ve hangi organ ile bağı olduğu gerçeği aynı organı kutsallaştırmıştır. Kürtlerde hala çok yaygın kullanılan akciğer deyimleri ‘Cîgera min, Kezaba min, Mêlaka min’ tabirleridir ve nefes bu kutsallığın ocağından kaynağını alır. Melek, ruh ve nefes demektir. Melek ile Kürtçedeki Mêlak kelimesi aynı kök kelime olmaktadır.
Sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur
İnsandan maddeye varan bu ruh ve beden; madde ve enerji probleminin keşfi atom bombası gibi korkunç bir enerjinin ortaya çıkmasına neden oldu. Kürdistan diyarından, Avrupa entelektüalizmine zirve yapan bu enerji problemi yaşamdan oluşurken, yaşamı yok ediyor. Albert Einstein’in en zor ve anlaşılması en zor olan buluşu aslında bu özeleştirisi olmaktadır: ‘Belki bir sevgi bombası, gezegenimizi harap eden aç gözlülük, nefret ve bencilliği tamamen yok edebilecek kadar güçlü bir cihaz yapmaya hazır değiliz. Sevgiye görünürlük verebilmek için en ünlü denklemimde basit bir yer değiştirme yaptım. Eğer E=mc2 yerine dünyayı iyileştirecek olan enerjinin ışık hızının karesiyle çarpılacak bir sevgiyle sağlanabileceğini kabul edersek şu sonuca varıyoruz. Sevgi en kuvvetli güçtür, çünkü sınırı yoktur.’
Albert Einstein’in bıraktığı yerden ve kızına özür dilediği noktadan kim devam etti sorusu sorulursa şüphesiz Rêber Apo karşımıza çıkacaktır. Yıllar önce Albert Einstein ile aynı etnik kökenden olan bir gazeteci Rêber Apo’ya ‘Sen bu işleri aşk ve sevgi ile yapıyorsun’ demişti. En büyük ve en güçlü atom insandır tabiri yine Rêber Apo’ya aittir. Sevgi bombası işte bu insan ile mümkündür.
İnsan enerjisinin özgürleştirilmesi aşktır. İşte sevgi bombası denilen şey de bunun ta kendisidir
Bilim, insan varlığında 32 atom bombasına denk düşen enerji miktarının mevcut olduğunu belirtir. Tarihin cilvesi olsa gerek iki enerji kütlesi karşı karşıya gelmiştir. Zap dağlarında iki nükleer enerji savaşmaktadır. Türk devletinin kullandığı taktik nükleer silahlar ile mücadele eden güç sınırsız ve sonsuz enerji olan savaşçıların aşkı olmaktadır. Enerjinin özgürleştirilmesi insan boyutunda gerçeklik kazanmaktadır. İnsan enerjisi olduğu sürece maddi atom enerjisinin özgürleştirilmesi düşünülemez. İnsan enerjisinin özgürleştirilmesi aşktır. İşte sevgi bombası denilen şey de bunun ta kendisidir.
Nefes alışverişin insan suretinde yansıması ve bir anlık coşkunun iki elini açarak doyasıya bağırmaya çalışması ne anlama gelir? Kime seslenilir? Ve bu coşku ve sevgi selinin nereye ulaşılması istenilir? Bunun cevabı şu an itibari ile yoktur. Güzellik olgusunun nefesin optimal dengesiyle ilişkisi aşikardır. Nefes alamıyorum çığlığı çağımız insanının en çok kullandığı tabirler arasında olmaktadır. Bunun sistemin yarattığı aç gözlü, bencil ve sevgisiz insanın ruh haliyle yakından ilişkisi vardır.
Nefesin özgürleştirilmesi insan-melek ilişkisinde daha da belirgindir. Ahlaki hareketlerin bu gerçeği madde ve ruh ikileminde özgürleştirme olarak algılaması bilimden daha fazla hakikate yakındır. Madde ve ruhun birlikte özgürlüğe kavuşması ise hala acil görevler arasında olmaktadır. Kim bilir? Belki de bu özgürlük içten gelen bir gülüştür. Gülmek ve güzellik arasındaki ilişki çok az bilinen bir husus olmaktadır. PKK gerillalarının gülümsemeleri meşhurdur. İşte hayatının hakikatini özgürlük nefesinden ve ruhundan alan Leyla Amed arkadaş belki de bu sevgiden kaynağını alan gülümsemenin gerçeğini en derinden temsil eden kişilikler arasındaydı.
Yaşamı ardıllarına kılavuz ve kimlik haline gelen Leyla Amed, özgür, canlı, güzel ve enerji dolu bir zihin yapısına sahipti
Havanın da bir dili vardır. İnsana özgüsünden tutalım da zaman ve mekana kadar onun da anlattıkları vardır. Kürt halkının kurtuluş kaleleri olan dağların havası ile beslenen Leyla Amed, arkadaşlarının gözünde bir melekti. Laneti bir giysi gibi kuşanan Kürt halkının düşmanlarına karşı kutsal bir mücadele yürüttü. Yaşamı ardıllarına kılavuz ve kimlik haline gelen Leyla Amed, özgür, canlı, güzel ve enerji dolu bir zihin yapısına sahipti. O yüzden onu anlatabilmek için insanın kelimelerin bilgisine, uygun bir dilin ahengine ve güzelliğine hakim olması gerekir.
Nefesin, insanın enerjisi olduğu bir gerçektir. Ayrıca nefesin aklın, kalbin ve bedenin sıfatlarını da ruha ilettiğini düşünüyorum. Leyla Amed nefes nefese özgürlük mücadelesi için yaşadı. Arkadaşlarına daima enerjinin kaynağı ve ocağı haline geldi. Enerjisi ile doğru yaşadığı için önünde hiçbir engel tanımadı. Daima doğrularının tutarlı sahibi oldu. Yaşadığı zorluklar onu güzel bir karakterle şekillendirmişti. Yanlış yaşama karşı direnen ve doğru yaşamın inşa edilmesi için ısrar eden eşsiz bir karaktere sahipti. Böylesi bir karakterin ruhu ile halkının savunma savaşının refleksini tüm yaşamı boyunca destur edindi. Ve çocuk yaşından itibaren sömürgecilerin başlarına getirmek istediği vahşete, lanete, çirkinliğe göğüs gerdi. İliklerine değin düşmana karşı bağladığı kini ise elinden geleni ardına koymadan gösterdi. Çünkü inandığı değerlere kalbi ve aklı ile iman ederdi.
Adım adım Botan, Behdinan, Rojhilat dağlarını arşınladı. Tanıdığı her Ana’nın ciğeri, kezebi, mêlakı oldu
Nefes alamıyorum denilen bu çağın karanlığında mücevher gibi parıldayan ve insani değerlere nefes olmaya çalışan insanlardan biriydi. Bu toprakların eski insanları ‘Yaşam bir dağdır’ demiştir. O halkının özgürlük ocağı olan dağlara adım attıktan sonra dönüp arkasına hiç bakmadı. İnancının aradığı sırrı ancak olağanüstü bir mücadelenin serencamında bulabilirdi. Eski zamanlarda gerçekten ciddi olan insanlar gibi ‘Bu dünyayla işimiz yok’ diyenlerdendi. Malı mülkü olmadan yaşadı. Enerjisini sürekli gerillacılığa odakladı. O eski insanların giydiği hırka gibi mutat elbisesi ile bir sıfat veya konum peşinden koşmadı. Adım adım Botan, Behdinan, Rojhilat dağlarını arşınladı. Tanıdığı her Ana’nın ciğeri, kezebi, mêlakı oldu. Her çocuğa sevgi dolu gözlerle baktı. İndiği köylere o eski insanlar gibi nasıl iyi birer insan olunacağının ahlakını öğretti. Kendisini yaptığı eylemle ifade eden bir sevgiyle var oluyordu.
İnsanın karakteri en çok yürüyüşünden belli olur. Dağlardaki asi ve cesur yürüyüşünün tadına doyum olmazdı. Yaradılıştan erdemliydi. Erdem insanın kendi doğasının yasalarına uygun hareket etmesidir. Her insan zaten kendi doğasının yasaları çerçevesinde varlığını savunur. Gerillada ise erdemin temeli halkının varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama çabasıdır. Yani bir gerilla için mutluluğun tarifi halkının varlığını koruyabilmesi ve özgürlüğünü sağlama mücadelesini yürütmesinden ibarettir. Bu yüzden PKK gerillalarının gülümsemeleri bir başka güzeldir. Çünkü gülümsemelerinin kaynağı yaşadıkları bu derin erdemin gizeminde mündemiçtir. Leyla Amed’in de yüzünden gülümseme eksik olmazdı. Kalbinde yeryüzünün acılarının haritası olsa da o daima gülümserdi.
Yüzleşmek, yanıtlamak ve eyleme geçmek zorunda kalınan bir düşman karşısında nasıl mücadele verilir? Tüm varlığı ile bu sorunun yanıtı oldu. Devletçi iktidarcı uygarlık kesintisiz bir şekilde kadını ve Kürtleri inkar etti. Uygarlık onların güçsüzlüğünden zenginlik çıkarma vahşetini sürdürmeyi amaç edinmişti. Bir Kürt kadını olarak bunun derin bilincindeydi. O yüzden güçsüzlüğü, çaresizliği ve sıradan bir yaşamı asla kabul etmedi. Onun gibi nice kadının bu uygarlık sistemini güçlü reddedişi, Jin, Jiyan, Azadi hakikatinin bir abide haline gelmesine neden oldu. Kürtlerin Jin, Jiyan, Azadi çığlığı bir nevi bu inkardan da intikam alınmasının ve gerçek yaşamın kendisini savunma arzusunun da hakikati olarak görülebilir.
Leyla Amed arkadaş da sade kişiliği, güçlü komuta meziyetleri ve hakiki imanı ile arkadaşlarına cennet gibi bir direnişin mekanı oldu
Gerillacılık yaşamı boyunca dağlardan hiç kopmadı. Tecrübelerinden damıttığı deneyimlerini daima arkadaşları ile paylaştı. Dağlar kadar, nefes kadar özgür bir kişilikti. Genelde yaptığı ya da düşündüğü işlerle meşgul olurdu. Her yönden hayatına layık olmanın ilkelerine sadık bir duruşu vardı. Adeta içinde yıldızlara ulaştığı yollar mevcuttu. Varlığı yoldaşlarının alnını yıldızlara ulaştırırdı. Söz ile yaşam arasındaki uyumun muhteşem abidesi idi. Kutsal kitaplar cennetti sonsuza dek güzelliklerin yaşandığı bir mekan olarak tasvir ederken oraya ulaşmanın da ölçüsünü iman sahibi olmakla ortaya koyarlar. Leyla Amed arkadaş da sade kişiliği, güçlü komuta meziyetleri ve hakiki imanı ile arkadaşlarına cennet gibi bir direnişin mekanı oldu.
Nefes, rüzgar ve ruh ile varlık bulan ateşin gerilla yaşamında sayısız işlevi vardır. Bazen sıcak bir dost olur bazen ocak olur bazen de sohbet çemberinin kızıl közleri. Hele mekan gerilla savaşının kabesi Gabar, bu ateş sohbetlerinin etrafında halka olunanı Leyla Amed arkadaş ise sohbetin tadına doyum olmazdı. Dudaklarının arasından süzülen kelimeler, suyu sürekli tazelenen bir pınar, bir kaynak gibi dinleyenlerinin yüreklerini ferahlatırdı. Onun anısına yazılan bu yazının girişinde neden sevgiyi, enerjiyi, nefesi ve ruhu anlatmaya çalıştığımız ona ait olan bu kelimelerden kaynağını aldı: ‘Bizim düşmana karşı savaşım içinde olmamızın sayısız nedeni vardır. Ve bu savaş için nedenlerimiz bize oldukça ihtiyacımız olan enerjiyi sağlar. Yeter ki bize nefes ve hayat olan topraklarımızın özgürlüğü için yaşayalım. Çünkü muazzam bir enerjiye sahip olmadan topraklarımızın hakikatini keşfedemeyiz. O nedenle enerjimizi nasıl koruyup artıracağız ve toplumumuzun hizmetine sunacağız. Bu en temel gündemlerimizden biri olmalıdır. Hepimiz enerjimizi durgun bir göle atılan küçük çakıl taşı gibi sürekli genişleyen halkalar şeklinde yayalım ve böylece enerjimizin hakikate yönelen eylemini ve Apocu kültürün dalgalarını yaratalım. O zaman enerjimiz sınırsız ve ölçülemez olur.’
Özünde ölüm böylesi büyük kahramanların ruhları karşısında zavallı bir kelime olarak kalır
Minyon bedeni, Apocu kaim ruhun asaletini taşırdı. Her adımı ile zorluklardan derin bir hafıza oluşturdu. Hafıza zamandır. Dünü, bugünü ve yarını yaratır. Hafızasında silinmez acılar birikmiş olsa da o haklı bir bilinçle bu acılara yol açan düşmana, biriken, bilenen bir öfke ile kesintisiz bir biçimde karşılık verdi. 30 yıllık dağlardaki mücadelesinde ibadet edercesine, hayatını adarcasına, gerillacılığı sevdi. Ve gerilla onun hafızası o da gerillanın hafızası oldu.
PKK kültüründe insan emek ve yokluk üzerinde şekillenir. Bu güçlü gelişim diyalektiği, Leyla Amed gibi efsanevi bir görkeme sahip ve daima minnet duyulan kahramanları insanlığın hafızasına kazandırmıştır. Nefesin ölüm-yaşam sorunsalını ele almıştık. Evet her hayat bir nefes üzerine kuruludur. O nefes kesintisiz yaşatılırsa ölüm sadece kahramanların bedenlerini bizlerden alabilir. Özünde ölüm böylesi büyük kahramanların ruhları karşısında zavallı bir kelime olarak kalır. Ne ölüm ne de zaman kahramanların ruhlarını bizden almaya muktedir olamaz. Çünkü onlar bizlere hayat ve nefes gibi ışık oldular. PKK hareketinin Mazlum Doğan’dan, Mahsum Korkmaz’a kadar uzanan kahramanlık halkasının bir ardılı olan Leyla Sorxwin Amed şahsında tüm şehitlerimizi minnetle anıyoruz. Anıları bize Kurdistan topraklarında tek bir zalim bırakmayana kadar geliştireceğimiz savaşta nefesimiz, ruhumuz, hafızamız, enerjimiz ve özgürlük aşkımızdır.