İSTANBUL- Yeni Özgür Politika
Polisin gözaltına alırken burnunu kırdığı müzisyen Yusuf Keleş, Wan halkının sergilediği direnişin herkese bu irade gaspına karşı vicdani sorumluluk sahibi olma gerekliliğini hatırlattığını dile getirdi.
Wan halkının yerel seçimlerde sandığa yansıttığı iradesinin gasp edilmek istenmesine karşı 3 Nisan’da İstanbul/Esenyurt’ta yaşanan protestolarda, aralarında gazetecilerin de bulunduğu 86 kişi polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı, bunlardan 13’ü adli kontrol şartı ve yurt dışı yasağıyla serbest bırakıldı. Protesto eylemlerine katılıp gözaltına alınanlardan biri de Kürt dili ve kültürüne dönük sanatsal ve kültürel faaliyet yürüten Koma Hevra üyesi müzisyen müzisyen Yusuf Keleş’ti. Gözaltına alındığı esnada polis tarafından burnu kırılan Keleş, gözaltına alınması ve devamındaki süreçte yaşadıklarını, MA’ya anlattı. anlattı.
Ailemin iradesi için
Keleş, protesto eylemlerine neden katıldığını “Wan’da doğmuş büyümüş bir kişi olarak annemin, babamın, kardeşlerimin kullandığı oya, iradelerine sahip çıkmak amacıyla tamamen demokratik olan bir basın açıklaması yapabilmek için oraya gittim” sözleriyle açıkladı. Bir halkın salt bir belediyeye sahip olmak için değil, kendi topraklarına, ağacına, taşına ve kaldırımına sahip olmak, onları var etmek, sömürünün dışında kendi elleriyle oluşturmak amacıyla oy kullandığını belirten Keleş, “O nedenle burada bir mazbatanın verilmemesi toplumsal ahlakın dışında bir davranıştır ve kabul edilemez. Bu da bize halk olarak, sanatçı ya da müzisyen olarak bu irade gaspına karşı bir vicdani sorumluluk sahibi olmamız gerektiğini hatırlattı” dedi.
Sesimizi kısmak istediler
O gün henüz eyleme başlamadan polis tarafından engellenmeye çalışıldıklarını söyleyen Keleş, “Maalesef eyleme dahi başlanılmadan çok hunharca üzerimize gelinip, kimilerinin saçlarını çekerek, kimilerini yerlerde sürükleyerek tekme tokatla abluka içerisine alındık. Açıklamayı yapacak milletvekilinin sesine dahi ulaşamadan maalesef dakikalar içerisinde bizim varlığımız gasp edildi orada” diye konuştu.
Kolunu kırmakla tehdit
Sonrasında polis tarafından gözaltı aracına doğru götürüldüğünü söyleyen Keleş, devamında yaşanılanları şöyle anlattı: “Ben ablukanın içerisinden çıkarılır çıkarılmaz tekme ve yumruklarla gözaltı aracının ön kısmına kadar götürüldüm. Orada kim olduğunu göremediğim bir polis, ensemden tutup yüzümü gözaltı aracının demir kısmına çarptı. Yaklaşık 10 saniyelik baş dönmesi ve göz kararması yaşadım. Orada zaten burnumun ciddi bir hasar aldığını fark ettim ki ters kelepçelenerek aracın içerisine götürülürken adım dahi atamayacak durumdaydım. Araç içerisinde de kötü muameleyle karşılaştık. O süreçte polis amiri olduğunu düşündüğüm bir kişi, kolumu kırmakla tehdit etti. Ben bir müzisyen ve sanatçı olarak kendi haklarım doğrultusunda burada bulunduğumu belirtmeme rağmen durmadı, tavırları biraz daha değişmeye başladı. Oradaki başka polisler ise bir sanatçının demokratik hakları yokmuş gibi bir tavırla yaklaşarak; ‘Eğer sanatçı isen burada ne işin var, defolup gidersin’ dedi.”
İşkence raporu eklenmedi
Gözaltına alınmalarının sonrasında da polis baskısı ve tehditlerinin devam ettiğini söyleyen Keleş, şunları dile getirdi: “Hastaneye gideceğimiz süreçte de yaklaşık 6 saat bizi araçta ters kelepçeyle beklettiler. Yine doktora dahi ters kelepçeyle gittik ve muayenede de kelepçelerimizi açtırmadılar. Benimle beraber burnu kırılan Mezopotamya Ajansı muhabiri Ferhat Sezgin’in buza, ağrı kesiciye ihtiyacı vardı ama bize bir peçete dahi verilmedi. Hastanede iken bir darp raporu aldık ve o esnada yanımızda bulunan polislere dosyamın içerisine bu raporların da dâhil edilmesini söyledim. Tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiğimiz zaman burnumun iki yerden kırıldığını belirtmeme rağmen hakim dosyada öyle bir raporun olmadığını söyledi. Belli ki o rapor dosyaya eklenilmemiş.”