BRÜKSEL- Avrupa Parlamentosu üyesi Massimiliano Smeriglio’nun ev sahipliğindeki konferans, Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları için Avrupa Avukatlar Birliği (ELDH), Avrupalı Demokrat Avukatlar (AED) ve Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneği (MAF-DAD) tarafından organize edildi.
“Siyasi Mahkumlar: Tecrit, kötü muamele ve işkence” başlıklı konferansta birçok oturum yapıldı.
FİLİPİNLER’DE 786 SİYASİ TUTSAK VAR
Açılış konuşmacılarından Uluslararası Demokratik Avukatlar Birliği’nin geçici vekili ve Ulusal Halk Avukatları Birliği Başkanı Filipinli Edre Olalia, Philipinler’de siyasi tutsakların durumuna dikkat çekti. Olalia, “Aradan neredeyse 40 yıl geçmesine rağmen hâlâ 786 siyasi tutuklu var’’ dedi.
“Siyasi tutsakların serbest bırakılması için çalışmalıyız’’ diyen Olalia, uluslararası toplumdan Philipinler’deki hükümete askeri yaptırım uygulamasalar bile inceleme yapmalarını istedi. Olalia, barış müzakerelerinin başlatılmasını ve tutsakların durumunun da bu bağlamda ele alınması gerektiğini ifade ederken, “Siyasi mahkumların varlığı hükümetlerin başarısız olduklarını ispatıdır’’ dedi.
İMRALI’DA EVRENSEL HUKUK ASKIYA ALINDI
Ceza hukuku ve insan hakları hukuku uzmanı ve Barış İçin Akademisyenler üyesi Dr. Gülşah Kurt da açılış konuşmacıları arasında yer aldı. Gülşah Kurt, Türk devletinin cezaevlerindeki siyasi tutsaklar ve özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumunu ele aldı. Son yirmi yılda artan F tipi cezaevlerini anlatan Gülşah Kurt, İmralı’daki koşulların F tipi cezaevlerinin ötesinde olduğunu belirtti. Gülşah Kurt, umut hakkının da Abdullah Öcalan’a uygulanmadığını ifade ederken, keyfi disiplin cezaları, aile ve avukat görüşü engellerine de dikkat çekti. Gülşah Kurt, devletlerin bu ihlallere göz yumduğu eleştirisinde bulunarak, ‘’Evrensel ilkelerin askıya alındığı, insan onurunun hiçe sayıldığı bir durumdan bahsediyoruz’’ dedi. Eğer mahkumlar için asgari standartlara dahi uyulmayacaksa bu standartları tanınmanın bir anlamı olmadığını belirten Gülşah Kurt, tutsaklar için asgari kurallar geliştirmek gerektiğinin altını çizdi.
ILARIA SALIS’İN DURUMU
Açılış konuşmaları ardından birinci panelde Avrupa’dan örnekler üzerinde duruldu. Demokrasi İçin Avukatlar Sendikası Başkanı Helene Debaty moderatörlüğündeki panelde İtalya Demokratik Avukatlar Birliği (GD) Eş Başkanı Aurora D’agostino “Ilaria Salis’in Macaristan’daki Davası ve Cezaevi Koşulları” konusunda konuştu. Aurora D’agostino, ‘’Ilaria Sali, İtalya vatandaşı. Macaristan’da tutuklandı. 11 aydır cezaevinde’’ dedi. Tutukluluğu ve koşullarının geç öğrenildiğini belirten Aurora D’agostino, basının da konuya geç el attığı eleştirisinde bulundu.
İSPANYA’DA 80 BASKLI SİYASİ TUTSAK VAR
Bask bölgesinden ‘Sare herritarra’nın temsilcisi Bego Atxa, Basklı siyasi tutsakların durumunu değerlendirdi. İnsan haklarının herkes için olduğunu belirten Bego Atxa, “ETA silahlı mücadeleyi bırakmasına rağmen halen 80 dolayında siyasi tutsak var. Bunlardan 23’ü kadın. 7’si ailelerinden binlerce kilometre uzaktaki cezaevlerinde tutuluyor’’ dedi.
AVRUPA’DA İNSAN HAKLARI GERİLEDİ, YARGI SİYASALLAŞTIRILIYOR
Katalonya’dan ERC temsilcisi Prof. Louis Lemkow, “Avrupa’da insan hakları konusunda gerileme var’’ vurgusunda bulundu. Gazze ve Ukrayna savaşları ile daha da kötüleşen bir durum yaşandığına dikkat çeken Lemkow, “Hak erozyonu yaşanıyor. Adalet siyasallaştırıldı. İspanya’da siyaset kendi sınırlarını aşarak yargıya el attı. Biz buna adaleti siyasallaştırılması diyoruz’’ şeklinde konuştu.
İMRALI BİR LABORATUVARDIR
İkinci panel ‘’Türkiye ve İmralı Cezaevi’’ başlığı altında yapıldı. Moderatörlük yapan Haldane Sosyalist Avukatlar Derneği Eşbaşkanı Deepa Driver, Türkiye’de cezaevlerindeki tutsakların sayısının beş kat arttığını ve bu konuda AGIT üyeleri arasında Rusya’dan sonra ikinci sırada yer aldığını belirtti. Driver, “İmralı’yı bir laboratuvar olarak ele almalıyız’’ dedi.
İMRALI TECRİDİNİN BENZERİ YOK
İmralı Heyeti Temsilcisi Avukat Lena Charlotta Lagnander, “Heyetin bulguları” üzerine bir sunum yaptı. Lagnander, Kürt halkına yönelik çok boyutlu baskılara vurgu yaptıktan sonra, “Bu mevcut tecritin dünyada benzeri yoktur’’ dedi.
Barış Anneleri’nin mücadelesini de anlatan Lena Charlotta Lagnander, Kürt kadınları üzerinde baskılara dikkat çekti. Lena Charlotta Lagnander, “Onlar şartsız bir barıştan bahsetmiyorlar. Onlarla görüştük. Yaşamalarından bahsettiler. Çok güçlü bir görüşmeydi. Bize bir mesaj verdiler. Dünyaya başımıza nelerin geldiğini anlatın dediler’’ şeklinde konuştu. Barış Anneleri’nin maruz kaldığı baskılar, tutuklamalar, tehditleri anlatan Lena Charlotta Lagnander, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumuna ilişkin ise ‘’tamamıyla hukuksuzdur’’ dedi.
TECRİT ORTADAN KALDIRILMALI
Avukat ve aile görüşmelerinin engellendiğini belirten Lena Charlotta Lagnander, cezaevlerinde tecridin yaygınlaştırıldığını, Kürtçe konuşulmasına dahi “izin verilmediğini” kaydetti. Serbest bırakılanlara bile cezaevindeki yemek faturası çıkarıldığını ifade eden Lena Charlotta Lagnander, sağlık koşullarının da insani olmadığını söyledi. Lena Charlotta Lagnander, “Tecrit herkes için işkencedir’’ vurgusunda bulundu. İsveç’ten geldiğini söyleyen Lena Charlotta Lagnander, “Peki ne yapabiliriz” diye sorduktan sonra, “Biz de bir araya gelerek konuşmalıyız ama bir karar alarak adımlar atmalıyız. Demokrasi tehdit altındadır. CPT gibi kurumlar çok kırılgandır. Rapor hazırladılar ama açıklamadılar. Baskı uygulayarak raporu açıklamalarını sağlamalıyız. Avrupa ülkeleri de Türkiye’ye baskı yapmalı. Sessizlikleri ile Türkiye’nin yaptıklarını tasvip ediyorlar. Tecrit sona ermeli. Tecrit tüm ülkelerde ortadan kaldırılmalı’’ şeklinde konuştu. Lena Charlotta Lagnander, “Kürt halkı kendi onuru ve direnişi ile bizim için örnektir’’ dedi.
Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Mazlum Dinç, ‘’İmralı Cezaevi’ndeki durum ve Umut Hakkı” konusunda konuşurken, Türkiye’de cezaevleri ve işkencenin bir baskı aracı olarak kullanıldığını söyledi. Mazlum Dinç, tutsakların maruz kaldıkları işkence durumu ve ailelerinin maruz kaldığı baskıları anlatırken, buna karşı açlık grevleri, fedai eylemlerle büyük bir direniş gerçekleştirildiğini belirtti.
CEZAEVLERİNDEKİ BASKILAR VE TECRİT
Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin tasfiye edilmesi için sistematik bir şekilde işkencenin farklı yöntemlerle devam ettirildiğini kaydeden Mazlum Dinç, “Sosyal medya paylaşımında bile dört yıla varan cezalar veriliyor’’ dedi. Adli tutukluların 8-10 yıl gibi ağır cezalar aldıklarında hiç cezaevine girmediklerini belirten Mazlum Dinç, ama siyasi tutsaklarda farklı bir durumun yaşandığını kaydetti. Bin-binbeşyüz kilometre uzaklıktaki cezaevlerinde ceza infazlarının dayatıldığını belirten Mazlum Dinç, direnişle elde edilen hakların da tutsakların elinden alındığını söyledi. Sağlığa erişimin pek mümkün olmadığını ve ağır hasta tutsakların dahi geç ve yetersiz bir şekilde tedavi edildiğini ve siyasi tutsakların kasıtlı bir şekilde ölüme götürüldüğünü dile getiren Mazlum Dinç, “Cezaevlerindeki temel ihtiyaçların hepsi siyasi tutsaklardan karşılanıyor. Ekonomik durumu olmayan tutsaklara dışarıdan para yatırılması suç sayılıp cezalandırılıyor, örgüt üyesi olarak ceza veriliyor” şeklinde konuştu.
Tutsakların keyfi gerekçelerle tahliye edilmediğine de dikkat çeken Mazlum Dinç, “Bu cezaevlerindeki ihlallerin ağırlaşmasının bir de İmralı boyutu var’’ diyerek, 1999’da İmralı’da yasaklı bir tecrit ve işkence sistemi inşa edildiğini söyledi. Dinç, “Uluslararası hukuk kurallarının hiçbirinin işlemediği bir işkence sistemi inşa edildi’’ dedi. Avukat ve aile görüşlerinin engellendiğini hatırlatan Dinç, “İç hukukta bir beklentimiz olmamasına rağmen başvurular gerçekleştirdik. Uluslararası alanda da gerçekleştirdik. AİHM adil yargılama olmadığını zaten kabul etti. Müebbet cezanın da insan haklarına aykırı olduğuna karar verildi. Umut Hakkı uygulanmıyor ve bu konuda Türkiye’ye yönelik baskı yok’’ ifadelerini kullandı.
TECRİDE KARŞI ULUSLARARASI BİR AĞ KURULMALI
BM tedbir kararı almasına rağmen avukatlarla görüşmelerin engellenmeye devam ettiğini söyleyen Dinç, “Uluslararası kurumlar Abdullah Öcalan ve Kürt siyasi tutsaklar konusunda çok geç davranıyor, karar aldıklarında dahi arkasında durmuyorlar’’ dedi.
İmralı tecridine karşı daha aktif bir mücadele verilmesi gerektiğini söyleyen Mazlum Dinç, “Bu sadece Kürtleri ilgilendirmiyor. Tüm insanlık açısından büyük temel bir sorun’’ dedi. Güçlü sivil toplum kuruluşlarının da İmralı’yı görmezden geldiğini belirterek özellikle Af Örgütü’nün sessizliğini örnek gösteren Mazlum Dinç, uluslararası bir ağ kurarak tecridi kırmak için mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Mazlum Dinç, özellikle uluslararası baroların devreye girmesini istedi.
Kayna: ANF