HABER MERKEZİ – İşgalci Türk devleti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün Irak ve Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret ederek yetkililerle görüştü. Görüşmelerin temel gündem maddesi Kürdistan’ın işgali, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı geliştirilen savaşta destek sağlama ve işgal alanlarını genişletmek oldu.
Görüşmelere ilişkin yapılan açıklamalarda KDP’nin ihanetçi çizgisinde ısrar edeceği, Irak’ın da Türk devletine kimi tavizler vereceği ve Türk devletinin işgal saldırılarını daha ağır bir şekilde sürdüreceği anlaşılıyor.
KNK Dış İlişkiler Komisyonu, gerçekleşen görüşmeye ilişkin yazılı bir açıklama yayınladı.
İlgili açıklamada şu ifadelere yer veriliyor:
“Türk devleti Güney Kürdistan’a (Kürdistan Bölgesi) yönelik 22 Nisan’da yeni bir işgal operasyonu başlattı. Saldırılar Duhok vilayetine bağlı Metîna bölgesinde yoğunlaşıyor ve söz konusu alan Irak topraklarının 40 km içine kadar ulaşıyor.
Türkiye’de 31 Mart’ta yapılan son yerel seçimlerde Kürtler ve demokratik güçler, büyük bir yenilgiye uğrayan Erdoğan’ın iktidar partisi AKP’ye net bir şekilde ‘hayır’ dedi. Otoriter bir rejim olarak Erdoğan, temelde militarizme dayanan saldırgan bir iç ve dış politika izlemektedir. Bunun başlıca nedeni Türkiye, Irak ve Suriye’de Kürtlere karşı yürütülen savaştır. Erdoğan’ın Kürtlere karşı geliştirdiği savaşın maliyeti ise yıllık yüzde 68,50’lik enflasyon ve sosyo-ekonomik krizdir.
Erdoğan iktidarını korumak için Kürtlere karşı yeni bir savaş yürütüyor. Irak’a gitmeden önce Erdoğan, yeni bir askeri işbirliği yapmasına izin vermesi için Irak’ı büyük bir baskı altına aldı. Ankara ve Bağdat arasında haftalar öncesinden başlayan yoğun diplomatik trafiğin amacı Irak’ın sınırları içerisinde bulunan Güney Kürdistan topraklarının işgaline yeşil ışık yakmak ve Türkiye’nin kontrol alanlarını genişletmekti. İşgal operasyonun Bağdat ziyaretinden birkaç gün önce başlatılması kasıtlıdır. İşgal saldırısının bu tarihe denk getirilmesinin birinci nedeni Irak’a ‘ne istersem yaparım’ mesajı vermek. İkincisi, Irak ve Suriye’yi Yeni Osmanlı sınırları olarak gördüğü için kendi egemenliğini dayatmak. Üçüncüsü, Irak’ı suç ortağı yapmaktır. Dördüncü neden ise bu savaşın Irak’ın onayıyla yürütüldüğünü uluslararası alana duyurmaktır.
Erdoğan’ın Irak’a yönelik şantajlarından biri de su sorundur. Zira Türkiye Irak’a hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu suyu sağlayan Fırat Nehri’ni barajlar yoluyla kontrol altına alıyor ve suyu kısıtlıyor. Erdoğan ayrıca ekonomik krizden çıkış yolu olarak Basra’daki El Faw Limanı’ndan Irak ve Türkiye’deki Kürt coğrafyası üzerinden Avrupa’ya uzanan ticaret yolunu açmak istiyor.
Erdoğan’ın Hewlêr’e yaptığı ziyaret ve KDP’nin (Kürdistan Demokrat Partisi) önde gelen temsilcileriyle görüşmesi, kamuoyuna Kürtlerle bir sorunu olmadığını göstermeyi amaçlıyor,
KNK’nin 22. Genel Kurulu’nda, Ulusal Strateji Belgesi’nin 4. Maddesine dayanılarak KDP’ye bir çağrı yapılmıştır: ‘Herhangi bir Kürt partisinin ya da gücünün Kürtlerin çıkarlarına karşı işgalcilerle her türlü işbirliği ulusal düzeyde kınanmalıdır.’ Bu temelde KDP’yi Türk devleti ile işbirliğini durdurmaya çağırıyoruz.
Türkiye’nin dış politikası giderek bölgede derinleşen çatışmalardan çıkar sağlamaya odaklanmakta ve istikrarsızlık ve kaos kaynağı olmaktadır. İsrail-Filistin, İran-İsrail, Ermenistan-Azerbaycan ve ayrıca Türkiye’nin Yunanistan ve Kıbrıs ile olan ihtilafları sadece birkaç örnektir. Ortadoğu’da halihazırda var olan iki kutuplu çatışmaların derinleşmesi, tüm güçlerin ikili anlaşmalar yoluyla birbirine bağlı olması nedeniyle kolaylıkla çok kutuplu bir çatışmaya yol açacaktır.
KNK, 21-22 Nisan’daki Genel Kurulunda PKK gerillalarının Türk işgaline karşı yürüttüğü meşru direniş mücadelesini memnuniyetle karşılamış ve tüm Kürt güçlerini birleşip Güney Kürdistan ve Rojava’yı Türk işgaline karşı savunmaya çağırmıştır. Genel Kurul ayrıca BM, AB, Avrupa Konseyi, AGİT ve NATO’ya Erdoğan’ın Kürt soykırımını öngören yayılmacı politikalarına karşı durmaya çağırmıştır. DAİŞ’i yenerek bölgede barış ve istikrarın kaynağı haline gelen Kürtler ve bölgedeki diğer halklar elbette daha iyisini hak ediyor.
Türkiye’nin Kürt sorununu çözememesi, ülkeyi tam bir iflasa sürükleyecektir. Türkiye’nin işgallerine, savaş suçlarına ve istikrarsızlığına ortak olmak yerine, 2013-2015 yılları arasında PKK ile Erdoğan rejimi arasında bir diyalog sürecine aracılık eden Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile müzakere masasına dönmesi için Türkiye’ye baskı yapmak daha iyi bir alternatiftir. Bu süreç uluslararası alanda memnuniyetle karşılandı ve Kürt sorununu çözerek Türkiye’yi istikrara kavuşturacaktı. Bu nedenle, başta Irak hükümeti olmak üzere ABD, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi daha fazla kan dökülmesini önlemek için acil tedbirler almalıdır.”