HABER MERKEZİ- Kemal Söbe’nin kaleminden:
Zulüm Ve Yalan Üzerine Kurulan Devletli Sistemler Yıkılmaya Mahkumdur
“Doğal toplumsal yaşam hakikat ve hak üzerine kurulu olduğunu için, halk için her şey saf ve berraktır. Doğal toplumsal yaşamda yalana ve şiddete yer yoktur. Çünkü iktidar ve egemenliği hedeflemez, birileri üzerinde güç oluşturmayı düşünmez. Doğal toplumsal yaşam saf ve berrak olduğu için, farklılıklara değer verir, zenginlik olarak görür ve korur. Bu yaşamda değerli olan insan ve toplum olduğu için, topluma ve insana ait her şeye değer verilir. Çünkü en büyük değer insan ve bütün canlılardır. Doğa çok değerlidir. İnsan doğanın bir parçasıdır. Bundan dolayı doğa olmadan bir yaşam düşünülemez.
Devletli sınıflı sistemler, yalan ve zulüm üzerine yaşam bulduğu için ret edilmesi ve yaşamdan sökülüp atılması gerekiyor. Bu açıdan, Özyönetim devletin ve sınıflı sistemin panzehiri oluyor. Ulus devletin en kötü örneği yüz yıllık T.C. örneğinde yaşanılıyor. Başta Kürtler olmak üzere, Türkiye halkı açık bir zindan hayatı yaşıyor. Dünyada, en çok siyasi mahkumların olduğu ülke Türkiye’dir. Türkiye zulümde, işkencede, faşizmde ve ekonomik olarak hayat pahalılığında dünyada birinciliği elinde tutuyor. Kimi Afrika ülkelerinde bile bu denli bir zulüm ve ekonomik sıkıntılar yok. Yalan ve psikolojik savaşta da en ön sırada Türkiye yer alıyor. Bir yazar arkadaşım, Türkiye devletinin yalanlarını yazmaya, dünyadaki kağıtlar ve kalemler yetmez demişti. Ulus devletin en kötü olanını yaşayan ve zulmün zirvesini uygulayan bir rejimin yalan söylemesi anlaşılır bir durumdur da bu yalanlara, hiç sorgulamadan inanan bir kitlenin olması normal mıdır?
Kapitalizm ve ulus devlet, beyinleri esir alınmış ve devlete vatandaşlık bağıyla kulluk yapan cahil kitlelerinin varlığıyla ayakta durur. Kapitalizm ve ulus devlet beyinleri esir alarak varlığını sürdürür, toplumda biraz hareketlilik olduğunda ise açık faşizmi devrede tutarak egemenliği devam ettirmek ister. Zor, yalan ve zulüm devletlerin toplumu etkileme ve kontrol altına alma yöntemleridir. Kimse gözünde, devleti aşılmaz sanmasın ve devletsiz bir yaşamın olamayacağını düşünmesin. Devlet toplumdan alandır, emek gaspıyla yaşar. Devletin topluma bir hizmeti yoktur, toplumun devlete hizmeti vardır. Her değerin sahibi halktır. Bütün tarihsel toplumsal değerlerin üreticisi halktır. Devlet bu değerleri kullanarak yaşar ve bu değerleri kendisine ait görür. Binlerce yıllık devletli sınıflı sistemlerde çok devlet kurulmuş ve yıkılmıştır ama halklar yıkılmamıştır. Demek ki hayat devlete değil halka aittir ve bütün değerlerin sahibi halktır. Halk, kendi değerlerine sahip çıkmaya ve kendi kendisini yönetmeye başladığında özgür olur. Kendi değerlerine sahip çıkmasını bilmeyenler kendi kendisini yönetme gücünü gösteremezler. Çünkü devlet ve iktidar birçok toplumsal, maddi ve manevi değere konarak egemenlik kurar. Bin bir yalanla, hileyle, entrikayla ve zulüm aygıtı haline gelerek kendisini tanrı ilan eder. Toplumsal çoğunluğun devlete adeta tapması, bu tespiti doğruluyor.
Devleti hayatın tek gücü olarak görenler, kendi güçlerinin farkına varamazlar ve kendi güçlerini devletin varlığına ve sözde bekasına kurban ederler. Bu açıdan, toplumun ve ulusun kurtuluşunu ulus devlette arayanlar, beyinlerini tam olarak kullanamayanlardır. Yalan ve zulüm makinası ne zamandan beri toplumun ve ulusun koruyucusu olmuş? Bazı çevreler, PKK devlet istemiyor diyorlar. Yani Kürdistan’ın varlığını devletin varlığına bağlıyorlar. Oysaki PKK toplumsal bir yönetime değil, toplum üzerinde egemenlik kuran ve topluma zulmeden devlet aygıtına karşıdır. Devlet ve toplumsal yönetim aynı şeyler değildir. Yani devlete karşı olmak farklı şeydir, toplumsal özyönetimi savunmak farklı şeydir. Binlerce yıldır devlet, toplumda ve bireyde öyle bir zihniyet ve bilinç çarpıtması yaratmış ki, sanki devlet olmasa insan düşünemez ve hava bile soluyamazmış gibi düşünür. Halbuki insanın en iyi düşünebileceği koşullar doğal yaşam koşullarıdır. Doğal yaşam koşullarında üretilen fikirlerle toplum özgür olabilir. Toplumun özgür olduğu koşullarda birey özgür olabilir. Devlet aygıtı insanın kimyasını bozduğu için, insan sağlıklı düşünemez hale gelmiştir. Düşünemeyen insan kendi zıddına döner ve kendi türüne her kötülüğü yapar, nitekim yapıyor da. İktidar olmak ve egemenlik kurmak, güç oluşturmak düşünmek değildir. İnsan olduğunu bilmek, insanı, canlıları sevmek ve korumak, doğayı ve yaşamı öğrenmek, kendini tanımak doğru düşünme sanatıdır. Devletin etkisinden çıkmakla ancak insan sağlıklı düşünebilir, özgür yaşayabilir. Kendin olmak, kendini fark etmek, kendini yaşamak özgür olmak demektir.
Yalansız, hilesiz, zülumsüz, devletsiz bir yaşam, toplum için özlenen ve yaşanılması gereken yaşamdır. Birçok çevre ve kişiler, Önder Apo’yu, devlet, toplum ve özgürlük konusunda hala anlayabilmiş değiller. Devleti aşamadıkları için anlayamıyorlar. Devletin çizdiği ideolojik sınırların dışına çıkamayanlar devletsiz doğal yaşamın özünü anlayamazlar. Toplumsal irade ve emeğin özgürce ortaya çıkıp bir yaşam tarzına dönüşeceği koşullar devletsiz doğal toplumsal yaşam koşullarıdır. İktidar olmayı ve egemenlik kurmayı hedeflemeyen bir ideolojide hile, yalan, kandırma ve zulüm olmaz. İşte bu ideoloji özgür insan ideolojisidir. Binlerce yıldır insan toplumu yalana, sahteliğe ve zulme dayalı sistemleri kadermiş gibi yaşıyorlar. Artık bunu aşmanın zamanı çoktan geldi. Bilge insan Önder Apo, bunun çıkış yolunu buldu ve insanlığa armağan etti. Önder Apo, tarihin derinliklerinde gizlenmiş insan hakikatini tekrar tarih sahnesine çıkarmayı başardı ve devleti mahkûm etti. Özgür insanı tarih sahnesine çıkarmak devleti tarihten silmekle olur. Bu açıdan, Önder Apo’yu doğru anlamak ve hakkını vermek gerekiyor. İnsan devletsiz yaşamanın mümkün olduğunu anladığında ve bunun pratik gereklerini yerine getirdiğinde özgür yaşamın hakkını vermiş olacaktır. Devleti iliklerine kadar yaşayanlarda yalan, hile, kurnazlık, güç olma, iktidar sevdalısı olma ve şiddete meyilli olma çok daha fazladır. Doğal toplumsal yaşam olan komünalizmde yalana, hileye, güç olmaya ve şiddete gerek yoktur çünkü insan bunlara ihtiyaç duymaz ve bunlar insanı insani erdemlerden uzaklaştıran devletçi özelliklerdir. İşte devlet bundan dolayı ret edilmeli ve yaşamdan sökülüp atılmalıdır.”