HABER MERKEZİ- Neolitik devrim bir kadın devrimidir. Kadının gerçekleştirdiği devrimle toplumda kültür şekillenmiş ve anlama kavuşmuştur. Anlam derinliği çok güçlüdür. Yaşam anlamlı ve aşk düzeyinde bağlılığı gerektirmektedir. Yaratılan değerlere anlam verme, koruma ve toplum yararına kullanma bu dönemde yaşanmaktadır. Bireysellik, bencillik, tahakküm, baskı, çıkarcılık vb. kavramların varlıkları bile yoktur. Her şey ortak ilke etrafında dönmekte ve “hep yada hiç” kuralı yaşama damgasını vurmaktadır. Ya hep ya hiç kuralı toplumsal kültürün rengini yansıtmaktadır. O dönem insanları birlik olmadan yaşamın olmayacağının bilincindedirler. Bu açıdan tolumda olan her şey ortak kullanılır. Fazlalık kabul edilmeyerek toplumdan çıkarılır. Önderlik eldeki fazlalığı çıkarmanın yolu da bayramlardır demektedir. Bayramlarda hem toplanan bereket kutlanır, hem de eldeki fazlalıklar hediye yoluyla ihtiyacı olanlara dağıtılır ve klanlar arası birliktelik sağlanır. Sevgiyi göstermenin bir aracıdır bayramlar, bütünlük sağlamanın bir yoludur bayramlar. Günümüzdeki bayramların kökeni o günlere dayanmaktadır. Adları değişse de esası ve kaynağı o dönemdir. Ve halada Mezopotamya başta olmak üzere Ortadoğu’da kutlanan bayramlarda hediye verilir ve komşulara yemek dağıtılır. Paylaşım ve birliktelik, bir araya gelme, küslerin barışması, saygı ve sevgi bu günlerde daha anlam bulur.
Önderlik: “Neolitik toplum çağının ayırt edici özelliği, tarımcı ve evcil hayvan besleyici bir konumu ilk defa kazanması, bunu mümkün kılan bir teknolojinin gerçekleşmiş bulunmasıdır. Toprak, yetiştirilen çeşitli bitkiler ve ağaçlar, beslenen evcil hayvanlar, yerleşik köyler, kadın etrafında şekillenen anaerkil toplum, yaşamsallıkta en önemli rolü oynayan varlıkların tanrısallaştırılmasına ve göğe yükseltilmesine dayanan din ve mitoloji anlayışları bu çağın temel özellikleridir. Çapa, kazma, saban, tekerlek, elle dokuma aletleri, el değirmeni, yeni taş yontma aletleri, eşek, sığır, küçükbaş hayvanlar en başta gelen üretim araçlarını teşkil etmektedirler. Toplum kabileler biçiminde kolektif mülkiyete dayalı bir düzen halinde yaşamaktadır. Anaerkil toplumda esas olan kültür, barış dokusundadır. Birbirlerini yok etme ve talana dayalı bir zihniyete yabancılık söz konusudur. Dil şiirsel yapıdadır. Bundan dolayı bu çağa insanlık yaşamının şiirsel dönemi de denilmektedir.” demektedir.
Sanatsız bir toplum düşünülemez, sanatı olmayan bir toplum kemik yığını gibidir ve çekici olması imkansızdır. O dönem sanatı toplumsal ihtiyaçtan ve yaşamın dokusundan oluşmuştur. Sanat eserleriyle inançlar şekillenmiş ve anlam dünyası büyümüştür. Doğal toplumda gelişen sanat bir kesime değil toplumun tüm üyeleri için yapılır ve toplumsal gerçekliğe hitap eder. Topluma hitap eden sanatsal ürünler toplumsal ihtiyaca cevap verir. Yapılan heykeller toplumsal yaşamdaki saygıyı ifade eder, hediyelik eşyalar ritüellerde kullanılan ve anlam kazanan hediyelerdir, inanç yerlerinde yapılan ve üzerine işlenen kabartmalar toplumun yaşamını ve inancını resmedip, korkuları öteler. Mitolojik öyküler düşünce sisteminin edebiyatını ve öyküsünü anlatır. “Edebiyat ve müziğin ana kaynağı da neolitik kurumlaşmaya dayandırılabilir. Otantik müzik bu dönemi seslendirir gibidir. Çoban kavalı, davul, zurna bu dönemin hüzün, coşku dolu havasını bugün bile yaşatır. Kadını sanatın esin kaynağı yapar.” Keşfedilen müzik aletlerinin esin kaynağı doğanın kendisidir. Doğadaki her ses ritüellerde çıkartılıp kutsanırken korkularda bu seslerle ötelenir. Bu açıdan kadına gerçek bir sanatçı gibi bakmak ve yorumlamak gerekmektedir. Kadının anlam dünyası ve düşünüş tarzı bir sanatçı inceliğiyle yorumlanması gerekmektedir. Uygarlıkla bütünleşmemiş kadın gerçekliği vardır. Kadın özüne indikçe o dönem şekillenen yaşamın kaynaklarına ulaşabiliriz. Ancak günümüzde bu yönlü bakabilen bir tek Önderliktir. Önderlik kadına bir sanatçı gözüyle bakabilmekte, bilimsel yorumunu geliştirebilmekte, felsefi derinliğe ulaşabilmekte ve ideolojik belirlemeleri yaparak yaşam bulmasını sağlayabilmektedir. Kadının anlam dünyasına dokunmayan ve kaba yaşlaşan hiç kimse sanatçı olamaz, biri kendine sanatçı diyorsa onun kadınla kurduğu iletişim, üretimlerinde kadını ele alış tarzı ve egemenlikçi argümanlara yaklaşımına bakmak gerek. Eğer uygarlıkçı argümanlardan sıyrılmış ve kadın dünyasına inebilmiş ve cinsiyetçiliği aşmışsa bir sanatçı olabilir. Günümüzde sanat, sanat olmaktan çıkmış ve kapitalizmin bir oyuncağı olmuştur. Bundan kurtulmak için sanatın kökenine inmek ve kadınla bütünlük sağlamak gerekmektedir. Bunu yakaladıkça kültürel devrimi gerçekleştirebiliriz. Bu açıdan diyebiliriz ki kadına yaklaşım kültürel devrimi gerçekleştirmenin olmazsa olmazıdır.
Önderlik; “Kültür dar anlamda toplumların geleneksel zihniyet ve duygusal hakikatini ifade eder. Din, felsefe, mitoloji, bilim ve çeşitli sanat alanları dar anlamda bir toplumun kültürünü oluşturur. Toplumun bir nevi ruhsal ve zihniyet durumunu yansıtır.” demektedir. Toplumsallığın kimliği olarak da tanımlamak mümkündür. Her toplumsal şekilleniş kültürüyle farklılık göstermektedir. Kültürel şekilleniş ne kadar zengin ve ahengliyse o denli etkileme ve yayılma özelliğine kavuşur. Yayılan kültürler o toplumun koşullarına göre değişiklik arz eder ama ideolojik çerçevesini kaybetmez. Ancak şunu unutmamak gerekir, kültürün oluştuğu ilk mekanlar önemlidir. Ham ve orijinal hali ilk oluştuğu mekanlarda yaşar ve kolay kolay değişime uğramaz. İlk oluştuğu mekanlar kök saldığı mekanlar olma özelliğine sahiptir. Neolilik kültürün yayılımı zenginliği ve gelişkenliğiyle bağlantılı olup gittiği yerde kabullenilmiş ve yaşamın bir parçası olmuştur. Zora dayalı değil büyük bir coşku ile Neolitik kültür yaşam bulmuştur. Verimli Hilalde şekillenen kültür binlerce yıl süren yayılması durmamıştır. Bu topraklarda şekillenen kültür o denli derin ve köklüdür ki başka bir kültürün yaşam bulmasına izin vermez ve kabullenmez. Dikkat edilirse Neolitikte gerçekleşen tarım ve kültür devrimi yukarı Mezopotamyada yaşam bulurken, uygarlık ve şehirleşme aşağı Mezopotamyada yaşam bulmuştur. Neolitik kültürün yayılımı fiziksel olmayıp kültürel olduğu anlaşılmaktadır. Bu kültürü yaratan insanlar, onlara cenneti sunan mekandan kopmadığı gibi saldırılar karşısında direnmiş ve dağların doruklarına çıkarak kültürünü korumaya çalışmıştır. Kürt halkının ve kadınların dağlara olan aşkının kökeninde bu yatmaktadır. Önderlik; “Kürt gerçekliği hem bu büyük tarihsel aşamanın bir ürünüdür, hem de bu kültürde çakılı kalmanın güçlü belirtilerini taşımaktadır. Bir kültürel kabileler halkı olarak kalmaktaki ısrarı salt uygarlık güçlerine karşı savunma durumunda kalmasıyla izah edilemez. Kültürün kendisi çok derin köklere sahip olmazsa, ya kendisi bizzat uygarlaşır ya da oluşumuna yataklık ettiği uygarlıklar içinde erir. Bu biçimde eriyen binlerce kabile toplumuna tanıklık etmekteyiz. Kürtler bu yönüyle örneği olmayan bir halk topluluğudur” demektedir.
Günümüzde kadın devrimini gerçekleşmenin rolü önemlidir. Kadın devrimini gerçekleştirmeden kültürel devrimi gerçekleştirmek mümkün olmamaktadır. Tüm çalışmalarımızın kökenine kadın devrimini gerçekleştirecek araçlar bırakmazsak oluşturacağımız yaşam kültürel devrimden uzak olacağı gibi egemenlere hizmet etmekten kurtulamayacaktır. Kürt kültürünün kökeni kadın özgürlüğüdür ve kadın devrimiyle gerçekleşecektir. Tarihi köklerimizden kopmak istemiyorsak kadın özgürlüğü önündeki tüm engellerle mücadele etmek zorundayız. Kadın devrimi PKK ve PAJK öncülüğünde verilen mücadele sayesinde kısmide olsa başarılmıştır. Ancak bu başarıyı kalıcılaşmak önemlidir. Rojava devrimini bir kadın devrimi olarak tanımlıyoruz. Fakat devrimin toplumsallaşmasında ve kalıcılaşmasında kat etmemiz gereken bir çok aşama önümüzde durmaktadır. Bu aşamalardan biride kültürel çalışmalarımızın zenginleşmesi, toplumsallaşması ve en önemlisi de kadın eksenli yapılmasıdır. Özgün kültür çalışmaların ihtiyacı bu gerçeklikten doğmakta ve çalışmalarımızda olmazsa olmazlarımızdandır. Çünkü kadın devrimi kültürel devrimdir, kültürel devrimde toplumsal devrimdir. Biri olmadan diğeri olmaz kabilinde bir birine bağlı ve bir birinden kopmaz bir hakikatı barındırmaktadır.
“Sincar Dağları’nda Derwêşê Evdê’nin yanında olsaydım!
Beyaz atların sırtında Musul Ovası’na dalsaydım.
Derwêş vurulduğunda sırtlayıp Kürdistan dağlarına götürseydim.
O’na, “Bak, binlerce Edulê ve On İkiler var” deseydim.
Tanrıçaların taht kurduğu bu dağlarda rahat uyu, deseydim.
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin artık gam yeme,
Kesinleşen Kürtlük ve özgür yaşam ebedi gerçekliktir deseydim.”
ÖNDER APO
Kaynak: PAJK Sitesi -Kevana Zerin Şehit Mizgin Akademesi