HABER MERKEZİ-
“Önderlikte neyi buluyoruz, ona bağlılığımız, onun şahsında bağlandığımız şeyler nelerdir? Milyonlarca insanda Önderliğin açığa çıkardığı ve yarattığı hakikat nedir?
Kuşkusuz buna özgürlük diyebiliriz. Önderlik şahsında bizler özgürlüğe bağlandık, doğru ve güzel yaşamanın hayaline bağlandık. Kadın ve erkeklerin özgür olduğu, eşit ve adil yaşadığı bir yaşam ütopyasına bağlandık. Önderlik bizlere uğruna mücadele edeceğimiz bir amaç ve onun araçlarını verdi. Hakikat uğruna mücadele gücü, bilinci verdi. Bu güç ve bilinç ile yaratmaya koyulduğumuz yaşam uğruna bugün milyonlarca insan, bu halkın en güzel gençleri savaşıyor,
mücadele ediyor. Bu görkemli ve onurlu mücadele ile hakikatimizi kazanıyoruz. Yaşadığımız dünyayı, onun gerçeklerini çözdüğümüz sürece yitirdiklerimizin burada, bu çağda olmadığını görüyoruz. Bu yüzden hakikat peşinde olan insanın arayışı insanlığın özünü temsil eden ahlaki ve politik topluma, doğru ve özgür yaşama dönük arayıştır. Çünkü birey olmak toplumsal kimlikten bağımsız olamaz. Köksüz, tarihsiz, toplumsuz insan olamaz. Ancak içinde yaşadığımız çağ ve
sistem hep bunları hedef alıyor, insanı güç kaynağından ayrıştırıp, ondan kopararak yalnız ve güçsüz kılarak avlıyor. Özgür yaşamak isteyen bireyin karşısına sistemin tüm gücüyle ve şiddetiyle çıkması bundandır. Hakikat peşine düşen insan mutlaka sistemle karşı karşıya gelir. Ve mutlaka tercihler yapması gerekir. Bu tercihleri onu içinde bulunduğu gerçeklerle yüzleşmeye, daha çok sorgulamaya, eleştirmeye ve alternatifini oluşturmaya dönük bir çabaya götürür. Bu yüzdendir ki hakikat arayışçılığı Ortadoğu’nun bilgeliklerinin özüdür. Bizim topraklarımız doğru ve özgür olanı açığa çıkardığı gibi onları ilk yitiren de olmanın sorumluluğu ile direniyor.
Hakikatten uzaklaşan, uzaklaştıran ve yeni bir hakikat oluşturmaya çalışan egemenlikle kendi doğasına sahip çıkmaya çalışan toplumun, insanın kavgası hep bu coğrafyanın gerçeği oldu. Bunca önderlik, bilge, peygamber ve hakikat arayıcısının bu coğrafyada ortaya çıkması bu nedenledir. İki nehir olarak akıp giden uygarlıklar hep kendi mirasını devrediyor. Egemenlik ve kölelik ne kadar güçlüyse karşısında direniş ve mücadele de o kadar güçlü ve muazzam yürüyor. Çelişkilerin derin olduğu yerde mücadele de en keskin hal alıyor. Önderlik böyle bir tarihin ve çelişkinin mirasçılarından biri… Hepimiz öyleyiz aslında. Bu çelişkileri çocukluktan devralarak başlıyoruz hayata. Ama bir de bu çelişkileri görmek, anlam vermek ve buna göre nasıl yaşayacağına karar vermek sorunudur esas olan. Fark yaratan budur. İnsan kararlarının ve tercihlerinin sorumluluğunu aldıkça farkını yaratır ve özgür olur. Önderlik farkını bu sorumlulukla kendini yeniden ve yeniden doğurarak yarattı. Çelişkilerin üstünden geçmeden, onları anlamlandırarak ve tanımlayarak kendini oluşturdu. Bu yüzden Önderlik üç doğuş döneminden bahseder. Çocuklukta kendi arkadaşları ile geleneksel toplum kurallarını yıkan bir dostluğu geliştirmesi ilk yaşam sürecinin özelliklerinin başında gelir. Sonrasında arkadaşlıkların yol arkadaşlığına, örgütlülüğe dönüşmesini ve amacın ulusallaşmasını görürüz. Ve en sonunda evrenselleşen bir Önderlik vardır üçüncü yaşam döneminde. Önderliğin üçüncü doğuşu avcılık kültürü nedeniyle öldürdüğü hayvanlardan özür dileyerek başlar. Ve ekolojik, kadın özgürlükçü, demokratik bir yaşam paradigmasına ulaşır. Çocukluk hayallerine ihanet etmeyen ve hayallerini toplumsallaştıran bir Önderliktir ki tüm toplumu peşinden sürüklüyor. Sistemin istediği gibi bir yetişkin olmamaya direndiği, bu sistemin zihniyetine, yaşam tarzına girmediği için özgürdür Önderlik.
Çoğu insan çelişkilere sistemin verdiği ve kendisine öğretilenler kapsamında cevaplar üretir. Ya da verili cevaplarla yetinir, bu cevapları kendi cevapları, anlam verme biçimi sanarak olanla bütünleşir. Mananın peşine düşen, kendisine sunulan cevaplarla yetinmez. Maddi olanla yetinmez. Anlam yani mana, yaşamın özüdür. Bütünleşmemek, aykırı olmak, sorular sormaya devam etmek, farklı cevaplar peşine düşmek insanın dafarklı bir yol yürüyüşü içinde olmasını getirir. Her insan sorulara verdiği cevapları oranında farklı bir insandır. Anlam verme gücü oranında insandır. Kimliğini böyle oluşturur. Çünkü insan kendini anlamla yaratan, yaşama anlam katan, anlam gücü olan canlıdır. Önderlik bu coğrafyanın mana dolu tarihini, gücünü, mücadelesini, kavgasını anladığı oranda kendini yeniden ve yeniden yarattı. En büyük farkı sunulanı kabul etmemesi, özgür olana, doğru olana yani hakikate ola bağlılığıdır. O yüzden özgürlüğün kadınla bağını, yaşamla bağını, mücadele ile bağını çok güçlü oluşturdu. Bunların yaşanmadığını, yitirildiğini ve hakkımız olan her şeyi direnerek ve mücadele ile kazanmamız gerektiğini
öğretti. Bizler Önderlik sayesinde doğru olmayan, yaşama ve insana göre olmayanı fark ettik. Ütopya ve hayal sahibi olmaya başladık.
İnsan hayal eden bir canlıdır. Hayal sahibi olmak, ütopya sahibi olmak en önemli özelliğimiz. Hayallerimize bile kendine göre biçim veren bu dünyanın sınırları dışına çıkarak ütopyalarımızı büyütmeliyiz. Büyük ve anlamlı yaşamın arayışında olan insanlar Zilan tarzı büyük eylemin ve büyük yaşamın sahibi olabilirler. Onları hiçbir şey engelleyemez. Yeter ki özgürlüğün ve onurun peşinde olalım. İnsan olmanın hakikatine yaraşır tarzda yaşayıp mücadele edelim. Önderlik hakikati mahkumiyet, zorunluluk dünyasından, insanlara ezberletilmiş ve kabul ettirilmiş olan “böyle yaşamak dışında şansın yok” düşüncesinden çıkmak demek. Zindanda bile dört duvara sıkışmamak, duvarları, sınırları aşıp insanlara ulaşmak, sınır tanımamak demek. Ne kadar engellenmeye çalışılsa da Önderliğin fikirleri dışarıya ulaştıkça, insanlara ulaştıkça değişim ve umut yaratıyor. Bu nedenle de bizlerin görevi Önderliğin düşüncelerini daha fazla insana ulaştırmak, özgür bir insanın nasıl yaşadığını ve düşündüğünü herkese anlatmak. En başta da gençliğin görevidir bu. Önce Önderliği ve onun hakikatini iyi anlamalı ve havariler gibi bu hakikati dünyaya duyurmalı. Çünkü gençliğin kimliği Apoculuktur.”
Kaynak:Yurtsever Genç Kadın Dergisinin Mayıs- Haziran ayı sayısından