HABER MERKEZİ- Kürtlerin en yiğit, en cesur, en güzel, bilgin ve zeki gençleri; yarım asırdır kendilerini Kürt halkının özgürlüğü için feda ediyor, ülkelerini kanlarıyla besliyor. Onlar ki, Kürt halkının en kıymetli evlatları, en soylu temsilcileridir.
Bu fedailerin karşısında bir günahkar olarak durmak istemiyorsak onları unutmamakla yetinmemeli, onları bir yaşam ilkesi haline getirerek kişiliğimizde yeşertmeliyiz. Kürt halkı, kendini özgür yaşam aşkıyla feda eden evlatlarını bir yaşam ilkesi olarak benimsemez ise tarih tarafından affedilmeyecektir.
Elkêli (Beytüşşebap) ve yurtsever Gewda aşiretinin bir evladı olan Sinan Abi, 1997 yılında Silopiya’da doğdu. Çok erken yaşlarda yaşam mücadelesini tanıdı. O İskender’e geçit vermemiş olan Kato’nun bağrından kopan çocuk, çabuk büyüdü. Etrafında olup bitenleri en yalın haliyle kavrayıp tek yolun savaşmaktan geçtiği düşüncesini kişiliğinde özümsedi. Büyüdükçe bilinçlenip iyice kabına sığmaz bir çocuk oldu ve onu sınırlamak isteyen herkese kafa tuttu.
Sinan’ın bir amcası, kendini bildi bileli ‘PKK’ye yardım etmekten’ zindandaydı. Bir de dağlarda olanlar vardı; teyzesi, dayısı, kuzenleri… Yani çabuk tanıdı PKK’yi ve Rêber Apo’yu. Ailesinde ve çevresinde sürekli bahsedilen o ülke sorunu nasıl ve kim tarafından çözülecekti? Hep bahsedilen o Önder’i zindandan kimler çıkaracaktı? İşte o buna aday olmayı hayal ederek büyüdü.
ÖZGÜR YAŞAMIN YOLU DAĞLARDAN GEÇER
Daha çocuk yaşta aldı eline taşları ve her gün daha da büyüyen öfkesiyle yürüdü düşman panzerlerinin üstüne. Büyüdükçe etrafını da örgütledi, tüm arkadaşlarını da bu kavgada yanına çekti. İhanetin ve vurdumduymazlıkların karşısına dağ gibi dikildi. Sistem okulunda 11 yıl okuyan Sinan, asla onların yetiştirmek istediği gibi yetişmedi, hep intikam hırsı ekti yüreğine, onurlu duruşunu büyüttü. Bu yüzden daha 8. sınıftayken öğretmenleri onu ‘tehlikeli işler yapıyor’ diye niteledi. Sinan büyüdükçe omuzladığı görevler de büyüdü. Sistem içerisinde, sisteme karşı yapılabilecek her türlü eylemde yer aldı, gencecik bedeniyle, zırhlı araçların ve demir kalkanların ardında saklanarak silah sallayanların korkulu rüyası olmayı başardı. Sinan, 17’sine varmadan 3 defa tutuklandı. Düşman gözünün korkacağını sanırken o, her defasında bu davaya daha çok sarılacağım diye ant içti. Son tutuklanmasından sonra bir daha tutuklanmayacağı ve düşman elinin uzanamadığı Kurdistan dağlarının yolunu tutma kararı verdi.
2014 yılı Newroz’unda Cûdî üzerinden gerilla saflarına katılan Sinan, Cotkar adını aldı. İlk gerilla eğitimini Garê’de alan Cotkar, coşkun bir gelişme azmiyle kısa sürede PKK’nin savaşçılık ilkelerini özümsemeyi bildi ve kendisini Zagros alanı için önerdi. Zagroslar, gerilla için her daim bir bilenme ve zorlu koşullar içerisinde pişme alanı olmuştur. Cotkar Kato, taşkın sular misali durmak bilmeksizin her zorlu işe el attı ve görevlerini başarıyla yerine getirdi. Kato’nun asiliğini özünde barındıran Cotkar, en zorlu koşullara kafa tutarak her daim, Önderliği düşman elinden çıkarmanın gerekliliği olan başarı azmiyle, öz disiplinli bir duruşun sahibi oldu.
CÎLO’NUN ENGİN DORUKLARINDA SOLUDU ÖZGÜRLÜĞÜ
Cîlo’nun eşsiz güzellikteki coğrafyasında düşmanın varlığı, ona her gün intikam sözünü tekrar tekrar hatırlattı. Bu kararlılıkla birçok eyleme katıldı ve ona düşman kesilen TC’nin faşist askerlerini bu defa taşla değil bomba ve mermilerle vurdu. Bu eylemlerde ağır yenilgiler yaşayan ordunun elleri bu defa uzanamadı Cotkar’a. O arşın ve yalçın Kurdistan dağlarındayken kimin gücü buna yeterdi ki? Her geçen gün ülkesiyle ve şehadete ulaşan yoldaşlarıyla yaptığı sözleşmenin altına yeni imzalar attı Cotkar.
5 Haziran 2016 tarihinde Cîlo’nun Mêrgêzer alanında şehadete ulaşan gerilla Cotkar, genç ömrüne dolu dizgin bir özgürlük mücadelesi doldurdu. En anlamlı şekilde yaşayan özgürlük gerillalarından biri oldu. Ardında ise büyük bir inançla zafer için dalgalanan özgür Kurdistan bayrağını bıraktı. Kürt halkının bu bayrağı sürekli devralarak dalgalandıran evlatları hep oldu. Çok iyi biliyoruz ki asırlar da geçse, bu bayrak dalgalanmaya devam edecek. Özgürlük bir günde, bin yıl da uzakta olsa bu mücadele asla dinmeyecek. Bu yiğitler hep anlatılmalı, hep yaşatılmalı. Şehitlerin anısına sahip çıkmak en çok da onların yürüdüğü yoldan geçmekle ve onları tamamlamakla anlam bulur. Bugün tünellerde savaşanların yaptığı gibi…