HABER MERKEEZİ- Vejîn Jiyan’ın kaleminden:
Devrim Eğitimler Olur
“Mazlum arkadaş 1979 yılının sonlarında bir kadın bir erkek iki kişiyle bir arabada yakalandı. İlk yakalandıklarında kendilerine kız kaçırdıkları izlenimi vermeye çalışmışlar. Sonradan arabada örgütsel belgeler yakalanınca siyasi nitelikleri anlaşılıyor. Fakat Mazlum arkadaşın kimliği anlaşılmıyor, üzerinde Mehmet Şenol adına bir kimlik var. 1 nolu Askeri Cezaevine getiriliyor. Bu cezaevindeyken Mazlum arkadaş bir firar eylemi planlıyor. Buna göre önce çöp bidonlarının dışarıya nasıl götürüldüğü izleniyor. Dışarıda nereye döküldüğü tespit ediliyor. Sonra bir gün Mazlum arkadaş çöp bidonun içine giriyor ve üstüne çöp döküyorlar. Çöpün döküldüğü yerde de iki arkadaş onu bekliyor. Akif Yılmaz ve Şükrü Yeğen bu eylemde dışarda Mazlum arkadaşı bekliyorlar. Zindandan sorunsuz bir şekilde çıkıyor. Fakat bu sefer askerler çöpü başka bir yere döküyorlar. Dışarda bekleyen arkadaşlar fark etmeden düşman Mazlum arkadaşın baygın halini görüp tekrardan zindana götürüyorlar. Akif arkadaşlar Mazlum arkadaşı kurtaramıyorlar. Bu olayı bana Akif arkadaş anlatmıştı ve yıllarca bu olayın psikolojisinden kurtulamamıştı.
Bu olayı Mazlum arkadaşa da sordum. Bu şekilde anlattı: ‘Bidon içerisinde önce ayaklarım uyuştu. Sonra çöp dökülme yerine geldiğinde bedenimin her yeri uyuşmuşu. Direnecek, karşı koyacak bir takatim kalmamıştı.’ Bu olaydan sonra Mazlum arkadaş 2 nolu Askeri Cezaevine götürülüyor. Kimliği ve konumu da düşman tarafından anlaşılmış oluyor. Hayri arkadaşla aynı koğuşa konuluyor. Biz o dönem hücrelerdeyiz. Düşmanın itirafçılaştırma için saldırıları başlayınca ve işkenceler yoğunlaşınca buna karşı direniş de artınca Mazlum arkadaş da bizim bulunduğumuz hücrelere getirildi. Artık direniş hücrelerde yoğunlaşmıştı. Her gün grup grup arkadaş koğuşlardan hücrelere getiriliyordu.
Bir gece büyük bir grup getirildi. Hücrelere yerleştirilmeden onlara yönelik psikolojik ağırlıklı büyük bir işkence seansı başladı. Pislik suyunun içinde yürütülüyorlardı. Düşmanın amacı bu arkadaşları daha ne olduğunu anlamadan teslim olmalarını sağlamaktı. Birkaç saat içinde önemli bir kısmı teslim olsa da bazıları hücrelere yerleştirildi. O gün yemeği dağıtmakla ben ve Sürmeli arkadaş görevliydik. Mazlum arkadaşın hücresine geldiğimizde bana ‘Bu arkadaşlar Elazığ grubudur. Onlara selamlarımı ve direnmeleri gerektiğini söyle. Beni Mazlum olarak tanımayabilirler. Onlara Delil’in abisi diye tanıtırsın.’ Ben de bu şekilde hücrelere yeni gelen arkadaşlar Mazlum arkadaşın selamlarını Delil abisi şeklinde ilettim ve direnmelerini söyledim. Bazen birkaç saat direnseler de tekrardan teslim oluyorlardı. Ben de gelişmeleri Mazlum arkadaşa iletiyordum. Gerçekten de Mazlum arkadaş direnişi geliştirmek için elinden geleni yapıyordu.
Direniş ve teslimiyet döneminde Mazlum arkadaşla birlikte 35.Koğuşta (Hücrelerde) kalıyorduk. Mazlum arkadaş dördüncü kat dokuzuncu hücrede kalıyordu. Zaman zaman mahkemelerde ve aile görüşüne giderken görüşme olanağımız oluyordu. Bir gün bu fırsatlardan birinde sohbet ettik. Sohbetimizin esası zindanın durumu ve neler yapılabileceğine ilişkindi. Düşman insanlık dışı işkencelerle itirafçılaşma dayatılıyordu. Mazlum arkadaş bana ‘Görüyorsun birçok grup itirafçılaştı. Düşman hepimizi düşürmek, bizi insanlıktan çıkarmak istiyor, ne yapabiliriz diye sordu.’ Gerçekten de insanlarda mecal kalmamıştı. Ölmek isteyenler bile ölemiyordu. Böylesine onur kırıcı zeminde yaşamakta inşaları alçaltıyordu. Bazı kesimlerde umudun mahkemelerde yapılacak savunmalarda olduğunu oraların direniş odağı haline getirilebileceğini söylüyordu. Bu zemin üzerinden bir ışık görülebilirdi.
Mazlum arkadaş Hayri ve Kemal arkadaşlarla birlikte mahkemelerde Kürt halkının sesi olmuştu. PKK direnişinin önemini anlatıyordu. Böylesi zor zamanda bu tutum herkeste yeni, özgür ve onurlu bir yaşam umudunun oluşmasını sağlamıştı. Bu arkadaşlar mahkemelerde tüm işkencelere, onur kırıcı yaklaşımlara karşı direnişi mahkemeler üzerinden sağlamak istiyorlardı. Direnişle birlikte kaldığımız kattaki 10 hücreye 20 arkadaş getirilmişti. Oturacak yer bile yoktu. Mazlum arkadaşa savunmaları yazabilmesi için tuvalette ayakkabıları sererek bir yer hazırlamıştık. Mazlum arkadaş çok güzel bir savunma hazırlamıştı. Mahkemeye giden her arkadaşa eğitim perspektifli sohbetleri oluyor, nasıl savunma yapmaları gerektiğini ifade ediyordu. Yaşanan saldırılardan önce her koğuşta eğitimler yapılıyor, bildiri broşürler hazırlanıyordu. Tüm bu eğitim çalışmalarının merkezinde Mazlum arkadaş vardı, çoğunluk onun eseriydi.
Mazlum arkadaş tüm yapının en çok güvendiği arkadaşların başında geliyordu. Bu nedenle de düşman onu etkisizleştirmek için elinden geleni yapıyordu. Mazlum arkadaş hem klasikleri çok iyi okumuş hem de dünyadaki durumu iyi tahlil etmişti, devrimci dinamikleri çok kolaylıkla ifade ediyordu. İyi ve kötü örnekleri bir çırpıda sıralayabiliyordu. Bundan dolayı düşman kuduruyordu. Düşmanın zindanda yarattığı koşullar nedeniyle artık kolektif hareket edebilmek çok zordu. Bu nedenle bireysel fedakârlık, bedel ve fedailik ön plana çıkıyordu. En ufak bir karşı koyuşun bedelli işkence ve ölüm demekti. Gösterdiğin tutum karşısında işkencelere dayanamayarak geri adım atmak daha büyük sorunlara yol açıyordu. Çünkü hem kişi de hem de yapıda bu olumsuzlukların, umutsuzlukların önünü açıyordu. Mazlum arkadaş kendini bir deney olarak sunuyordu. Eylemin başarılı olması direnişi tetikleyebilir, direniş geleneğinin tohumunu atabilirdi. Ya bir halkın özgür ve onurlu yaşamının önünü açılacak ya da birbirinin yüzen dahi bakamayacak kadar utanç dolu bir yaşam ve bir halkın yok oluşuna zemin hazırlanacaktı.
20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece 35.Koğuşun 4.kattının 9.hücresinde Mazlum doğan arkadaş üç kibrit çöpü ile de olsa Newroz ateşini yakıyor ve tüm Kürdistan’ı saracak özgürlük ve isyan ateşine yön veriyordu. Çağdaş Kawa tarih sahnesine çıkmıştı.
Sabah uyandığımızda bir sessizlik var. Yemek dağıtan arkadaşlar çağırıyor: ‘Mazlum abi, Mazlum abi’. Cevap yok. Yukarıda ayak sesleri çoğalıyor. Kapılar açılıp kapanıyor, herkes olup biteni merak ediyor. İki saat sonra koridorun başından bir çavuş sesleniyor: ‘Biliyorum çok seviyordunuz onu. Mazlum Doğan öldü’ bütün arkadaşlar ayakta başlarını hücre demirlerine yaslamış dinliyorlar, ağlıyorlar.
Büyük Devrimci, PKK’nin ayaklı kütüphanesi Mazlum Doğan arkadaş şehit düştü. Ben de saatlerce ağladım. Düşman görmesin diye başımı hücre sütununa dayayarak göz yaşı döktüm.
Mazlum arkadaş yaşamıyla eğitimin öncüsüydü, şahadetiyle de direniş hocalığı yaptı. İki ay sonra Mayıs’ta dörtler ondan iki ay sonra da 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Newroz’daki direniş kıvılcımını düşmanı yakan ateşe çeviriyordu. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın balyozu faşist devletin başında patlıyordu. Bu kıvılcım asla sönmeyecek ve Önderliğin ve Kürdistan’ın özgürlüğüne kadar sürekli yanacak. Özgür Kürdün paralosı Mazlum Yoldaşın ‘Teslimiyet İhanete Direniş Zafere Götürür’ şiarı olacak.”