HABER MERKEZİ-
Rizgar ZAG Yazdı;
Hâkim ve popülist kültürün yarattığı bireysel ve toplumsal tahribat giderek derinleşiyor. İnsana, yaşama, topluma ve doğaya dair temel değerler ortadan kaldırılarak, adeta dijital bir yaşam tek tercih olarak insana dayatılıyor. Kapitalist sistemin arzu ettiği bireyci ve popülist insan tipi giderek yaygınlaşıyor. Envai çeşit araç gereç, teknoloji ve devasa bütçelerle oluşturulan dijital bir yaşam. Ve bu yaşamın olmazsa olmazı sanal insan. Duygudan, düşünceden, hislerden, anlamdan ve toplumsallıktan koparılmış insan sanal insandır. Elinde bir cihaz ve tüm dünyayı oradan ibaret bilen yarı robot insan. Dünyada, yaşamda, evrende ne olup bittiğini bilmeyen insan. Toplumsal olaylara ve durumlara kendisini kapatmış like veya etkileşimi dert eden bir tuhaf canlı. Kapitalizm teknolojik araçlarla dijital bir yaşamı oluştururken, insanı tüm öz değerlerinden soyutlayıp bireyi sanal bir kişiliğe çevirmektedir. Bu sanal kişilik bir taraftan kendi değerlerinden koparken diğer taraftanda dijital yaşamda kendisine alan yaratmaya, kendisini orada var etmeye çalışır. Kendisinin yerine başkalaşmış bir bireyi yaratmaya çalışır.
Korona sürecinde toplumu sıkıştırıp insanları birbirine adeta düşmanlaştıran sistem, bunun hemen akabinde piyasaya yeni dijital platformlar sürerek insanları alabildiğince birbirinden uzaklaştırdı. Korona sürecinde sosyal yaşam ile dijital yaşam iç içe girdi ve doğal olarak iki yaşam arasında çatışma yaşandı. Gerçek ile kurgusal yaşamın bu çatışmasında insanlar bir tercihe zorlandılar. Çelişkiler yaratıldı, özgürlükler kısıtlandı, insanlara zoraki bir yaşam dayatıldı ve sonuçları üzerinden dijital yaşama geçildi. Aynı evin içinde yaşayan insanlar bugün birbirleri ile iletişim kuramıyorlar. Otobüste, parkta, sokakta, iş yerinde, sosyalleşme alanlarında herkesin kafası eğik, elindeki cihaza odaklanmış ve kendisini orada hayal ediyor. Toplumsal sorunlar yığınlaşırken, insanlık yönünü kaybederken, sömürü ve talan yaşam alanlarımızı elimizden alırken, dijital yaşamın sanal insanı duyarsızlığın dibinde. Duyarsızlık ve tepkisizlik hali giderek kötürümleşen ve hissizleşen insanı üretmeye devam ediyor. Tüm dünyada durum böyledir.
Özel savaş politikasının özel uygulamaları ve konseptlerini de katarsak nereye doğru gidiyoruz sorusu hayati önem taşımaktadır. Kültürel boyutuyla derin bir yozlaşma kaybolmuş bir toplum olarak karşımıza çıkmaktadır. Direnişin ve devrim mücadelesinin zirveleştiği bir dönemde toplumsal duyarsızlık ve tepkisizlik hali işgale ve ilhaka alan açmaktadır. Sömürgecilik çok daha rahat hareket etmektedir. Yanıbaşında katliam yaşanırken birey tiktok’ta video paylaşma derdindedir. Beğenilme olgusu dijital medyanın temel yasası olarak kabul edilmiş. Etkileşimin yoğunluğu sanal kişiliğin onaylandığı anlamına gelir çünkü. Etkileşim ve beğenilme olgusu psikolojik bir sorundur. Özelikle de sanal kişilikte psikolojik travmalara neden olmaktadır. Digital platformları kişi kendi özerk alanı sayıyor! Ve bu şekilde milyonlarca özerk alan düşünün. Yani un-ufak edilmiş bir toplum ve yaşam demektir bu. Oysa ki insan denilen varlığı insan yapan toplumsallaşma ve sosyalleşme hâlidir. Dijital yaşam insanı yalnızlaştırmaktadır. Kurgusal bir yaşamın içinde hayali bir kişiliği ifade eder. Çevrenize bir bakın, oturup iki saat muhabbet edecek insan kalmamış. İnsan çok ama o insan sanal bir kişiliğe bürünmüş. Dijital yaşamın içinde kaybolmuş. Konuşmuyor, duymuyor, görmüyor, hissetmiyor..
Sistem insan kodlarıyla korkunç bir şekilde oynamaktadır. Değerleri, özü, düşünceyi ve kültürü yok etmektedir. Ucube giyim kuşamdan tutun absürt yaklaşımlara kadar her türlü dehşet verici yöntemi kullanan sistem, bireyi toplumdan kopararak toplumsal yapıyı da bitirmektedir. Futbol, fest, konser gibi etkinlikler hariç toplumu bir araya getirmek mümkün değil. Halbuki daha 8-10 yıl öncesine kadar dünyanın her tarafında toplum bir araya gelir, kitlesel tepki ortaya koyardı. Üstelik bugün dünya, Üçüncü Dünya Savaşı’nın korkunç yüzü ile karşıya karşıyadır fakat inanılmaz bir biçimde toplumda müthiş bir duyarsızlık ve tepkisizlik hâli yaşanmaktadır.
Kapitalizmin dayattığı yaşamı, araçları, gereçleri ve yozlaşma yöntemlerini bilince çıkararak, buna karşı doğru bir mücadele ortaya koyarak öze dönüş yoluna girmeliyiz. Varolan mücadelemize sıkı sıkı sarılarak bu gidişatı durdurup toplumsallaşmayı inşa ederek kendimizi bulabiliriz. Toplumun değeri ve parçası birey olarak var olmak gerekir. Hiçbir şey için geç değil. İrade, bilinç ve inanç her şeyi yenebilir. Bugün değerlerimize daha fazla sarılmalıyız. Özcesi toplumsal uyanışa ihtiyacımız var.
Kaynak: Yeni Özgür Politika