HABER MERKEZİ– Zînê Malatya’nın kaleminden: KÜRDİSTAN’DA ÖZ SAVUNMA – ÖZGÜRLÜK DİYALEKTİĞİ
“Eğer bir gül ağacı kadar dikenleriyle güzelim güllerini savunmak için dikenlenmek gerekiyorsa, anlam gücü belki de sonsuz güzellikte olan özgür insan yaşamının savunulması uğruna savaşımı bilmektir.” (Önder Apo)
“Şanlı 15 Ağustos Atılımı’nın 40’ıncı yıldönümünü karşıladığımız bugünlerde Kürdistan Devrimi’nde öz savunmanın Kadın Özgürlük Mücadelesi açısından anlam ve önemini sorgulamak elbette ki mühimdir. Salt geçmişi değerlendirmek bakımından değil, daha çok da günümüzü anlamlandırmak ve geleceğimizi belirlemek açısından kadın özgürlüğü ve öz savunması arasındaki diyalektik bağı sürekli kurarak bilinç ve anlam düzeyimizi derinleştirmemiz büyük öneme sahiptir. Özellikle de yaşadığımız çağ itibariyle kapitalist modernitenin bilinç çarpıtma-flulaştırma operasyonları karşısında başta kadınlar olmak üzere demokratik modernite güçleri olarak ideolojik netliği güçlü tutmak için sürekli bir çaba içinde olmak, kendi başına bir öz savunma biçimi olmaktadır.
Kadın Özgürlük Hareketi olarak elbette ki öz savunmayı fiziki meşru savunma mücadelesiyle sınırlı ele almıyoruz. Ancak büyük komutan Agit yoldaşın öncülüğünde gerçekleştirilen 15 Ağustos Atılımı ile birlikte başlatılan gerilla mücadelemizin öz savunma anlayış ve pratiğimizin gelişimindeki belirleyici yeri iyi görülmelidir. Önder Apo, 15 Ağustos Atılımı ile start alan mücadele sürecini aynı zamanda “hakikatler savaşı” olarak nitelendiriyor. Burada hakikatler savaşı’ndan kasıt, gerçeklerin ortaya serilmesi, tarihsel-toplumsal açıdan Kürt özgürlük sorununun kendini dünya çapında hakikatleştirmesidir. Bu açıdan 40 yıllık gerilla direnişimizin, tarihsel-toplumsal Kürt gerçeği bağlamında öz savunmanın hakikatleşmesini simgelediğini belirtebiliriz. Bu husus ise belki de en çok Kürt kadın gerçeği açısından geçerlidir.
Zira tarihte Besêlerden Zarifelere kadar, silahlı direnişin öznesi kadın örnekleri bulunmasına rağmen PKK’nin çıkış döneminde Kürt toplumunda hakim olan bakış açısı, düşman saldırıları karşısında savunma bağlamında kadına nesnel bir konum atfediyordu. Bunda, namus algısının da belirleyici payı vardı. Dolayısıyla kadın ailenin, aşiretin, erkeklerin ‘namusunu’ da temsil edip erkek tarafından savunulması gereken ‘edilgen bir varlık’tı. Böylesi bir bakış açısının hakim olduğu bir dönemde, özgürlük mücadelemizin ilk demlerinde kadınların öznel bir düzeyde öz savunma mücadelesinin içinde yerlerini alması sıradan görülecek bir husus değildir. Bu anlamda 15 Ağustos’tan önce silahlı propaganda birliklerinde yer alıp şehit düşen Hacer Subaşı, Besê Anuş ve Azime Demirtaş arkadaşları kadın öz savunmasının ilk sembolleri olarak anmak gerekiyor. Onlar ve ardılları, işgalci-faşist düşman kadar cinsiyetçi-geleneksel yaklaşım ve anlayışlarla mücadele ede ede cinslerine dayatılan nesnel-edilgen konumu kırarak Kürt kadınının varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama iradesinin bizzat kendisinde olduğunu kabul ettirmeyi başardılar. Bu anlamda toplum içinde tabular kıran, hem erkek hem kadınların bakış açısını değiştiren öncü kadın militanlarıydılar.
1980’lerin başından bugüne öz savunma mücadelemiz hem anlam-içerik hem biçim-tarz olarak giderek derinleşmiş, genişlemiş, gelişmiştir. 1980’lerin sonu, 1990’ların başında kadının gerilla mücadelesine katılımında sağlanan nicel-nitel birikim, içte kendini dayatan sorunlar ve Önder Apo’nun çelişkileri yeni çıkışlara zemin kılma diyalektiği sonucu 1993 itibariyle yaşanan Kadın Ordulaşması, bu anlamda zirvesel bir gelişmeyi teşkil ediyor. Bu sürecin belki de en önemli sonuçlarından biri de, gerilla mücadelesinde yerini alan Kürt kadınının kendi gücünün bilincine varması, iradeleşmesi, kendiyle ilgili karar gücüne ulaşmasıdır. Bu açıdan Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesinde öz savunma, gerek ideolojik, pratik, örgütsel, askeri, gerekse de politik-toplumsal yönde özgün, giderek de özerk örgütlülük düzeyini açığa çıkarmıştır. Öz savunma bağlamında yaşanan pratik deneyimler, hem gelişme hem de zorlanmalar ideolojik ve örgütsel alanda ilerlemelere yol açarken, aynı biçimde ideolojik mücadele düzeyi pratikte yeni gelişmelerin önünü açmıştır. Dolayısıyla Kadın Ordulaşması ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi arasında, karşılıklı olarak birbirini koşullandıran bir bağ vardır. Aynı şekilde -örneğin Rojava somutunda- Kadın Devrimi ile Kadın Öz Savunması doğrudan birbirine bağlıdır. Öz savunma bu yönüyle Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadele tarihimizde stratejik bir anlama sahiptir. Kürdistan’da kadının ilk defa özgün-özerk örgütlenmesinin zeminini sağlayan temel dinamik olması yanı sıra, cins kimliği ve bilinci, örgütlülük, cinsler arası ilişkiler ve mücadele gibi konu ve alanlarda sağlanan çarpıcı gelişmelerde öz savunmasının rolü belirleyici olmuştur. Bu açıdan mücadelemiz somutunda Xwe Parastin – Xweserî – Xwebûn arasındaki kopmaz bağdan söz etmek mümkündür.
Bununla birlikte Apocu paradigma temelindeki mücadelemiz öz savunma ile özgürlük arasındaki diyalektik ilişkiye dayanmaktadır. Önder Apo bunu “Varlığı Koruma – Özgürlüğünü Sağlama” biçiminde formüle etmiştir. Bu formülasyon salt bir mücadele dönemecinin isimlendirilmesi biçiminde anlaşılmamalıdır. İdeolojik olarak anlam ve önemini irdelediğimizde öz savunmanın varoluşsal nitelikte olduğunu görürüz. Dikkat edilirse gezegenimizdeki her canlı – bitkiler, hayvanlar ve insanlar – var olmak, varlığını sürdürmek için kendini korumaya ihtiyaç duyar. Muhteşem evrenimiz de her canlıyı bunu sağlamak için gerekli özellik, yetenek, yani savunma mekanizmasıyla donatmıştır. Bu anlamda öz savunmasız bir canlı varlıktan söz etmek mümkün değildir.
Burada öz savunma tek yönlü ya da salt canlıların varlığı ile sınırlı bir olgu değildir. Yani mesele salt kendi varlığını korumaktan ibaret değil. Canlıların var olmak, kendi varlıklarını korumak için, içinde yaşadıkları doğal çevreyi de korumaları gerekiyor. Bu, bir nilüfer çiçeği açısından gölet, kolibri kuşları açısından tropikal orman iken, insan açısından ise toplumudur. [Genel insanlık bakımından da Birinci Doğa’dır.] Bu yüzden öz savunmayı toplumu savunmaktan, yani ahlaki-politik toplumu inşa etmekten kopuk ele alamayız. En büyük savunma bu anlamda toplumsallıktır. O nedenle de öz savunmayı toplumsallaştırmak, her türlü saldırı karşısında en büyük güvenceyi oluşturuyor.
Dikkat edilirse burada öz savunmanın toplumsal karakterine vurgu yapıyoruz. Bu nokta, şu husus açısından da büyük önem arz ediyor: Elbette ki bireylerin, özellikle de kadınların kendilerini bireysel olarak da hem fiziki-cinsel hem de ideolojik her türlü saldırı karşısında koruyabilmesi büyük anlam ve öneme sahiptir. Ancak günümüz egemen sistem gerçeğinde kadın öz savunması denildiğinde Judo, Karate gibi dövüş sanatlarından türemiş ‘öz savunma kursları’nda kadınların kendilerini fiziki saldırılara karşı korumayı öğrenmesi kast ediliyor. Yani öz savunma tamamen bireysel temelde ele alınıp toplumsal anlamından kopuk bir algı hakim hale getiriliyor. Oysa salt bireysel temeldeki bir öz savunmanın özgürlüğü sağlatması mümkün değildir. Önder Apo tarafından geliştirilen varlık-öz savunma-özgürlük formülasyonu bu açıdan özgürlük mücadelesinden yoksun bir öz savunmanın eksik kalacağını, kalıcı bir değişim yaratma gücünde olmadığını ifade ediyor.
İdeolojik bakış açımız temelinde öz savunma, salt bir saldırı anında varlığının korunmasını ifade etmiyor. Esasen öz savunma yoluyla potansiyel saldırıların en az asgari düzeye düşürülmesi, yani özgürlüğün sağlanması anlamını taşıyor. Bu ise erkek egemen zihniyet ve onun kurumsallaşmış, sistematize olmuş, örgütlü ifadesi olan kapitalist modernite ile yaşamın her alanında sürekli aktif mücadele gerektirir. Öz savunma bu yönüyle ideolojik, örgütsel, politik, toplumsal, kültürel, askeri vb. aralıksız mücadele demektir. Böylesi bir mücadele elbette ki sonuç alıcı olabilmek için örgütlü yürütülmeli. Dolayısıyla örgütlü bir kimliğe olduğu kadar belirli bir program, taktik-stratejik yaklaşım, yani ideolojiye dayanmalıdır. Rastgele, tepkisel, plansız öz savunma girişimleri hızla bastırılmaya mahkumdur. Mühim olan, öz savunmayı yaşamın her alanında belirlenmiş hedef ve amaçlar doğrultusunda doğru yol-yöntemlerle geliştirebilmektir. Bu ise her şeyden önce ideolojik bir yaklaşımı gerektirir.
Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi somutunda öz savunmanın dayandığı bilinç hali Kadın Kurtuluş İdeolojisi’dir. Bugün Kürdistan’ın dört bir yanında işgalci-faşist-kadın düşmanı saldırılar karşısında Kadın Savunma Gücünün öncülük konumuna ulaşmış olması ve hareketimizin öz savunma konusunda bütün dünya kadınlarına ilham ve güç vermesi doğrudan Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin sonucudur. Ülkenin iktidarı kapitalist hegemonya tarafından kadın düşmanı Taliban’a teslim edilmeden önce Afgan kadınlarının “Kürt kadınlarının öz savunma mücadelesi bize öz savunmanın hem aciliyetini hem de mümkünlüğünü gösteriyor” demesi, bu anlamda Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin mimarı Önder Apo’nun gücünü ortaya koyuyor.
Küresel ataerkil hegemonyanın Kadın Devrimi’ni ve 21. yüzyılın kadın özgürlük çağına dönüştürülmesini önlenmek için saldırılarını boyutlandırdığı bir dönem yaşamaktayız. Erkek egemen sistem kırım saldırılarını genelleştirerek belki de 5 bin yıllık tarihinde olmadığı kadar yoğun bir biçimde kadınlara karşı sistematik bir saldırı savaşını yürütmektedir. Böylesi bir gerçek karşısında öz savunmanın, kadınlar açısından varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama biçiminde yürütülerek geliştirilmesi hayati öneme sahiptir. Varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama, öz savunmada en üst seviyeyi temsil ediyor. Zira özgürlüğü hedefliyor. Kadınlar açısından da öz savunmanın nihai hedefi özgür yaşamın gerçekleştirilmesidir. İşte bu uğurda yaşamayı ve mücadele etmeyi bilmek, bunun arayışını kendinde geliştirmek her kadının, özellikle de her genç kadının varlığını üzerinde temellendireceği ve anlamlandıracağı hakikat yolu olmalıdır. Özgür yaşam bunu gerektirir.”
Kaynak: Yurtsever Genç Kadın