HABER MERKEZİ-
SELAHATTİN ERDEM YAZDI….
2014 Mayıs’ında siyaset kulislerinde bir anda Irak ve Suriye’nin üçe bölüneceği bilgisi yayılmaya başladı. “Bir güç ortaya çıkacak, Irak ve Suriye’yi üçe bölecek” deniyordu. Söz konusu güç, 12 Haziran 2014 tarihinde DAİŞ’in Musul’a saldırması ve iki günde koca kenti ele geçirmesiyle ortaya çıktı. Aynı güç, Musul’dan sonra Bağdat üzerine yürümeye başladı ve bir yandan da Temmuz ayında Rakka çevresinde ilerledi. 3 Ağustos’tan itibaren Şengal’e ve Maxmur-Kerkük hattına saldırdı. Şam’a yürürken geri döndürüldü ve 15 Eylül 2014 tarihinde Kobani’ye saldırtıldı.
Musul ve Rakka’dan elde ettiği güçle ve yarattığı korku ortamıyla Bağdat’ı da Şam’ı da ele geçirebilirdi. Bağdat’a yürümekten neden vaz geçtiğini bilemiyoruz, ancak DAİŞ’in yönünü Şam’dan Kobani’ye Tayyip Erdoğan’ın çevirdiği hususu DAİŞ yöneticileri tarafından itiraf edildi. Söz konusu örgüt, birçok isim değişikliği ardından “İslam Devleti” adında karar kıldı ve lideri Ebubekir Bağdadi kendisini “İslam Halifesi” olarak ilan etti.
Geçen on yıl içinde DAİŞ tarafından Irak ve Suriye’de çok katliam yapıldı ve çok kan döküldü. DAİŞ saldırıları Irak ve Suriye ile sınırlı da kalmadı, Ortadoğu yanında Asya ve Avrupa ülkelerine kadar yayıldı. İnsanlık üzerinde müthiş bir DAİŞ korkusu yaratıldı. Tabii en büyük korku ve katliam Şengal’de yaşandı. Çünkü DAİŞ en azgın biçimde Êzîdî Kürt toplumu üzerine sardırdı. Başka yerlerden farklı olarak, Êzîdî Kürt toplumunu soykırıma tabi tutmak istedi. Şengal’i tümden ele geçirebilseydi bunu yapacaktı. Yaptığı katliamlar yanında bir de binlerce Êzîdî Kürt kadınını kaçırdı ve köle pazarları kurup sattı. Şengalliler için DAİŞ, kara yüzlü bir cellattı.
Yine geçen on yıl içinde başta Irak ve Suriye olmak üzere tüm dünyada DAİŞ’e karşı çok önemli ve anlamlı bir mücadele yürütüldü. Kuşkusuz bu mücadelelerin en anlamlısı da Şengal ve Kobani’de geliştirilendi. DAİŞ’e karşı muzaffer Şengal Direnişi ile Êzîdî Kürt toplumunun soykırımı önlendi ve insanlık 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde soykırım lekesinden kurtarıldı. Kobani Direnişiyle de DAİŞ ilk kez yenilgiye uğratıldı ve DAİŞ için sona doğru gidiş başlatıldı. Kuşkusuz her iki direniş de fedai Kürt gerillası tarafından ve binlerce şehit vererek kahramanlık çizgisinde oldu.
Şimdi onuncu yıldönümü yaşanırken, DAİŞ denen örgüt iyice zayıflatılmış bir konumu yaşıyor. Kuşkusuz tümden bitirilmiş değil. Zaman zaman farklı yerlerde benzer katliam saldırıları yapmaya devam ediyor. Ancak on yıl öncesine göre bu saldırılar çok zayıf bir nitelik taşıyor. Bazı çevreler DAİŞ’in değişik yerlerde toparlanıp yeniden örgütlenmeye çalıştığını belirtiyor. Ancak bu durumun nasıl seyredeceği ve hangi noktaya varacağı şimdilik belli değil.
Burada cevap verilmesi gereken iki soru var: Birincisi DAİŞ kimdi ve neydi, suç ortakları ya da gerçek sahipleri kimlerdi? İkincisi ise, DAİŞ vahşetine karşı kimler hangi düzeyde karşı durdu ve mücadele etti? Gerçi bu ikinci sorunun cevabı çok açık ve de biliniyor. Ancak bazı çevrelerce, özellikle de KDP ve AKP gibi DAİŞ’in suç ortağı konumunda olan güçler tarafından söz konusu cevabın üzeri karartılmaya, doğru bilgiler ters yüz edilmeye çalışılıyor. Irak Yönetimi gibi bazı çevrelerce de belli ki söz konusu gerçek unutulabiliyor. Bu açıdan, DAİŞ’e karşı on yıldır yürütülen ve insanlığın yüz akı olan kahramanca direniş üzerinde ne kadar durulsa azdır.
Aslında çok sayıda DAİŞ yöneticisi çatışmalarda vurulmuş olsa da en az vurulanlar kadarı da tutuklanıp cezaevlerine konmuş durumdadır. Özellikle Kuzey-Doğu Suriye alanı söz konusu DAİŞ kamplarıyla doludur ve zaman zaman isyanlar bile yaşanmaktadır. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi, asli görevleri yanında bir de DAİŞ’lileri cezaevlerinde ve kamplarda tutma görevini yerine getirmektedir. Bu çerçevede çok fazla DAİŞ’li yönetici tutuklu olmasına rağmen, her nedense şimdiye kadar DAİŞ’lileri yargılayan uluslararası bir mahkeme kurulamamış ve DAİŞ gerçeği bu temelde yargılanıp ortaya konamamıştır. DAİŞ’e dair hala siyasi değerlendirme ve yorumlarla yetinilmektedir. Ancak yaptıkları ve suç ortakları tümüyle ortaya çıkartılarak mahkemece netleştirilmiş ve kararlaştırılmış değildir. Demek ki arkasındaki güçler büyüktür ve kendi durumlarının ortaya çıkmasını engelleyebilmek için DAİŞ’in yargılanmasını önlemektedirler.
DAİŞ’e karşı tarihi mücadeleye gelince, kuşkusuz bunu en başta PKK gerillası ve Kuzey-Doğu Suriye halkları, yine Şengal ve Musul halkları yaptı. Elbette bölgede ve dünyada çok sayıda güç, şu ya da bu oranda DAİŞ’e karşı mücadele etti, bu gerçek görülmekten gelinemez. Ancak en önde ve en büyük mücadele edenleri de özenle belirtmek ve bunu her zaman yapmak gerekir. Yine KDP gibi DAİŞ’in önünden kaçan ve AKP gibi DAİŞ’e hamilik yapan güçleri de her zaman ifade etmek önemlidir.
O zamanın Irak Yönetiminin DAİŞ karşısında bir tutumunun olduğunu, özellikle Musul alanında DAİŞ’e karşı belli bir savaş yürüttüğünü de burada belirtmeliyiz. Daha önemlisi, Irak yönetiminin DAİŞ’e karşı yürütülen mücadeleye ve büyük bir cesaret ve fedakârlıkla bunu yapan güçlere sahip çıkmasıdır. O zamanın Irak Yönetiminin bu çerçevede PKK’ye teşekkür ettiğini ve üst düzey görüşmeler yaptığını da hatırlatmak önemlidir.
Bunları burada niçin belirtiyoruz? Şimdiki Irak Yönetimi, DAİŞ önünden kaçan KDP ve DAİŞ’e hamilik yapan AKP ile birlikte DAİŞ’i yenen PKK gerillasını imha etmek için saldırı yapıyor da onun için! PKK’nin Irak’ta yasaklı örgüt olduğunu söylüyor da onun için! Irak’taki siyasi değişim nereden nereye gelmiş! Kuşkusuz somut durum bundan çok daha vahim. Mevcut Irak Yönetimi ile KDP, sadece PKK gerillasına saldırması için AKP-MHP faşizmine destek vermiyor, Irak ve Güney Kürdistan’ın 25 çarpı 200 metre kare toprağının AKP-MHP faşizmi tarafından işgal ve ilhak edilmesi için de destek veriyor. Yani bir yerde ‘kendi topraklarını’ TC Devletine açıkça satmış oluyor.
DAİŞ saldırılarının onuncu yıldönümünde insan şunu düşünmekten kendini alıkoyamıyor. Acaba Musul ve çevresinde DAİŞ işgali sürseydi durum nasıl olurdu? Bu soruya vereceğimiz ilk cevap şöyledir: En azından şimdiki TC işgal ve ilhak saldırıları ile Irak Yönetimi ve KDP’nin buna ortaklık etmesi olmazdı. Neden? Çünkü, söz konusu alan zaten DAİŞ tarafından işgal edilmiş olurdu ve TC işgaline gerek kalmazdı. O halde Haftanin’den Xakurkê’ye kadar süren TC işgal saldırıları, bu alana dönük DAİŞ işgal saldırılarının başarılı olamaması nedeniyledir. Mevcut haliyle TC Devleti, KDP ve Irak yönetimi, birlikte DAİŞ’in yapamadığını yapmaya ve DAİŞ’i yenilgiye uğratan savaşın intikamını almaya çalışıyor. PKK gerillasına yöneltilen saldırılar, “Neden DAİŞ’e karşı direndiniz ve DAİŞ’i yendiniz sorgulaması” anlamına geliyor.
Zaten birkaç yıldır Şengal üzerinde artan saldırılar ve baskılar da esasta bu amaçlıdır. DAİŞ soykırımı Şengal’de yenilgiye uğratılıp Şengal özgür hale getirilince, bu sefer Şengal’e yönelik KDP ve TC saldırıları başlamıştır. DAİŞ’in yaptığı katliamlar kadar TC Devleti de Şengal’de katliam yapmış ve Şengal halkının onlarca yiğit evladını katletmiştir. 3 Ağustos 2014’te başlayan DAİŞ’in soykırım saldırısının onuncu yıldönümünde, başarılamayan soykırımı başarmak için KDP ve AKP birlikte elinden geleni yapmaktadır. Irak Yönetimi ise, utangaçça bu DAİŞ yanlısı güçlere zemin olan bir politika izlemektedir.
Geçen on yılın Şengal Direniş Şehitlerini, Mam Zeki Şengalî şahsında saygı ve minnetle anıyor, soykırıma karşı tarihi büyük direnişi selamlıyoruz!