HABER MERKEZİ- Hüseyin Gedik’in Dijital Gerçeklik Ve Sanallaşma Kitabından
Sanallaşma ve Gençlik – Birinci Kısım
“Toplumun genç nesilleri her şeyden önce, insanlık adına biriken değerleri gelecek nesillere aktarmada önemli köprü görevi görmektedirler. Yaşamın en dinamik gücü olarak, geçmişin birikimleri üzerine yeni yapılar inşa ederler. Bilginin, kültürün, sanatın, ahlakın, maddi-manevi bütün moral değerlerin yaşatılmasında ve geleceğe aktarılmasında önemli rol sahibidirler. Gençlik, geçmiş ve gelecek arasında örülen bütün bağların canlı organizmasıdır. Rol ve işlevleri bakımında toplumsal görevlerde en öndedirler. Gençliğin en belirgin özeliği ise, topluma öncülük etme görevine sahip olmasıdır. Yaşamın her alanında, gençlik en etkin olan toplumsal kesimdir. Gençliğin yüzü yeniliklere dönük, ufku açık, hayalleri geniş, umutları büyüktür. Yaşamın bütün deneyim ve tecrübelerini bağrında taşıyarak, yaşatarak, kendisinden sonraki kuşakların kullanımına bırakır. Toplumsal gelecek genç nesillerin omuzları üzerinde yükselir. Umudu sürekli diri tutan, dinamizmi hiç dinmeyen genç nesiller, toplumsal geleceğin temsilcileri ve teminatıdırlar. Toplumsal gelişmelerin en belirgin yaşandığı yaş kategorisini temsil etmektedir. Çünkü toplumsal gelişmeler gençlikle yaşanır. Toplumun en devindirici gücü gençliktir. X kuşağı, Z kuşağı gibi kavramlarla sınıflandırıp, parçalı ele almaktan ziyade, yaş kategorisi olarak gençliği bütünsellik içinde ele almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Hiperaktif, enerjik yapısıyla gelişmelere açık olan gençlik, her türlü etkilenmeye de açıktır. Özelikle de yaşamakta olduğumuz dijital çağın etkilenmelerine en açık kesimdir. Dijital çağ, hiçbir dönemle kıyaslanamayacak özeliklere sahip olduğunu peşinen belirtmek gerekir. İnsanlık, tarihin en tehlikeli özelliklerini içinde barındıran, insanın giderek nesneye dönüştüğü, nesnelerin ise insanın yerine rol ve işleve sahip olduğu bir yöne doğru evirilmektedir.
İnternet, genelde bütün toplumsal kesimleri, özelde ise gençliği, üzerinde en fazla oynadığı ve dönüştürdüğü kesim olmaktadır. Gençler bu nedenle internetin en aktif kullanıcıları haline gelmişler. İnternet ağlarına, sanal medya platformlarına ve yeni dijital teknolojik araçlara en fazla rağbet edenler arasında kategorik olarak yine gençler vardır. Kuşkusuz bunun birçok nedeni vardır. Teknolojiye merakı, yeniliklere açık olması, sanal ortamın çekiciliği gibi nedenlere bağlansa da esas olarak gençliği yönlendiren özel politikalar ve uygulamaların varlığıdır. Gençliği takatsiz bırakmak, pasifleştirmek, örgütsüz hale getirmek amacıyla geliştirilen çok sayıda iletişim platformu ve bol miktarda içerik mevcuttur. Küresel kapitalizmin kâr amaçlı zihniyet yapısının ürünü olan dijitalleşme ve sanallaşmanın etkili olduğu bir çağa doğru gidilirken, kullandığımız araçların dönüştürücü, değiştirici etkilerini en fazla yaşadığımız bir süreçten geçmekteyiz. Yani dijital teknolojiler, sanal ağlar, kullanıcılarını çok hızlı dönüştürerek toplumsal yapıları da hızlıca değiştirme özelliğine sahiptir. Gençlik için interneti tek cümlede tarif edersek, ‘asla bulamayacağını sürekli aramasıdır’, ‘ara ama bulma’ gibi kısır bir döngü içinde yaşamını tüketmesidir. Kapitalist modernite açısından dijital sanayi devrimi olarak adlandırılan bu çağa, sistemin yeni açılım alanı olarak bakılmaktadır. Bu çağın toplumunu yaratarak sistemini süreklileştirmenin aracı haline getirmek istemektedir. Kuşkusuz dijitalleşme ve sanallaşmanın hedef kitlesi de kadınlar ve gençler olmaktadır.
Dijitalleşme ve sanallaşma, gençliğin hayal dünyasına ve geleceğine farklı kapılar açmaktadır. Sanal kapıların sahte özgürlük alanlarına açıldığının farkına varmayan gençlik kimliğini ve tarihsel misyonunu kaybeder hale gelmektedir. Kapitalist sistem gençliğin enerjisini boşa kanalize ederek tüketmeyi ve kendisi için tehlike olmaktan çıkarmayı amaçlamaktadır. Gençliğin enerjisini sanal ortamlara kanalize eden çok sayıda teorik izahat ve ideolojik alt yapı vardır. Yaratılan algılar gençliğin yanlış yönlendirilmesine hizmet etmektedir. Sanallaşmayı imrenilecek bir yaşam alanı olarak ele alan, özgürlüklerle tanımlanan alanlardır. Benzer bir durum sanal medya için de söz konusudur. Sanal ortamlarda siyasette çekilen gençlik çok daha rahat yönlendirilmeye açık hale gelmektedir. Sanal medya alanına gereğinden fazla özgürlükler atfetmek, büyük bir kandırmaca ve yutturmacadır. İnternet mecrası özgürlük tanımının içini de boşaltmıştır. Tam tersine herkesin kayıt altına alındığı, denetime girdiği ve özgürlüklerini yitirdiği bir alandır. Sanal ortamın serbest dolaşma imkânı sunmasının, özgürlük kavramıyla uzaktan yakından alakası yoktur. Sanal dünya sınırları beli olan ve sürekli kontrol edilen bir alandır. Sınırları çizilen bu sanal daire içinde kişinin istediği gibi dolanıp durmasına özgürlük denmesi ve gençliğin arayışlarını buna yönlendirmesi kurulmuş bir tuzaktır. Sanal ortama kapılan kişi, aslında pasifleştiğinin, etkisizleştiğinin ve sistemin hizmetine girdiğinin farkında değildir. Sanallaşmanın insan yaşamını çirkinleştiren sahte bir yaşam anlamına geldiğini, aldatıcı olduğunu, yanılsamaya yol açtığını bilmek gerekir. Kullanılan akıllı telefonlar, adeta bedenimizin bir uzvu gibi vaz geçemediğimiz teknolojik bir araçtır. Bu aracın kullanılması insan yaşamında adete bir zorunluluk haline getirildi. Devletler bütün işlerini internet üzerinden yürüttüğü için, bireyler de zorunlu olarak devletle olan işlerini takip etmede akıllı telefon kullanmak durumunda bırakılmıştır. Sadece devletler değil, bütün özel sektörler kurumları da benzer bir şekilde dijital sistemlere geçiş yapmışlardır. Ulaşımda, haberleşmede, sağlıkta, eğitimde, bankacılık işlemlerinde, alışveriş işlerinde, bütün sosyal faaliyetlerde insanlar akıllı telefon kullanmak zorunda bırakılmıştır. Bu dijitalleşmenin sıradan ilk adımıdır. Bu tekniğin kullanımı bile insanda kalıcı alışkanlıklar bırakmaktadır. Çevresinden giderek soyutlanan insan durumuna gelmesi kaçınılmazdır.”
devam edecek…