HABER MERKEZİ- Hüseyin Gedik’in Dijital Gerçeklik ve Sanallaşma Kitabından: Sanallaşma ve Kadın
Birinci Kısım
“Tarihten günümüze, toplumsal mücadelede kadının belirleyici bir rolü vardır. Neolitik toplumun omurgasıdır, öncüsüdür. Sümer mitolojisindeki tanrıçalar, kadının toplumdaki düzeyini göstermektedir. İlk uygarlık mitolojisinin temel konularından biri, Tanrıça ve Tanrılar arasındaki mücadeleye dayanmaktadır. Kadın mücadelesi sınıf mücadelesinden çok daha keskin yürüyen, kapsam olarak sınıf mücadelesini de aşan bir alandır. Kadın mücadelesi, sınıf mücadelesine sıkıştırılamayacak kadar geniş boyutludur. Toplumsal sorunların başında gelmektedir. Kadın örgütleri kuramsal çerçevede kadın sorununa eğilerek toplumsal eşitlik (siyasi, iktisadi, sosyal haklar) ve cins mücadelesi bağlamında kendisini daha fazla görünür kılmaktadır. Eş başkanlık sisteminin pratikleşmesi dahil kadının, yaşamın her alanında eşit temsilinin gerçekleşmesi çerçevesinde mücadeleler sürdürülmektedir.
Kapitalist sistem çözümlemelerinde kadının getirildiği durum tarih kayıtlarında mevcuttur. Uzun çalışma süreleri, ücret dengesizliği, seçme seçilme hakkından mahrumiyet, hukuki haklardan men edilmeler ve daha birçok konuda, kadınlar büyük bedeller pahasına sahip oldukları hakları, dişleriyle, tırnağıyla söke söke aldılar. Sınıf ve ulusal kurtuluş mücadelelerinde, savaş alanlarında sergiledikleri direnişlerle, kadınlar kendi tarihlerini yeniden yazdılar, yazmaya da devam ediyorlar. Kapitalist sistemin geliştirdiği sanal dünya başlı başına yeni bir mücadele alanı olup kadınlar için de ciddi risk barındırmaktadır. Daha şimdiden sanallaşmanın insanlığın geleceği açısında tehlikelerin en büyüğü olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.
Sanallaşan dünyada genelde toplumun, özelde de kadının yaşadığı sorunlar mercek altına alınmayı bekliyor. Sanal dünya, kapitalist mücadeleye karşı yeni bir mücadele alanıdır. Kadın konusu da kapsam itibarıyla derinlikli ele alınmayı gerektirmektedir. Dijital sektörlerin tümünde egemen olan zihniyet ve yaklaşım erildir, erkek egemenliği söz konusudur. Bu iş sektörlerinde istihdam edilenler de ağırlıklı olarak erkeklerden oluşmaktadır.
İnternet sektöründe kadınların varlığı, sıradan kullanıcı olarak sanal platformlara içerik üretmekten ibarettir. Üretim derken, internet kullanıcılarının tümünün sanal ortamda yaptığı her şeyin, internet için içerik üretme anlamına geldiğini unutmamak gerekir. Bu konuda hem genel hem de kadın özgülünde birçok bilimsel araştırma yapılmıştır. İnternette milyonlarca kadının çevirim içi, ağa bağlı olma durumu vardır. Kadınların sanal medyayı kullanması ve sanal medyadan etkilenmesine dönük çok çarpıcı araştırma veriler mevcuttur. Örgütlü veya bireysel düzeydeki kullanıcıların genelde yaşadığı ve karşılaştıkları sorunlar benzerdir. Avantajları kadar dezavantajları da vardır. Toplumsal alandaki sorunların yansımaları sanal âleme farklı biçim ve içeriklerde de olsa taşınmaktadır. Kadının toplumdaki sorunlarının benzerine, belki de daha yaygın haline sanal ortamda rastlamak mümkündür.
Feminist hareketler, sanal medyanın gelişimiyle birlikte, ‘dijital feminizm’ olarak kendilerini tanıtan yeni bir hareket başlatmışlardır. Kendilerini dalga kavramıyla ifade etmekte, mücadeleyi de dört dalga dönemine ayırmaktadırlar. Çok kısaca da olsa ‘dalga’ hareketlerine vurgu yapmak gerekir.
Birinci dalga feminizm: 1789 Fransız Devrimi’nden sonra yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi üzerinden yürüyen tartışmalarla başlamıştır. Bildiride kadına yer verilmediği için dönemin kadın yazarları tepki göstermiş ve 1791’de Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni yayınlamışlardır. Temel talepleri, yasalar önünde eşitlikti. Bunu, kadın erkek eşitliği, eğitimde fırsat eşitliği, oy verme hakkı, yönetimlerde yer alma hakkı olarak özetlemek mümkündür. Bu talepler birinci dalga feminizmin başlangıcı olarak kabul edilir.
İkinci dalga feminizm: Simone de Beauvoir’in 1948 de yazdığı ve yayınladığı İkinci Cins kitabının yarattığı büyük etki ile gelişme göstermiştir. İkinci dalganın, ‘Kadın Doğulmaz, Kadın Olunur’ şiarıyla başladığını belirtmek mümkündür. 1960-90 arası dönemi kapsamaktadır. Ana tema, bedenleri ve cinselliklerine ilişkin konuları tartışmaya açmalarıdır. ‘Özel olan politiktir’ söylemi bu dönemin ürünüdür. Mahrem sayılan, tabu kabul edilen birçok konu tartışmaya açılmıştır.
Üçüncü dalga feminizm: Konu içerikleri itibariyle diğer dalgalardan daha kapsamlıdır. Sınıf, ırk, etnisite, milliyetçilik, siyaset, iktisat, toplumsal cinsiyet, cinsellik gibi konuları feminist bakış açısıyla ele alarak yorumlamışlardır.
Dördüncü dalga feminizm: Hızla artan teknolojik gelişmeler ve sanal medyanın yaygın kullanılmasıyla bu tarz sorunların etrafında yürüyen tartışmalardır. Bunu, artan dijital çalışmalarla birlikte bilgi yayma, örgütlenme, örgütleri harekete geçirme, dijital teknolojiden yararlanma, sanal medyanın imkanlarını etkin kullanma şeklinde özetlemek mümkündür. Dijitalleşmeyi ve sanallaşmayı bu temelde ele alanlar, kendilerini ‘Dijital Feminizm Dalgası’ olarak adlandırmaktadırlar. Görülen odur ki, feministlerin dördüncü dalgası, kendilerini her ne kadar dijital feminizm olarak tanımlasalar da bu alanda yaşanan boşluğun giderildiği söylenemez. Dijitalleşme ve sanallaşma sadece feministler için değil, bütün kadın hareketleri ve kadın kurumları açısından ele alınması gereken bir konudur.”