BEHDÎNAN- KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok’un Serxwebûn Gazetesine yazdığı değerlerndirme…
Uluslararası Komplo’nun 26. yılındayız. Komploya karşı Kürt halkının dostları öncülüğünde 10 Ekim 2023’te “Önder Apo’ya Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm” Hamlesi başlatıldı. Hamle kapsamında 100’ü aşkın merkezde düzenlenen basın toplantıları ve farklı etkinliklerle Önder Apo’yu sahiplenme ve fiziki özgürlüğünün haykırılması küresel alanda büyük bir yankı uyandırmıştı. Bu son derece önemli, değerli bir girişimdir. İkinci yılına giren Küresel Özgürlük Hamlesi’ni birçok yönden değerlendirmek gerekmektedir. Hamle’nin ikinci yılı nasıl karşılanmakta; yıl boyunca Hamle nasıl geliştirildi, belirlenen hedeflere ne kadar ulaşıldı, süreç içerisinde görülen ve ortaya çıkan yetmezlikler nelerdi, bundan sonra nasıl daha iyi bir perspektif ve planlamayla geliştirilebilir, birincil hedefi ne olmalıdır gibi konu başlıklarını değerlendirmek gerektiği açıktır.
Sorunları çözmek ve doğru bir yaklaşım göstermek için her şeyden önce anlamak gerekir. Anlamak aynı zamanda yapmak demektir. Anlamanın hissetmek ve içselleştirmekle yakından ilgisi vardır. İnsan hissediyor ve içselleştiriyorsa tepkisi gelişir ve bir şeyleri değiştirmek ister. Anlamla bağlantısı kurulmayan her eylem yaşama karşı yapılmış en büyük yanlıştır. Yaşam savaşında hep söylenir; bir problemi ya da sorunu çözmek için öncelikle söz konusu problemin ve sorunun bizatihi kendisini anlamak gerekir. Bu olmadan çözümleyici olmak mümkün değildir. Bundandır ki sorunu tam anlamak ve bilmek sorunu yarı yarıya çözmektir. Tabii bu, anladığımızı hayata geçirmek ve pratikleştirmek için sorunun üzerinde ciddiyetle durmak, yaratıcı ve tutarlı eylemler geliştirmekle mümkün olur.
Kültürel soykırım ile Kürt hafızası silinmek istendi
Bunu şunun için belirtiyoruz; egemenlerin çok tehlikeli olan bir mücadele biçimleri de halkların hafızalarıyla oynamaktır. Onlara ait olan her şeyi silmek ve unutturmaktır. Unutturmak onlar için ne kadar önemliyse halklar ve topluluklar için de o kadar tehlikelidir. Çünkü geçmişleriyle bağları kopartılarak geleneğini, köklerini ve kültürlerini bilmiyor ve unutmuş oluyorlar. Toplumsal hafızaları kendilerinden çalınıyor. Çünkü toplumsal hafızası olmayan, tarihini ve kültürünü bilmeyen bir toplumun geleceğini bilmesi ve kurması da mümkün olmuyor. Tarihte bunun sayısız örnekleri vardır. Soykırımcı-sömürgeci Türk devletinin Kürt halkına yaşatmak istediği de hep bu olmuştur. Kültürel soykırım ile Kürt halkının toplumsal hafızasını silmek istemiştir. Buna karşı Kürtler tabii ki her zaman direnmiş ve bunun mücadelesi içinde olmuşlardır. Ama soykırımcı-sömürgeci Türk devletinin uygulamaları da her zaman olmuştur. Seyit Rızalar’ın mezarı nerededir? Şêx Seîd’in mezarı nerededir? Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde şehit olan Kürtler’in en değerli yüzlerce genç kadın ve oğullarının cesetleri nerededir, niçin kaybettirilir? Hepsi bir toplumu yani Kürtleri kimliksiz, kişiliksiz, köksüz ve geleceksiz bırakmak içindir. Bu nedenledir ki unutturmak ne kadar alçakça, haince, onursuzca bir çaba ise unutmak da doğrudan, düpedüz ihanet olmaktadır. Bundandır ki Önder Apo “unutmak ihanettir” diyor. Çünkü yaşanan her şey ve geleceğe ilişkin olan her şey burada gizlidir. Öfke ve bilincin kendini sürekli yenileyerek bilemesi de mücadele ve başarı azmi de unutmamak ile ilgilidir. Böyle olursa ancak sorgulama bilinci, mücadele azmi ve zulme karşı öfke bilenerek gelişir.
Komplo neden ve nasıl gerçekleşti?
Kürt halkının geleceğini karartmak için Önder Apo şahsında Kürt halkına karşı 26 yıl önce Uluslararası Komplo gerçekleşti. Uluslararası Komplonun üzerinden çeyrek asır geçti ve komplo halen de çeşitli yöntemlerle uygulanmak istenmektedir. Bundandır ki Uluslararası Komplo’nun iç yüzünü anlamak için hep sorgulamak gerekir. İnsanın soru sorması kendisini ve çevresindeki olaylara bakış açısını geliştirdiği gibi aynı zamanda hakikatle buluşturur. Her Kürt bireyi Uluslararası Komplo’yu sorgulamalı ve soru sorarak yaşama anlam vermelidir. 26 yıl önce ne oldu ve yapılmak istenen neydi? Komplo neden ve nasıl gerçekleşti? Komplo’da kimler niçin ve nasıl yer aldı? Komplo’nun amacı ve nedenleri neydi, nasıl boşa çıkarıldı? Komplo’ya karşı güncelde mücadele nasıl verilmektedir? Bunun gibi sorular çok önemlidir.
Diyalektikte zıtların birliği denilen yasa vardır. Yani her şey bir anlamda karşıtı ile vardır. Biri olmadan diğerinin anlamı bilinemez. Önder Apo ile kapitalist modernitenin ikilemi de böyledir. Birbirlerinin varlığını ve mücadelesini koşullandırırlar. Kapitalist modernite gerçekliği bilince çıkartıldığında ancak Önder Apo’nun demokratik modernite paradigması tam olarak bilinebilir. Tersi de doğrudur. Mitolojide Prometheus efsanesi bilinmektedir. Prometheus Zeus’tan topluma ait olan ateşi alıp yeniden topluma vermişti. Önder Apo da çağdaş Prometheus gibi insanlığa ait olanı yani toplumsal hafızayı yeniden toplumla buluşturmuştur. Önder Apo Prometheus ile benzerliğini şu şekilde tanımlamakta: “Tüm kıtaların efendi güçleri elbirliği içinde beni komployla derdest edip İmralı adasına hapsettiklerinde, Yunan tanrısı Zeus’un yarı-tanrılardan Prometheus’u Kafkas dağlarında kayalıklara bağlayıp her gün karaciğerini kartallara nasıl yedirdiğini ve Prometheus’un karaciğerinin her gün kendisini nasıl yenilediğini anlatan efsane aklıma geldi. Hani şu insanlık için tanrılardan ateşi, özgürlüğü çalan Prometheus! Efsane şahsımda sanki gerçeğe dönüşüyordu.” Ayrıca Önder Apo tarihe atfen kendi konumu için ise şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Mesele Türkiye’nin bir basit iç çelişkisi olmaktan çoktan çıkmıştı. Konumum neredeyse beni çağdaş bir Prometheusçuluğa mahkûm ediyordu. İmralı kayalığına çivilenmem, efsanedeki Prometheus’un Kafkasya Dağlarındaki çivilenmesinden farklı olmadığı gibi, ne acı ve hazin bir benzerliktir ki, bu da aynı Athena Tanrısı Zeus’un torunlarınca gerçekleştirilmişti.” İktidarcı-devletçi dünya sistem güçleri bu durumu yani Önder Apo’nun tarihsel çıkışını kendi çıkarlarına ve tarihlerine karşı gelmiş-geçmiş en büyük tehdit ve tehlike olarak görüyorlardı. Bundandır ki Önder Apo cümle iblisler dediğimiz kapitalist modernite güçleri tarafından tarihte eşi benzeri görülmeyen gelmiş-geçmiş en büyük Uluslararası bir Komplo ile ahlaksızca ve zorla derdest edilip soykırımcı Türk devletine teslim edilmiştir.
Önder Apo hakikat savaşçısı ve eylemcisidir
Demek ki burada Önder Apo’nun kimliği, hangi kavime ait olduğu fazla önem taşımamaktadır. İki karşıt farklı yaşam biçimi karşı karşıyadır. Sorun eğer bir iç mesele olsaydı zaten hiç bu düzeyde problem olmayacaktı. Sorun, bunun ötesinde Önder Apo’nun kapitalist moderniteye karşı alternatif düzeyde etkili biçimde geliştirdiği ve temsil ettiği paradigma ve mücadeledir. Zira Önder Apo artık zihinsel, paradigmasal, yaşamsal, politik ve eylemsel olarak ulusal ve bölgesel sınırları çoktan aşmıştır. Küresel Özgürlük Hamlesi bunun en açık göstergesidir. Önder Apo komple uluslararası bir kişilik, çağın güçlü düşünürü, hakikat savaşçısı ve eylemcisi olmanın sıfatıyla rol oynamaktadır. Kapitalist modernite güçleri tarafından komple hedeflenmiş olması da elbette bundandır.
Önder Apo 15 Şubat Uluslararası Komplo sonucunda soykırımcı-sömürgeci Türk devletine teslim edildiğinde Kürtler ve dostları için adeta kıyamet kopmuş, yer yerinden oynamış ve bu durum Kürtler üzerinde deprem etkisi yapmıştı. Kürtler ve Kürdistan Özgürlük Hareketi Komplo’nun kendileri için ne anlama geldiğini sorgulayıp anlamaya çalışıyorlardı. Ancak kafası bedeninden kopartılmış halde bir yaşamın mümkün olmadığının farkındaydılar, kendilerini böyle görüyorlardı. Uluslararası Komplo’ya karşı ilk tarihi eylem zindanda Halit Oral yoldaşın “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla bedenini cayır cayır ateşe vererek, kelebek misali ateş topu haline gelerek özgürleşmesiyle gerçekleşmişti. Ardında zindanlarda, dağlarda, Kürdistan’ın dört parçasında, Avrupa’da ve Asya’da onlarca Kürt ve Kürt halkının dostları bedenlerini ateş topu yaparak Halit Oral yoldaşın “Güneşimizi Karartamazsınız” nidalarıyla ölümsüzleşerek Komplo’ya karşı mücadeleyi ve direnişi kararlı ve cesur biçimde geliştirmenin ve yükseltmenin talimat ve perspektifi oluyorlardı. Sonuçta Uluslararası Komplo’ya karşı Kürtler ve Kürt halkının dostları güçlü direnişleriyle Önder Apo’nun etrafında kenetlenerek ve ateş topu haline gelerek mücadeleyi sürdürmeleri karşısında dönemin ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright “tepki bekliyorduk ama bu kadarını da beklemiyorduk” diyerek bu itirafıyla aslında Kürtlerin Önder Apo’nun etrafında nasıl birleştiğini ve yıkılmaz bir irade olduklarını kabul etmiş oluyordu. Tabii ki süreç içerisinde tüm iyi niyet, bağlılık ve dürüstlüğüne rağmen görev ve sorumluluklarını tam yerine getiremeyen yetersiz yoldaşlar bunun ağır ahlaki ve vicdani sorumluluğunu yaşarken sahte dostlar da uğursuz rolünü oynamanın onursuzluğunu yaşıyorlardı. Sadakatsiz, fırsatçı, ikiyüzlü kaçkınlar ise zaten çoktan konumlarını belirlemişlerdi. Ama her şeye rağmen yine de Uluslararası Komplo’ya karşı ilk fırsatta verilmesi gereken yanıt zindanlarda başlamak üzere mücadelenin hemen tüm alanlarında kararlı biçimde verilmişti.
Şüphesiz bir de ve esas olarak Önder Apo’nun ne düşündüğü, ne yapacağı ve tarihe bir kez daha nasıl müdahale edip yön vereceği önemliydi. Önder Apo kendini çoktan büsbütün aşmış, kendine ait olmayan bir kişilikti. Öyle ki “fiziki varlığım bile benim elimde can çekişiyordu” diyecek kadar toplumsallaşmıştı. Varlık nedeni de direnişi ve mücadelesi de buna göre olacaktı. İlk fırsatta Komplo’nun iç yüzünü ortaya koyup boşa çıkarmayı hedefledi. Bunu da hemen herkesi merak ve hayretler içerisinde bırakan inanılmaz bir direnç ve yaratıcılıkla başardı. Üçüncü doğuşum dediği İmralı sürecini böyle değerlendirdi. Ancak Önder Apo İmralı’ya daha ilk getirildiğinde şunları söylüyordu: “Milyonlarca kişiyi daracık bir odada nasıl tutabilirsiniz?” Evet, Önder Apo’yu bugüne kadar İmralı’da o daracık odada tutamamalıydılar. Ama bunun için bizler de milyonlar olarak o daracık odadaymışız gibi soykırımcı-sömürgeci Türk devletini baskılamamız ve Önder Apo’nun mutlak özgürlüğünü gerçekleştirecek kadar direnişi ve mücadeleyi her düzeyde yükseltmemiz gerekiyordu. Bu konuda hep birlikte borçlu durumda olduğumuzu bilmek durumundayız. Bunu böyle bilip anlarsak, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak düzeyde mücadeleyi büyütür ve sonuç alınır kılabiliriz. Bunun için ahlaki, vicdani bir sorgulama gereklidir. Önder Apo’nun o daracık odada milyonların sığamayacağı dediği bizler rolümüzü ancak bu temelde oynayabiliriz.
Uluslararası anti-kapitalist mücadele yükseltilmeli
Önder Apo’nun şahsında Kürt halkı ve insanlık üzerinde uygulanan ve gerçekleştirilen Komplo, adı üzerinde bir Uluslararası Komplo’dur. Yüzyılın, belki de binlerce yılın en büyük Komplo’su olan Uluslararası Komplo’ya karşı Kürtlerin tek başına yeterli olması kolay değildir. 15 Şubat Komplosu’nda nasıl ki uluslararası hegemonik güçler birlikte yer aldıysa ve Komplo onların akıl ve elbirliğiyle gerçekleştiyse bu Komplo’nun yenilgiye uğratılması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşması da uluslararası anti-kapitalist ve demokratik modernite güçlerinin ortak mücadelesiyle, aynı perspektifle mücadeleyi hep birlikte yükseltmekle mümkün olacaktır. Burada elbette halk ve Hareket olarak vazgeçilmez temel bir ilkemiz olan öz güç her zaman esastır. Hamle’nin yeni sürecinde başta kadınlar ve gençlerin tavrı olmak üzere; devrimciler, sosyalistler, demokrasi ve özgürlük yanlıları, ekolojistler, doğa ve hayvan severler anti-modernist ve anti-kapitalist olan tüm kişi, çevre ve güçlerin ortak mücadelesi belirleyici olacaktır. Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik toplum paradigması zaten bütün bu kişi ve çevreleri kapsamakta, tam da bunların hepsinin paradigması olmaktadır. Dolayısıyla bu çevrelerin, yani uluslararası toplum ve toplulukların Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için küresel düzeyde devam eden Hamle’ye katılmamaları için hiçbir neden ve engel yoktur. Elbette zorlukları vardır ama zorlukların üstesinden gelmek ve başarmak da kesinlikle mümkündür. Sorun sadece yeterince örgütlü ve organize olabilme sorunudur.
Küresel düzeyde geliştirilen kampanya sürecinde elbette muazzam bir emek ortaya çıkmış, sürekli bir pratik ve koşuşturma içinde olunmuştur. Ancak kabul etmek ve özeleştirel yaklaşmak gerekir ki bu süreçte büyük yetersizlikler de yaşanmıştır. Bunların en başında örgütlenme ve organize olma sorunu gelmektedir. Merkezi sorumlu komite ya da koordinasyon hedef ve gündem belirlemede daha aktif ve yaratıcı olabilirdi. Komiteleri ve güçleri tam aktif motive etmek için daha etkili, planlı, yaratıcı bir çalışma tarzını geliştirebilmeliydi. Özellikle ülke, bölge ve yerel komiteler, yine meclislerdeki dış ilişki komisyonları mutlaka daha verimli ve sonuç alıcı olabilirlerdi. Bunun için ne kadar eğitim, görüşme, tartışma, toplantı vs. gerekliyse bunlar eksiksiz biçimde zamanında olmalıydı. Özetle verilen tüm emek ve yoğunluğuna rağmen Hamle’yi şahıslar düzeyinde yürüten üst komite ya da koordinasyon bu konularda bazen etkisiz ve edilgen kalmış, demokratik otoriteyi tam sağlayamamış, yeterince sürükleyici olamamıştır.
İmralı sistemine paradigmasal temelde bakılmalıdır
İkincisi; küresel düzeyde yürütülen Hamle’de zamanın ruhu, içinden geçtiğimiz sürecin kritik ve kader tayin edici özelliği, İmralı gerçekliği ve hamlenin önemi bazı kurum ve kadro arkadaşlardan tutalım topluma ve dostlara kadar tam olarak yeterince kavranmamıştır. Halbuki kampanyanın daha yüksek bir bilinç, moral ve motivasyonla büyütülerek geliştirilmesi için belirtilen temel hususlar üzerinde gerektiği kadar durulmalıydı. Diken üstünde olmak denilir ya, aynen böyle olunmalı. Tarihimizden ve pratiklerimizden çok iyi biliyoruz ki rehavet kadar kaybettiren bir şey yoktur. Bu dönemde kızılca kıyamet koparmak, yüksek bir tempoyla mücadele etmek halkımızın, her yurtseverin yaşam biçimi olabilmelidir. Önder Apo “İmralı sistemine paradigmasal temelde bakılmalıdır. Eski paradigmanın hegemonik güçleri yeni paradigmanın alternatif duruma gelmesinin önünü almak, tasfiye olmasını sağlamak istemektedir. İmralı’daki durum iki paradigma savaşının odağı; çok doğru, derinlikli, yetkince bilince çıkartarak anlamak, kavramak gerekmektedir” diyor. İmralı süreci, Önder Apo’nun içinde yaşadığı koşullar, soykırımcı-sömürgeci Türk devletiyle nasıl nefes nefese amansız bir savaş içinde olduğu bilinmezse elbette insanın tüm gücüyle hatta gücünün de üstünde olağanüstü çalışmalara yüklenmesi zordur. Bunu bilen, kavrayan ve içselleştirenleri ne hiçbir güç durdurabilir ne de kendileri etkisiz ve eylemsiz olabilirler. Çünkü tarihi tehdit ve tehlikelerin ve yine direnişle ortaya çıkacak olan şans ve fırsatların da bilincindedirler. Buna göre harekete geçer, buna göre kendilerini eylemsel kılarlar.
Üçüncüsü; Halit Oral yoldaş Uluslararası Komplo’ya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” diyerek bir ruh oluşturmuş, bir duruş sergilemiş, bir çağrı olmuş, bir çığır açmıştır. Elbette hiç ertelemeye ve ötelemeye, unutmaya gelmez; gerçeğe saygı, hakikate bağlılık gereği bu soylu ölçüler karşısında kendimizi sürekli sorgulayıp yenilediğimiz kadar başarılı olacağımız kesindir. Yani bu tarihi süreçte Önder Apo’nun özgürlüğü şahsında halkımızın onurlu ve özgür geleceği için var gücümüzle en radikal ve en rafine olmuş haliyle seferber olmaktan başka bir seçeneğin olmadığı bilinciyle kendimizi katmak, rolümüzü oynamak durumundayız. Yoksa Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için olan Hamle’yi normal ve rutin bir çalışma gibi görmek, ona göre yaklaşmak şüphesiz hiçbir biçimde kabul edilebilir bir durum olamaz. Yıl içerisinde bu konuda maalesef ve ne yazık ki önemli ve ciddi bazı yetersizlikler ve sorunlar yaşanabilmiştir. Örneğin imza toplama, toplumsal eylem ve etkinlik geliştirme, ilgili ve gerekli yerlere mektup yazma vb. konularda yetersizliğin de ötesinde insanın anlam vermekte güçlük çektiği ciddi durumlar hatta sorgulanması gereken pratiklerin yaşandığı bilinmektedir. Bunu yapanlar, elbette sorunun ciddiyetinin farkında olmadıkları için böyle olumsuz ve yetersiz bir durum yaşamışlardır. Kendi çalışma alanlarında yine farkında olmadan farklı öncelikleri benimsemişlerdir. Meclisler ve dış ilişki komisyonlarının çalışmalarını Hamle sürecinde aktif ve akışkan bir tempoyla sürdürmemeleri de eleştiri konusudur. Fakat bu yetersizlikler sadece genel diplomasi komitesi ile değerlendirilemez. Genel örgüt yapımız, özellikle de inşa komitesinin daha çok sorumlu olduğunu özellikle belirtmekte yarar vardır.
Dördüncüsü; tüm önemli, stratejik konularda böyledir ama sorun Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne dair mücadele olunca daha da önemli ve yaşamsal olmaktadır. Hedeflere kilitlenmek, hedefe odaklanarak çalışmaktan söz ediyoruz. Nerede, hangi zamana nasıl bir hedef sığdırılarak gerçekleştirilebilinir. Kolaycı hedef belirlemek değil, tüm gücümüzle her düzeyde yüklendiğimiz takdirde başarabileceğimiz biçimde hedef belirlemeliyiz. Bu gibi hedeflerin gerçekleştirilmesi durumunda sürece yeni bir sinerji olacağı ve ivme kazandıracağı açıktır. Bu nedenle hedef belirlendikten sonra var gücümüzle yüklenmeliyiz. Böylelikle ulaşılan hedefler süreç için gerçekten ön açıcı olacak, beraberinde yeni başarılar getirecektir. Gelişmenin diyalektiği biraz da böyledir; daha stratejik hedeflere bu minvalde sağlanan başarı ve gelişmeler üzerinden ulaşılabilinir. Tabii stratejik düşünmek, öngörüyle birlikte stratejik yoğunlaşmak önemlidir. Bilinir ki insanın aklına ilk gelen projeler kolaycı ve konjonktüreldirler. Dolayısıyla süreci etkileme, sonucu belirleme ve yön tayin etmede pek rol sahibi değildirler. Önemli ve esas olan derin ve çok yönlü yoğunlaşarak bazı sonuçlara ulaşmayı hedeflemektir. Hemen belirtmek gerekir ki bu konuda bizde genelde bir darlık ve yüzeysellik yaşanmaktadır. Çünkü yoğunlaşma düzeyimiz yetersizdir, buna göre olmamaktadır. Hatta öyle ki Önder Apo bizim için “siz yoğunlaşmaktan korkuyorsunuz” demiştir. Çünkü stratejik yoğunlaşmak alışageleni, ilk akla geleni ve kolay olanı aşmak, bununla birlikte nelerin ve neyin başarılmasıyla sürece stratejik bir Hamle’nin kazandırılacağını bilmek, buna göre kendini planlamak ve eylemsel kılmak demektir. İşte yıl boyu Küresel Özgürlük Hamle’si sürecinde genel olarak en yetersiz kaldığımız bir husus da bu olmuştur. Yoksa Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için Hamle şimdi gerçekten çok daha farklı boyutlarda olabilirdi. O halde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için Hamle’nin ikinci yılını karşılarken yıl boyu daha önce yaşanan hata ve yetersizliklerin kesinlikle tekrarlanmaması gerekmektedir.
Özgürlük Hamlesi’ne yeni ivmeler kazandırılmalı
Beşincisi; küresel düzeyde geliştirdiğimiz Hamle’nin en aktif ve etkili biçimde sürdürüldüğü alanların başında Avrupa-yurtdışı ve Rojava gelmektedir. Hamle’nin ağırlıklı bu merkezler ve alanlar üzerinden yürütülmüş olması anlaşılır bir durumdur. Fakat başta Kürdistan’ın diğer parçaları olmak üzere Ortadoğu, Asya, Latin Amerika ve Afrika’da beklenen ve olması gereken düzeyde bir katılım ya da bu alanların merkezi bir rol oynama gibi bir durumları olmamıştır. Bu konuda büyük yetersizlikler yaşanmıştır. Bunda örgütlenme ve organize olamama durumu etkili olmakla birlikte Hamle sanki sadece Avrupa ve yurtdışı alanların bir göreviymiş gibi son derece yanlış, sakat ve yanılgılı bir algı ve anlayış sahibi olmak da etkili olmuştur. Bu anlamda potansiyelimizin, gücümüzün ve enerjimizin yarısı dahi tam olarak açığa çıkarılmamış, Hamle sürecinde karşılığını tam bulamamıştır. Belirtilen alanların bu konuda ciddi bir özeleştiri verme temelinde Hamle’nin ikinci yılında mutlaka görev ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunun için merkezi koordinasyon elbette sorumluluk üstlenmelidir ki gerçek görevleri de budur zaten. Perspektif yetersizliği varsa kapsamlı, anlaşılır, moral ve motive eden perspektifler geliştirilmelidir. Örgütleme sorunu varsa üzerinde özenle durulmalı ve var olan sorunlar mutlaka giderilmelidir. Bunun dışında hiçbir gerekçe ve argüman kabul edilemez ki hem merkezi koordinasyon hem de söz konusu alan komiteleri tam olarak rollerini oynamasınlar. Şu çok iyi bilinmektedir; bir yıllık Hamle pratiği de göstermiştir ki Önder Apo’nun kişiliği ve paradigması, yeterli düzeyde anlatıldığı takdirde etkilenmeyen, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için Hamle’ye katılmayan ve harekete geçmeyen kimse kalmamaktadır. Bunu Hamle’nin birinci yılında, dünyanın her tarafında kadınların gösterdiği güçlü katılımdan, uluslararası gençlik hareketlerinden, sendikalardan, dünyaca ünlü düşünür, felsefeci, filozof, Nobel Ödüllü şahsiyetlerin ilgi ve katılımlarından, yine dünyanın dört bir yanında gelişen olumlu tepkilerden ve katılım gösteren binlerin ve on binlerin yürüyüş ve mitinglerinden, gerçekleştirilen konferans ve konserlerden anlamak mümkündür. Demek ki Önder Apo’yu tanıttığımız kadar harekete geçmeyecek ve katılım yapmayacak kimseler yoktur. Bu muazzam imkan ve potansiyeli bu yıl kesinlikle mümkün olanı bile zorlayarak en güçlü ve olağanüstü düzeyde değerlendirmek durumundayız. O halde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözüm şiarıyla başlatılan Hamle hiçbir bölge, alan, ülke, sınır tanımadan uluslararası alanda ve her yerde güçlü biçimde örgütlendirilmeli ve sürekli yeni ivmeler kazandırılarak geliştirilmelidir. Hamle’yi büyüterek başarıya taşıma hedefimiz ve perspektifimiz böyle olmalıdır.
Altıncısı; Kürt halkının dostları öncülüğünde istekli ve kararlı biçimde sürdürülen Özgürlük Hamle’si sürecinde elbette bazı konularda başlangıç anlamında önemli adımlar atılmış, önemli sonuçlar da ortaya çıkmıştır. Bir kere Önder Apo dünya ve insanlık gündemindedir. Paradigması dünyanın pek çok yerinde başta kadınlar olmak üzere pek çok dost ve çevre tarafından okunmakta, takip edilmektedir. Yüzyılın entelektüel birikim sahibi insanlar Önder Apo ve paradigmasını sevgi ve onurla anmakta, anlamaya çalışmakta, önemini her fırsatta dillendirmektedirler. Dünyanın her yerinde ulaşabildiğimiz kadar kadınların Önder Apo’yu sahiplenmeleri, çağın kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasını büyük bir inanç ve özgüvenle benimsemeleri, sevmeleri ve savunmaları bambaşka bir anlam ve değer ifade etmektedir. Kadınlar kadar toplumun en dinamik ve öncü gücü olan gençliğin dünya devrimci, demokratik gençlik örgütleri biçiminde bir araya gelmesi ve örgütlenmesi demokratik modernite paradigmasının havarileri gibi hummalı bir mücadele içinde olmaları geleceğe dönük umutları ve beklentileri daha da artırmakta ve sürekli canlı tutmaktadır. İnanç insanlarından tutalım bilim insanlarına, sanatçılardan tutalım pek çok aydın ve akademisyenler Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için küresel düzeyde geliştirilen hamleye birçok eylem, söylem ve etkinlikler geliştirerek sahiplenmiş ve yer almışlardır. Yine Hamle kapsamında önemli bir hukuk mücadelesi de verilmiştir. Soykırımcı-sömürgeci Türk devletinin hiçbir düzeyde hukuk tanımaz, ahlak ve kuraldışı uygulamalarına karşı verilen hukuk mücadelesi sürdürülmektedir. Avrupa, Türkiye, Rojava ve birçok ülkede avukat ve hukukçunun, İmralı işkence ve soykırım sistemine karşı ortak tutum geliştirerek Hamle’ye destek vermiş olmaları elbette çok değerlidir. 35 ülkeden 1.500’ü aşkın avukatın İmralı’ya gitmek üzere kamuoyuna yaptıkları ortak açıklama da çok değerlidir. Yine birçok baronun bu minvalde yaptığı açıklamalar olmuştur. Ayrıca Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Bakanlar Konseyi, CPT vb. birçok uluslararası kurumlar nezdinde ısrarlı bir mücadele sürdürülmüştür. En önemlisi de başta Rojava olmak üzere halkımızın Avrupa’da ve bulunduğu pek çok ülkede gerçekleştirdiği yürüyüş ve halk serhildanlarıyla Hamle’ye önemli boyutlar kazandırmış olmasıdır. Özetle Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözüm için Hamle’nin birinci yılında büyük emek ve mücadele sonuncunda önemli bazı sonuçların ortaya çıkarıldığını özellikle belirtmek gerekiyor. Ne var ki bütün bunlara rağmen maalesef Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayamadığımız gibi üzerindeki ağır tecrit ve izolasyonu da kaldıramadık. En kabul edemeyeceğimiz durum da bu olmalıdır. Bu nedenle ahlaki ve vicdani bir sorgulama kadar kendimizi adeta dara çekerek içten içe köklü ve kapsamlı bir özeleştiriye tabi tutmamız Hamle’nin ikinci yılında hedeflerimize tam ulaşmak için önemli hatta belirleyici olacaktır.
Önder Apo adına olan her şey etkili ve büyüleyicidir
Kürt Özgürlük Hareketi’nde kolay başarılan hiçbir şey yoktur. En ufak bir kazanım, ilişki, mevzi bile inanılmaz büyük emekler ve bedeller pahasına kazanılmıştır. Kürdistan Özgürlük Hareketi tarihinde bu konuda kazanımlar adına hiç kimse bunun dışında bir şeye rastlayamaz, göremez. Önder Apo “iğneyle kuyu kazma” demiştir. PKK’de hep zor olanla mücadele edilmiştir. Zoru ve zorlukları yenen bir hareket olarak gelişmiştir. Böyle kişilik kazanmıştır. Halen de Kürdistan’ın dağlarında, tüm mücadele ve direniş sahalarında yaşadığı tam da bu olmaktadır. Bunları şüphesiz Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için küresel düzeyde geliştirdiğimiz kampanya sürecinde başardıklarımız kadar yetersizlik ve zaafiyet oluşturan yanlarımızı daha iyi görmek ve bundan mutlaka dersler çıkararak bir an evvel gidermek için belirtmiş oluyoruz. Yoksa kampanya sürecinde bizzat kendimizden ve dışımızdan kaynaklı görülen zorluklar ve sorunlar nedir diye sorulursa, birçok şey söyleyip fazlaca izahatlarda bulunmak mümkündür. Ama Hamle’yi büyütmek, geliştirmek yerine sorunları dışımızda arayıp gerekçelendirmek asla ve hiçbir biçimde ne kabul edilebilir ne de doğrudur. Dışımızdan kaynaklı zorluklar ve engeller her yerde vardır. Belirtildiği gibi bizde kolay olan bir şey yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Zaten zorluklarla mücadele ede ede hedeflerimize ulaşmaktayız. Gelişme diyalektiğimiz bunu yine böyle izah etmektedir. Yani Hamle sürecinde ortaya çıkan yetersizliklerimizi, öngördüğümüz hedeflere ulaşamayan pratiğimizi dışımızdaki nedenlerle gerekçelendirip izah edemeyiz. Modernite adına olan her şeyle sürekli bir mücadele içerisinde olduğumuz bilinirse dışımızdan kaynaklı nedenleri gerekçe göstermek gibi yanılgılara kesinlikle girilmez. O halde belirtildiği üzere Hamle’nin başarı düzeyi esasen bizim örgütlü, öncü rolümüzü tam olarak oynama düzeyimize bağlıdır ya da gelişmeler buna göre olmaktadır demek yanlış değildir. Demek ki kendimizi örgütlediğimiz ve mücadelenin tüm araçlarını en iyi biçimde harekete geçirebildiğimiz kadar sonuç alacağımız kesindir. Bunun için kendimizi gecikmeden yenileyerek, hızla derleyip toparlayarak yeni Hamle sürecinde mutlak başarılı olacağımıza inanmalı, bundan asla kuşku duymamalıyız. Hamle’nin geliştirilmesi sürecinde bazı zorlukların ve engellerin olabileceği, fakat önemli olan yaratıcı, ısrarlı, doğru bir anlayış ve mücadele tarzıyla bunları aşmak gerektiği belirtilirken imkanların, fırsatların ve avantajların çok daha fazla olduğunu, hepsi yerinde ve zamanında doğru değerlendirilirse başarılmayacak bir görev ve gerçekleşmeyecek bir hedefin olmadığı da kesin olarak bilinmelidir. Önder Apo’nun kapitalist moderniteye karşı geliştirdiği demokratik modernite paradigması en büyük referans, en büyük güç ve avantajımız olmaktadır. Kapitalist modernitenin kadınlara, gençlere, topluma ve insanlığa verebileceği bir şey yoktur. Sistem tam bir çöküş ve çürüme halindedir. Buna karşı insanlık kurtuluş ideolojisi arayışı içerisindeyken demokratik modernite paradigması buna tam ilaç gibi gelmektedir. Kadın kurtuluş yüzyılı dediğimiz bu yüzyılda kapitalist moderniteye karşı en bilinçli, kararlı mücadelenin kadın öncülüğünde hegemonik sistemi sarsarak geliştiği bir gerçektir. Bunu bugün başta Kürdistan olmak üzere İran’da, Hindistan’da, Bangladeş’te, Belucistan’da, Afganistan’da, Nepal’de ve dünyanın farklı coğrafyalarında yükselen “Jin Jiyan Azadî” haykırışlarında görmek rahatlıkla mümkündür. Bu büyük ve nitelikli enerji, bu büyük muazzam potansiyel Önder Apo’nun paradigmasının sonuçları olarak doğmakta ve gelişmektedir. Muazzam bir avantaj olduğu tartışmasızdır. Bu bağlamda ekolojist, feminist, insan ve doğa sever tüm kesimler ve güçler örgütlenmeye ve eylemsel kılınmaya hazır olan bir güç ve potansiyel olmaktadır. Halkların ve toplulukların kapitalist moderniteye karşı arayış içinde oldukları, ideolojik moral değerlere ihtiyaç duydukları, paradigmasal açlıklarını Önder Apo’nun paradigmasında bulmaları, buna inanmaları ve ikna olmaları kadar soylu bir şey olamaz. Tarihte insanlığı bu denli etkileyen ve ayağa kaldıran her çağın insanları olmuştur. Birkaç yüzyılda bir çağın yarattığı bu gibi tarihsel kişilikler insanlığı ortak inanç ve değerler adına bir araya getirerek tanrının adeta ‘yürü ya kulum’ dercesine sürükleyici olmuş, tarih yaparak yazmışlardır. Bu, bazen peygamberler bazen siyaset insanları olmuştur. Günümüzde insanlığın böyle bir arayış içinde olduğu açıktır. İşte birkaç yüzyıldan sonra Önder Apo’nun böyle bir kişilik olarak tarih sahnesine çıkması insanlığın bu arayışına anlamlı, değerli büyük bir cevap olmaktadır. Dolayısıyla Önder Apo adına olan her şey etkili ve büyüleyicidir. İnsanlığa ulaştırdığımız ve mal ettiğimiz kadar daha etkileyici, büyüleyici ve sürükleyici olacağı tartışmasızdır.
Hamle’nin uluslararası medya ayağını örgütlemek
Kamuoyunu bilinçlendirme, gündem belirleme ve aydınlatmada, insanlığı duyarlı kılma ve harekete geçirmede basın ve medyanın çok önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Bizim Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için başlatılan Hamle’yi güçlü biçimde uluslararası basın ve medyaya yansıtmamız Hamle’nin başarısı için bir zorunluluktur. Bu açıdan Hamle’nin basın ve medya ayağını etkilemek ve örgütlemek için son derece duyarlı, yoğun bir çalışma içerisinde olmak gerekmektedir. Hamle’nin en üst koordinasyonu bu konuyu özellikle gündemine almalıdır. Tüm alt komitelere konunun ciddiyetini, başarmak için olmazsa olmaz kabulünde olduğunu kavratmalıdır. Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika, Asya ve tüm alanların basın ve medyasıyla doğrudan ya da dolaylı olmak üzere ilişki kurma ve geliştirmeye büyük gayret gösterilmelidir. Tüm ülke komiteleri, parça ve alan örgütleri de kendi yerellerinde bu çalışmayı aynı önem ve ciddiyetle sürdürmelidir. Öyle ki komitenin başarı düzeyinin bir göstergesi de bu alanda yapılan ve başarılan çalışmalar olmalıdır. Çünkü yoksa sadece kendi basın ve medyamız üzerinde uluslararası topluma ulaşmak, dolayısıyla insanlığı etkilemek ve harekete geçirmek kolay olmayacaktır. Eğer Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için Hamle sürecinde yapılan yürüyüş ve mitingler, seminer, panel ve konferanslar söz konusu ülkelerin basın ve medyasında yeterince yer almıyorsa bu çalışmalar daha başta yarım kalmış yani tam başarılı değildir demektir. Bunun için birebir ilişki ve dostluklar geliştirmek kadar bazen gerektiğinde para ile reklam, para karşılığında bildiri, açıklama vs. basın ve medyalarında çıkarmak da olabilmelidir. Uluslararası toplumu ve insanlığı tam bilgilendirmek, etkilemek ve harekete geçirmek için bu gereklidir. Zira harekete geçmeyen ve ilgili olmayan uluslararası toplum ve insanlık kendi devletlerini etkileme imkanına da sahip olmayacaktır. Uluslararası güçleri, devletleri, devletler adına olan kurumları ve şahsiyetleri etkilemek ve harekete geçirmek açısından da bu zorunludur. Toplum diplomasisi dediğimiz çalışma da bu olmaktadır. Bu nedenle Hamle ile ilgili değerlendirme toplantılarında temel bir gündem maddesi de muhakkak dış basın ve medyayla ilişkiler konusu olmalıdır.
Hamle’nin büyüyerek artan bir etkiyle gelişmesi ve başarıya ulaşmasında belirtiğimiz gibi hukuk alanında verilecek mücadele çok önemlidir. Nitekim bu alanda örgütlü ve etkili bir çalışma da sürdürülmektedir. Bu çalışmaları kesinlikle aksatmak, gevşetmek anlamında belirtmiyoruz. Bilinmesi gereken şudur; Avrupa hukuku Önder Apo konusunda kesin olarak sınıfta kalmıştır ve Avrupa ikiyüzlü tutumunu halen de sürdürmekte ve bunda ısrarlı görünmektedir. Ama böyle olsa da onların her gün maskesini bir kez daha düşürmek ve ikiyüzlü tutumlarını her fırsatta teşhir etmek de Hamle’nin başka bir boyutu olmaktadır. Devletlerle ilişki, devlet kurumlarıyla diplomasi çalışmasını da bu perspektifle değerlendirmek doğrudur. Siyaset ve diplomasi çıkarlarına hizmet ettiği kadar anlamlıdır ya da siyaset ve diplomasi onlar için tamamen çıkarlar üzerine kurulmuştur. Sonuçta soykırımcı Türk devleti sistem içi bir unsurları olmaktadır. Zorlanmadıkça ve zorunlu olmadıkça çıkarlarının zarar görmesini istemezler. Ancak ne zaman ki toplumları tarafından bu fark edilir, kendi değerlerine dahi ihanet ettikleri görülür, bu temelde toplum baskısı ve basınç düzeyi gelişirse işte o zaman belki adım atabilirler. Fakat bu böyledir diye devletlerle ilişki ve diplomasiyi küçümsemek, önemsiz hatta gereksiz görmek gibi bir gaflete elbette düşülemez. Çünkü Avrupa toplumlarının yüzyıllar boyu süren mücadeleleriyle kazandıkları ve yarattıkları demokratik değerler vardır. Bunları önemsemek ve bu değerler üzerinden kamuoyu oluşturup devletleri baskılamaya ve etkilemeye çalışmak doğrudur. Nitekim tüm engellere rağmen bu konuda sürdürülen kimi çalışmaların oldukça verimli, önemli sonuçlar ortaya çıkardığı da görülmektedir.
Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için küresel düzeyde geliştirilen Hamle’de öncelikli, temel bir görev de enternasyonal çalışmalarına düşmektedir. Genç, devrimci sosyalist enternasyonaller muazzam enerji, birikim sahibidirler. İdeallerinde net, açık ve ısrarcıdırlar. İnançlıdırlar, çünkü yeni bir dünya yaratacaklarına emindirler. Dünya Demokratik Uluslar Birliğini ancak kendilerinin öncü düzeyde verdiği mücadeleyle yaratılacağı konusunda hiçbir kuşkuları yoktur. Sahip oldukları bütün bu avantajlarla Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için Hamle’de net ve belirleyici bir rol oynayacak durumdadırlar. Enternasyonal gençler bunu öncelikli görevleri olarak görmelidir. Çok temel iki alan üzerinde çalışmalarını yürütmeleri son derece önemli olacaktır. Bunlardan birincisi, eğitim ve akademik çalışmalar olmalıdır. Alternatif sistem ve paradigma geliştirilmeye çalışılırken demokratik modernite kadrosunu yaratmak öncelikli bir görevdir ve çok önemlidir. Yani kadrolaşma sürecini hızla tamamlayabilmelidirler. Kadrolar üzerinden önem ve önceliğe göre dünyanın her tarafında örgütlenebilmelidirler. Oldukları her yerde havariler gibi paradigmayı anlatan, benimseten, toplumu ve insanlığı etkileyen ve aydınlatan hummalı bir çalışma içinde olmalıdırlar. Öyle ki her yerde kadro ve örgütlerini oluşturabilmelidirler. Dolayısıyla eğitim-akademi ve kadro sorunları baş gündemleri olmalıdır.
İkincisi, uluslararası toplumu mutlak harekete geçirmektir. Yine önem ve önceliklere göre bazı ülkelere stratejik bir rol atfedilmelidir. Buralarda sadece komite, birim, büro ve şahsiyetlerin konuşması, açıklama yapması ve eyleme geçmesiyle asla yetinme gibi bir durum olmamalıdır. Asıl olan söz konusu ülkelerde toplumu harekete geçirmektir. Enternasyonal çalışmaları bu perspektifle artık binleri, on binleri, yüz binleri harekete geçirebilmeyi hedeflemek durumundadır. Bunun için birikim, tecrübe, dil-kültür, enerji ve dinamizm vardır ve bunlar sonuna dek kusursuz biçimde en iyi değerlendirilerek harekete geçirilmelidir. Böylelikle toplumsallaşarak rollerini oynayabilirler. Bunun dışında dar entelektüel bir grup ve çevre olarak kalmak tehlikelidir, bundan özellikle kaçınmak gerektiği açıktır. Bu açıdan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü Hamlesi’nde enternasyonaller kendilerini daha çok sorumlu görmeli, Hamle’nin daha güçlü biçimde gelişmesi ve uluslararası bir nitelik kazanması için öncü olma rollerini tereddütsüz biçimde yerine getirebilmelidirler.
Önder Apo’nun özgürlüğü için yek vücut olarak harekete geçilmeli
Hamle’nin geliştirilmesinde şimdiye kadar ortaya çıkan ve halen de zaman zaman tekrarlanan temel bir yanlışı mutlak düzeltmek gerektiği açıktır. Kastettiğimiz Hamle’nin somut olan amacı ve hedefi olmaktadır. Hamle’nin amacı, adı üzerinde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözümdür. Özü Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmaktadır. Ancak yıl boyunca Hamle’nin geliştirildiği tüm alanlarda öne çıkan çoğunlukla Önder Apo’nun üzerindeki ağır tecrit ve izolasyon konusu olmuştur. Şüphesiz İmralı işkence ve soykırım sisteminde Önder Apo’nun üzerinde tahminlerin ötesinde bir baskı vardır. Buna karşı Önder Apo’nun büyük bir direniş içinde olduğu kesindir. Aslında en büyük savaş bu anlamda İmralı’da verilmektedir ve bu doğrudur. Buna karşı hukuk alanında mücadele vermek, toplumsal tepki göstermek elzemdir. Zira söz konusu olan Önder Apo’nun sağlık ve güvenlik sorunu olmaktadır. Bu nedenle kıyamet koparacak kadar duyarlı ve eylemlilik halinde olmak doğrudur. Ama bunları yaparken eksik kalan, yapılamayanlar da olmaktadır. En önemlisi Hamle’nin olduğu her yerde açıkça ve kesinlikle Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü güçlü biçimde dile getirmek, bunun için sürekli eylem halinde olmaktır. Yani asıl hedef Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüdür. Tecrit ve izolasyona karşı mücadele ederken asıl hedef bunun gerisinde ve gölgesinde kalmamalıdır. Bunu sadece Avrupa-yurtdışı ve Rojava için belirtmiyoruz, başta Türkiye-Bakurê Kurdistan olmak üzere Kürdistan’ın tüm parçaları ve Kürtler’in olduğu her yer için belirtiyoruz. Türkiye’de Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü halen doğrudan gündemleştirilmemekte, açıkça dile getirilmemektedir. Ya sadece hukuksal bir dille ‘Umut Hakkı’ vb adı altında dolaylı biçimde dile getirilmekte ya da hiç bundan söz edilmemektedir bile. Gündemde olan daha çok tecrit olmaktadır. Bu da çok dolaylı biçimde cezaevlerindeki genel baskı ve hak gaspları bağlamında söylenmektedir. Sadece legal yasal sınırlar içinde düşünülse bile yine de her fırsatta Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü açıkça savunmak gerekir. Bunun, kuşkusuz komitenin örgütlenme, dolayısıyla toplumun örgütlenme düzeyiyle bağı vardır. Fakat kabullenmek asla olmamalıdır. 26. yılında halen Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için haykırıp eyleme geçmeyeceksek ne zaman!? Bu konuda artık sorunun ciddiyetinin farkında olmak gerekmektedir. Kendisini Hamle’nin bir parçası olarak görmeyen, kendine nasıl Kürdüm, yurtseverim diyebilir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü savunmayan, İmralı işkence ve soykırım sistemine karşı tepki geliştirmeyen, kendisine nasıl solcuyum, demokratım, sosyalistim diyebilir. Turnusol kağıdı gibidir; bunun dışında yapılan ve söylenen her şey sahtedir, eksiktir, demokratlıkla-sosyalistlikle alakası yoktur. Bunları açıkça toplumun ve ilgili dost ve çevrelerin gündemine koymak önemlidir. Şuna inanıyoruz ki toplumu ikna edebilir, eylemli kılabilirsek serhildana kalkmayan, Hamle’de yer almayan kimse olmayacaktır. Ancak burada farkındalık bilinci önem kazanmaktadır. Gerçeğin ne olduğunun farkında olunmasına rağmen, daha doğrusu Önder Apo’nun 26 yıldır halen rehine tutulmasının Kürt halkına nelere mal olduğu bilinmesine rağmen tepki ve refleks sahibi olmamak Kürtlükle, yurtseverlikle, demokratlıkla nasıl bağdaşabilir. Müminin inancı ve sadakati gibi sorumluluk duymak gerekir. Eğer bir kadro ya da yurtsever ben bugün Önder Apo ile 24 saat nasıl yaşadım, kendi özgürlüğüm için Hamle’yi ne kadar güçlendirdim, geliştirdim, bugün kendimi ne kadar eylemsel kıldım diye sorgulamıyor, örgütsel, ahlaki, vicdani sorumluluğunu eksiksiz biçimde yerine getirmiyorsa kendi konumundan ve kişiliğinden şüphe duymalı; ortada kendisinden kaynaklı ciddi bir sorun olduğunu kesinlikle bilmelidir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için yek vücut tüm toplum olarak harekete geçebilmeliyiz. Yoksa devletin kabul ettiği hatta belki de toplumun ve kişilerin biraz da deşarj olmasını sağlamak için pasif kalıp ses etmediği tecride karşı açıklama vb. etkinliklerle yetinmek gerçekten zamanın ruhuna, sorunun büyüklüğü, önemi ve aciliyetine göre değildir. Tüm gelişmeler Hamle sürecinde her yerde doğrudan açıkça Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü gündemleştirmeyi ve bunun için harekete geçmeyi gerekli ve zorunlu kılmaktadır. Hamle’nin esas hedefi bu olmasına rağmen bundan çok, yıl boyunca tecrit üzerinde odaklanma olmuştur. Tecrit ve izolasyona karşı hukuk mücadelesi ve diğer çalışmalar önemlidir, ama bunun önüne geçmemelidir.
Mandela ile benzerlikler kadar farklılıklar da var
Büyük bir emek ve gayret olmasına rağmen bir yıllık Hamle sürecinde uluslararası toplumu ve insanlığı olması gerektiği kadar harekete geçiremediğimiz açıktır. Bunun birçok nedeni olsa da mutlaka başarılması gereken bir hedef olarak önümüzde acilen durmaktadır. Sorunun elbette örgütlenme ve organize olamamaktan kaynaklı boyutları vardır ve bu çok önemlidir. Bu sorunların açıklıkla tartışılması ve giderilmesi temelinde Hamle’nin yaygın biçimde örgütlenmesinin muhakkak başarılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Ancak Hamle’nin uluslararası toplumu harekete geçirme, kamuoyuna ve insanlığa mal etme boyutuyla yetersizliklerini sadece bununla izah etmek de yeterli ve doğru bir yaklaşım değildir. Biz de zaman zaman Önder Apo’nun durumunu ve konumunu Mandela’nın durumu ve konumuyla örnekleyerek anlatmakta, çağrılarda bulunmaktayız. Fakat gerçek şudur ki Önder Apo ile Mandela’nın benzerlikleri kadar farklılıkları da vardır. Bir kere soykırımcı Türk devleti hegemonik sistemin çok temel bir müttefikidir ve NATO’nun üyesidir. Büyük bir pazara sahiptir, sistem de bundan hem beslenmekte hem de konumunu jeopolitik anlamda fazlasıyla önemsemektedir. Soykırımcı Türk devleti bu önemli avantajını özellikle Önder Apo’nun şahsında Kürtlere karşı çok ahlaksız biçimde kullanmaktadır. İkincisi, Önder Apo kapitalist moderniteye karşı yüzyılın kurtuluş ideolojisini ve demokratik modernite paradigmasını oluşturmuş ve temsil etmektedir. Hegemonik sistem bu nedenle bu konuda Önder Apo’ya karşı son derece öfkeli, ısrarlı ve istikrarlı bir karşı mücadele vermektedir. Dolayısıyla Önder Apo sadece soykırımcı Türk devletiyle değil, aynı zamanda doğrudan sistemin kendisiyle bir savaş içerisindedir. Hegemonik sistem de uluslararası komploda görüldüğü gibi Önder Apo’ya karşı çok keskin ve katı bir mücadele içerisindedir. Bu bakımdan Önder Apo’nun durumunu ve konumunu tam olarak Mandela’nın durumu ve konumuyla izah etmek ve anlamaya çalışmak eksik ve yetersiz kalacaktır. Bunları şunun için belirtiyoruz; hegemonik sistem Mandela için bir süre sonra kendi toplumlarının geliştirdiği tepki ve kendi hukuklarının işleyiş gereklerine anlam ve karşılık vermek zorunda kalmıştır. Fakat sorun Önder Apo olunca bütün bunlar anlamsız ve işlevsiz olmaktadır. Hegemonik sistem, tek tek devletler ve kurumları kamuoyu oluşmasın, toplumlarında tepki gelişmesin diye ne lazımsa yapmaktadırlar. CPT, Avrupa Konseyi, Avrupa Bakanlar Komitesi vs. yaptığı tam da sistemin istediği gibi olmaktadır. Uluslararası toplum ve dünya kamuoyunu yeterince harekete geçiremeyişimizin bir nedeni de şüphesiz budur. Sistem bunun önünde açıkça bariyer olmaktadır. Kamuoyunun oluşması ve tepkilerin artması durumunda Avrupa devletlerinin ve genel olarak hegemonik sistemin bundan kaçamayacağı nettir. Bu açıdan buna ne kadar anlam verilirse yerindedir. Toplum ve kamuoyu aydınlatıldığı ve gündem oluşturulduğu kadar ilgili olmakta, duyarlılık gelişmektedir. Ama böyle de olsa, tüm zorluklara rağmen Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için devam eden Hamle’yi daha yaratıcı ve daha doğru bir perspektifle geliştirmek, var olan durumla yetinmemek ve tüm gücümüzle yüklenmek esastır.
Bunun için bilerek ve daha büyük bir inanç ve inatla çalışalım ki Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için geliştirdiğimiz Hamle uluslararasılaştığı kadar etkili ve sonuç alıcı olsun. Bu nedenle ne yapıp edip başka halkları ve toplulukları harekete geçirmeliyiz. Hamle’nin birinci yılında yapılan bazı çalışmalar önemli olmakla birlikte buna yetmemiştir. Yapılan konferanslar, konserler, basın toplantıları, dostların ve diğer halklardan insanların katılım yaparak süreçte yer almaları son derece önemli olmasına rağmen bu da yetmemiştir. Bütün bunlar şüphesiz değerli çalışmalardır ve mutlaka belli bir etkisi olmuştur. Diğer taraftan salt bireylerin ve kurumların açıklamalarıyla ve katılımıyla sınırlı bir Hamle’nin istendiği kadar çok etkili olmayacağı da ortaya çıkmıştır. Söz konusu dostlar, örgütler ve kurumlar kendi toplumlarını ve kamuoylarını harekete geçirebilseler bu tartışmasız çok önemli ve etkili olacaktır. Herhangi bir ülkede oranın halkları ve toplulukları yüz, beş yüz, bin ve on binler bizzat yürüyüş ve mitinglerle Hamle’de yer alabilseler uluslararası kamuoyu kadar devletlerin de bundan etkileneceği açıktır. Bunun için bu konuda ısrarla ve tekraren stratejik dost ve ittifaklarımızla konferans gerçekleştirelim denilmiştir. Stratejik ittifak ve dostlarımızın bu konferanslarda kendi toplumlarını örgütlemek üzere kararlaşmaları ve kendilerini örgütlemeleri Hamle’nin başarısı için hayati önemdedir. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü Hamle’si belirtilen bu konferanslarda tartışılmalı, uluslararası boyutta etkili olması için gerekli planlamalara ulaşmalı, kararlar alınmalıdır. Özellikle enternasyonal gençler ve stratejik ittifak güçlerimiz bu konuda sorumluluk üslenebilmelidirler.
Başarmak dışında farklı bir seçenek olamaz
Hamle’nin uluslararası topluma ve insanlığa mal edilmesi sadece stratejik ittifak ve dost güçlerin görev ve sorumluluğu olarak görülemez. Avrupa’da özellikle inşa komitesi ve tüm örgüt ve kurumlarımız sorumluluk üstlenmelidir. Meclisler, diplomasi komisyonları en çok bu alan üzerinde çalışmalıdır. Yoksa elbette Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için büyük-küçük demeden yapılan her eylem ve etkinlik soylu eylem ve etkinliklerdir. Ama neredeyse her gün biz bize diyebileceğimiz biçimde sürekli ve az sayıda bir katılımla yapılan eylem ve etkinlikler istenen ve hedeflenen sonuçları tam yaratmaktan uzak kalmaktadır. Bunları böyle de olsa elbette hiç aksatmadan ve ertelemeden ama daha örgütlü, kitlesel ve planlı biçimde sürekli geliştirebilmeliyiz. Öyle ki yıl içerisinde bir-iki tane büyük miting, konser vb. etkinliklerle Hamle’yi başarıya götürecek planlamalarımız olmalıdır. Bununla birlikte Hamle kapsamında temel bir görev ve hedef de diğer halklar ve topluluklarla birebir ya da örgütlü komiteler olarak ilişkilenme düzeyimiz olmalıdır. Her yurtsever komşusunu, kaldığı mahalledeki, semt ve sokaktaki birilerini ve mümkün oldukça daha fazlasını tanımalı, ilişkilenmeli, örgütlemeli ve katmalıdır. Bizce bu da Hamle çalışmalarında başarılı olmanın bir kriteri olarak görülmek durumundadır.
Sonuç olarak; Küresel Özgürlük Hamlesi’nin bir yıl içerisindeki hata ve yetmezliklerimizden dersler çıkararak yeni yılı öngörülen amaç ve hedefleri gerçekleştirme yılı haline getirmeliyiz. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlamak tarihin ve toplumun bize yüklediği bir misyon ve sorumluluğumuz olmaktadır. Bu anlamda Küresel Özgürlük Hamlesi’nin başarısı için 24 saat sürekli düşünce ve eylem halinde olmalıyız. Önder Apo’nun belirttiği gibi 24 saatte bir değil, 24 saat çalışan motor gibi olmalıyız. İddiamız ve hedefimiz büyük olduğundan her türlü engellere karşı kendimizi yeterli hale getirmeli, yaratıcı taktik ve uygulamalarla görev ve sorumluluklarımızı başarmalıyız. Bundan başka da bir seçenek yoktur. Bu tarihi süreçte Hareket ve halk olarak karşı karşıya bulunduğumuz riskler ve tehlikeler karşısında başarmak dışında farklı bir yaşam ve seçeneğimiz olamaz. Birincil görevimiz ve çalışmamız Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olmalı ve bu doğrultuda sürekli kendimizi yenileyerek dönemin gereklerini anı anına yerine getirmeliyiz. Etkili ve sonuç alıcı bir tarz, tempo ve üslupla döneme yüklendiğimiz kadar yetmez yoldaşlığa son verebileceğiz. Dolayısıyla hepimiz kendimize her zaman şunu sormalıyız; görev ve sorumluluklarımızı şimdi yerine getirmeyeceksek ne zaman!