HABER MERKEZİ- Önder APO’nun 29 Aralık 1993 yılında yaptığı değerlendirme…
“Bir kez daha partileşelim diyoruz. Partileşme nedir? Üzerinde önemle durduğumuz bir husus da partileşmedir. Bu konuda Önderlik gerçeğini inceleyin ve sonuç çıkarın. Benden daha zayıf, daha çaresiz kimse yoktu. Ben kendimi nasıl güç sahibi yaptım, nasıl çare oldum? Önderlik gerçeği tüm öğrenmek istediklerinize cevap verir. Önderlik gerçeğini ne kadar iyi öğrenirseniz, sorunlarınız o kadar çözümlenir. Önderlik gerçeğini nasıl öğreneceksiniz? Önderlik neydi, kimdi, işleri nasıl yapıyordu? Hareketi, ruhu, maddiyatı ve maneviyatıyla her sorunu nasıl ele alıyordu? Korkusu, cesareti, fedakarlığı ve her yönüyle yaşamı nasıldı? Siyasi ve askeri sorunlar üzerinde nasıl duruyordu? Önderliğin örgütlenmeye ve ideolojiye bakışı nedir? Önderlik ne kadar bilinçtir, ne kadar umuttur? Önderlik gerçeğini doğru kavramazsanız, bazıları nasıl eski Kürt ise, siz de o kadar eski Kürt olursunuz.
Önderlik Kürdistan’a kazandırıyor
Önderlik gerçeği her şeyden önce gelir. Kürdistan’da iş yapan, başarıyı getiren bu Önderliktir. Herkes biliyor ki, bu Önderlik Kürdistan’a kazandırıyor ve düşman karşısında durabiliyor. Tarihimizdeki diğer önderlere bakın: Düşman karşısında yirmi dört saat bile tutunamıyorlar. İran Şahlığı Barzani’ye yardımı kestiğinde Barzani’nin yüz bin peşmergesi vardı, peşmergelerine “Silahları bırakıp kaçın” demişti. O zaman Melle Mustafa Barzani peşmergelerini arkasında sürükleyip Rusya’ya kaçtı. Çünkü İran Şahlığı “Yardımı kestim” demişti. Yine 1974’te de ordusu yüz binden aşağı değildi. Yine teslim oldu. Biz, kendimizi yoktan var ettik ve şimdiye kadar da ayakta tuttuk. Önderlik basit bir olay değildir. Ben yoktan var etmeye nasıl cesaret ettim ve kendimi buraya kadar nasıl getirdim? Barzani’nin düşmanı da öyle güçlü bir düşman değildi; oysa bizim düşmanımız dünyadaki herkesten daha canidir. Biz kendimizi bu düşman karşısında nasıl tuttuk? Cesaretimizin, fedakarlığımızın ve bilincimizin ne olduğunu öğrenemezseniz, nasıl savaşacak ve nasıl gerçek bir PKKli olacaksınız?
Size zorla gelin, PKK’ye katılın demiyorum, ama madem katılmakta kararlısınız, o zaman gerçeklerin yolunda olacaksınız, o yolda yürüyeceksiniz. Kendi tarzınızla giderseniz, “Biz de bir tarzın sahibiyiz” derseniz olmaz. Kendi tarzınızla iki adım bile atamazsınız. Diğer partilerin şimdiye kadar ki tarzları neydi? Sahtekarlıktan öteye bir şey yapamıyor, düşman karşısında bir tek fişek patlatmıyorlardı. Patlatanlar da ikinci gün düşüp öldü. Bizim tarzımız böyle değildir. Partiye, Önderliğe ve savaşa katılımınız kandırma ve oyunla olmasın, doğru bir biçimde olsun. Dürüst olduğunuzdan kuşkumuz yoktur. Sizin kusurunuz, elinden çok şey gelmeden çabuk düşen yarım insan olmanızdır. Ben de bu kadar iş yaptım, ancak halen kendimi yeterli bulmuyorum ve şimdiye kadar yaptıklarım bir başlangıçtır diyorum. Bundan sonra düşmana daha büyük darbeleri nasıl vuracağımı düşünüyorum.
Bu kadar önderlik yaptım, yoruldum, bundan sonra biraz rahatıma bakmam gerekir demek aklıma bile gelmiyor
Yoldaşları biraz tecrübe sahibi yaptık, silahlandırdık ve dağa yerleştirdik. Halkı da bu mücadeleye biraz kattık. Bunların hepsini düşmana daha güçlü vurmak için yaptık. 1994 yılında düşmana her zamankinden daha fazla yükleneceğiz. Şimdiye kadar yaptığım çalışma bunun için bir başlangıçtır. Bu kadar önderlik yaptım, bu kadar yoruldum, bundan sonra biraz rahatıma bakmam gerekir demek aklıma bile gelmiyor. Tam tersine, kendime, bunlar bir başlangıçtır, büyük fırsatı yakaladım, bu düşmanın üzerine daha fazla gitmeliyim diyorum. Yeni yıl üzerine bu tarzda duruyoruz. Oysa bir de kendinize bakın, fukara gibisiniz. Bu sizin suçunuzdur demiyorum, yeni katılıyorsunuz, ama duruşunuzla bizi ürkütüyorsunuz. Yarın düşman sizi vuracak; düşmanın ağzında bir kuzu, yılanın ağzındaki bir yavru kuş gibisiniz. Sizi yılanın ağzından nasıl çıkartmalı diye düşünüyoruz. İnsan sizin halinize baktığında, sizleri yavru kuş sanıyor. Düşman beni de yemek istiyor, her gün “öldürdük” diyor. Bunu yirmi yıldır söylüyor. Ama ben buradayım. Kim öldürüldü, kim yalancıdır, bu ortaya çıkıyor. Benim mücadelem ve sorumluluğum altındaki çalışmalar düşmanı vuruyor. Bu, bizim işimizdir.
Kişinin kendisini fedai kişilik haline getirmesi ve doğru ölmesini bilmesi önemli
Ölüm her zaman vardır, savaşta da ölüm vardır. Önemli olan düşmana karşı kendinizi güçlendirmek, yenilmez. fedai bir kişilik haline getirebilmeniz; doğru savaşmak, doğru ölmesini bilmektir. O zaman nerede ölürseniz ölün, bunun hiç önemi yoktur; çünkü ölümsüzleşen bir şey yapmışsınızdır. Ben kendime öyle yaklaşıyorum. Elimden ne gelirse sonuna kadar yaptım ve düşmanımıza ağır darbeler indirdim. Binlerce arkadaşımızı adeta yeniden yarattım. Kürdistan tümden uyandı, ayağa kalktı, serhildanlar gelişiyor, gerilla dağlardadır ve adım adım başarıya doğru yürüyoruz. Biz, ortaya çıkabilecek bazı şeyleri yaptık diyoruz. Böyle olmazsa varlığımızı yokluğumuzu tartışmayız. Çünkü insan çalışmayla, çalışmanın ispatlanmasıyla kendisini yeniden yaratır.
Siz “yeter artık” diyebilir misiniz? Hayır! Siz hala bir kuzusunuz, yavrusunuz, bunları düşmanın soluğunun altından nasıl çıkartmalı diyoruz. Düşman sizleri bir solukta yutabilir. Kendinizi nasıl koruyacaksınız, yutturtmayacaksınız? Bunu büyük bir beyin ve yürekle, savaşın gerçeklerini gece gündüz soluk soluğa dikkate alan militan tarzla başarabilirsiniz. Gidip lokma olursanız, o zaman bana da, ana babalarınıza da zarar veriyorsunuz demektir. Neden iyi silah kullanamıyor, kendinizi koruyamıyor ve düşmanınıza vuramıyorsunuz? Gidip ikinci günde şehit düşüyorsunuz yazık değil mi size? Söz vermiştiniz, sözünüz nerede kaldı? Bunları kendinize sorun ve cevabını da verin. Eğer öyle yapmazsanız yiğit değilsiniz. Sizin bu tarzda gitmenizi ve basit yaşamanızı istemiyoruz. Tam tersine, öyle hazırlanın ki, düşman sizi yutamasın, hatta düşmana sert vurun. Gerçek devrimci böyledir.
Gece gündüz kendi üzerinizde duracak ve kendinizi yeniden yaratacaksınız. Böyle yapmazsanız “ben yiğidim” demeyin, “biz düşmüşüz, ölüyüz” deyin, yaşamı da kendinize layık görmeyin. Ben bu kadar çalışıyorum, ama yine de yaşamı kendime layık görmüyorum. Daha büyük vurmalıyım, daha büyük işler başarmalıyım diyorum. Bu yaklaşımı kaldırıp atmalı ve kesinlikle kimse kendini partiye ve savaşa öyle katmamalıdır. Başka türlü yaşam hepimiz için ölümdür. Başkalarının hizmetindeki yaşamı, kafamı kesseniz bile, bana bir gün kabul ettiremezsiniz. Mevcut yaşamımı halen kabul etmiyor ve daha da büyütmek istiyorum. Belki siz kendinizi rahat sanabilirsiniz, ama ben yüzde bir bile kendimi sizin kadar rahat saymıyor, düşmanla mücadeleye göre kendimi yaratıyorum. Düşmanı bir gün göz ardı etsem, PKK Önderliği bu kadar büyümüş, imkanlar bu kadar çoğalmış, çok şeyim var desem, kendimi kandırmış olurum.
Yaşam yolu açacaksınız
İmkan, düşman karşısında ayakta kalmadır, düşman karşısında direniştir, varlık olma ve sönmemedir. Bu imkanı görmezseniz sonunuz ölümdür; ya bir hain olursunuz, ya sizi öldürürler, ya da bu ülkeden kaçırtırlar. O zaman ölseniz de, hain de olsanız, kaçsanız da beş kuruşluk kıymetiniz olmaz. Bu tehlike hepiniz için vardır. Ya büyük bir yiğitlik yapacak ve yaşam yolu açacaksınız, ya da hepiniz ölecek, hain olacak ve kaçacaksınız. Diğer yol, ülkede kalma yoludur, direniş yoludur, savaş yoludur, yiğitlik yoludur, büyüklük yoludur. Bu da büyük çalışma, büyük düşünme ve büyük adım atmak ile olur, başka türlü çare yoktur.
Ülkeniz yoksa şerefiniz de yoktur.
Kurnazlık ve aldatmayla siyaset olmaz ve yürümez. Devrim duygusallıkla, çocuklukla, ağlamakla ve kendini ihmal etmekle yürümez. Böyle yapanlar yalnız kendilerine değil, etrafındakilerin kaybına da sebep olurlar. Bunlar asla affedilmezler ve en kötüleridir. Bunların hiçbirisi de doğru değildir. Önderliğin tarzı, pratiği, yürüyüşü, çabası, verdiği emek önünüzde duruyor; biz nasıl yapmışsak, siz de öyle yapacaksınız. Kürtler için bundan başka çare yoktur. Babalarınız, atalarınız sizlere bir şey vermemişlerse başka yapacak bir şey yok, gidip ölsünler diyemem. Ülkeniz yoksa şerefiniz de yoktur. Ama elinizde bir parça ülke olsa da, bağımsız bir soluk alamazsanız yine şerefsizsiniz demektir. Ülkesiz olan biri namussuz biridir. Gece gündüz evsiz barksız, sokak ortasında olan birisinin hiçbir değeri yoktur. Ülkesiz biri evsiz biridir. Ülkesiz olan bir halk, evsiz olan biri gibidir, çarşıda satılır. Kürtler böyledir, herkes çarşıda onları satıyor. Sizin gibi birisini çarşıya götürüp birine satsalar, biri bir başkasına satsa, o da bir diğerine satsa sizde hiç hayır kalır mı? Kürt halkı da şimdi böyledir. Tüccarların elinde beş on liraya satıyorlar; diğeri sekize satıyor, bir diğeri bedavaya veriyor. Bunlar halk tüccarıdır, halkın kanını satıyorlar. Ülkeyi harabeye çevirmişler, halkı düşmanın elinde bırakmışlar. Düşmanın ülkelerine girip bozması, onların umurunda bile değildir.
Halk da “Biz niye böyle olmuşuz?” diyor. Siz pazarda bir malsınız, satılıyorsunuz. Sizin değeriniz ne olacak? Ama ben kendimi çarşı pazardan çıkarıyorum. Gözüm ülkededir, yönümü ülkeye çevirmişim ve kimse beni satamaz diyorum. Üzerimde çok kişi karar alıyor; her biri bir yandan gelmiş, bu nerededir ve nasıl satılır diyorlar. Önceleri bazı kişiler böyle yapardı, şimdi bunu devletler yapıyor. Ben halkçı bir önderim, güçlüyüm ve bağımsızım. Eğer bunlar beni satmak istiyorlarsa, kendimi bunların elinden nasıl kurtarayım, onlara nasıl darbe vurayım, ıslah olanları da ülke yoluna nasıl sokayım diyorum. Benim derdim budur. Başka türlü hayırlı yolda olduğumu, bir yiğit olduğumu söyleyemezsiniz. Önderliğin böyle yapması gerekir.
Şeref sahibi olun ve yürüyün
Gençsiniz, gücünüz varsa kendinizi doğrulara verin, kendinizi ölçüp biçin, olumsuzluklarınızı giderin, eksik yanlarınızı tamamlayın. Savaş önünüzdedir, yapabilirseniz düşmanın üzerine gidin. Bir gün ülkeye ulaştığınızda kendinizi şanslı sayacaksınız. Ülke doruklarına silahla gitmek az değildir, kendini o yüce dağlara yerleştirmek büyük bir şanstır. Yıllardır bu şans için çalışıyorum. Bir gün dağlara nasıl çıkacağımın özlemiyle yaşıyorum. 1970’de bu soruyu kendime sordum ve şimdiye kadar da soruyorum. Yıllardır bu sahadayım, kendimi dağlara nasıl ulaştıracağım diyorum. Halkın yüzünü dağlara döndürdük, hepiniz dağa ulaştınız, ben halen kendimi ulaştırmaya çalışıyorum. Bunca yıl nasıl sabrettim, dağlara nasıl yol açtım, ülkede hepinize nasıl yer yaptım? Bir insan soluk soluğa amacının peşindeyse böyle yapar. Büyük davalarla yürüyen insanlar kendi üzerlerinde böyle dururlar. Eskiden tarikat, şeriat derlerdi; şimdi de Kürtlerin tarikatı, şeriatı budur.
Diğer yöntemlerle yürüdüklerini sananlar kendilerini kandırıyor ve her gün bir yana çark ediyorlar. Bu doğru değildir. Bizim yürüyüşümüz bu kadar yıldır soluk soluğa devam ediyor ve sonuçta hepinizi yürüttüğümüzü görüyorsunuz. Önemli olan yaşamın esaslarına ulaşmaktır. Bunun dışında başka şeylere beş kuruşluk değer vermiyorum. İyilik ve güzellik “Çok yemişim, çok içmişim, keyfim çok yerine gelmiş” demekle olmaz. Ne kadar amacın peşindeyseniz, ne kadar bunun yolunda yürüdüyseniz, size vereceğimiz kıymet de o kadardır. İyiliğiniz, saygınız, sevginiz, duygusallığınız, kısaca her şeyiniz ne kadar amaç doğrultusundaysa o kadardır. Kendinizi böyle tanıyın, şeref ve nefsinizin sahibi olun ve yürüyün. Doğru olan yol budur. Başka türlü kimse bir şey beklemesin. “Biri gelip beni iteklesin, önüme zaferi getirsin” demesin. PKK’de bunlar mümkün değildir. Herkes yaptığı işe göre şeref alır, başarı kazanır. Başarı kadar da yaşamı yakalar.
Parti öncülüğü yüzde yüz Mazlum’un, Kemal’in, Hayri’nin ruhu üzerinde gelişmektedir
Gerilla savaşını adım adım düzenli savaşa doğru ilerleteceğiz. Önce yarı gerilla, yarı düzenli savaşı, yani hareketli savaşı geliştireceğiz. Hareketli savaş ne tam gerilla, ne tam düzenli savaştır; sayımızı çoğaltmak, ülkenin her sahasına girmek ve savaşı daha da derinleştirmektir; düşmanın kendini ulaştıramayacağı birçok şeyi yeniden yapmadır; parti öncülüğünü, parti tarzını, parti yaşamını esas almadır, yoksa küçük burjuvanınkini, ağanınkini, sahte olanınkini değil. Parti öncülüğü yüzde yüz Mazlum’un, Kemal’in, Hayri’nin ruhu üzerinde gelişmektedir. Bu temelde kendinizi partileştirmelisiniz. Böyle savaşacaksınız, böyle halk ordusu olacaksınız. Mücadelede eski veya yeni herkes bunu esas alacaktır. Önderlik bir kez daha bu hususlar üzerinde derinlemesine duruyor. Şimdiye kadar kendini tümüyle partiye katmamış olanlar kendilerini partiye ve savaşa doğru katsınlar ve kendilerine böyle bir başlangıç yaptırsınlar.
Gençsiniz, ama gençlik başıboşluk, keyfilik ve düzensizlik değildir. Tam tersine büyük hedefe, resmiyete, düzene ve halk ordusuna katılmadır. Kendinizi böyle katın, kendinizi yük etmeyin, aksine arkadaşların yükünü hafifletin ve zaferden başka hiçbir şeye imkan vermeyin. Gece gündüz yoldaşlarınızla ilgilenin, onlarla ilişkilerinizde sürekli başarıyı esas alın. Önderlik böyledir, şimdiye kadar da böyle yaptık ve başardık. Şimdi herkesten daha güçlü olduğumu görüyorsunuz. Siz de böyle yaparsanız güçlenirsiniz. Güçlenme tarzı budur, bunun başka tarzı da yoktur. Ağaların, beylerin ve memurların tarzıyla devrimde yer tutmak mümkün değildir. Bunların hepsi aldatmacadır ve zarar verir. Böyle şeylere kesinlikle tenezzül etmeyin ve başkalarına fırsat tanımayın. Her ilişkiniz yoldaşlık temelinde olmalıdır. Kendini partide böyle yaşatanlar gerçek partilidirler; gerçek partili olanlar da hangi sorunun üzerine giderlerse gitsinler sorunları çözümlerler, kendilerini kuvvet haline getirirler. Düşmanı ortadan kaldırır, zafere ulaşır, bağımsızlık ve özgürlük yolunda büyük mesafeler kat ederler.
Bu yıl sizin de yerinde ve hızlı bir vuruş tarzıyla kendinizi katmanızın yılıdır. Bu yılı parti ve Kürdistan yılı yapmanız gerekir. Hepinize bu yılla birlikte başarılar diliyor ve bütün arkadaşları selamlıyorum.”