HABER MERKEZİ- Nujin Ekicik’in Kaleminden
‘’Amentü ehl-i sünnet vel Cemaate’’ imanın esaslarını belirlemek için kullanılan bir dini terimdir. Kontra kendini dinci olarak ilan ettiği için böyle bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Normalde dinin inancın sabiteleri değişmez kaidelerdir. Ama söz konusu kontra olunca hiçbir sabite geçerli değildir. Onlar için tek sabite kontralık, ajanlık ve işbirlikçiliktir.
Kontra MTTB ve Akıncıların temsil ettiği Osmanlıcı ve Turancı gelenekten seksenli yıllarda selefi bir radikal İslam anlayışını savunan ihvan-ı Müslümin geleneğine kaydı. İran devriminden nemalanmak için Şia ideolojisinin dilini kullanmaya başladı hatta kendisini İran ile ilişkilendirmek için diğer selefi cemaatlerinin seçtiği isimlerin dışında Hizbullah ismini benimsedi. Seksenli yıllar Kürtler arasında tutunmak için daha önce içinde yer aldığı milliyetçi ve Kemalist cepheye karşı bir tutum sergiliyor gibi gözüktü, ümmetçi düşünceleri savunduğunu ilan edip milliyetçiliğin her türlüsünü küfür olarak ilan etti. Doksanlı yıllarda kafir olarak gördüğünü ilan ettiği Kemalist Jitem ile iş tutup katliamlar yaptı ve kafir olarak gördüğü devletin gönüllü tetikçisi oldu. Korucu olup silahlandı. Ümmetçiliği savunduğunu idea etmesine rağmen yaşadığı yerleri diğer ümmetçilere dar etti cemaat liderlerini ve imamları satırla doğradı. Daha sonra oy kullanmayı dahi küfür olarak gören bu kontra yapılanması utanmadan Allah’ın adına parti kurdu ve seçimlere girdi. Allah dışında yapılan bütün yeminleri şirk olarak gördüklerini vaazlarında anlatmalarına rağmen meclise girip Atatürk adına yemin edip milletvekilli sıralarına oturarak haram olarak gördükleri maaşları rahatlıkla kursaklarına indirmeye başladılar. Mewlit, tasavvuf başta olmak üzere bidat(sonradan islama giren din dışı inanç) olarak gördükleri şeyleri meydanlarda okumaya ve Şeyh Said gibi tasavvufçuları kullanmaya başladılar. Mewlit batıni bir anlayış ile yazılmış ve zahiri anlayışı benimseyen kontralar bunu dikkatli okuduklarında aslında kendilerini bidat ve küfür olarak gördükleri bir eseri din adına okuduklarını göreceklerdir. Bunlar için en güzel tarifi Kur- an yapmıştır. Toplum içerisinde okuduğunu bile idrak etmekten uzak olan kişiler için; ‘’kitap yüklü eşekler’’ denilmektedir. Küfür olarak gördükleri milliyetçilerle açık açık iş tuttuklarını gizleme gereksinimi hissetmeden MHP ve AKP ile ittifak kurdular, ahlatta Devlet bahçelinin elini kaldırmaktan utanç duymadılar. Bunlar tarihleri boyunca bütün dini ve ahlaki ilkelerini paspas yapıp çiğnediler ama ilke olarak kabul ettikleri ilkesizliklerinden birisi olan özgürlük hareketi ve Kürt halkı düşmanlıklarından vaz geçmediler. Bu ilkesizliği kendilerine ilke yapıp öyle yürüdüler.
Halk tarihten beri ölülerine saygı duyar ve mezar yerlerini kutsal görmektedirler. Kürtlerde bu gelenek biraz daha öndedir. Ata dede isimlerini bilmek, mezar yerlerini ziyaret etmek, onlar için kurban kesmek, her Cuma ölü yemeğini(şiva miriya) çıkarmak, mezar yerlerinde yapı kurmamak, mezarları deşmemek, üzerine oturmamak bir dini görev gibidir ve bunlar titizlikle yerine getirilir. Ama bunlar selefi inanca sahip oldukları için bu inançlardan uzak oldukları gibi bu inanca sahip olanları da bidatçı görmüşlerdir. Öldürdükleri insanları kendi yaşadıkları mezar evlerin altına koymaya, bu cesetlerle beraber yaşamaya, cesetlerin üzerinde namaz kılmaya, onların üzerinde ihtiyaç yerini yapmaya kadar ahlaksızca yaklaşımlara gitmişlerdir. Sosyopat ve psikopat kişilikler ortaya çıkmıştır. Bu insanlar yaptıklarını başkalarına anlatmaktan bile utanır hale gelmelerine rağmen yaptıkları fiileri Allah adına yapmaya devam etmişlerdir. Toplumun bile kabul etmeyeceği ahlaksızlıkların Allah tarafından nasıl kabul edileceği ve bu ahlaksızlıklarından dolayı nasıl cennet ile ödüllendirileceklerini düşünmeleri başka bir muammadır. Bunlar ahlaksızlıklarının bile ödülünü Allah tan bekleyecek kadar ahlaksızlaşmışlardır.
Bunların içerisinde yaşayan kadınlar acınası bir haldedir. Kürdistan şehirlerinde örgütledikleri ve ismine Allah’ın partisi dedikleri partilerindeki il, ilçe başkanlıklarının biri bile kadın değildir. Merkez yönetim tamamen erkeklerden oluşuyor. Bir tek belediye başkan adayları ile milletvekili adayları kadın değildir. Yüzlerce derneklerinin dernek başkanlarının hiçbirisi kadın olmadığı gibi yönetimde de bir tek kadın yoktur. İşyerlerinde tek bir kadına ait işletme yoktur. Kadınlar ancak bu işletmelerde tezgahdar olarak çalışabiliyorlar, o da kadınlara ait eşyaların satıldığı reyonlarda ancak görev alıyorlar. Ahlak anlayışları kadının başına taktığı örtüden ibaret görüyorlar. Bir erkeğin çok evliliğini gayet doğal olarak gördükleri gibi babasının rızası ile onlu yaşlara gelmiş bir kız çocuğunun evliliğinde sakınca görmezler. Cariyelik adı altında yapılan kadın ticareti ve pazarlaması onlar için problem teşkil etmez. Kadına uygulanan şiddet dini bir çerçevede olduğu müddetçe onlar için bir problem değildir. Erkek çocukların en iyi yerlerde eğitip ileride ailesine çok para getirecek ve ailesini geçindirecek birisi gözüyle bakmalarına rağmen, kızlara ve kadınlara kendi feodal ve geri anlayışlarının ahlak olarak benimseyip bunu evlenecekleri erkeklerin ailelerinde uygulayacak aparatlar olarak görürler. Bunların yetiştirmeye çalıştığı kadın anlayışı iradesiz, kimliksiz, bağımlı bir kişiliktir. Bu gerici anlayışı da toplumsal ahlakı koruma adı altında dayatırlar. Bütün bir bakış açıları cinsellik üzerinedir. Bundan dolayı kadın bir insan değildir onların gözünde. Haremlik selamlık ile o cinsin karşı cinsten korunması gerekmektedir. Bu gerici ahlak anlayışlarını, zihinsel olarak çürük olmalarına rağmen kendilerini bir derviş gibi gösterme çabalarının ne kadar kokuşmuş bir ahlak ve yaşam anlayışı olduğunu Diyarbakır’da Narin cinayetinde gördük. Bunların eline güç geçtiği her yerde bu anlayış kendisini gösteriyor. Taliban şahsında Afganistan’da, daiş şahsında Irak ve Rojava’da, Hizbi-kontra şahsında Kürdistan ve Amed’te ortaya çıkan bu kokuşmuş gerici zihniyetin hastalıklı ürünüdür.
Bunlar ikiyüzlü münafıklardır. Filistin davasını bir pazarlama aracına çevirmişlerdir. Tarihleri boyunca Filistin halkı için döktükleri tek bir damla kanları yoktur. Filistin için timsah gözyaşlarını dökerler. Avm’lerinde sattıkları mallar, hastanelerinde kullandıkları cihazlar, bilgisayarları ve telefonları, ayaklarına giydikleri Adidas ve nike marka ayakkabılar hep Amerika ve İsrail mallarıdırlar. Paraları ve pazarlamaları ile İsrail ABD ve Avrupa ekonomilerini büyütmekten geri durmazlar, ama sokaklarda utanmadan kahrolsun bu devletler diyebilmekteler. Hâlbuki bu protestolara dahi bu devletlerin ürettiği arabalar ile gelmekteler. Bu devletlere ait instegram ve diğer internet uygulamaları ile propagandalarını yapmaktalar. Yani iliklerine kadar bu devletlere bağlı olup, onları beslemekteler. Buna İslam dini güzel bir kavram bulmuştur ki onun adı münafıklıktır. Bunlara aynı zamanda kavram hırsızı ve üretme kabızıdırlar. Kültür ve sanat anlayışları aslında başkasına ait kültürel değerleri kullanmazlarsa bunlar birer hanzodurlar. Erdoğan boşuna demedi biz her alanda hâkim olduk kültür sanat alanında hâkim olamadık diye.
Bunların dini ve ahlak anlayışları insani kriterlerle anlaşılmaz. Onun için onları anlamak içi sadece onları izlemek ve yorumsuz kaydetmek yeterlidir. Onlar kendi münafıklıklarını ve ihanetlerini kendilerini sahneledikleri yaşamlarında çok güzel sergileyeceklerdir. Onlar için oy kullanmak dün şirk idi bugün para kazanmanın en güzel yolu, mevlit dün bidat idi bugün milyonlarca Kürdü kandırmanın en güzel enstrümanı, Şeyh Said, Said Nursi dün tasavvufçu oldukları için birer bidatçı idi bugün binlerin gözünü boyamaya yarayan kişiler. Devler dün tavuk idi bugün altın yumurtlayan bir tavuk, asker dün Kemalist dinsizlerin ordusu idi doksanlarda ortak cinayetin ortağı 2024’te ahlatta aynı karede yer alanlar ve Kürtleri daha profesyonel katlettikleri için onlarla gurur duyulan kişiler. Dün ümmetçilik vardı bugün Erdoğan ile beraber savundukları kızıl elma. Bu listeyi uzatabiliriz. Bunlar münafıklıkta kendilerini bile aşan bir konuma geldiler. Muaviye, yezit ve Hüseyin Velioğlu mezarlarından kalkıp bunları izleselerdi sevinçten gözleri yaşarırdı.”