HABER MERKEZİ- Stêra Jiyan’ın Kaleminden
“Kadın nedir?” sorusuna genelde verilen ilk cevap “erkek olmayandır” şeklindedir. Oysa kadından bu kadar bahsedilen bir yüzyılda cevabın bu kadar kıt ve yetersiz olması ezbere ve geçici olduğumuzu göstermektedir. Bir süre bu soruyu kendimize yöneltelim. Olabildiğince derin, kadının anlamına yoğunlaşıp ne olduğunu anlamaya çalışalım. Sorgulamalar özgürlüğün getirisidir. Getirilen kanaatler kadının ne olduğunu, kim olduğunu belirleyecektir. Bu nedenle kanaatlerin ne anlam ifade ettiği çok önemlidir. Çünkü kadının toplumsal sorunlarını anlayabilmek “kadın nedir” sorusuna verilen cevaplarda gizlidir. Aksi iddia edilse de tüm toplumsal sorunların köklü kaynağı kadın sorunu olmaktadır. Tabulara sığdırılan kadın, bu sığlıktan çıkmayana kadar, kadının kendisini tanıması veyahut tanımlaması zordur. Şimdi bu soruyu aslında hiç derinlikli bir şekilde kendimize sormadığımızı anlayabiliyor muyuz? Peki bunun sebebi nedir? Bu soruyu hiç gerekli görmediğimizden mi sormuyoruz? İşte gerekli görülmeyen bu konu Önder Apo tarafından en çarpıcı bir şekilde ortaya konulmuş ve tüm toplumsal sorunların kaynağı olarak tanımlanmıştır.
Bilgi alanları, aşırı kirlilik içerisinde olduğu için zihinsel olarak bir bilgi karmaşası ve kirliliği içerisinde olduğumuzu bilmemizde fayda var. Hatta bazı zamanlarda yanlış olanı ve doğru olanı ayırt etme noktasında yetersiz ve eksik kalabilmekteyiz. Doğru olan bilginin tarihsel yanını ve dönüşümünü doğru anlamak çok önemlidir. Reber Apo’ nun en çarpıcı özelliklerinden biri her durumu tarihsel bakış açısıyla ele almasıdır. Kadını ele alırken ve tanımlarken de aynı hassasiyet Önderlik tarafından gösterilmektedir. Gerçek anlamda cinsiyetler (kadın ve erkek) nedir, neyi fade eder ve sorunlar kaynağını nereden almaktadır bilmek çok önemlidir. Kadın hakkında edinilen tüm bilgilerin bu anlamıyla bir yaşam hakikati olduğu ve olacağı gerçeği anlaşılmalıdır. Oysa yaşamı kaygısız tartışan, iktidarsal yaklaşımlardan uzak bir yoğunlaşma günümüzde yaşanmamaktadır.
İktidarsal yaklaşımların alt edildiği toplumsal demokrasi, ancak Kürdistan demokrasisi sayesinde gerçekleşebilir. Kürdistan demokrasisi için mücadele eden partimiz PKK gerçekliğinde, kadın devrimcilik noktasında karakter kazanmış ve özgürlüğe daha yakın özellliklere sahiptir. Fakat özgürlüğün zapturapt altına alındığı bir ülke ve dünya var. Bu dünya devlet aklıyla yürütülen bir sistemi yarattığı için, kadının ne olduğu konusu hala noksan ve kısır bir döngü içerisindedir. Bizim için ise cevaplar noktasında bir belirsizlik yoktur. Kadın, yaşam bağlarının örgüsü ve örgütleyicisidir. Gerçeği en fazla anlayan ve gerçeği doğuran bir yaşam kaynağıdır. Tüm bunlar, Kapitalist modernitenin kadına dair övgülerine benzer birer övgü değildir. Gerçek olandır. Modernite köleliğin sırtını sıvazlamak için kadına övgüler dizmektedir. Fakat Önderliğimiz tarafından çözümlenen kadın, tarihsel yanları esas alınarak kölelikten arındırılmış bir insan ve değerin ifadesidir. Yine en fazla özgürlüğü hak eden ve yaşaması gereken bir varlıktır. Örneğin Önderliğimizin karakterini gözlerimiz önüne getirdiğimizde ne kadar muazzam bir özgürlük savaşçısı ve kadın yoldaşı olduğunu görebiliriz. Önder Apo’da kadını kişiselleştirme yoktur, kadının iradeleşmesi vardır. Kadınlar iradeleştiği taktirde kendini ve hakikatı tanımlayabilir. Bu yüzden biz kadın gerillalar Önderliğimiz etrafında toplanarak kendimizi eğitiriz. Gerçek şudur ki Önder Apo, bizlere özgürlüğü öğreten ve özgürlüğe yatıran en değerli rehberdir.
Kadın bu anlamıyla neyi ifade etmektedir; KADIN yaşamı yaratan, özgür karekterli bir varlıktır demek hayli hakiki olacaktır. İNSANA İNSAN OLMAYI ÖĞRETEN AHLAKTIR KADIN. Özgür kadın hareketi olan Apocu hareket, kadını iradeleştiren en somut ve dünyada görülmemiş bir örgütlü kadın gücünü ifade ediyor. Yaşamın örgütleyici komünal toplum gerçekliğinin en sade hali olmaktadır. Doğal toplumun ahlaki değer ilkelerinin temsili ve oluşturucu gücünün en temiz halidir, aynı zamanda sürdürücüsüdür. Tüm canlıların ve dünyanın ANA’sı Kadın’dır. Tüm iyiliklerin güzelliklerin ve oluşturuculuğun Anası’dır. Ana Kadın etrafında birçok emek ve fedakarlık vardır. Bu özelliklerler kadında en anlamlı ifadesini bulmuştur.
Günümüzde tüm bunlardan yoksun bırakılıp Kapitalist Modernitenin boyunduruğu altında bırakılan kadın, kadın olmaktan çok modernite zihniyetinin bir aracı konumundadır. Kapitalist Modernite’nin saç ayağı dincilikte de aynı duruma rastlamaktayız. Örneğin demokratik bir toplulukta kadın, bir inanıştır, inanılan saygı gören,esas alınan kişidir. Fakat günümüz inançlarında, özelde din noktasında kadın tamamen sürülen bir tarladır. Dinciliğin kendisi sürülen kadın şahsında toplumu paramparça etmektedir. Sistemin, faşizmin, cinsiyetçiliğin hedefi olan ve her türlü işkenceye (ruhsal, psikolojik vb) maruz kalan genç kadınlar dinciliğin de hedefidir. Okuyan, özelde üniversite okuyan tüm genç kadınlar günde defalarca erkek egemen zihniyetin din dayatmaları karşısında inanç kapsamında zihinsel şiddetle de yüz yüze kalmaktadır. Genç kadınların sürekli olarak tarikatlara, demokrasiden kopuk inanışlara yönlendirilmeye çalışılması sitemin bilinçli ve özel faaliyetlerinden birisidir. Örneğin AKP-MHP faşizmi ile dinci bir nesil yetiştirmeyi amaç edenler bu amaçları için ilkokuldan üniversiteye kız çocuklarını ve genç kadınları özel olarak hedefleyerek politikalar üretmektedirler. İmamhatip liselerinin yaygınlaştırılması, din eğitiminin 5 yaşına kadar düşürülmesi, Kur-an Kurslarının her yerde açılması, okullarda seçmeli ders olarak din derslerinin zorunlu kılınması bunlardan birkaçıdır. Özellikle Türkiye ve Bakure Kürdistan’ın içine düştüğü ekonomik kriz en fazla öğrenci genç kadınları etkilemektedir. Bu ekonomik kriz ile genç kadınlar devlet yurtlarına ya da tarikat yurtlarına yönlendirilmektedir. Devlet yurtları Diyanet ile dinciliğin kıskacındayken tarikat yurtlarında da genç kadınlar dincilik saldırıları ile çevrelenmiştir. Bu yurtlarda genç kadınların ne giyeceğine kadar karışılmaktadır. Diyanet neredeyse her fetvasında, açıklamasında toplumu din çatışmasının içine sokmakta ve bunu yaparken kadını birinci gündem yapmaktadır. Toplumda suni olan bir mütedeyyin kadın- laik kadın çelişkisi yaratıp kadınları da kendi içinde bir çatışmaya sürüklemek istemektedir. Son zamanlarda sanal medyada ortaya çıkan videolarda üzerine bir cüppe giyen kafasına bir takke takan ve kendisine hoca diyen kişiler kadınların ne olduğunu, nasıl davranması gerektiğini, kadınlara nasıl davranılması gerektiğini ‘dini kurallar’ çerçevesinde yorumlamaktadır. Bunların dışında, tarikatlar içinde yer alan genç kadınlar mensup olduğu tarikat ile birlikle dini görevlerini yerine getirmekte, bu tarikatlara göre hareket etmekte ve burada belirtilen dini yorumları kabul etmektedir. Bu yüzden atılan her adım, her görüş ve düşünce burada şekillenmekte, toplumsal şiddet dincilik ve tarikatlar yoluyla gönüllülüğe dayandırılmaktadır. Bu duruma toplumsal şiddetin kılıflanmış halidir demek çok da yanlış olmayacaktır. İnsanın vicdanına uygulanan şiddet ile düşünsel uyuşukluk yaratılmakta sistem de kendini bu uyuşukluk haline dayandırmaktadır. Bütün bunlar kadının varlığına dönük topyekün saldırının dincilik ayağının uygulamalarıdır. Özellikle Kürdistan’da ve Kürt genç kadınları üzerinde hem liberalizmin sahte özgürlük yalanı hem de dinciliğin sahte özgürlük vaatleri bu tarz özel savaş yöntemleri ile uygulanmaya çalışılmaktadır.
Tarihten bugüne Kürdistan din yolu ile asimile ve işgal edilmeye çalışılmış halkın kadın kutsallığına, kadın esasına dayanan demokratik, komünal inanışları erkek egemen zihniyetin yarattığı dinler ile tahribata uğratılmaya çalışılmıştır. Bugün de Kürdistan’da İslam dini kullanılarak halk, Türkleştirilmeye yani asimile edilmiye, kadına dayalı kültüründen uzaklaştırılmaya, kadının toplumdaki konumu silinmeye, kadın şahsında toplum din yolu ile uysallaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu dinci uygulamaların yayılması için kadının hedef edilmesi tesadüf değildir. Çünkü İktidarcı zihniyet, kadınların tarihten beri bir toplumun inancının dayanak noktası olduğunu bilmektedir. Bu nedenle dinci uygulamalar ile kadınları etki altına almak, kadını iktidarcı zihniyeti ile şekillendirmek ve uysallaştırmak istemektedir. Bu durumda özellikle genç kadınların dinciliğe ve onun yöntemlerine karşı kadına dayanan demokratik inanışları koruması, kendilerini esir alacak uygulamalara karşı örgütlülüğünü geliştirmesi şarttır. Dayatılan dincilikte kadına ait olan, kadını geliştiren ve özgürleştiren zemin yoktur. Egemenlerin dinci uygulaması sadece kadının sömürüsüne, köleliğine ve kendisini inkar etmesine dayanmaktadır. Dini inanışların başlangıçta ortaya çıkışı haksızlık, kölelik, baskıya dönük bir başkaldırı iken bugün en fazla kadınları bu baskılara karşı pasifleştirme amacı hedeflenmektedir. Bu nedenle tarihten günümüze inanışların, dinlerin ilk çıkışında kadınların öncülüğünün, direnişlerinin anlamının ve amacının iyice özümsenmesi ile kadının ne olduğuna berrak bir cevap verebilir ve bu saldırıları bertaraf edebiliriz. İnançtan yoksun kalan, köleleşen bir toplum ancak güçlü bir kadın inanışı ile ayağa kalkacaktır. En büyük inanç Ş.Asya gibi inançlı Kürt kadınlarının yürüşü ile özgürlüğü kesin sağlayacağımızın garantisini verebiliriz. Bu bilinçle mücadele etmeli ve hakikate ulaşmalıyız.”