HABER MERKEZİ- Yurtsever Genç Kadın Dergisinin “Kadın Çizgisi, Yaşamı Özgürleştirme Çizgisidir” adlı Üniversite Genç Kadınlarına Yönelik Perspektif yazısı.
“Geçmişin zigguratları, günümüz üniversitelerinde yenilenmekte ve devlet aklının devamlılığını kat be kat aşan politikalar ile sürdürülmektedir. Kadın köleliği nasıl ki kaynağını Sümer zigguratlarından alıyorsa, günümüz üniversitelerinde genç kadınlara yönelik yürütülen tüm saldırıların amacı da ziggurat zihniyetini koruma, büyütme ve köle kişilikler yaratmadır. Oysaki üniversite demek; toplumun gözünde çocuklarının okuyacağı, yaşamlarını kurtaracağı, gelecek vaat eden, bilim yuvaları olmaktadır. Bilinçlenme, bilgi edinme, toplumun en akıllı kişilikleri bu kurumlardan açığa çıkmakta ve toplumun öncülüğünü yapan, toplumu yöneten, genç kuşağın şekillendiği yeri olarak görülmektedir. Kuşkusuz bu yaklaşım ve ele alış halen de kendisini korumaktadır. ‘’Üniversite okumuş, kişi’’ demek, büyük bir görevi yerine getirme ve kurtarıcı olarak ele alınmaktadır. Esasında olan ise, aile kafesinden kendini kurtarmış zanneden kişinin en büyük yanılgıyı yaşamasıdır. Av konumundan çıkıp, avlayacağını düşünen kişi bu kışla yapılar tarafından avlandığının bile farkında olmadan artık tuzağa düşmüştür. Farklı efendiler için hazır bir avdır. Özgür olacağız hayalleriyle bu tapınaklara bir maratoncu hızında koşan gençler, tapınaklara hazırlık sürecinde toplumdan kopmaya başlamakta bireysel ve bencil bir kişiliğe bürünmektedir. Bu tapınaklara ulaşamayan gençlerde ise intihara kadar varan olaylara çokça şahitlik etmişizdir. Bu tapınakların sırrı o kadar büyütülür ki, ulaşamazsan, ‘’artık her şey bitmiştir’’ algısı yaratılır. 7-24 başını secdeden kaldırmayan için cennete gitmek ne kadar kutsalsa, üniversiteye gitmek isteyen de 7-24 başını kitaplardan kaldırmayarak bu tapınaklara gitmek için her şeyi yapar ve bu alanları kutsal görür. Özgürlüğe koşuyorum dediği kurumlar esasında köleliğe koştuğu ziggurat tapınaklarıdır. Şaman, rahip, asker üçlüsü rektörlük, hoca, polisler olarak bu kez karşılar tapınak kapılarında gençliği.
Ellerine, ayaklarına bağlı olan zincirlerden, kurtardığını düşünen kölelik sisteminin başka bir evresine geçilir ki bu kez düşünce, yürek ve akıllar zincirlenmeye başlanır. Dikkat edelim, Sümer devletindeki musakkadimlerin rolünü günümüzde üniversiteler oynar. Fuhuşa sürüklenenler, uyuşturucu şebekelerince düşürülenler, tehdit ve şantaj yolluyla ajanlaştırılanlar, kaçırılıp tecavüz edilenler. Yine din adı altında daiş zihniyeti ile eğitilen ve farklı farklı tarikat ve cemaatler içinde büyük bir gaflet yaşayan bir nesil yaratılmaya çalışılmaktadır. Neredeyse her gün bir üniversiteli genç kadının ‘’intihar’’ adı altında katledildiğinin haberlerini duymaktayız. Yürütülen bu politikalar için özel olarak bazı kurumları örgütleyip, yaratmalarına bile gerek duymadan başta üniversiteler olmak üzere bütün devlet ve özel kurumlarında bu politikaları en aktif şekilde yürürlüğe koyulmaktadır. Özel de genç kadınlara yönelik yürütülen bu politikalar kadın özgürlüğünü, kadın iradesini yok sayarak, geleneksel klasik köle kadını en gelişmiş ve iradeli kadın olarak göstermekte ve sahte arayışlar yaratmaktadır. Kadının kaybedeceği bir şey yokken, verili sisteme karşı koyarsa her şeyi biter anlayışı yaratılmaktadır. Verili olanı kabul etmezsen, onlar için en büyük tehlikesindir, bu kez de tehdit ve şantaj yoluyla, kadın iradesi teslim alınmaya çalışılır. Teslim olmuş kişiliklerde kolay yönlendirilen, özgürlük adı altında hiçbir iradesi kalmamış kendine yabancılaşmış birey anlamına gelir. Marx komünist manifestonun girişinde; ‘‘işçiler, ezilenler, sizin zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bir şeyiniz yoktur” diye belirtmektedir. Bir kayıp olarak görülen bu zincirler faşizm, cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dincilik dışında bir şeyi üretmediği gibi, kadının özünü tüketmeye çalışmaktadır. Fiziki olarak zincirlere bağlanmış köle kadın karakteri kabul görülmezken, kapitalist sistem içinde bu zincirleri gönüllü olarak tapma, taklit etme ve öykünme geliştirilmektedir. Bir taraftan geleneksel kadın olma korkusu diğer taraftan modernizme öykünme esasta hastalıklı bir yapıya yol açmaktadır ki tek yaptığı hastalık dağıtmaktır. Üniversiteler bu anlamıyla hastalık dışında farklı bir şey yaymamaktadır.
Önder Apo; ‘‘Gençlik kafasını açmalı, gençliğin uyanmasını istiyoruz. Gençlik beynini bilime açmalı. Hep benden bekliyorsunuz demiştim; ona ilişkin tarihten bir örnek vereyim. İnanna’nın 104 me’sini Enki’den denizin ortasında bir adadan alıp Uruk’a getirmesini, -“me”ler kutsal yasalardır ve aslında İnanna’ya aittirler- Enki’nin onları geri almak istemesini, fırsatım olsa onu tekrar değerlendirmek isterdim. Sizin ve PKK’lilerin böyle bir alışları var. Kızlara bunu söyleyebilirsiniz. Ne istiyorsanız seve seve veriyorum, sizlerin de ne aldığınızı bilmek istiyorum. Beş bin yıldır büyük kaybetmişsiniz. Size gerekli olan şu: Erkek köleciliği değil, şerefiniz, özgürlüğünüz ve onurunuzdur’’ demektedir. Üniversitelerde verilen nedir diye bir soruyu kendimize yönelttiğimizde de verilen değil aksine bizden çalınan, alınan, bir özün olduğu görülecektir. Bu faşist tapınaklarda verilmeye çalışılan bilimciliğe karşı jineolojiyi, liberal ve cinsiyetçi ideolojilerine karşı da kadın kurtuluş ideolojisini geliştirmek bizler için en esaslı çalışma olmaktadır.
Xeta Jine xeta Jiyane ye!
Özgürlük savaşı veren kadınlar çağlayan gibidirler. Bu ideoloji ile beslenen, iradeleşen ve kimlikleşen kadınlar karşısında hiçbir güç duramamaktadır. Özgür kadın çizgisinde savaşan, yürüyen kadınlar erkek-devlet aklının tüm politikalarını yerle bir etmektedirler. Faşizm üreten kurumların bu gidişatını durdurmakta esaslı bir görev olarak karşımızdadır.
Dikkat edelim 68 gençlik kuşağının tarihin gidişatındaki değiştirici gücü, özgürlük hareketimizin üniversiteler öncülüğüyle geliştirmiş olduğu devrimci çıkış ve ilk ideolojik grup aşamasındaki örgütlü çizgiyi açığa çıkartması gençlik öncülüğünde yeni ve özgür bir dünyanın mümkün olduğunu ispatlamıştır. Yine YCK süreciyle kadın ve gençlik öncülüğünde tüm üniversitelerin devrim ocaklarına dönüşmesi kadın ve gençliğe yeni bir kimlik kazandırmıştır. Kısacası tüm devrim süreçlerini yürüten esas güç üniversite gençliğinin örgütlülüğü olmuştur. Bütün geri, geleneksel anlayışlar karşısında genç kadınların bu süreçlerde aktif rol oynaması, öncülük yapması da devrim ateşini tüm Kürdistan’a yaymıştır. Tarih boyunca kaybettirilen kadın, özgürlüğe hiç bu kadar yakın da olmamıştır. Önder Apo; ‘‘Zeus’tan özgürlük ateşini aldım ve sizlere verdim. Zeus en son erkek tanrısıdır. O’nun elindeki son kozu, ateşi aldık ve size sunduk. O yüzdendir ki büyük bir aşk ve tutkuyla özgürlüğe sarılmalısınız.’’ demektedir. Bu anlamıyla PKK’nin doğuşu, kadın doğuşudur. PKK’nin çıkışı, kölelik zincirlerini parçalayan ve özgürlüğü kuşanan üniversiteli genç kadınların özgürlükteki ısrarıdır. Direnişin kazandırdığına duyulan inanç olmaktadır.
Gençlik hareketimizin bu nedenle en önemli çalışması üniversite çalışmalarıdır. Düşmanın bu gerçeği görerek her türlü saldırıyı gerçekleştirdiği bir dönemde üniversite çalışmalarına olan yaklaşımda da düzeltme, yenilenme ve hamlesel çıkışlara ihtiyaç vardır. Yani incelikli yöntemlerle, derinlikli bir çalışma tarzıyla ve stratejik hedeflerle çalışılmalıdır. Kadın çizgisi, yaşam çizgisidir diyoruz. Buna inanıyor ve bu doğrultuda yaşamakta, kadın çizgisini ise üniversitelerde hâkim kılmaktır. Faşizm erkek aklıyla bizlere saldırmaktadır, buna karşı cevapta kadın çizgisinin direnişçi, eylemsel ve mücadeleci duruşuyla verilir. Şimdi artık bunu geliştirmenin zamanıdır. Bakur gençliğini, kadınları faşizmi yıkma mücadelesinde ayağa kaldırmak istiyorsak, üniversite gençliği olarak ayağa kalkarak öncülük rolünü sağlamak gerekir. Üniversite öncülüğü bu düzeyde önemli, tarihi ve kritik bir rol üstlenmektedir. Üniversiteler de direnişçi çizgiyi geliştirmek demek, zincirin bir halkasını değil, tüm halkalarının kırılması demektir. Kadın ve gençliğin özgür kimliği üzerindeki tüm politikaların merkezi rolü nasıl ki üniversitelerde yürütülüyorsa, düşmanı merkezinde vurmak ve bu politikalar bu merkezlerde yayılmadan bitirilmesi esas başarıdır. Önder Apo’nun ilk çıkışında olduğu gibi düşmanın içinde düşmana karşı devrimci çalışma yürütme esas alınmalıdır. Yine ulus devlet tapınaklarına karşı özgür kadın ve özgür gençlik akademileri zihniyetini yaratma, bilinçlendirme çalışmalarını yürütme ve eylem alanlarına dönüştürülmelidir.
Pozitivist, liberal bir yaşam ile kadın ve gençlik yapılanmasıyla ahlaki, politik toplum ile bağ koparılmaya çalışılıyor. O zaman üniversiteli genç kadınlar olarak, özgür kadın çizgisini, duruşunu büyütmeli üniversiteler ile sınırlı kalmadan liselere, mahallelere ve tüm evlere kadar bu örgütlü güçle yaklaşmak gerekir. Mücadeleci, genç kadın duruşu, toplumun duruşu olmalıdır. Toplumsallaşan örgütlülük ve direniş ile faşizm yıkılır. Bu anlamda toplumda yaşanılan kriz, saldırı, savaşlar karşısında en duyarlı olması gereken, anında cevap ve refleks göstermesi gereken üniversiteli genç kadınlardır. Genç kadın demek; toplumsal olmak demektir, içerisinde bulunduğu her eylemi toplumsal değerler temelinde gerçekleştirmek demektir.
Toplumda yaşanan sorunları en önce göğüsleyip doğru çözümleri üretmek demektir. Toplumsal ihtiyaçları bir yerlere havale etmeden kendi görev ve sorumluluklarının bilincinde olmak demektir. Doğru bir geçmiş ve özgür bir gelecek hayaliyle kendisini donatmış olan demektir. Böylesi kader tayin edici bir süreçte üniversite gençliğinde yaşanan sessizlik bu nedenle anlaşılır değildir. Hele ki bu tapınaklarda genç kadınlara uygulanan özel savaş politikalarına karşı koymamak ve örgütsüz kalınmasını sadece sistem etkileri üzerinden değerlendirmek büyük bir yanılgıdır. Sadece Kürt kadınları ve gençleri üzerinde faşist bir saldırı uygulanmamaktadır. Devlet sistemine biraz muhalif olan kesimler bile çok ciddi saldırılara maruz kalmaktadır. Var olan mücadele, sürekliliği sağlanamadığından, yapılan eylemlerin topluma yansıması da çok sınırlı kalmaktadır. Örgütlü kadın çizgisiyle bir dalga haliyle bütün üniversiteleri eyleme geçirmeyle özgür irade, özgür alanlar ve özgür üniversiteler yaratılacaktır.
Bir genç kadının örgütlenmesi, kadın çizgisinde yürümesi, toplumun örgütlenmesi demektir. Geri, köleci anlayışlara karşı bir başkaldırı anlamındadır. Toplumsal yozlaştırmayı ve düşmanı ancak ve ancak özgür kadın ideolojisinde derinleşerek, mücadeleci çizgiyi büyüterek yenilgiye uğratabiliriz. Kürdistan gibi uluslararası sömürge haline getirilmiş, sistematik olarak komplo ve darbelerle zayıf düşürülmüş, üniversite gibi kurumlar ile gençliğine sürekli olarak tasfiye dayatılan bir toplumsal gerçeklikte güçlenme, iradeleşme ve zafere ulaşma ‘’ xeta jine, xeta jiyane ye’’ çizgisinde mücadeleci ruhu geliştirip, yaşam çizgisi haline getirmekle gerçekleşecektir.”