HABER MERKEZİ- Gulan Avrêl’in Kaleminden
“Biz Kürt halkı olarak hep hor görülen, iradesizleştirilen, küçük görülen, kimliksiz, dilsiz, hiçbir yaşam hakkı tanınmayan bir halkın çocukları olarak dünya ya gözlerimizi açtık. Egemenlerin ezilen sınıflar, ezilen halklar üzerinde yürüttüğü baskının ve sömürünün en katmerlisini, yaşayan bir halkız. Kendi ülkemizde, toprağımızda hep yabancı olarak görüldük, dışlandık. Hiç kendimizin olamadık, buna laik görülmedik. Kendi adımızı söylerken hep korktuk ve korkutulduk. Her şeye hasret bırakıldık ve susuz kaldık derya deniz gibi ülkemizde. Evet, insanlığın gelişimine analık yapan, ilk buğdayın filizlendiği topraklarda bir lokma ekmeğe muhtaç bırakıldık, bizi bir lokma ekmek ile terbiye etmeye çalıştılar. Bütün insanlığa barınak olan ülkemizde aç ve açıkta bırakıldık. İnanması zor olan, insanlık dışı yöntemlerle kendimizden uzaklaştırıldık. Bizde yaşanan asimilasyon ve başkalaştırılma biriciktir. Eşi ve benzeri yok denecek kadar azdır. Ülkemiz, toprağımız dört parçaya bölündü her bir parçasında ayrı bir politika belirlendi ama sömürgeci güçlerin amacı her zaman aynıydı. Sömürgecinin öz çıkarlarına göre şekillendirilen ve dönüştürülen bir halk olmak nasıl ifade edilir ki bu tam bir bilinmezlik denklemi. Sömürgeciliğin Kürdistan’da çok derin ve köklü uygulamalarının sonucu olarak, her türlü temel insani değerlerden, ulusal, sosyal ve kültürel değerlerden uzaklaşmış olarak yaşıyorduk. Tabi, ona yaşam denilecekse… En büyük yalan da buydu ve bizlerde büyük yalancılar olmuştuk… O sahte yaşamı yaşam diye belliyorduk. Toprağımız, suyumuz, doğamız, dilimiz, kültürümüz, kimliğimiz ve varlığımız sömürülüyor ve işgal ediliyorken… Sadece bunlar mı, en önemlisi de ruhumuz, duygularımız, düşüncelerimiz, tüm benliğimiz işgal ve sömürü altındaydı. Sahi bizim işgal edilmedik ve sömürülmedik neyimiz kalmıştı, el atılmadık neremiz kalmıştı? Sömürgecilik bizi vatansız kılmış, özgürlüğümüzden yoksun bırakmış, kimliksizleştirmiş, hor görmüş, aç ve sefil bırakmış. Çok büyük tahribatların altında kalmıştık. Yıkık, dökük ve parçalanmış… Kendi tarihsel kaynaklarımızın ve zenginliğinin çok gerisinde bir yoksulluğa mahkûm edildik.
Zifiri bir karanlığın içindeydik, bu zifiri karanlık durmadan bir bataklık gibi bizleri içine çekiyor ve yok etmek istiyordu. Tam da yok olmanın eşiğindeydik bir aydınlık görünüyor… Bu karanlığı parçalayan aydınlık, tüm zorluklara inat karanlığı parçalayacaktı, aydınlık bir düşünce, bir ruh, bir duygu, bakış açısı olacak ve bir yol yaratacaktı. Aydınlık parçalamıştı zifiri karanlığı… O bataklıkta çok önemli bir duyguyu ve inancı yok etmek istiyorlardı “UMUT” Bizler umudumuzu yitirmiş ve kabullenmiştik ya da kabullendirilmiştik bizlere dayatılan ve yaşatılan her şeye. Evet, umut olan aydınlık, karanlığa karşı, tüm kirliliğe karşı büyük bir intikam duygusuyla ve büyük bir inançla yırtıyordu karanlığı. Yitirilmiş umudu yeşertme inancı yeşeriyordu. Artık PKK Kürdistan da bir UMUTTU… Kürdistan da her şey yerle bir olmuşken, hiçbir şey umut vadetmiyorken PKK bir UMUT olarak doğmuştu. Bu umut bugün nelere kadir olduğunu göstermiştir. PKK Ankara da çok soylu bir çıkış yaptı. Ankara, yaşanılan tüm Kürt soykırımın, insanlığımızı, kimliğimizi, dilimizi yok etmek için ve özel savaşın kararlaştırıldığı yer. Yüzyıllardan beri bir halkın kimliğini yok etmekle uğraşıyorlar Ankara da.
Buna karşı Önderlik dünyanın en zor olan işini başarmıştı. İnsanlığın en zor düğümünü çözmeye ant içmişti. Zor olan bitirilmiş, düşürülmüş, özünden ve hakikatinden uzaklaştırılmış iki cinsi yeniden yaratmak ve kendi öz değerleriyle buluşturmanın mücadelesine başlanmıştı. Kişilikte değişim ve dönüşümü esas almış, her iki cinsin özgürleştirilmesini temel amaç edinmişti. Özgürleştirilen kadın ve erkek, özgürleştirilen toplumdu. Bu anlamda Önderlik yeni bir yaşamı yaratmıştır. Bu yeni yaşamın içinde yeniden doğan kişilikler, militanlar ve özgür insanlar… Önderlik sahte kişilikler ve sahte ilişkilere karşı büyük bir savaş vererek bu savaşın içinde özgür ilişkiler ve yoldaşlıklar yaratmayı başarmıştı ve bu bir ilktir. Bu kişilikler ucuz ve düşürülmüş yaşamı terk ediyor, özgür erkek ve özgür kadın öncülüğünde özgür bir yaşama koşuyorlar. Önderlik Kürdistan da yenilmez, direngen, inançlı, bilinçli, özgür, kendini bilen ve tanıyan bir ruh yaratmış.
İşte bu ruhun öncüleri günümüzde Rojger ve Asya yoldaşlardır. Onlar PKK’nin soylu militanları. Onlar doğru yaşadılar ve doğru katıldılar. Onlar PKK’nin gerçek militan ve PKK’nin gerçek özüdürler. Burada büyük mantık gücü, sabır gücü, amacına bağlılık gücü ve inancı var. Onlar halkın onuru adına, insanlık onuru adına, kendi halk gerçekliğimizi temsil etme uğruna bu yüce eylemi başardılar. Önderliğin yarattığı kişilik başarı kişiliğidir. Onlar gerçek yoldaşlığın, aşkın ve özgürlüğün devrimcileridirler.
Gözlerindeki yürek ve ruh bütünlüğüne baktınız mı? Cellatlarına karşı büyük bir kin ve öfkedir gözlerindeki bakış. Gözlerindeki tarihsel ve toplumsal intikama baktınız mı, gördünüz mü?
Onlar büyük sevginin ve büyük bağlılığın yegâne militanları. Bakışlardaki ciddiyeti ve güzelliği tüm hücrelerinizde hissettiniz mi? Orada güçlü bir maneviyat ve güçlü bir sevgi var.
Bu çok büyük bir EYLEMDİR! Çok yönlü bir eylem, siyasi, askeri, toplumsal bir eylemdir. Özel savaş toplumun ruhuna, beynine ne kadar sinmiş ise onlar o kadar bu gerçeğe isyan edendir. Ne kadar işkence, ne kadar açlık, ne kadar yoksulluk ve her türlü düşme varsa onlar bu gerçekten intikam almanın adıdır. İşte bunların hepsine karşı bir cevap, bir ayağa kalkış ve umudun yoludur.
Mükemmel ve çok soylu bir EYLEM. Çok planlı, disiplinli ve kusursuz. Ankara da APOCU ruh ve inancı savaşıyor hem de büyük bir iradeyle. TUSAŞ’ta iki özgür devrimci büyük bir öz bilinç, öz irade ve büyük bir cesaret ile tüm faşist, şoven, ırkçı, sömürgeci, geri zihniyete ve sisteme karşı savaş veriyor. Orada atılan her bir mermi, bizleri yok etmek isteyen, inkâr eden, Kürt çocuklarını, analarını, öldüren, taciz eden, tecavüz eden, ahlaki ve toplumsal değerlerimizi çürütmek isteyen tüm ataerkil zihniyetin beynine, yüreğine atılan mermidir. Orada 74 dakika boyunca özgürlük ve toplumsal değerlerimizi yaratma mücadelesi ve savaşı veriliyor. Bu iki güzel ve erdemli yoldaşın eylemlerini ve kişiliklerini de çok iyi tanımalı, anlamalı ve bilmeliyiz. Toplumunu savunma bilinci ve ahlakını nede güzel anlatıyorlar. Onlar yaşamın gerçek anlamına ulaştıkları ve doğru yaşadıkları için bu yüce eylemi gerçekleştirdiler. Unutmayalım, unutturmayalım.
‘Unutmak İhanettir.’ ”
Kaynak: PAJK Sitesi