HABER MERKEZİ – Selahattin Erdem yazdı.
Suriye’nin birliğini sağlayacak ve özgür yaşama dayalı bir demokratik yönetimi gerçekleştirecek olan Demokratik Suriye Konfederasyonu’dur. Tehlikelerle birlikte Suriye’de yaşayan tüm halklar için böyle bir imkânın önü açılmıştır.
Söylenen ve beklenen nihayet oldu; yeni Suriye savaşı, ABD seçiminden 20 gün sonra ‘Halep savaşı’ olarak başladı. Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ile Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri, DAİŞ’in Haziran 2014’te Musul’a yürüyüşüne benzer bir biçimde İdlib’den Halep’e yürüdü ve üç gün içinde şehrin büyük bir kısmını ele geçirdi. Basına yansıdığına göre; Esad rejimi güçleriyle İran ve Rus kuvvetleri hiçbir direnç göstermeden geri çekildi. Bu satırların yazıldığı sırada bir saldırı kolunun Hama’ya girmek üzere olduğu, saldıran güçler ile QSD arasında birçok cephede yoğun çatışmaların sürdüğü belirtilmektedir. Savaşın Şam’ı hedefleyerek tüm Suriye’ye yayılacağı anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi; HTŞ, El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi’nin isim değiştirmesinden ve başka bazı grupları etrafında toplamasından oluşmaktadır. İngiltere ve Suudi Arabistan tarafından aktif desteklendiği, ABD ve İsrail ile de ilişkisinin olduğu belirtilmektedir. AKP-MHP yönetimiyle de bir biçimde ilişkisinin olduğu da söylenmektedir. SMO ise Suriye’deki Türkiye yanlısı grupların toplamından oluşmaktadır. SMO’yu AKP-MHP yönetiminin organize ettiği ve yönettiği herkes tarafından bilinmektedir.
Son birkaç aydır siyaset kulislerinde Suriye’ye yönelik böyle şoke edici bir saldırının yapılacağı yaygın olarak konuşulmaktaydı. Tabii böyle bir saldırıyı kimin yapacağı açık olarak söylenmese de, açık adres HTŞ’yi gösteriyordu. Böylesi bir saldırıyı yapma gücüne sadece HTŞ’nin sahip olduğu belirtiliyordu. Şimdi HTŞ ile SMO’nun birlikte saldırıyor olması, her iki güç arasında belli bir anlaşmanın ve ortak planlamanın olduğunu gösteriyor. Herhalde bu ortak plan, yeni NATO Genel Sekreteri’nin Türkiye ziyareti ve Tayyip Erdoğan ile görüşmesi sırasında oluşturuldu.
HTŞ ile SMO kendi aralarında ne tür bir anlaşma yaptılar? Elbette bu durumu şimdilik bilmemiz mümkün değildir. Hep böyle birlikte mi hareket edecekler, yoksa bir zaman gelecek aralarında egemenlik savaşına mı girecekler? Tabii biz bunu da şimdilik bilemeyiz. Şimdiye kadar yapılan saldırıya baktığımızda, öncelikle Suriye’de İran varlığının sona erdirilmesinin ve Rusya varlığının ise daraltılmasının istendiğini görüyoruz. Esad yönetiminin ne olacağı ise şimdilik net bir biçimde görülmüyor. ABD yönetimi tarafından yapılan açıklamada “Bu duruma Esad yönetiminin tutumunun yol açtığının” belirtilmesi, bir süredir ABD ile Esad yönetimi arasında yapılan görüşmelerin sonuç vermediğini ve Esad yönetiminin ABD’nin isteklerini kabul etmediğini çağrıştırıyor.
Diğer yandan, söz konusu Halep saldırısının İsrail ile Lübnan arasında yapılan iki aylık ateşkesten hemen sonra gelmesi dikkat çekici oluyor. Belli ki geçen aylarda yaşanan savaşla Lübnan yeniden yapılandırılmaya açık ve hazır hale getirildi fakat bu iş yalnız başına Lübnan’da olmuyor. Kendisiyle birlikte Suriye’nin de yeniden yapılanmaya hazır hale getirilmesi gerekiyor. Halep’te başlayan savaşın, işte Suriye’yi de yeniden yapılandırılmaya hazır hale getirme savaşı olduğu değerlendiriliyor. ABD yönetimi aksini iddia etse de Halep savaşının ABD öncülüğündeki güçlerin işi olduğu açık bir biçimde görülüyor.
Belli ki Esad yönetimi artık aşılıyor ve Suriye yeniden yapılanma süreci içine alınmış bulunuyor. Peki bu yeniden yapılanma nasıl olacak? Elbette şimdiden net olarak bir şey belirtemeyiz. Dahası bu durumu yaşanan savaşın sonucu belirleyecektir. Her ne kadar İran, Rus ve Şam güçleri şimdiye kadar savaşmamış ve bu nedenle söz konusu saldırılar kolaylıkla ilerlemiş olsa da bunun hep böyle gideceğini ve savaşın hızla biteceğini beklememek gerekir. Suriye’de etnik yapı ve örgütlü güç çoktur; dolayısıyla başlayan iç savaşın bir süre gelişmesi ve devam etmesi güçlü olasılıktır.
ABD yönetimi, yıllarca savaş yürüttüğü Afganistan’ı, sonunda Taliban’a bırakarak çekildi. Belli ki Suriye’yi de El Kaide’nin bir kolu olan HTŞ’ye bırakacak. HTŞ ve arkasındaki güçler, bir olasılıkla Suriye’yi birkaç bölgeden oluşan bir federasyon veya konfederasyon haline getirecekler. Bu olmazsa o zaman belki de birkaç parçaya bölecekler. Her şeyi İsrail’in güvenliği ve egemenliği, yeni enerji yolunun korunması temelinde ele alınan yeni Ortadoğu yapılanmasına göre yürütecekler. Sünni güçlerin yönetimde daha etkili hale gelmesini sağlayacaklar. Aslında Esad’ı bir süre daha yönetimde tutmak istiyor gibiydiler fakat yaşanan savaş bu planın değiştiğini ve Esad’ın bunu kabul etmediğini gösteriyor. Artık Esad’ın rol oynama ihtimali azalmış gibi görünüyor.
Buraya kadar belirtilen şeyler açık ve anlaşılırdır. Lübnan’ın ardından Suriye’de de İran varlığının sona erdirileceği görülmektedir. Rusya ile de Ukrayna veya başka şeyler üzerinden anlaşma yapma ihtimal ve imkânları vardır fakat henüz bir çözüme kavuşmamış olan ve böyle bir şey de görülmeyen, dolayısıyla şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da esas sorun olmaya devam edecek olan şeyin Suriye’deki Kürt varlığı ve Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi olduğu açıktır. Özellikle mevcut saldırının SMO kolu açısından esas konu budur ve bunun için mevcut saldırıya katıldığı açıktır. Belli ki HTŞ ve ardındaki güçler başlangıç açısından buna ihtiyaç duymuşlar ve güçlü olmak için SMO ile birlikte saldırmayı gerekli görmüşler. Zaten bu kadar etkin olmalarında bunun da belli bir payı var fakat bundan sonra ve Suriye üzerindeki egemenlikleri geliştikçe durumun ne olacağı pek belli değil. Çünkü öncelik hedefleri farklıdır ve er-geç bu farklılık öne çıkarak ayrılığı ve belki de karşıtlığı getirecektir.
SMO ve ardındaki AKP-MHP faşist yönetiminin tek amacının Suriye’de Kürt etkinliğinin ve statüsünün önlenmesi olduğu açık ve de kesindir. Nitekim HTŞ’nin aksine SMO saldırıları baştan itibaren Şehba, Minbic, Tebqa ve Reqa’daki Kürt varlığını ve etkinliğini kırmayı hedeflemektedir. Halep’e ulaşır ulaşmaz SMO saldırıları buna göre planlanmış ve güçleri bu temelde sevk edilmiştir. 29 Kasım’dan bu yana SMO çeteleri ile QSD güçleri arasında zaman zaman çok şiddetlenen çatışmalar yaşanmaktadır. QSD güçleri, Kürtleri olduğu kadar, birlikte yaşadıkları Arapları, Ermenileri, Süryanileri, Çerkesleri ve Türkmenleri de korumaktadır.
Suriye’nin geleceğinin nasıl olacağını bu savaş belirleyecektir. Belli ki Suriye için en tehlikeli güç, mevcut AKP-MHP faşist yönetimi ve onun Kürt düşmanı politikalarıdır. Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki tartışmaların da esas olarak buna bağlı geliştirildiği açıktır. Nitekim Devlet Bahçeli inisiyatifi denen sürecin tamamen Suriye’deki bu savaşa bağlandığı ve Kürt düşmanlığı haline geldiği ortadadır.
Aslında Suriye sınırları içinde her bakımdan çok kimlikli bir toplumsal yapı vardır. Nitekim Suriye sistemi ilk oluşturulurken, bir bakıma bu durumu da gözetecek biçimde 5 bölgeli bir yapı biçiminde oluşturulmuştur. Şimdi de Suriye’nin birliğini sağlayacak ve özgür yaşama dayalı bir demokratik yönetimi gerçekleştirecek olan, tüm etnik kimliklerin özgürce örgütlenip birlik içinde kardeşçe yaşamalarını sağlayacak olan Demokratik Suriye Konfederasyonu’dur. Tehlikelerle birlikte Suriye’de yaşayan tüm halklar için böyle bir imkânın önü açılmıştır. Başta Kürtler olmak üzere tüm halklar, mevcut tehlikeleri ve de imkânları iyi görmeli, silaha sarılıp öz savunmalarını geliştirerek Önder Apo’nun gösterdiği bu demokratik çözümü gerçekleştirmelidir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika