HABER MERKEZİ – Ronî Med’in, Nûçe Ciwan ajansımız için kaleme aldığı Liberalizm konulu yazı serisinin 4. Bölümü. Ronî Med bu bölümde, liberalizm ile gelişen toplumsal ahlakın çürümesini işliyor.
Liberalizm, özgürlük adı altında bireyi bencilliğin kutsandığı bir bataklığa sürüklemiştir. Kapitalist modernitenin kılıfı olarak ortaya çıkan bu ideoloji, insanı yalnızlaştırarak “kendi çıkarını düşünmeyi” ahlaki bir erdem gibi sunmuş, bireysel kazanımı en yüce değer haline getirmiştir. Bugün toplumun her hücresine sızan bu bireycilik, aslında insanlık tarihinin en büyük ahlaki çöküşlerinden birine zemin hazırlamıştır. Bencillik, toplumda normalleşmiş bir ahlaksızlık haline gelmiştir.
Bencilliğin Erdemleştirilmesi: İnsanlığın Çürümesi
Liberalizmin bireyciliği, insana en temelde bir yalan sunar: “Kendi çıkarını düşün, herkes kendi başının çaresine baksın.” Bu söylem, insanın toplumsal doğasını hiçe sayarak, dayanışmayı zayıflatır ve insanı tek başına bir çıkar avcısına dönüştürür. Dayanışmanın olmadığı, herkesin kendi kuyusunu kazdığı bir toplumda ahlak, yalnızca güçlü olanın zayıfı ezme özgürlüğüne dönüşür. Bu ideolojinin getirdiği bireycilik, adaleti, vicdanı ve sorumluluğu rafa kaldırarak yerine “benim çıkarım, benim kazancım” mantığını yerleştirir.
Böyle bir sistemde, yoksulluk bireyin “çalışmadığı için” hak ettiği bir sonuç, eşitsizlik ise “başarılı olanın ödülü” olarak sunulur. Liberalizmin ideolojik aygıtları tarafından inşa edilen bu düşünce, toplumun her katmanına yayılırken ahlaksızlığı normalleştirir: Birey kendi refahı için her türlü değeri ayaklar altına alabilir; hırsızlık, sömürü ve manipülasyon “zekâ” ve “başarı” olarak meşrulaştırılır. Bencil insan, modern toplumda ideal insandır: Tüketen, rekabet eden ve vicdanını susturmuş olan.
Toplumsallığın Öldürülmesi: Kolektif Sorumluluğun Yok Edilmesi
Bireyciliğin yükselişi, insanlığın omuz omuza ayakta durduğu dayanışma kültürünün parçalanmasına neden olmuştur. Kapitalist liberalizm, “herkes kendi başının çaresine bakmalı” diyerek, toplumsal sorunların çözümünü bireysel çabalara indirger. İşsiz kalan bir emekçi, sistemin adaletsizliğine değil, “yeterince çalışmadığına” inanır. Fakirlik, sistemin değil fakirin “kendi hatasıdır.” Böyle bir toplumda bireyler, başkalarının acılarına sırt çevirir, çünkü liberalizm onların vicdanını felç etmiştir.
Bu, ahlaki bir çöküştür. Toplumsal dayanışmanın öldüğü yerde ahlaktan bahsetmek mümkün değildir. Bireyin yalnızca kendisini düşünmesi, aslında toplumun temellerini dinamitlemektir. Ortak yaşamın olmadığı, kimsenin kimseye el uzatmadığı bir toplum, yalnızca sömürünün, adaletsizliğin ve insanlık dışı ilişkilerin sürdürüldüğü bir cehennemden ibarettir.
Vicdanın Susturulması: Bireysel Çıkarın Kanunlaşması
Liberal ideolojinin bireyciliği, ahlakı bireysel kazanımlara hizmet eden bir araç haline getirir. Bugün kapitalist sistemde birey, “başarıya giden yolda her şey mübahtır” anlayışını içselleştirmiştir. Bir kişinin kazanması için bir başkasının kaybetmesi, rekabetin doğası olarak meşrulaştırılır. Yoksulluk, sömürü ve adaletsizlik, bireyin sorumluluk alanından çıkarılıp sisteme entegre edilmiş sıradan olgulara dönüştürülür. Birey, vicdanı yerine cebini doldurmayı görev edinir ve bu ahlaksızlık, sistem tarafından ödüllendirilir.
Bugün bir patronun işçisini açlığa mahkûm eden düşük ücretleri, bir yöneticinin binlerce insanı işsiz bırakacak özelleştirmeleri ya da bir politikacının halkı kandırarak cebini doldurması, liberal bireyciliğin eseridir. Bu ahlaksızlık, sistemin “doğal” bir sonucu olarak sunulup normalleştirilmiştir. Bireysel çıkar, kanunlaştırılmış bir ahlaksızlık haline gelmiştir.
Ahlaksızlığın Maskesi: Özgürlük
Liberalizmin “özgürlük” kavramı, bireyin toplumdan kopuşunun maskesidir. Gerçek özgürlük, ancak başkalarının özgürlüğüyle var olabilir; ancak liberalizm bu gerçeği tersine çevirir ve bireye, kendi çıkarlarını düşünmesini “özgürlük” olarak sunar. Bu yanılsama, bireyin vicdanını köreltir ve onu kendi küçük dünyasında hapsederek insanlıktan koparır.
Kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen birey, aslında en büyük köleliği yaşar: Kendi bencilliğinin köleliği.
Kapitalizmin bu birey tipi ne kendini ne de toplumu özgürleştirir; aksine insanlığı çürütür, ahlaksızlığı kural haline getirir ve dayanışmayı tarihin tozlu sayfalarına gömer.
Sonuç: Bireyciliğin Ahlaksızlığı Aşılmalıdır
Liberalizmin bireyciliği, yalnızca toplumsal dayanışmayı değil, bireyin kendi vicdanını da yok etmiştir. Bu ideolojik yapı, insanı en küçük birimde, kendi çıkarı için yaşayan bir mahluk haline getirirken, toplumu bir vahşi rekabet arenasına dönüştürmüştür. İnsanlık, bu bencilliğin yıkıcılığını fark etmeden ne ahlaki bir uyanış yaşayabilir ne de özgürleşebilir.
Gerçek ahlak, bireyin yalnızca kendi çıkarını düşünmekten vazgeçmesiyle mümkündür. Liberalizmin bencil bireyini aşmak, insanlığı yeniden toplumsallık, dayanışma ve ortak değerler ekseninde inşa etmekle sağlanabilir. Bu, kapitalist modernitenin dayattığı ahlaksızlığa karşı bir isyan, bireyciliğin çürütücü etkilerine karşı bir direniş olacaktır.
Bencillik, insanlık için en büyük ahlaksızlıktır ve bu ahlaksızlığı normalleştiren liberalizme karşı mücadele, insan olmanın gereğidir.